insanlar evreni sorguladıkları zaman, nedense evrenin kendine kendine oluşmasını mantıksız bulurken olaya tanrı girdiğinde sanki bir anda sorgulama yetenekleri yok olur.
Diyelim, evrenin kendi kendine oluşmasının mantıksız olduğunu anladık, doğru. Ve bunun sonucunda evreni yaratan bir tanrı olduğu kanısına vardık.
Bizim burda yaptığımız şey, bilinmez olan birşeyi çözmek değil, aksine bilinmez olana daha bilinmez olan birşey eklemektir. Peki neden bunu yaparız, bunun sebebi elbette ki çok basittir, dinlerin bize vaad ettikleri şeyler yüzünden. Yoksa tanrıyı sevmek, bunca bilimsel şeyler, proteinin oluşma ihtimali, tüm bunlar birer bahanedir. Bizim esiri olduğumuz şey, evren değil korkularımız, arzularımızdır.
Sadece müslüman için değil her dinden birey için mantıksız bir durumdur. insan beyninin inançları pek sallamadığının göstergesidir.
Öldükten sonra şimdikinden daha güzel bir dünyaya gideceğine şüphesiz olarak inanan biri ölümden korkmaz, belki önyargılı olarak gelebilir size ancak, korkmamalıdır. Peki bu neden böyledir.
Ölünce cennete gideceğinden emin olan bir insan neden bir kuş kadar mutlu olamaz?
Doğuştan olan bir özellik için neden tövbe etsin, tanrıdan özür dilesin ki bir insan? Yapması gereken şey tanrıya kızmaktır, böyle varlıkların onla dalga geçme fırsatını onlara verdiği için.
Görgü kurallarının amaçsız ve gereksiz olduğunu söylemelerine rağmen, en basit görgü kuralını bilememekten ödleri kopuyor insanların.
istakozun nasıl yenildiğini, güvercin yavrusunun kemiklerden nasıl ayrıldığını ve anforanın nasıl servis edildiğini öğrenmeden edemiyorlar.
Dünya, yetindiğimizden çok daha iyi bir yer olabilir. Birşeyleri örtbas etmekten daha fazlasını yapabiliriz. Bir kerecik de olsa, birşeyi herkesten daha iyi yapabilmekten vazgeçebilirsek.
Bir kez olsun kusursuz ve mükemmel olmaktan vazgeçebilirsek.
Her hiyerarşinin bir sonu olduğuna göre, tanrılarında bir sonu vardır. Tabi tanrıyı, tren vagonları veya patates türleri ile kıyaslamazsak.
Sorulacak asıl soru şudur, evren hiyerarşisinin en üst basamağı evren midir, yoksa tanrı mı? Yani ezelden beri var olan tanrı mı yaratmıştır evreni yoksa evren mi ezelden beri vardır? Bu sorunun cevabı nedir bilinmez, ama bilinen tek birşey vardır ki o evrende bulunan milyarlarca gezegenin arasından yaşayan bir homo sapienin evreni yaratan o varlığa bağlı kalmadan yaşaması gerektiğidir. Her ne olursa olsun, tanrıya yönelik bir ömürlük sofuluğun bile ardında kalan tek şey; tiksinti verici bir boşluktur.
Kendisi için korktuğu bir durumu, başkasına yansıtarak o durumu kendi kafasından silmeye çalışmaktır, bir tür savunma mekanizmasıdır.
Kimse bilmez ki, güzellik aslında deli saçması bir kaç matematiksel orana uyması değildir yüzün, burnun iç bükey olup, dudakların büyük olmasıda değildir güzellik. Narsis'in suda ki yansımasına aşık olurken suyunda ona değil, onun gözünün içindeki yansımasına aşık oluşudur güzellik. Aslında bizler birinin güzelliğine dikkat ederken onun kendi algımızdaki halini güzel buluruz. Kişi değil algılarımızdır güzel olan.
işte birinin birine çirkin demeside, kendi algısının kirliliğindendir.
Erkek beyni, doğada olabildiğince çok sperm dağıtmak için tasarlanmıştır. Zaten biyolojik olarak tek eşli bile olmayan erkek, bir kişiye karşılık almadığı halde 2 haftadan fazla bağlanamaz. ilk 2 hafta bunu dener, ancak karşılık almadığı taktirde, başka dişilere yönelmesi gerekecektir, soyunu devam ettirebilmesi açısından. Aşk diye birşeyse asla yoktur, merdiven altlarında içip senaryo yazan senaristlerin, dağa çıkıp başı dönen deli şairlerin saçmasıdır aşk.
Cinsellikten en çok korkanların onu en çok kafaya takanlar olduğunu unutmamak lazım. Bu bir savunma mekanizmasıdır. Psikolojide yüceltme adı verilir.
Aklında cinsellikten başka birşey olmayan kişiler, cinselliği toplumum onay verdiği ölçüde, ayıplayaral açığa çıkarır. Onların içini zehir gibi saran fantezileri vardır beyinlerinde.
''Niye şimdiki zamanlarda kendisinin peygamber olduğunu iddaa eden insanlar yok?'' diye kendi kendinize sorduğunuzda pek çok tavsiye alabilirsiniz.
Artık eskisi gibi değil. Peygamber olduğunu iddaa ediyorsan, bunu ispatlaman gerekiyor. Öyle gayipten ses duyuyorum hikayelerine inanmıyor artık insanlar.
Şimdilerde böylelerine nöroleptik uzatıyoruz.
Kamera kayıtları, ses kayıtları, fotoğraflar, şahitler vs...
Kaldı ki bunların sahte olma ihtimali de düşünülür.
Yani noterden bir temsilcinin de vahiy indiği esnada size tanıklık etmesi şart.
Günümüz insanları, sıradan bir peygambere inanmaz bu saatten sonra.
Milliyetçilik insan ırkının kızamığıdır. Bir daha anılmamak üzere yok edilmelidir.
Temelde, insanın kendi doğduğu hayali sınırlar içindeki insanları diğerlerinden üstün görmesinden başka birşey değildir milliyetçilik. Tabi bu aptal ideoloji olmasa liderler savaşacak bir ordu bulamazdı. Bir insanın kendi hayali sınırlarını korumasından daha aptalca birşey var mıdır? 10 yaşından birinin keisinlikle kendi içinde çözmesi gereken bir sorundur milliyetçilik.
Hayatımızın ortalama 70-80 yıldan ibaret olduğunu düşündüğümüzde mantıklı olmayan önermedir. Varsın tanrı yanımda olmasın, fakat birşeyin olmasını beklemek için yeterince yaşlı ve yorgunum, daha da kötüsü çirkinim. insan, bana göre istediği birşeyi beklememelidir, onu hemen yapmalıdır ki başka şeyler de isteyebilsin.Hiç birşey sabredilecek kadar değerli değildir.
Seksi devlet meselesi haline getirenlerin içinde bulunduğu durumdur. Oldukça basit bir fizyolojik olay olan seksi, salgıladığı libidonun ve etkilendiği kültürün etkisiyle tanrısallaştırmaya çok meraklıdır bu türler. Oldukça doğal bir şey olan cinselliği ayıp birşey olarak görürler, çevrede öpüşen biri gördüler mi kıskançlıktan onlara saldırırlar, ancak onların aklı aslında hep oradadır. Uzak durulması önerilir.
Çok değil, 400-500 yıla kadar yanlışlığı kanıtlanacak hipotezdir. Dinlerin bu tarihden sonrasına kadar ayakta kalmasının imkanı yok, ancak bir mitoloji olarak yerini alacaktır insanlıkta. Ha, dünyanın sonu diyorsanız 4-5 milyar yıldan önce olacağa benzemiyor, şu anda gayet iyiyiz.
Bir suçlu asla cezasız kalmamalıdır, buna her zaman katılıyorum ancak hadım, idam gibi öneriler gayet mantıksız ve duygusaldır.
Neden hepimiz suçluyu asmayı kesmeyi düşünürde onu tekrar topluma kazandırmayı bir türlü düşünemez? Zaten bozuk psikolojiyle işlenmiş bir suçun cezasının psikolojiyi daha çok bozan hadım olması, suçludan daha çok topluma zarardır.
Kültürlü olmanın artı bir yön olduğu gerçeği düşünüldüğünde, sorunun kültürlü olmakta olmadığı anlaşılabilmektedir. Kültürlü erkeklerin çoğu garip yürürler, sigara içmezler, kilitlenmemiş kapıların ardında bulduğumuz insanlardır.