adanalı şükrü soysal abimizdir. tek başına orkestradır. inanılmaz bir müzik kulağı var adamda. çok iyi açış yapıyor. oyun havalarında da ustadır. çok kral adamdır. saatlerce oyun havası çalsa ağzıyla dinlenir. müzikle iç içe adamdır. yanında enstruman taşımasına gerek yoktur.
Ozellikle sevdiginiz yazdim. Cunku o sevgilim olmadi. Sadece sevdigim oldu.
Ben onun yuzune bakarken hep ayni seyi hissettim. Sanki meyve bahcesinin icindeymisim gibi. En guzel, en sevdigim meyveler beni bekliyormus gibi. Dudaklarina ayri baksam kiraz gibi yanaklar elma gibi. Evet bunlar klasiktir ama cok samimiyim gercekten oyle geliyordu. Eski sanatcilar, mani soyleyenler turku yazanlar bunlari gotunden uydurmamis. Gozlerine bakiyorum orman yesili. Burnu findik hakkaten. Neset baba diyorum ellerinden opeyim. Topragin bol olsun mekanin cennet olsun. Ne guzel demissin. Her uzvu baska tatli bir meyve. Kendisi meyve bahcesi.
Ha ne oldu. Ben sevdim. O beni sevmedi. Ama degisen birsey var mi yok. Hala meyve bahcesi gibi. Bakamiyoz ya artik o da ayri izdirap. Entry girerken aglayacagimi da hic dusunmezdim ya o da ayri dert.
vakti zamaninda bill gates:"endonezya halkindan bir isadami ile anlasma yapalim. Bir hayir kurumu kuralim. O ne kadar verirse ben de o kadar verecegim." der ver bir kisiyi endonezyaya gonderir. O kisi ise dato sri tahir ile oturur. Ne kadar vereceksiniz diye sorar. 100 milyon dolar cevabini aldiginda ise o kisi:"gates e danismadan karar veremeyecegim bir cevap verdiniz." der.
bunu bir televizyon programinda dato sri tahirden duydum. Adam hakkinda turkce kaynak bulamadim. Var ise şöyle güzel ingilizcesi olanlar yardimci olup anlatsinlar dogrusunu yanlisini. Hürmetler.
edit: haa bu arada bill gates kabul etmis anlasmayi da yapmislar da kac para vermisler, ne yeyip ne icmisler ben bilmiyorum.
Teknolojinin gelişmesi ile birlikte ortaya çıkan, plastik türünden bir malzeme ile yapılmış bağlamadır. ilginçtir zira bir yanımız "olur mu lan öyle şey bağlama dediğin ağaç olur. ağaç olmazsa bir boka yaramaz" deyip üzülürken öbür yanımız ise düşürülen ve kırılan bağlamaları hatırlayarak sevinir.
Bağlamanın geçmişi ile ilgili birçok rivayet vardır. ama nereden baksan en az 1000 yıllık bir geçmişi vardır. Hal böyle olunca ister istemez kültür meselesi çıkıyor ortaya ve hemen savunmaya geçiyoruz. tahta olmazsa olmaz diye. iki hafta önce gittim kendime 1400 tl ye sağlam bir bağlama aldım. üstelik oyma bile değil. iyi ki de almışım fakat kompozit bağlamayı görünce acaba dedim. keşke ondan da olsaydı. zira tek bağlaması olan arkadaşlar bilirler bağlamayı taşırken illa ki bir yerlere vuruyoruz. haliyle zarar görüyor. kompozit bağlamada ise böyle bir durum yok. adamlar yerlere vuruyor. ne kırılıyor ne de sapta oynamalar oluyor.
Sözün kısası ses kalitesi olarak ahşap bağlamanın yerini hiçbir zaman tutmayacaktır fakat benim gibi profesyonel olmayan bağlamacılar için oraya buraya gezdirmesi kolay bir bağlamadır.
evet. bugun bir arkadasimin iddia ettigi bir dusunce. kardesim sen gerzeyi gormussundur diyorum. yok diyor. yalta limanini goruyorum diyor. lan diyorum imkansiz diyorum en az 100 km vardir diyorum (en az) adam ben yuksek bir tepeden baktim diyor.gercekten bilenler varsa ve bizi de aydinlatirlarsa yakin zamanda sinopa gidip gormek isterim. ne de olsa sinoptan ukraynayi goren durbunle baksa ukraynali seksi karilari da gorur degil mi?
birisi uefa kupası ve süper kupa galibi, diğeri şampiyonlar ligi çeyrek finalisti 2 takımın hayal dünyamızdaki kapışmasıdır. Kazanan gönüllerin şampiyonu olacaktır.
mutluluğu kılsızlıkta arayan bayanlara söylenebilecek güzel cümledir. Kıl insanın yaşayıp yaşamadığını gösteren bir yapıttır. Kıl insanın bir organıdır. Saç da bir kıldır. Saç ve kıl ayrımı yapmak kılı üzer. Kıl yaz sıcağının ortasında yağan soğuk yaz yağmuru gibidir. Kıl içinde siyah çakıl taşları bulunan berrak ama akıntılı bir su gibidir. Kılı severiz, kılı seveni de severiz. Onu istemeyeni biz de istemeyiz. Kıl candır, kıl hayattır.
Hz. Ebubekir efendimize müşriklerin "senin peygamber diye inandığın adam bir gecede 1 aylık mesafe olan kudüse gidip geldiğini söylüyor buna ne diyeceksin." deyip miraç hadisesini sorduklarından sonra hz. Ebubekir efendimizin verdiği cevaptır.
Bir lise sınıflar arası futbol turnuvasında 6-1 devam eden karşılaşmada öndeki takımın lehine bir faul kararından sonra küfür yiyen hakemin serzenişidir. *
An itibariyle içinde bulunduğum durumdur. Millete yalvarıyorum ya iş yok mu yapayım diye adamlar yok şu an sen işine bak takıl face mace diyolar. Napalım bizimki de böyle bi hayat işte.
(bkz: Şahan - Zengin.)
Edit:Ulan eksiliyon bi entry gir bari be.
Urfalı bir arkadaşımın bir konserinde zara'ya sessizlik anında söylediği sözdür. Kahkahalarla karşılanmıştır. Arkadaşımız hala ciddiye alınmadığından dolayı yakınmaktadır.
Olay Mudanyada gerçekleşmiştir. Mudanyada iş hanının içindeki bir camide cuma namazını ikame etmeye gitmiştim. Alt katın dolu olduğunu gördüm. Üst kat da doluydu ve iş hanında dükkanların önüne kartonlar serildi. Namaz başladı fakat imamın sesi az geliyordu hatta neredeyse hiç gelmiyordu. Bunun üzerine herkes bir ön saftaki kardeşinin hareketlerine bakarak kıldı. Ortaya meksika dalgası gibi bir durum çıktı. *
Satrançta şahı yiyen maldır. Bundan 10 sene önceydi. 4.sınıftaydım. Satranç turnuvasına katıldım. Yarı finalde bi çocuk geldi. Benim taşları sildi süpürdü. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. O esnada bi hamle yaptım. Şah durumu varmış farketmedim. Çocuk şahımı yedi ve oyun bitti dedi. *. Ben ise böyle bişey olmayacağını bilsem bile waaaaaaaaaaaaghhggh diye bağırarak ağlamaya başladım.
Sonra hakem geldi böyle bişey yok dedi. Oyun devam etti ama yine de yenildim. 3. olmuştum.
Edit: ilk cümledeki tanım..