polisiye roman seviyorsanız eğer yerli yazarlar içerisinde en iyisi, hatta tek iyisi ahmet ümit'tir. ben istanbul hatırası ile çok geç tanışmıştım. sonra da önünü ardını alamadım durmadan düştüm bu çukura. kesinlikle okumalısınız. tarih seviyorsanız daha bilhassa okumalısınız. istanbul hatırası ve beyoğlu rapsodisi ile kendinizi başkomiser nevzatın evrenine hapseder sonra da alakalı alakasız tüm romanları ve hikayeleri okumak istersiniz. rehber diye başlık açtığımın farkındayım da halim olmadığının farkında değildim. daha sonra ayrıntılı yazacağım ama önerimi dikkate alın derim.
artık seni sevmekten korkmuyorum. bundan sonra olacaklar korkutuyor daha çok. seni sevmekten korkuyor olsaydım sadece, sürekli kurduğun cümlelerden sonra benden cevap bekliyor olmanı isterdim. halbuki şu an sadece dinlemek istiyorum. cevap bekler bakışlarını görmek istemiyorum. gece bir saatten sonra bana yazmanı istemiyorum. seninle konuşmak seninle hayal kurmaktan daha cazip değil. düşüncelerimde konuşmuyoruz, ben çoraplarını düşünüyorum kim bilir ne sevimlidir diye. sonsuzluğa bakan uçurum kenarında kamuran akkor dinlemeyi düşlüyorum. en son ben konuşayım sen sus istiyorum. öylece duralım. sen bir taş at ben izlerim. git getir de getireyim. benden istediklerin zor olsun ki ya sonra başka bir şey istemezsen diye korkmayım.
Son zamanlarda beni en çok şasırtan futbol olaylarından birisidir. Muhtemelen hoca onca ithamlara karşı meydan okumasını yine futbolla yapmaya karar verdi. Nereden baksan büyük hareket.
Hesabın sahibi kimse beni benden alıyor hele cümle sonunda noktayı tırnak işaretinden sonra koyması yok mu. Eleştirince de admin ilkokul terk yazıyor. Galatasaraylıysanız şiddetle öneriyorum. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2342796/+
Sezon başında oldukça önemli transferler yaparak hayalleri arşa değdiren Galatasaray zorlu ve sürprizli bir grupta 3. olarak avrupa ligine kaldı. aslına bakarsanız muhtemel rakiplere bakınca bir anlamda iyi de oldu dedirtse de tüm sarı kırmızılılarda ufak bir hüzün yaratmadı değil. şimdi olanı bir kenara bırakıp olacaklara bakalım.
kağıt üzerinde kupaya en yakın takımlar liverpool, milan ve roma gibi duruyor. net favori sayısının düşük olması bir anlamda güzel. tabi bunların yanı sıra westham, sporting, atalanta, leverkusen vs. gibi diğer testisli takımların varlığını da unutmamak gerek. bana kalırsa potansiyel ve kadro kalitesi açısından bakılırsa Galatasaray da bu takımlar arasında sayılabilir.
şampiyonlar ligi gruplarında yapılan hatalardan dersler çıkarılması gerekiyor. özellikle bilenler varsa yazsın Galatasaray'ın girdiği gol pozisyonu ve sonuçlandırma yüzdesi kaç? dünya kadar şut çekip neden az gol atıyor? bu durumun muhakkak çözülmesi gerekiyor. bir de vizyon meselesi. özellikle son dönemde ligde gerçekleşen tuhaf olaylar silsilesi yüzünden marka değeri oldukça düştü. bu şartlar altında takımın nasıl bir konsantrasyonla biz bu kupada ilerleriz diyeceğini merak ediyorum. diğer taraftan da lig madem bu kadar rezil bir hal aldı. kupaya asılalım da farkımız ortaya çıksın düşüncesi de depreşebilir. ki umarım öyle olur.
kadroda muhakkak bir iki değişikliğe ihtiyaç var. muhakkak düzenli oynayabilecek ve doğru katkıyı sağlayabilecek bir sol bek alınması gerekiyor. tabi kupada da oynayabilmeli. bunun yanı sıra orta saha da torreira ya alternatif değil de eküri olabilecek bir merkez orta saha oyuncusu bulunmalı. kaan ayhan önemli maçlarda önemli etkileri olan bir oyuncu ancak kupaya gitmek istiyorsa takım daha efektif bir merkez orta sahaya ihtiyaç duyacak.
galatasaray önemli anlarda reaksiyon verebilen bir takım. deplasman kuralının olmaması avantaj olarak görülebilir. yani son anlara yenik girilen bir rövanş maçında beklentiyi son dakikaya kadar sürdürebilir. bunu da bir kenara yazmak gerekiyor.
bir de tesadüf işine pek inanmam ama grubun ilk maçında herta berlinle berabere kaldığımız ortadaki iki maçta chelsea'ye yenildiğimiz sonrasın da galibiyetler aldığımız 99-00 sezonu gelince aklıma neden olmasın diyor insan.
süreç uzun kupa olmasa da bir çeyrek ya da yarı final baya eğlenceli bir sezon olmasını sağlayacaktır.
ilk 2 sezonla neredeyse hiç alakası olmayan bir kurgu, çekim tarzı, konu ve işleyişe sahip hale gelmiş. yönetmenin değiştiği net olarak görülüyor. ancak feyyaz yiğit ve aziz kedi'nin de tam olarak ne yapmak istediğine dair kimsenin net bir fikri yok. aslında çoğu insan kafasını az biraz parçalamak istediğinde sarılır hale gelmişti. klişe ancak gerçek olan televizyonda ve dijital platformlarda eski yapımlar hariç yeni olarak pek fazla kaliteli ürünün çıkmadığı, yerli dizi ve filmlerde ise zengin iş adamı konulu dizilerle bir rastgele ünlünün hayatının anlatıldığı o berbat konusuz filmlerin dışında tek bire üretimin olmadığı ortamda "gibi" tam bir kurtarıcıydı. hala öyle değil mi diye sorarsanız fikrimi izah edeyim.
sinema eleştirmeni değilim zerre de anlamam izler geçerim. ancak görünen o ki feyyaz yiğit ve aziz kedi birşeyler deniyor. özellikle 3.sezon 5. bölüm ve 6. bölümde izlediklerimden sonra buna kesin kanaat getirdim. şunu iddia edebilirim; aslında 6. bölümde latifesini yaptıkları festival filmleri var ya hani? işte 5. bölüm bence hepsinden iyi. zeki demirkubuz, nuri bilge ceylan işine bak kardeşim. en azn 4 tane ödül alırdı. o bölümle ilgili entry girildi mi bilmiyorum bakamadım. sözlüğe yıllar sonra bunları yazmak için girdim. girilmediyse de girilmeli. sinemacı vs varsa anlatsın abi, on numara bir bölümdü bana göre. o rüyada neler anlatıldı. emekli bir öğretmenin içinden neler geçiyordu. ah be ümran abla derken bir de seyhan abi çıktı karşımıza. millete fedonun sahil müfettişi değil de on numara bir şarkıcı olduğunu öğretti. iddia ediyorum bölümün sonunda çoğu kişi gözyaşını tutamadı. yine o çekim harikası kareler. evet gibi artık bir komedi dizisinden ziyade millete dizi ve hatta bence her bir bölümü film olma değerinde kalitesiyle filmin nasıl çekileceğini anlatan bir ders haline geldi. istemeyen anlamayan izlemez. hala bölümler altında iki belden aşağı espri bulup sosyal medyada bunları yazıyorlar. elbet haklarıdır. feyyaz ve aziz üstatlar onlar içinde serpiştiriyor elbet ama genelinde bambaşka bir şey deniyor. sadece bir gün anlatmasını umut ederim feyyaz yiğitin, bu yaşlılarla alakalı olayı nedir onu merak ediyorum. yaşlanma üzerine çok fazla metafor üretiyor ve belli ki çok üzülüyor. banyo bölümünü hatırlarsınız. ya da yanlış mentorda. ilginç yani yaşanmışlıklara fazla üzülüyor gibime geldi.
peki ersoya ne oluyor? ilk 2 sezonda nispeten çıkışları olsa da, genellikle uyumlu sevimli bembeyaz bir çocuktu. ustasından dayak yiyen, montuyla bütün dayısından utanan babaannesi yenmiş kırtasiye çalışanıydı. şimdi ise hadi rüya bölümünü geçelim o ümran hocanın metaforuydu, genel olarak ne oldu ersoya. krem sevdası, üstünlük beklentisi. bildiğimiz ersoyun çok üstünde çok farklı kurgulanmış bir karakter haline gelmiş. hatta biraz da karanlık. aynalara bakışı kendisine yapılan bir iki iltifattan sonraki anlamsız gülümsemeleri, yalnız kaldığındaki durgunluğu bakınca ürkmüyor değilim. ersoy mesela asla yol kenarında duran kar zımbırtısını alıp yanında götürebilecek ya da madalya illa benim olsun diyecek biri değildi.
hadi diyelim ersoyu kabul ettik. ya ilkkan? sürekli mutsuz, kavgacı.. sezonun ilk bölümünde çok uyumlu gibi görünüyordu. arkasından başka şeyler gelecekmiş elbet ama o da gittikçe daha korkutucu ve karanlık bir karaktere bürünmüş bir hale geldi. son bölümde radyo sahnesini zerre anlamadım mesela. herseyde de birşey arama diyeceklere lafım o dur ki ne demek arama. bence feyyaz herşeyi bilerek yazıyor her sahnede bir şey anlatıyor. diyerek övüyüm az da.
yılmaz.. yılmaz çok değişti. karakter röportaj bölümündeki tarzına denk gidiyor. bilmiyorum iyi mi oluyor ama gözden geçirmek lazım. öyle anlamsız gülüşler atmadığımız kesin ama başka bir keyifte var. david lynch gibi burton gibi.. tedirgin ama merak uyandırıcı bir sezon. ama kardeşim kafa dağıtmaya girdiğimiz diziniz yüzünden bir haftadır etkisinden çıkamadım bazı sahnelerin. biraz törpülesek mi? hani bunu başka projede yapabilirsiniz bence. trpikantano içmeye gidiyorum şimdi. eyvallah.
"Osmanlı Devletinde Sigortacılık" isimli kitabın yazarı, kaliteli bir tarih eğitimcisi. Aynı zamanda sıkıdan da öte hastalık dercesinde Galatasaraylıdır. Balat'a yolu düşen olursa plakçılara ya da tatlış kafelere bakın bir yerde Müzeyyen Senar dinlerken bulabilirsiniz.
1. Volkan Ünlü
2. Cafu
3. Jose julian de la cuesta
4. Lucio
5. Juan
6. Vieria
7. Zidane
8. Morten gamst Pedersen
9. Pisculishi
10. Toledo
11. Anatoli Todorov
Gotham adlı dizide james gordon'ın ilk sevgilisidir. Çizgi romanlarda yeri var mı bilmem, pek hakim değilim. Ama dizide beğendiğim bir karakterdir kendisi. Zamanla farklı yollara başvurmuş, tam bir sevilen kötü karakter olmuştur.
ingiltere division two da bulunan takımı alıp başarıdan başarıya koşmak için hedeflenen yolda alınan başarısızlıklardan sonra ortaya çıkan önerme. bir Notts Co efsanesi yaratıp burada efsane efsane anlatmak istemiştim. ancak olmuyor işte. ilk olarak 4 1 2 2 1 taktiği ile her şey yolunda gidecek sanmıştım. ancak 24 takımın bulunduğu son 3 takımın düştüğü ligde 21. sırayı alarak son anda ligde kalmış. aha kovuluyorum derken kovulmamış olarak mutlu mesut büyük bir konsantrasyonla bir sonraki sezona başladım. transferler falan derken. van trophy ya da başka bir şeydi tuhaf ne işe yaradığını anlamadığım bir kupa kazandım. ve o sezon ligi altıncı bitirip playoff a kalıp division one a doğru yol aldım. artık championship teydim. aklıma çok parlak bir fikir geldi. beş büyük ligteki ne kadar büyük takım varsa tek tek inceledim sözleşmesi biten kiralık olarak ayarlanan ne kadar topçu baktım. ve aldım evet gresko, luzhny gibi vatandaşlar atladı geldi. ama ne olduma tabi ki work permittt!!! sakinliğimi korudum ve yola çıktım. neyse çok uzattım. hangi taktiği denersem deneyim olmuyor. bu sezon su anda tam olarak 11 şu şekilde: isaksson, mike duff, paul mayo, allen(regen), bogarde, kennedy bakircioglu, mark kerr, kim kallström, barsom, to madeira, tsigalko... ibrahimovic van persie falan yedek ha. ahali sözlükçüler cm sevdalıları size diom. iodine fc midir nedironun dışında var mı manuel ayarlanabilecek bir taktik. hazır taktik sevmıom. ama dışardan gelen fikirlere artık açığım. bu takım başarıya hazır.
Figo' nun her sene takim degistirmesi.
Zidanin figodan eksik yani olmamasi.
Anelkanin karaktersiz tutumu.
Tsigalko scored.
Romanin tuhaf taktigi.
Ve daha niceleri...
kendisi cm0102' de nick name olarak to madeira ismini kullanmaktadır. ama full name de antonio lopes yazar. bu vatandaş tsigalko' dan sonra oyunun en iyi ucuz forvetidir. nikiforenko' yu amc sınıfına katarsak tabiki. bu abimiz aslında gerçek hayatta olmayan, tamamen oyunun o zamanki bir editörünün pislik yapmasıyla oluşmuştur. hani tsigalko nikiforenko nasıl editörün elinin ayarsızlığı ile olduysa bu da benzer bir hikaye. amma velakin bu adam hiç yok. olmayan bir insan. ilginç tabi.
son 7 8 yılı kurcaladığımızda önümüze bir çok yıldız isim çıkıyor. ronaldo, messi psikopatlarını saymıyorum zaten. lewnadowski, bale, neymar vs gibi isimlerin yanı sıra son bir iki yılın mbappe, sancho, haaland, salah vs gibi isimler ve aslında daha sayamadığım niceleri. hepsi bir şekilde dünya piyasasında yerini bulmuş haketmiş ispatlamış vatandaşlar. 2010 ların efsaneleri çok. yeni nesilin kendine örnek alabileceği rol model sayısı hayli fazla.
yukarda yaptığım boş olmasa entry e giremeyecektim. çünkü yukarıdaki boşun altına şu soruyu yazmam gerekiyor. peki ya 90' ların yıldızları? 80' lere hiç gitmeyelim. 90'larda futbolcu takım bütünlüğü vardı. bu durum 2000'lerin başlarına sirayet etmiş olsa da asıl olarak önceki on yılın eseridir. biraz radikal örnekler vermek gerekirse (bkz: stephen effenberg) dediğimde bilenler direk bayern münih forması canlandıracak gözünde. zidane desem en fazla iki takım. del piero? gerard? figo? evet bu isimler de takım değiştirdiler. ancak genellikle isimleri okunduğunda belli bir forma içinde hatırlandılar.
forma meselesi dışında yine bir kaç istisna hariç imajsız isimlerdi çoğu. dövmesiz, sakalsız vs. hepsi oynadığı oyunla karizma sahibi olmuş isim yapmış topçulardı. henry deyince siyahi arkadan yuvarlaklaşan kafa, zidane deyince kel, del piero deyince favori vs. ama hala sıkılınca bu adamların attığı goleri izliyoruz. koşarken arkada havalanan formalar, 35 metreden atılan şutlar, efsaneleşen çalımlar. bir van basten daha var mı dünyada.
futbol zevki vardı, heyecan vardı. şimdi onlarca yıldız sayabilirsiniz. ama yıldız kavramı o kadar ayaklara düştü ki hangisinin hangi takımda oynadığını sorsam biz seksenlerin sonu bebelerinin doksanlarda yaptığı gibi ezbere sayamazsınız. özleniyorsun fransa 98.
görülen o ki dünya yeni bir sisteme evriliyor. ortaçağdaki düzenden sonra olanlar. dahası dünya savaşlarından sonra olanlar. hatta belkide 68 kuşağı sonrası. son olarakta ikiz kuleler olayı. bütün bu olaylardan sonra dünya bir şekilde değişti. benim zannımca son döneme giriyoruz. yani sezon finali yaklaşıyor. olaya ister dini açıdan bakın ister farklı. dünya sonunu hazırlıyor. artık insanlık kendine bir yol çizecek. her türlü yozlaşmışlığın had safhaya ulaştığı bu dönemde hepimiz gerçeklerle yüzleşiyoruz. ne yaptık nereye gidiyoruz? belli ki bir yol çizmek zorundayız.