Bi' dakika bi' dakika, kadroda ve tanıtım yazısında bir değişiklik mi var ne!
Uzun yıllar aynı imparatorluk topraklarında yaşayan Türkler ile Rumlar, sevinçte ve yasta aynı müzikle birbirlerini anlayabilmekteydiler. Onlar Anadolunun müziğini türü ne olursa olsun birlikte üretmişlerdi. Bu kaynaşmış toplumlar ne olduysa oldu, birgün biribirlerinden koparıldılar, ayrıştırıldılar ve mubadeleye zorlandılar. Ama her iki taraf da kin, nefret ve düş kırıklıklarına karşın, ortak ezgilerine sımısıkı sarılarak sahip çıktılar. Bu ortak ezgilerde onların geçmişleri ve benlikleri de gizliydi. Birlikte yaşanılan süreç aynı zamanda müziğin toplumsal bir eleştiriyle politikalaşmasında etkin bir rol oynadı. Ortak ezgiler her iki tarafta da modern dünyaya uyum göstermek adına çok sesli boyutlarıyla günümüze dek ulaştılar. (Berrak Taranç, iki Kıyının Müziği)
Laterna; aralarına çizilmiş yapay sınırlara inat aynı ezgilerle coşan ve aynı denizin tuzundan beslenen izmir, istanbul ve Pirenin şarkılarını sergiliyor.
Ege müziğinin geleneksel örneklerinden günümüz popüler formlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede çeşitli şarkılar (rebetiko, laika; xasapiko, çiftetelli, kalamatia, sirtaki, karsilama) sunan Laterna, müzik yolculuğuna Boğaziçi Üniversitesi yıllarında başladı. 2007den itibaren düzenli olarak istanbulun en önemli canlı müzik mekanlarında birçok konser veren grubun amacı, deneysellikten ödün vermeden, kültürlerin ve elbette ki müziğin geçirdiği/geçiriyor olduğu değişimin farkında olarak müzik piyasasında kendine alternatif bir yer edinmek, bunu yaparken de tattığı keyfi bir nebze olsun dinleyenlerinin kulaklarına çalabilmek.
Her şeye karşın müzik barış için önemlidir cümlesiyle yoluna devam eden grup üyeleri:
Burhan Hasdemir - Perküsyon
Çağatay Çoker - Gitar
Dicle Hasdemir - Klarinet
Onur Aygüneş - Perküsyon, Vokal
Seda Köksal - Keman, Vokal
Selim Koytak - Ud
1820 Sakız Adası doğumlu, Rum bir ailenin çocuğu. Irak ve Hicaz ordularında tahrirat başkatipliği, muhasebecilik yapmış, adı bir yolsuzluk olayına karışınca aşırı üzüntüden delilik belirtileri göstererek tedavi edilmiş. Hastalığı bir süre sonra yeniden belirmiş ve bu nedenle vefat etmiş. Tanzimat döneminde yetişmesine rağmen dîvân edebiyatına sevdalanıp Türkçe, Farsça ve Arapça şiirler yazmış. III. Selim öldüğünde hırkasının cebinde kendisinin: "Kendi elimle yâre açıp verdiğim kalem / Fetva-yı hûn-i nâhakımı yazdı iptidâ" beyitinin yazılı olduğu bir kâğıt çıkmış. Cebime "Zülfün görenlerin hep bahtı siyâh olurmus / Tek zülfünü göreydim bahtım siyâh olaydı" beyitinin yazılı olduğu bir kağıt koyasım geldi hayatını düşünürken, bu dizelerin bestelendiği şarkıyı dinlerken gözlerim kapalı..
Sinisa Labrovic'in 2009 yılı künyeli kitabı. Ancak sözettiği eğitim tipik suçların ABC'sini öğretiyor. Değişik suç alanlarından; uyuşturucu ticareti, hırsızlık, fuhuş, yankesicilik gibi pek çok konuda "uzman"ların deneyimlerini aktarıyor. Eğitim sistemini eleştirmemiz bir yana dünya tersine dönmüş be azizim..
12 Eylül-8 Kasım 2009 tarihlerinde hayat bulan 11. Uluslararası istanbul Bienali'nin başlığı. Bertolt Brecht'in Elisabeth Hauptmann ve Kurt Weill ile birlike 1928'de yazdığı Üç Kuruşluk Opera adlı oyunda yer alan "Denn wovon lebt der Mensch?" adlı şarkının Türkçe çevirisi aynı zamanda. Bienal'de seçilmesinin nedenini ise ilk durak olan Feriköy Rum Okulu'ndaki sanatçıların eserlerinden anlamak mümkün. Olabildiğince ekonomik ve olabildiğince siyasi içerikli hepsi. Antrepo No.3 ve Tütün Deposu'nda da devamı yer alıyor. Gidip görülmesi ve sorunun cevabının bulunması tavsiye olunur.
"yağmur yağıyor kaç kaç kaç, şemsiyeni aç aç aç" şarkısını iş işten geçtikten sonra 2 gündür sel önlemi alan fakir istanbul halkına, "akıyor seller kıvrılıyor beller" meyanını ise istanbul 'büyük' büyükşehir belediyesi'ne hediye ediyorum.
29 Kasım'da Brezilyalı yönetmen Otto Guerra'nın filmi "Wood & Stock:Sexo, Oregano e Rock'n'Roll"u izleyerek mest olmama aracı olmuş festivaldir.
Wood, Stock, Lady Jane, Rê Bordosa, Rampal, Nanico ve Meiaoito isimli karakterlerden oluşan film dönemin hippilerinin kel, göbekli, gitgide bireyselleşmiş ve tüketimci dünyanın güçlüklerini göğüsleyen kişilere dönüşmesini mizahi bir dille gösterir. Aile, çocuklar, iş, ödenecek faturalar ve yalnızlık bu zamanda kaybolmuş uzun saçlı insanların tutarsız evrenlerine uyacak kavramlar değildir ve su yolunu bulur. Film ilk sahnesiyle sona erer, rock'n'roll eşliğinde fütursuzca ot içip dansederler yeniyıla girerken..
deniz insanlarının söylediği, muhtemelen hayvan hakları savunucularını kızdıracak bir sözcük toplamıdır. küçükken adaların kıyılarına yüzerek kabuğunu kırıp yediğimiz deniz kestanelerini aklıma getirmektedir.
istanbul'da geleneksel rembetika çalan, hakikaten keyif yaşatan müzik grubu.. Sek rakı ile dinlenilmesi, xasapikoların ritmine kaptırıp dans edilmesi tavsiye olunur.
Bakın kendilerini nasıl tanımlıyorlar:
"Grup adını istanbul'da eski bir semt olan Kurtuluş'un eski ve Rum adı Tatavla'dan almıştır. Osmanlı zamanında Tatavla semti aynı zamanda istanbul Rembetiko'sunun tarihsel merkeziydi.
Grup Tatavla eski istanbul Rembetiko'sunun istanbul'da yeniden hayat bulmasını hedeflediği gibi aynı zamanda izmir, Selanik, Pire Rembetikolarını da reptuarına alarak geniş bir müzik ziyafeti sunuyor dinleyicilerine.
Aşkın, hapisliğin, gurbetin, sosyal adaletsizliğin şarkıları grup Tatavla'nın kosmopolit yapısıyla yeniden can buluyor.
Ekmek markasıdır. Dağıtım kamyonunun üstünde tombul bir dansöz ile dilim dilim ekmek resimlerini görürsünüz. Dansözün altında "Kimileri doymak ister.." dilim ekmeklerin altında ise "Kimileri doyum ister.." sloganı ile karşı karşıya kalırsınız. Bu cinsiyetçi branding hangi müşteri kitlesine hitap ediyor, biri beni bilgilendirsin lütfen! Tovbe tovbe..
Kişinin kendini sürekli 2. planda görmesi, karşısındaki kişi için ve üzerinden yaşamasıdır. Gereksinimlerini, ihtiyaçlarını diğer kişiler üzerinden gerçekleştirir, onlar mutlu oldukça kendi mutlu olur. Karşısındakilerin herhangi bir talebi olmaksızın çabalar, didinir. işin içine negatif duygular girince ise bir hastalığa dönüşür. Kişi karşısındaki acı çektiği için kendisini cezalandırır bu kez. Quasimodo kompleksi de denebilirmiş kanımca bu hastalığa.
Grup Başkanlığının yanı sıra SOAS (School of Oriental and African Studies) Türk ve Greek Müzikleri araştırmacısı ve eğitim görevlisi Ed Emery nin 4 yıl önce Londra da SOAS taki seminerlerinden yola çıkarak kurduğu The Famous SOAS Ad Hoc Rebetiko grubu. Gelin 10 Ekim'de istanbul Talimhane Tiyatrosu'nda verdikleri konserden bahsedelim azıcık. Hem Türkçe hem Yunanca rebetiko şarkılar seslendiriyorlar. Çekirdek kadro 15 kişi olsa da tam tamına 24 kişi sahnede konumlanmış, müthiş keyif alıyorlar çalarken, e haliyle sana da geçiyor onların coşkusu. Baglamastan curasına, telleri gevşek kemanından santuruna, gitarından -tabii ki- buzukisine her tür enstruman mevcut grupta. Senfoni orkestrası gibi konumlanmış olsalar da tam aksi bir disiplinle salına salına ve bağıra bağıra adeta haykırıyorlar şarkıları.
Göksel Baktagir'in Hayal Gibi 3 albümündeki eserdir.. Kalbe ağlama der ezgilerin ısrarlı dönüşleri ve ağdalı viyolonsel partisyonları ama kalp dinlemez, ağlar..
'Apollo Uzay Projesi';nin hazırlanması için yüzlerce proje grubu oluşturulmuş ve bu proje gruplarının yaptığı çalışmalar değerlendirilmiştir. Bu grupların içinde en çok gözlemlenen grup ise yüksek IQ sahibi bireylerden oluşturdukları bir grup olmuştur. Ancak herkesi şok eden bir durumla karşılaşılmıştır. Bu IQ’sü yüksek olan grup en başarısız gruplardan biri olmuştur. Ve bu hadiseye 'Apollo Sendromu'; denmiştir. Yüksek IQ sahibi bireylerin oluşturduğu ekipten, uygulanabilirliği yüksek olan bir proje elde edilmesi gerekirken tam tersi bir durum ortaya çıkmış, en başarısız ve uygulanabilirliği oldukça zor olan bir projeyle karşılaşılmıştır.
Sebebi; bu gruptaki yüksek zekâ sahibi bireylerin her birinin "birey" güdüsüyle davranmış ve takım ruhuna göre hareket etmemiş olmasıdır. Her birey kendi fikrinin en iyi fikir olduğu düşüncesini aşılamaya çalışmış, ancak elde edilen parça fikirler birbiriyle iliştirilerek acube bir sonuca dönüşmüştür.
Melodisi bir yana hem kadın ağzıyla söylenmesi hem de tatlı bir isyan içermesi bağlamında Burçak Tarlası ile güçlü bir benzerlik taşıyan kıpır kıpır şarkı. Muammer Ketencoğlu'nun izmir Hatırası adlı albümünde 6. şarkıdır.
"Where is there... I think that "there" is where love is. No matter what. I believe that all of us who participated in this album know that. This is why the music all comes from the heart. What else? I give this to you to touch your heart in this way. And I wish it will." sözlerini kulağına fısıldıyor adeta dinleyenin.
"Where is there" albümünü bulamamanın umutsuzluğu içindeyken birden CDsini kapımın önünde bulduğum, sürpriz yapan kişi kadar özel kadın. Yine harikalar diyarında sabah yürüyüşü yaptırıyor, yine deniz kenarında taş sektirtiyor, yine gökyüzünde gökkuşağından kaydırıyor ezgileri. Tartışmasız bir aşk albümü. Tartışmasız bir Eylül albümü...
Bedensel ya da ruhsal olarak, nedeni bilinmez çizgiler oluşmuş yüzünde, tuhaf bir gülümseme ile mırıldandığı şarkı bir kadının.. Kokular geçmişe dair bir şeyleri çağrıştırır derler.. Akasya kokulu sabahlar da bir şeyleri hatırlatıyor olsa gerek ki geri çağırıyor onları..