Ama terörist olmamım nedeni PKK'lı veya Işid'li olmam değil. iktidara karşı muhalif olmam.
Bu söylemi uzatabilirim; ben türküm teröristim, ben sosyalistim teröristim, ben ateistim teröristim diye. Zaten uzun'da zamanında "bunlar ateist, bunlar solcu, bunlar terörist" dememiş miydi? Artık inkar etmeye, "yok ben terörist değilim" demeye gerek yok. Bal gibi de teröristim amk. Bombalı, eli silahlı değilim ama farketmez. AKP'ye "hırsız ve katil" diyorum, tek geçerli neden bu. Eğer başıma birşey gelmecekse Türk ve Kürt halklarının birarada, barış içerisinde yaşamasını da temenni ediyorum.
Ayrıca ben bir Kürdüm.
Ne yapayım yani anam kürt, babam kürt. böyle doğmuşum, aslımı inkar edemem ya. fakat biliyorum ki kürt doğmamın bana ne faydası ne de zararı var. Ayrıca hiç kürt gibi görünmüyormuşum(o ne demekse artık) yani arkadaşlarım öyle diyor daha doğrusu. Haklılar da bence. Bildiğim tek dil türkçe çünkü. Bu dille okuyorum, bu dille yazıyorum, bu dille sevip, bu dille sövüyorum. Zaten benim için ha türk olmuşsun, ha kürt olmuşsun pekte bir farkı yok. Benim için bir farkı yok ama yönetenlerin var, milyonların var. Var işte amk. ne yapayım, keşke olmasaydı.
Günümüzde terörist olmak kadar kolay birşey yok. Gezi'de terörist olursun, Suruç'ta ölürsün terörist olursun, Ankara'da ölürsün terörist olursun. insanlar "terör"ün tanımını veya senin yaptığın eylemin muhteviyatını önemsemiyorlar artık. Terörist olman için tek geçerli neden, ya farklı bir etnik kökene ya da farklı bir siyasi aidiyete sahip olman. ister öğrenci ol ister akademisyen, ister işçi ol ister sendika çalışanı farketmez. Göze battıysan, iki tane devlet görevlisinin ya da yandaş medyanın seni "terörist" olarak göstermesi işten bile değil.
Ben teröristim ama Taksim'de, Kızılay'da, Gar'da, Suruç'ta, Çankaya'da, Reyhanlı'da, Diyarbakır'da, Sultanahmet'te 300'den fazla masum insanı katledenler insan bile değil. Varsın ben terörist olayım, çokta sikimde değil ama beni bu şerefsizlerle karıştırmayım. Ben başka türlü bir teröristim, en azından insan olmaya çabalayanlardan, kurdun kuşun derdini düşünenlerden.
Bugün Portekiz'de sosyalistler ve komünistler iktidara geldi. Syriza'nın zaferi bunun mümkün olduğunu göstermişti zaten. ispanya'da ise sosyalizme yakın Podemos'un seçimleri kazanması bekleniyor. ingiltere'de ise ingiltere'nin en büyük partisi işçi Partisi'nin başına sosyalist Jeremy Corbyn geçti. Latin amerika'da ise sol dalga daha geniş hissediliyor. Brezilya'da topraksızlar hareketi, venezuella'da chavez'in etkisi, uruguay'da eski tupamaroların iktidarda olmaları gibi birçok örnek mevcut. 21. yy.'nin umutsuzluk dalgası ortadoğu'da radikal islamcılığın önünü açmışken bu arayışı sosyalizmde bulan halklarda mevcut. önümüzdeki onyıllarda daha geniş direniş hareketleri günyüzüne çıkacaktır. Türkiye'de de haziran direnişi bunun nüvelerini oluşturmaktadır.
-1 Kasım 1977'de Taksim Meydanı'nda 30'dan fazla insan öldüğünde ve yıllar sonra dava sürecinde devletten o günde dair bilgiler istendiğinde devlet şu yanıtı veriyor: devlet sırrı
-Gaziantep barosu kentteki IŞiD varlığına dair bilgi istiyor:devlet sırrı
-Akkuyu Nükleer santrali için mahkeme hazırlanan raporu istiyor: devlet sırrı
-Faili mechul cinayetler? Onlarda devlet sırrı.
-Makam araçlarının ne kadar yakıt tükettiği:devlet sırrı
-Ak-saray'ın maliyeti:devlet sırrı
-Cihadcı çetelere silah yardımı:devlet sırrı
...
Yani nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça. Devlet halktan kopuk bir örgüt değildir, aksine halkın öz örgütüdür. Devlet ve halk arasında hesap alıp verme ilişkisi olmalıdır. Bu ilişkiyi denetleyen mahkemeler, sivil toplum kuruluşları, medya organları ve siyasi yapılar olmalıdır. Bu yapılar devletten bağımsız olmalıdır. Ne yazık ki Türkiye'de devlet ve iktidar kavramları karıştırılıyor. iktidarın çıkarları ile devletin çıkarları iç içe girmiş durumda.
AKP devletleşmiş bir iktidar. AKP'nin çıkarına olmayan haber yasaklanıyor, akp'nin yararına olmayan olaya yayın yasağı getiriliyor, akp'nin yararına olmayan kişi içeri atılıyor, akp'nin yararına olmayan seçimden sonra 4 ayda 600 insan ölüyor. Yani kısacası karşımızda parti-devlet var. Oysa halkın çıkarları hem devletin hem de partilerin çıkarlarından daha meşrudur. Siz yüzbinlerce insanın ölümüne neden olup, sonra bunun devlet sırrı olduğunu iddia edemezsinizdir. Çünkü sizin devlet sırrı dediğiniz şey bu halkın çıkarlarıyla çelişmektedir.
AKP'nin özgür ve halkın haber alma hakkını önemseyen basına yönelik yaptığı baskı ve yıldırma adımlarından birisidir. Sen "Türkmenlere yardım götürüyorum" yalanıyla Ortadoğu'daki cihatçı çetelere tırlarla silah gönder, sonra ülkenin onurlu gazetecileri gerçekleri ortaya çıkardığında yok efendim "gizli bilgilerdir bunlar" diye saldır sağa sola.
Ülkelerin muhakkak gizli çalışmaları ve işleri olacaktır. Ancak bu gizlilik kararı cihatçı çetelere tırlarla silah götürmek için alınmışsa o gizliliğin ve devlet politikasının halk nezdinde bir meşruluğu olamaz. Can Dündar ve Erdem Gül'ün yaptığı halkın yanında saf tutarak cihatçılara destek verenleri ortaya çıkartmak, ifşa etmektir. Bu bir gazetecilik örneğidir vatan hainliği değil.
"Açılan yeni dönemin anlamı gerçekten demokratik Türkiye, demokratik cumhuriyet olgusunu bir ütopya olmaktan çıkarıp gerçeğe dönüştürecek olmasıdır. Kürtler açısından da oluşmuş olan bu kadar geniş ve sağlam irade özgür ve demokratik bir toplumu inşa etme sürecinde devrimsel bir anlama tekabül etmektedir" demiş Apo.
Geçenlerde bir belgesel izliyordum. Savunma silahları üzerine yapılmış bir Amerikan belgeseli. Belgeselde sürekli olarak bir belirsiz bir "düşmandan" bahsediliyor ve bu sebeple silah sanayisinin gerekliliğine vurgu yapılıyordu. Amerika için hemen hemen her ülke potansiyel bir düşmandır. Çünkü iç işlerine karışmadığı, darbelerle şekillendirmediği, anti-komünizm adına onbinlerce gencini katletmediği çok az ülke var. Bu kadar savaş, işgal odaklı bir ülkenin savunma sanayisine 20 yılda 125 milyar dolar harcaması ve ülkesini olası savaş odaklı bir mantıkla idare ettirmesi şaşılacak şey değildir. işte kürt özgürlük hareketinin(KÖH) geldiği noktada Amerika'nın savaş odaklı mantığını andırmaktadır. Tabii ki Kürt hareketi gücünü amerika gibi savaş üzerinden değil kürt halkının toplumsal desteğinden almasıdır.
Ancak Apo'nun yaptığı en son açıklamayı okuyunca insanın kafası karışmıyor değil. Birgün'ün haberleştirdiği üç satırlık yazıda 15 kere demokrasi-demokratik açıklaması geçerken günümüz Türkiye'sinin demokrasiden bir hayli uzak olduğunu görmemek için at gözlüğü takmak lazım. amerika nasıl savaş odaklı bir siyaset izliyorsa köh'te kürt sorunu odaklı bir siyaset izlemektedir. O sebeple köh'e göre kürt sorununun çözülmesi kadın sorununun, iş cinayetlerinin vb. birçok sorunun çözülmesi yönünde adım atılması anlamına gelmektedir. Oysa gerçek gün gibi önümüzdedir. Kürt sorununun çözümü konusunda kimi adımların atıldığı sıralarda Gezi'yi, yolsuzluk skandallarını, hileli seçimler yaşadık. Kürt sorunu konusunda adımlar atılırken işçilerin emeği dahada değersizleştirildi. Gençlik hareketleri, sendikal hareketler geriletildi.
Apo ne kadar kürt sorununun çözümü konusunda atılan adımlar türkiye'yi demokratikleştirecek derse desin durum tam aksini göstermektedir. Kürt sorununun çözülmesi konusunda irade göstermek demokratik bir tavırdır. Bunu inkar edemeyiz ama bu sadece köh için demokratik bir tavırdır. AKP için kürt sorunu tamamen pragmatist bir tavırla yaklaşılması gereken bir konudur ve Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgili hiçbir alakası yoktur.
Sonuç olarak kürt sorununu salt kürt sorunu olarak görmek ve türkiye'nin demokratikleşmesi sorununu kürt sorunu endeksli bir siyasetten ayrı yürütmek gerekmektedir. Tıpkı selahattin demirtaş'ın cb. seçimleri öncesinde yaptığı gibi. işte o zaman köh'ün toplumsal meşruiyeti kürt kimliğinin sınırları ötesine taşmış olacaktır. Türkiye'nin demokratikleşmesi yönündeki adımın kürt sorunun çözümü değil, varolan akp diktatörlüğünün yıkılmasıyla olacağını bilmek gerekmektedir.
Fehmi koru madımak katliamının sorumlusu olarak aziz nesin'i gösteriyor. yok efendim aziz nesin halkı "tahrik" etmiş, bu olaylar onun yüzünden gerçekleşmiş. ota boka tahrik olan bir halkız. Türkiye'de her 4 saatte bir tecavüz veya tecavüze yeltenme suçu işleniyor. bacaktan, düşünceden, eylemden tahrik olup hem öldürüyorlar. Sizin tahriğinizin amk ben.
Birgün gazetesinin düzenlediği geniş sanatçı kadrosu ve etkinlik tablosuyla iştah kabartan festival. sanırım bundan sonra her sene düzenli olarak gerçekleştirilecek. peki kimler var diye soracaklar olursa; Selda Bağcan, Yeni Türkü, Feridun Düzağaç, Aylin Aslım, Harun Tekin, Erkan Oğur & ismail H. Demircioğlu, Fırat Tanış, Luxus, Bajar, Büyük Ev Ablukada, Hüsnü Arkan, Birsen Tezer
türkiye ve dünya gündeminden ayrı bir gündemi olan uludağ sözlük'te açılması olası başlıklardır. genellikle bu başlık gibi anket tarzı başlıklar olabileceği gibi merve aydın ın müge den güzel olması tarzı başlıklarda olabilir...
Genellikle sanat filmlerinde karşımıza çıkan bir durumdur. sinema ile ilgili bilumum alanlarda hiç kimsenin anlamadığı bir filmi kimileri "recep ivedik izleyenler anlayamaz zaten" diyerek övme girişiminde bulunulur. recep ivedik'i sinema açısından değerlendirirsek nereden tutsak elimizde kalır. recep ivedik serisi ticari bir iştir ve tutmuş bir iştir. toplumun içinden bir insanın nasıl komik olabileceğini net gösteren bir filmdir. bütün bunların yanında sinema tartışmalarında bir eşik olarak hayatımıza girmesi ise toplumun sinema algısına yönelik önemli detayları göstermektedir.
AKP'yi mumla aratacak kurallardır. kadın haklarının, hukuğun, sosyal adaletin yerle bir olduğu musul'u eğer böyle giderse geri dönülmesi zor bir yola sokacak ışid kanunlarıdır.
Akp'dir. Taşeronlaşmayla, güvencesiz çalışmayla işçiyi sermayenin insafına bırakan hükümet 301 madencinin ölümünün zeminini hazırlamıştır. soma ile ilgili verilen soru önergelerine 9 ay sonra cevap vermek, soma için meclise getirilen önergeyi oy birliğiyle ret etmek yoluyla aslında işçinin, emeğiyle yaşamını idame ettiren halkın büyük bir kısımının hiç de umurularında olmadığını göstermiştir akp bize.
kapitalizmde metaya biçilen değişim değeri emeğin değerini hiçe alan bir noktadan yaklaşır. Diyelim ki oduncu 30 günlük emeğinin sonucunda ürettiği kullanılabilir metanın değeri karşılığında(değişim değeri) asgari ücret almaktadır. Diğer yandan bir başka zanaatkar ya da hizmet sektöründen çalışan bir kişi harcadığı 30 günlük emeğin karşılığında asgari ücretin 3 katı kadarını almaktadır. harcanan emek niteliksel açıdan farklı olsa da oduncu yaşam standartlarını minimalize ederek aldığı asgari maaşla geçinmeye çalışırken aynı zamanda emeği zamanla kapitalist sistem tarafından değişim değeri baz alınırsa değersizleşecektir. Bunun sonucunda oduncu sistem içi çarklar dahilinde emek ve ücret kıyası yaptıkça kendi emeğine karşı yabancılaşacaktır. zamanla oduncunun minimalize edilmiş hayat şartlarına alışması, alıştığı bu hayat kapsamında ailesini sosyo-ekonomik düzeyi kadar geçinderebildiği, eğitebildiği bir durum ortaya çıkacaktır. yani emeğin değişim değeri kişinin toplumsal hayat içinde her alanda karşısına çıkacak ve kişinin emeğinden ziyade kişinin niteliğini kıyas edecek duruma gelecektir. neyse daha fazla saçmalamadan adios.
emeğin toplumsallaşmamış biçimini belirtmek amacıyla kullanılan marksist ekonomi terimidir. emek, soyut emek ve somut emek olmak üzere ikiye ayrılır. somut emek bireyin metaı dönüştürürken kullandığı ham emektir. somut emek metaının değişimi sürecinde somut emek olmaktan çıkıp soyut emek olacaktır. somut emek işlenmiş bir metanın içinde barındırdığı harcanmış emektir, değişim değeri yoktur.
ekşi sözlükte katıla katıla güldüğüm bir yandan da bu palavraya inananlara içten içe üzüldüğüm durum. Türkiye'nin son bir yıl içinde yaşadığı toplumsal gelişmelere bakıldığında aslında durumun çok vahim olduğunu görebiliriz. gezi isyanı, yolsuzluk soruşturması, suriye'ye silah taşıyan mit elemanları, şaibeli oy sayımları, twitter ve youtube'un kapatılması gibi daha birçok olay demokrasisi gelişmiş ve dünyada süper güç olan bir ülkede iktidarın tuzla buz olması anlamına geliyordu. ancak türkiye gibi az gelişmiş demokrasilerde iktidar bu siyasi bunalımları kendi medyası ile lehine çevirebilirdi ve kaldı ki öyle yaptı. türkiye'nin süper güç olduğunu sanan insanlar kendi yarattığı yanılgıların içinde debelenedururken bizler türkiye'nin gerçek durumuna biz göz atalım isterseniz.
1. Türkiye Basın Özgürlüğü sıralamasında 102. sırada* not: 154.'lüğe gerilemişiz. 2. Türkiye dünyanın en güçlü 16. ekonomisi(Sıralamada 1980'de 20'inci olan Türkiye, 1992'de 17'inciliğe yükselmişti. Daha sonra 15 ile 19'unculuk arasında yer alan Türkiye, halen dünya sıralamasında 16'ıncı*) 3. Türkiye Dünya'da en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke.* 4. Türkiye Avrupa'daki 37 ülkenin girdiği satın alma gücü sıralamasında 30. sırada * 5. türkiye kişi başına düşen 13,464 Dolar'lık milli gelirle dünya sıralamasında 64. sırada. * 6. Türkiye'de yıllık enflasyon Haziran ayından bu yana yüzde 8.30 civarında seyrediyor. * 7.Türkiye 2002-2012 arasında kendisine benzer 24 gelişmekte olan ülke arasında efsanevi ekonomik başarı yaratmakta maalesef ancak 18. sırada bulabildi, yani bu listede en kötü 7. ülke oldu.(7. maddedeki kaynağı okumanızı öneririm. *) 8 Türkiye, kadın-erkek eşitliğinde 120'nci sırada *
daha listeyi uzatmaya gerek yok. eğitim, sağlık, teknoloji ve bilimde genelde ya orta sıralarda ya da son sıralarda yer almaktayız. en iyi olduğumuz konu ise ordu. ancak onda bile ilk 5'te değiliz.
kimi insanlar üniversite diye ortam yapma, kimisi sol örgütlerde vakit harcamaya kimisi ise meslek sahibi olmaya gelir. ancak bazı tipler vardır ki ne ortam yapar, ne arkadaşları vardır ne de dersleri iyidir. üniversiteye neden geldiğini dahi bilmezler. 4-5 yıllık üniversiteyi bir tek kulüp failiyetine girmeden, arkadaşlarla öğrenci evlerinde takılmadan, içmeden, sıçmadan bitirirler. gerçi bu insanların neden yaşadıkları bile anlaşılmaz.
dota oyununun nasıl oynanacağını bilen kızdır. dünya üzerinden bir elin parmağını geçmeyecek sayıda az oldukları için bütün dota oynayan erkeklerin hayallerini süslerler. kim bilir belki de ultra kill yaptığımızda o kızları görebiliriz.
sözlüğün amacına ters bir harekettir. her ne kadar formata aykırı bir durum teşkil etmese de sözlük denilen yapı bünyesinde barındırdığı her kişinin belli konularda olan bilgi ve birikimlerini aktarmak için vardır. birde zall'a ve ssg'ye para kazandırmak için ama o ayrı konu. yazarlar olarak bir bok biliyorsak yazalım, bilmiyorsak ekşi'ye veya vikipedi'ye girip çalıntı yapalım eğer onu da yapamıyorsak "he he benden bu kadar, bitti bitti" deyip başka başlığa üşüşelim. yoksa 3. dünya savaşının faturasını manipülasyon gerekçesiyle biz sözlük yazarlarına kesebilirler. ne alaka diyeceksiniz biliyorum ama aranızda anlayan bir kaç "deliganlı" olduğuna eminim.
saatleri tükenmekte olan gündür. vize dönemi olmasından dolayı belkide şu anda birçok üni. talebesinin(hep bu kelimeyi kullanmayı istemişimdir) götü terlemektedir. şu anda ilk buluşmaya gidecek bir kadın deli gibi parfüm sıkıp, abartı denilecek derecede makyaj yapıyor olabilir. belkide şu anda hiç bir bok olmuyor olabilir. hayat ne garip lan.
5 nisan 2014'ten sonraki, 7 nisan 2014'ten önceki gün. bu entry yazılana kadar günün yaklaşık 1 saat 10 dk.'sı geride kalmıştır. geri kalan 22 saat 50 dakikada kimi insanları yeni ilişkiler, iş fırsatları ve hüzünlü ayrılıklar beklemektedir.
