yasin06
61 (self sufficient)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 2.20 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kayıt dışı ekonomi

    19.
  1. iyi kötü olup olmadığı tartışılıyor bir şeyin kötü tarafı fazla ise o şey kötüdür mesele bu.
    1 ...
  2. tanrı nın varlığının ya da yokluğunun ispatı

    7.
  3. ilk kez ölecek olanlara tavsiyeler

    11.
  4. dış alem

    2.
  5. dış alem duruma göre değişir ben iç alem kainat dış alem ülke iç alem dış ülkeler dış alem öyle yani.
    0 ...
  6. ilk kez sigara içeceklere tavsiyeler

    71.
  7. allah a küfreden ateist

    31.
  8. hem inanma hem de söv duyulmamış görülmemiş şey. insan ulaşamadığına düşmadır.
    0 ...
  9. maliyet muhasebesi

    25.
  10. işletmenin büyümesi için zaruri.
    1 ...
  11. vergi

    45.
  12. vergibilir sitesiyle yeni nesile sevdirilmeye benimsetilmeye çalışılan terim.
    0 ...
  13. necip fazıl kısakürek

    754.
  14. bence ülkemizin yetiştirdiği dünya çapında bir dahi.
    1 ...
  15. kelam

    9.
  16. nur un risalesi

    1.
  17. türkiye de 100 defa külliyatın tamamını bitiren kişilerin var olduğu bilinen muhteşem risalei nur külliyatı.
    0 ...
  18. sol elle yemek yemenin günah olması

    31.
  19. sol elle yemek yemek günah diye birşey yoktur sünnete aykırı davranmış olursun. sevabından mahrum kalırsın.
    2 ...
  20. yazarların dünyanın en iyi 5 futbolcusu listeleri

    43.
  21. 1. pele
    2.maradona
    3.hagi
    4.rüştü
    5.rıdvan
    0 ...
  22. yaralimasalcocuklari

    50.
  23. insan haklarını maşaallah çok iyi bilen yazar her tarafta da ispat etmiş çok insancıl yazar.
    1 ...
  24. meybuz ve magnum arasındaki farklar

    10.
  25. fakir ve zenginin arasındaki fark gibi.
    3 ...
  26. dünyaya seslenildiğinde söylenesi sözler

    2.
  27. sincan

    58.
  28. orta direk ailenin yaşam merkezi ben de dahil.
    0 ...
  29. hazreti muhammed

    1020.
  30. ismini hatırlayamadığım yurt dışında zeka küpü bir rektör 19 yaşına kadar papaz babası tarafından hristiyan olarak yetiştiriliyor sonra kendisi dinsizliği seçiyor ve bir kitap yazıyor büyüklerin bulunduğu kitap ve en büyük peygamber olarak da hz. MUHAMMED S.A.V. gösteriyor. (prof.dr. ahmet akgündüz hocam anlatıyor)
    0 ...
  31. mutezile

    10.
  32. imam eşari nin kırk yaşına kadar aralarında bulunduğu ve daha sonra ayrılıp yanlışlarını düzelttiği mezhep dir.
    0 ...
  33. okulda hiç kantine gitmeyen öğrenci

    1.
  34. sözlük yazarlarının en son okuduğu kitaplar

    947.
  35. hz muhammed dünyanın yaratılma sebebidir

    110.
  36. hz.Muhammed s.a.v. kainatın yaratılma sebebidir.
    1 ...
  37. peki allah nasıl var oldu sorunsalı

    72.
  38. Teselsülün muhal olduğuna dair bazı misaller takdim edelim:

    On-onbeş vagonlu bir tren düşününüz. Bu vagonlardan herbirisini bir önceki vagon çeker. Ve nihayet iş lokomotife dayandığında artık "lokomotifi kim çekiyor?" diye bir soru sorulamaz. Zira, çekip fakat çekilmeyen bir lokomotif olmazsa bu nizam bozulur ve hareket meydana gelmez.

    Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı söylenecektir. Şeker fabrikasındaki âletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgâhları gösterilecektir. Sonunda mes'ele bir zatın ilmine, iradesine ve kudretine dayanmazsa, tezgâhın da tezgâhı sorulacak ve teselsüle gidilecektir.

    Diğer taraftan bir elma, tabiri caiz ise, elma fabrikası olan ağacında yapılmaktadır. Bu ağaç ise kâinat fabrikasında inşa edilmiştir. Eğer elma ağacının da, kâinatın da yapılması sonsuz bir ilim ve kudret sahibine verilmezse, kâinat fabrikasına da bir fabrika, o fabrikaya da bir fabrika gerekecek ve çıkmaza girilecektir.

    Bir asker emri onbaşıdan, o da yüzbaşıdan ve başkumandan da padişahtan alır. "Ya padişah kimden emir alıyor?" şeklinde bir soru sorulamaz. Zira padişah da birinden emir alsa, o da asker derecesine iner ve emir aldığı zât padişah olur. Bu durumda birinci şahıs padişah değildir ki: "Padişah kimden emir alıyor?" diye bir soru sorulabilsin. Padişah denilince, emir veren, fakat emir almayan bir hükümdar akla gelir.

    Bu misâllerden anlaşıldığı gibi, bu kâinatın yaratılışının; zâtı, esması ve sıfatlarıyla ezelî ve ebedî olan Allah’ın ilim, irade ve kudretine dayanması zaruridir.

    "Cenâb-ı Hakk'ı -hâşâ- kim yarattı veya nasıl oluştu?" diye firavunâne soru soranlar “teselsülün muhal oduğunu” bilmediklerini ve nefisleriyle bir demogoji yaptıklarını açığa vurmuş olurlar.
    4 ...
  39. osmanlı avrupa ya gebe avrupa osmanlı ya gebe

    4.
  40. büyük bir düşünceyi veciz bir şekilde ifade eden bir söz olduğundan, büyük düşünceye sahip olmayanların kendi küçük düşünceleriyle yoruma kalkışıp rezil oldukları mükemmel bir inceliktir.
    1 ...
  41. allah tan önce ne vardı

    22.
  42. Bu sorunun temelinde "zaman" ve "ezel" kavramlarının yanlış değerlendirilmesi yatmaktadır. insan, zaman ve mekân içerisinde yaşadığı için her hâdise ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte ve ezel kavramını da zaman içinde düşünmekle yanlış bir kıyas yapmaktadır. Bu soru böyle yanlış bir kıyasın neticesidir.

    "Zaman", mahlûkatın yaratılması ile başlayan ve içerisinde "olaylar zincirinin birbirini takip etmesi", "mahlûkatın birbiri ardınca akıp gitmesi" gibi hadiselerin cereyan ettiği mücerred bir kavramdır. Bütün mahluklar, bu zaman nehrinin içerisinde daima hareket etmekte ve akıp gitmektedirler. Mevcudatın yaratılması, değişimi, yaşlanması ve ölümü hep bu nehir içerisinde cereyan eder.

    "Geçmiş, şu an ve gelecek" olmak üzere üçe ayrılan zaman, nisbî yani göreceli bir ifadedir. Yaşadığımız an, bir an öncesine göre gelecek idi, bir an sonrasında ise geçmiş olarak isimlendirilecektir. Bu ve benzeri bütün nisbetler ve izafetler mahlûkata göredir. Yâni, "asır, sene, gün, dün, bugün, yarın..." ancak mahlûkat için söz konusudur.

    Ezel'e gelince, ezel zaman itibariyle bir sonsuzluk demek değildir.

    Ezelde "geçmiş, şu an, gelecek, mekân ve mahlûk" yoktur. Zihin ezel hakkında bir zaman silsilesi tasavvur edemez. Zaman "devir, asır, yıl, ay, gün, saat, saniye, an..." gibi birimlere taksim edildiği halde, ezel için böyle bir taksimat yapılamaz. Ezel için bir başlangıç noktası da tasavvur edilemez.

    Ezel, mutlak varlığın ancak mekân ve zamandan münezzeh olan Allah’a mahsus olmasından ibarettir. Bu gerçeği, Peygamber Efendimiz (asm.) "Allah vardı; beraberinde başka birşey yoktu."(1) hadîsi ile beyan buyurmuştur.

    O halde Cenâb-ı Hakk'ın ezelî olması demek, O'nun kıdemi demektir. Yâni, “yegâne ve tek bir" olan O Vâcib-ül Vücud'un“evveliyetine bir başlangıç olmadığı” manasındadır.

    Cenab-ı Hakk’ın ezeliyeti, devam ve bekası hâdiselerin zaman içerisinde akışı şeklinde düşünülemez. O’nun kıdem ve bekâsı hakkında zaman, boyut, silsile, geçmiş zaman, şu an ve gelecek söz konusu değildir. Öyleyse, zaman kavramı maziye doğru hayâlen ne kadar uzatılırsa uzatılsın Cenâb-ı Allah'ın ezeliyeti ile mukayese edilemez. Zamanın başlangıcından geriye doğru hayâlen gitsek ve şu kâinat gibi milyarlarca kâinat daha yaratıldığını düşünsek bu hayâli ve vehmî zaman yine Cenâb-ı Hakk'ın ezeliyeti ile beraber olamaz ve O'nunla kıyasa girmez. Zira, böyle bir mukayese, Kadîm'i (evveli olmayanı) hâdis (sonradan yaratılan) ile, mahlûku Hâlık ile, sonu olanı, sonsuzla mukayese etmek demektir.

    Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi; Cenâb-ı Hak Kadîm'dir, ezelîdir; zaman ise mevcudatın yaratılması ile başlamıştır. Mevcudat yaratılmadan önce zaman yoktu ki, Allah hakkında böyle bir soru sorulabilsin.

    Bu soru ancak şöyle sorulabilir:

    "Ezelde Allah vardı. O'nunla beraber hiçbir şey yoktu. O halde ezelde Allah ne yapıyordu?"

    Bu soruya cevap vermeden önce şunu ifade edelim ki, ezelde bir şey yapmak Cenâb-ı Hakk'a -hâşâ- vâcib olmadığı gibi, birşey yapmamak da O'nun için bir noksanlık değildir. Zira O, mahlûkatı yaratmasa da sonsuz kemâldedir. Yâni, mevcudatı yaratmakla kemâlinde bir artış, yaratmamakla da bir noksanlık olmaz.

    Bu kısa açıklamadan sonra, söz konusu soruyu iki maddede cevaplandıralım:

    1) Cenâb-ı Hak ezelde, kendi Zâtını, ulûhiyyetine mahsus izzet ve azametini, cemâl ve kemâlini bizzat müşahede ediyordu. Kudsî Zâtını ulûhiyetinin şanına uygun bir surette hamd, tenzih ve takdis ediyordu.

    Allah’ın zâtını kemâli ile bilmek ancak O'na mahsus olduğu gibi, kendisini kemâliyle takdis ve tahmid etmek de yine O'na mahsustur.

    Marifetullah'ta en ileri mertebede olan Peygamber Efendimiz (asm.) mi'râc mucizesi ile Allahü Azîmüşşân'ı bizzat gördüğü halde O’nu hakkıyla bilmek ve lâyıkıyla takdis ve tahmid etmekteki aczini şöyle itiraf etmiştir:

    "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben seni lâyıkı vechi ile bilemedim. Sana hakkıyla şükredemedim. … "(2)

    Diğer bir hâdis-i şeriflerinde ise "Sen kendini sena ettiğin gibisin." buyurmuştur.(3)

    2) Cenâb-ı Hak mukaddes varlığına, kudsî sıfatlarına ve esmâ-i ilâhiyesine tecelligâh olacak eşyanın hakikatlarını, mahiyetlerini, plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelde dâire-i ilminde takdir ve müşahade etmekteydi. (4)

    O Zât-ı Zülcelâl, lütuf ve keremi ile dâire-i ilmindeki bu mahiyetlere harici vücud giydirmeyi irâde buyurdu. Ve "kün" emrini verip mevcudatı halk etti. Bu halk ve icad mahlûkat için bir ihsan, lütuf ve ikram idi. Yoksa, mahlûkatı yaratmakla O Zât-ı Akdesin kemâlinde bir artış olmamıştır.

    Şu hususu önemle belirtelim ki, Cenâb-ı Allah'ın gerek kendi zâtını müşahede etmesi, gerekse ilmindeki eşyanın mahiyetlerini takdir ve tanzim etmesi zaman içinde değildir. Yâni bunlar bir zaman silsilesi içerisinde düşünülemez. Ezeldeki bu müşahede, bu takdir ve tanzimi insan aklı idrak edemez. Bunun hakikatine ne bir melek-i mukarrebin, ne bir nebiyy-i mürselin idrâk ve marifeti kavuşabilir. Bu hakikat, ancak Allah’ın malûmdur.



    Dipnotlar:
    ---------------------------------------
    (1) Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22; Tirmizî, Menâkıb, 3946.

    (2) Elmalılı Hamdi Yazır, H.D.K.D., Cilt 2, S:405.

    (3) Ebu Davud, Salat 340, (1427); Tirmizi, Da'avat 123, (3561); Nesai, Kıyamu'l-Leyl 51, (3, 248-249)

    (*) Merhum Elmalılı Hamdi Efendi'nin ifadesiyle, Allahü Azîmüşşân ezelde "inayet-i ezeliyesini, yani âlem-i takdir, halk ve icad fiillerini isdar ediyordu. Diğer bir tabirle "kün" emrini veriyordu. Âlemin yaratılması bunu takip etti. Binaenaleyh halk ezelî, mahlûk zamanî oldu."
    5 ...
  43. matematik keşif midir icat mıdır

    19.
  44. sadece matematik değil bütün her şey keşif'dir. icat diye bir şey yoktur ki matematik icat olsun.
    0 ...
  45. iş etiği

    4.
  46. an itibariyle sınavından çıktığım ders.
    0 ...
  47. bediüzzaman

    32.
  48. hristiyanlık dininin en büyük din olduğu gerçeği

    26.
  49. her daim kemiyete değil keyfiyete bakmak gerektir. kemiyetin keyfiyet nazarında hiç ehemmiyeti yoktur.
    0 ...
  50. ateizm

    253.
  51. ateizmin temel edindiği şey bilim olabilir. itirazımız buna değil itirazımız bilime vermektir fiilleri. büyük bir beyin mimarının bunlar hakkındaki verdiği misal çok latifdir o misal şudur;

    serserinin birisi birgün bir saraya girer bakarki saray mükemmel bir dekor anlayışı ile tertip edilip düzen ve intizam verilmiş. serseri etrafa bakar bakar bu muhteşem intizamı verebileceği iradeli bir kişi bulamaz. en sonunda masanın üstünde bir kitap görür açar bakar ki; o kitap da o sarayın tertip nizam programı yazılı işte masa şuraya konulacak, vazo şuraya konulacak, halılar şuraya serilecek, duvarların işlemesi şöyle olacak diye sarayın programı yazılıdır.tamam der buldum bu sarayı böyle nizamlı intizamlı hale getireni buldum işte bu kitapdır ki bu sarayı böyle tertip etsin der ve af buyrun bunu demekle ahmaklığını ilan etmiş olur.

    esasen yaratılışı sahibine bir iradeye vermeyenlerinde yaptıkları bu serserinin yaptığından başka bir şey değildir. bunu böle düşünenlerin inancına ateizm denir.
    1 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük