polisiye roman seviyorsanız eğer yerli yazarlar içerisinde en iyisi, hatta tek iyisi ahmet ümit'tir. ben istanbul hatırası ile çok geç tanışmıştım. sonra da önünü ardını alamadım durmadan düştüm bu çukura. kesinlikle okumalısınız. tarih seviyorsanız daha bilhassa okumalısınız. istanbul hatırası ve beyoğlu rapsodisi ile kendinizi başkomiser nevzatın evrenine hapseder sonra da alakalı alakasız tüm romanları ve hikayeleri okumak istersiniz. rehber diye başlık açtığımın farkındayım da halim olmadığının farkında değildim. daha sonra ayrıntılı yazacağım ama önerimi dikkate alın derim.
artık seni sevmekten korkmuyorum. bundan sonra olacaklar korkutuyor daha çok. seni sevmekten korkuyor olsaydım sadece, sürekli kurduğun cümlelerden sonra benden cevap bekliyor olmanı isterdim. halbuki şu an sadece dinlemek istiyorum. cevap bekler bakışlarını görmek istemiyorum. gece bir saatten sonra bana yazmanı istemiyorum. seninle konuşmak seninle hayal kurmaktan daha cazip değil. düşüncelerimde konuşmuyoruz, ben çoraplarını düşünüyorum kim bilir ne sevimlidir diye. sonsuzluğa bakan uçurum kenarında kamuran akkor dinlemeyi düşlüyorum. en son ben konuşayım sen sus istiyorum. öylece duralım. sen bir taş at ben izlerim. git getir de getireyim. benden istediklerin zor olsun ki ya sonra başka bir şey istemezsen diye korkmayım.
Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.
bana nasılsın diye sormanı hayal ederek başladı her şey.
ben sormaya çekindim.
ya gece geç oldu diye bahane ettim,
ya sabah çok erkendi,
ya yüz yüzeydik,
ya çok uzakta.
çok konuşurduk asla konuya gelemezdik.
umursamaz görünürdüm ya Allah biliyor.
öldüm sanırdım her gidişinde.
her gelemeyeceğini söylediğinde.
Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.
haftaya buralara kar düşecekmiş. soğuk havalara karşı dirençliyim bana bir şey olmaz da sen ne yaparsın onu bilemem. oralar da böyle soğur mu kestiremedim. yahu hikayenin başındaki leyla yanlış zaten. öyle bile bile, salak gibi düşülen bir yanlışlık hatta. abur cuburu sevip sevemediğini de anlamadım halbuki hala. çaya şeker atmadığından eminim ama. daha neler öğrenebilirdim kim bilir? daha az sarhoş olsaydım ihtimaldi belki. daha sakin kalsaydım. korkmasaydım. çok geriye gittik. mazide hoş değil, şimdi de, sonra da. sanki evren çok mu doğruydu...
edirnede öğrenci olduğum yıllardı. bir binanın -1. katında 14 mt2 tek oda bir evim vardı. -1 ama arka taraftaki bahçeye bakardı. bahçe bütün binaların arka tarafıydı aslında. benim için özeldi ama. o evde oturduğum süre boyunca o bahçeye hiç girmedim. sadece pencereden gördüğüm kadar vardı hayatımda. bir gece ayıptır söylemesi votka içiyordum. baktım bir hışırtı önce yine banyodaki musluk su akıtıyor sandım. yok akıtmıyormuş durduk yere girdik günahına musluğun. evin içini aradım durdum. hiç aklıma da gelmiyor. baktım aralık pencereden geliyor ses. perdeyi araladım... neredeyse 2 saat ayakta öylece bakmışım bahçenin ıslanışına. sanki mutluydum..