aslında riffleri güzel olan grup. şöyle bir baktığım zaman between angels and insects şarkısı oldukça vurucu rifflere sahip. genelde numetal ekolünü benimseyen gruplarda distortion gitar geri planda kalır. rap vokal ve elektronik altyapılar ön plana çıkar. palm mute olayı, tatatatatata riffler yoktur (anlatabildim mi bilemiyorum). bu grupta en azından bu var yani rifflerden kazanıyor, üzerine rap vokal serpiştiriyor. rap vokal olmasa; bu grubun tarzına direkt olarak heavy metal/hard rock etiketi vurulabilir.
hayatımda gördüğüm en başarısız troll başlığı! yanlış anlaşılmasın. bu yazar kişisi troll değildir. troll olmaya çalışan bir yazardır. başlık ve entry ile mütevellit yazar kişisinin yaş aralığının 12 ila 18 arasında olması muhtemeldir.
troll olmak için böyle saçma, kendi düşüncesini belli etmeyen başlıklar açmaya gerek yok. bel altı başlıklar açıp tepki toplasan bir yere kadar ''vay be iyi trollük yapıyor bu eleman'' denir ama o da bir yere kadar işte. kısacası olmamış.
yanlış istatistiktir. çin ve türk ordularındaki asker sayısı bilinmemektedir. bu tespit, onların kötü değil aksine iyi olduğunu gösterir. keza kara, hava ve deniz kuvvetlerimiz oldukça üstündür, yıllarca silah gücü ile değil de içten çökertilmeye çalışılmamızın asıl sebebi de budur zaten. kısacası madem o kadar iyiler niye yemiyor saldırmak?
ha bana şunu demeyin sakın; kullanılan tanklar, uçaklar hepsi abd malı olması bile bizim yetersiz olduğumuzun bir kanıtıdır! kökten yanlış bir cümle. önemli olan onları kullanan askerlerin kabiliyetidir! yoksa dünyadaki çoğu ülke abd askeri mühimmatlarını zaten kullanıyor. ölçü değildir yani bu.
amk benim babam, senin babanı döver gibi bir şey oldu bu anket.
tanım:japonya'daki depremin sebep olduğu radyasyon sızıntısından sonra alevlenen durum.
insanlar garip amk. bilgisi olsun ya da olmasın her konuda atıp tutma eğilimi gösterebiliyor. bazılarının fikirleri çürütülmüyor olabilir, keza klişe lafları söylediği için çok da işin tekniğine girip, tezlerini çürütemezsiniz. yeri gelir en can alıcı yerinden basarsınız tekmeyi, baston yutmuş gibi kalırlar, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın bedelini fazlasıyla öderler.
aynı şey nükleer santral konusunda geçerli şu günlerde. ben makine mühendisi öğrencisiyim. dolayısıyla enerji kaynakları ve enerji branşı benim alanımı oldukça ilgilendiriyor. az biraz da anlarım bu işten. mesela okulumuzda bile nükleer santral konusunda fikir ayrılıklarını düşen hocalarımız var kendi arasında. bir hocamız çıkar yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanalım der, bir diğer hocamız çıkar nükleer santral, çağın teknolojik imkanlarının kullanılmasıyla çok daha güvenilir bir enerji kaynağı haline gelebilir der. velhasıl kelam; nükleer santrale karşı olan adamların söyleyeceği yegane, klişe laf: ''çernobil vakasıdır''.
şimdi küfür edeceğim ama etmiyorum çünkü eğer edersem ana, avrat, bacı, hepsinin anasını bacısını... ama edemiyorum çünkü modlar beni çaylak yapıyor. neyse sizin için özet geçeyim; çernobil vakasının vukuu bulduğu zamanlardaki nükleer santralin güvenirliliği ile şimdiki nükleer santralin güvenirliliği bir değildir. bakın japonya gibi bir teknoloji devi bile 8.9 depreminden sonra nükleer tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. şimdi diyebilirsiniz ki yarın ne olacağı belli olmaz vs vs. sen tedbirini aldığın sürece senin santraline kolay kolay bir şey olmaz. sadece bunun gibi 8.9 deprem gibi tsunami gibi büyük felaketler sonucunda santralin dibe vurur. mantıklı düşündüğün zaman ise her türlü öleceksin zaten, ölüm şeklinin depremden ya da radyasyondan olması pek de tartışılacak bir şey değil.
tabii şimdi böyle dedim, çok basit anlatmış gibi oldum ama aslında basit olay. gerçekten.
hakkında olumsuz eleştirilere tahammül edemediğim, benim için dünyanın gelmiş, geçmiş, gelecek en iyi grubudur! bunu da 80'ler heavy metalini çok seven hatta taparcasına seven, iron maidenları, black sabbathları, acdcleri vs göz önünde bulunduran biri olarak söylüyorum!
bir kere dalın nevermore'un o eşsiz dünyasına! işte bir daha çıkamazsınız. jeff loomis lan bu! boru mu amk?
oy oy oy işte dizi budur! prison break falan hikaye, televizyon tarihinin gördüğü en sağlam, en vurucu hapishane dizisidir. felsefi bir dizidir, anlatım tamamen felsefe odaklıdır. hapishane yaşantısını en ölümcül şekilde izleyiciye aktarır ve ekrana kitler! her kafa anlamaz bu diziyi. kimisi çok sever, kimisi nefret eder. nefret edenleri kınıyorum, sevenleri kutsuyorum.
dizi farklı dinlerin buluşması, ırkçılığın anlatılması, suçlu psikolojisinin aktarılması, yeri geldiğinde siyasi perspektiften olaylara yaklaşması ve hayata dair güzel mesajlar vermesi bakımından oldukça zengin içeriklidir! dolayısıyla izlerken dizinin içine girebilmek gereklidir.
fazla söze gerek yok. j.j abrams ise mevzu bahis; o diziyi izleyeceksin! çok sağlam! bilim-kurgu, gizem türünde oldukça akıcı bir dizi. her bölümünden sonra gelecek bölümü merak etmemek elde değildir.
televizyon tarihinin göreceği, gördüğü en başarılı yapımdır! final bölümünden sonra filizlenen o ''6 yılımı verdim ulan bu diziye, bu mu olmalıydı finaliniz?'' gibi saçma sapan tepkilere hiç değinmeyeceğim rahat olun. ulan analarına hallendiklerim ne bekliyordun ki finalden? zaten milyonlarca teori üretildi final üzerine, pardon da o teorilerden bir tanesi de tutsun değil mi? ne sanıyordun yani ''vay amk yine ters köşe olduk iyi mi?'' demeyi mi? ezik seni...
ayrıca final bölümünü bir daha izleyin reyizler, her soruya cevap veriyorlar. walt hariç...
lost'tan sonra en çok sevdiğim dizidir. dean ve sam arasında geçen diyaloglara osura osura gülüyorum. kah korkutur, kah gerer, kah inancını sorgulatır, kah güldürür... dört dörtlük bir dizi. izlemeyenlere farklı gözle bakıyorum, izleyip de beğenmeyenlere ise selam bile vermiyorum!
piyasada bunun gibi 10 tane dizi var. pardon da bir blue mountain state, bir friends, bir skins hadi bir gossip girl gibi gençlik dizilerini, drama dizilerini izlemek neyinize yetmiyor?
gerçi saydığım o dizileri de izlemek saçma bence. gençliği anlatalım derken, çok galeyana geliyorlar, gerçekçiliğin dışına çıkıyorlar. hele bizim gençler izledi mi böyle sevişmeli gençlik dizilerini falan (blue mountain state gibi) abboooov hayatın, üniversitenin sadece seksten ibaret olduğunu sanırlar.
edit: shameless'te olay gençliğin yanısıra aile üzerine tabii ama orda da cesur sahneler var. inandırıcı değil işte amk. demek istediğim nokta o.
ergen hezeyanı dizi! bu diziyi izleyip hala gülebilen insanlar var. resmen g.tümle (modlar tepkili sansür lazım buraya) gülüyorum. ulan kalk git bir supernatural izle, ben şahsen o diziye yeri geliyor hiç bir komedi dizisinde, filminde gülmediğim kadar yarıla yarıla gülüyorum!
ya bu komedi dizilerini izlemek gerçekten saçma çünkü insanları güldürmek zordur. e böyle zor bir yola girdiğinde de her bölümde güldürmek zorundasın izleyiciyi. haliyle güldürmek için ıkınmalar baş gösteriyor. bunu da net bir şekilde görebilirsiniz, dikkatli izleyince.
özet: bok gibi dizi. izleyenin...
edit: hahahah ergenler eksi yağmuruna tutmuşlar entryimi. işte adama böyle koyar yazılanlar hahaha.
bütün sezonlarını izlediğim, tim roth'un döktürdüğü dizi. yalnız bölümler arasında bağlantı yok, haliyle bağımlılık yaratmıyor, gelecek bölümü merak içerisinde beklemiyorsun. her bölümde ayrı bir olayı çözüyorlar falan. yani 1. sezon 1. bölümden değil de 2. sezon 14. bölümden başlasan diziyi izlemeye, hiç bir şey fark etmeyecek.
the event dizisini tek kelimeyle tanımlamam gerekse bu kelime ''aşure'' olurdu. prison break gibi ters köşeye yatırmalar, lost gibi akıl zorlayan senaryolar, heroes, the 4400 dizileri gibi doğaüstü güçleri olan insanlar, v'deki gibi uzaylı yaratıklar, fbi dizilerindeki gibi aksiyonlar... vs her şey tek bir dizide birleştirilmiş.
ya şu amerikalıları anlamıyorum! onlar gitsin csi new york falan izlesin amk. bok var sanki o dizide? bizde nasıl arka sokaklar, adanalı gibi diziler tutuyorsa; bu amerikalılarda da aynı mantalite var. ulan bari bu dizileri bize verin, biz de size adanalı'yı verelim hahah.
çok güzel bir dizi. lost'tan sonra tutunduğum dallardan biridir yani o derece. aradan sonra baya sağlam bir giriş yaptılar ya hadi hayırlısı. yalnız o vicky roberts karakteri!!!! uffff bacım sen nesin ya? facebook hesabın olayım dürt beni anam!!
ekim ya da kasım ayında 2. sezonu başlayacak olan şimdiden kült olmuş, çizgi romandan uyarlanan zombi dizisi. yayınlandığı ilk günden beri(hatta abartayım dizinin haberini imdb'den aldığımdan beri yayına girmesini bekledim) severek takip ettim. her bölümü uzunluğuyla mütevellit film tadında. kan efektleri tatmin ediyor. son yılların en başarılı yapımlarından biri bana göre.
lost ile the walking death dizileri arasında karakter benzerliği var bu arada. bu iki diziyi izleyenler demek istediğimi anlamışlardır şimdi açıklayamayacağım uzun uzun üzgünüm.
ha unutmadan; şimdi bu uzun soluklu bir dizi olacaksa (3-4 sezon falan) insanın aklına şu soru geliyor: bir insan evladı kaç sezon boyunca zombilerden kaçabilir ki haha? neyse tamam sustum.
--spoiler--
bu da merak edenlere ve anlamayanlara: diziyi nerenle seyrediyorsun hacı? sarışın doktorumuz rick'in kulağına karısının hamile olduğunu söyledi. bunu da aldığı kan örneklerinden anladı. tabii bu benim fikrim. çocuğun kimden olduğu ise zaten açık.
--spoiler--
bu devirde zor be reisler; ama benim kadar şanslı olursanız o kadar da zor değil tabii.
geçenlerde bizim bakkal rüstem efendinin mekanına gittim. bakkalın içerisi kalabalık. çok güzel bir hatun var hemen farkettiriyor güzelliğiyle, alımıyla, çalımıyla... neyse boşver işime bakayım ben deyip; süt reyonundaki 1 litrelik süte tam uzanacaktım ki, almak istediğim sütü o güzel kız eliyle yakaladı benden önce. tabii arada bir temas oldu. ben biraz irkildim hafif utangaç tavırlar da akabinde seyrettirdi kendini.
''buyrun alın'' dedim. aldı sütü gülümseyerek. bir baktım sütün üstünde ''helal'' yazıyor auuuhaha. sonrasında muhabbet gelişti etti, şimdi evlenmeyi düşünüyoruz ama öncesinde helal süt emmiş her kızın yaptığı gibi sabahlara kadar sevişiyoruz auuu.
bu kadın ne ara rockçı oldu, ne ara siyahlara büründü diye sorgulamaktayım. amma velakin şu var; nilüfer gibi itibarlı pop şarkıcılarının rocka eğilim göstermesi türk rock camiası için bir propagandadır. reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. maksat rock müziğini türk halkına benimsetmekse bu şekilde yapılmalıdır. bakarsınız prodüktörler ve müzik firmaları artık pop, piyasa müzikleri yerine rocka yani distortion gitarların ağlatıldığı müziklerin peşinden koşar.
yunanistan'ın 2005'deki (yanılmıyorsam) şarkısı my number one adlı şarkıyı inanılmaz derecede gaz ve güzel coverlayan heavy metal grubu! cover dediğin böyle yapılır işte auuu.
nükleer santrale karşı çıkan insanların aklına, bu konu hakkında bilgisi olsun ya da olmasın, hemen çernobil vakası gelir. ulan çernobil zamanı nükleer santralin güvenirliliği ile bu zamanın güvenirliliği bir mi? zihniyetinizin mına koyim affedersiniz de.
film bu ya! harbiden film yani!! iyi film yapmak için milyon dolarlar harcamanın gereksiz olduğunu çok iyi bir şekilde anlatmıştır. süper ötesi, felsefi bir filmdir. konu, kurgu herşey dörtlük dörtlük kanımca. inancınızı, bugüne kadar doğru bildiklerinizi sorgulatır. çok etkilendim lan. özellikle o kadar bilim adamının, esas adamın verdiği cevaplar karşısındaki acizliği de görülmeye değerdi. buradan da bilimin inanç, din gibi manevi olgular karşısındaki acizliği de gözler önüne seriliyor. ayrıca vatikan'ın safsatalarına da iyi bir göndermeleri var.