öküzün teki eylemi.
çocukluğunda çok mu şiddet gördün, tacize uğradın yada zorla fatmagül mü izlettiler yavrum sana da kendini sadece şiddet ve cinsellikle ifade edebiliyorsun.
not: iş bu entry yazarın diğer entryleri de göze alınarak yazılmıştır.
Oysa herkes öldürür sevdiğini
Kulak verin bu dediklerime,
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle
Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimi yaşlı iken
Şehvetli ellerle boğar kimi
Kimi altından ellerle
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.
Kimi yeterince sevmez
Kimi fazla sever
Kimi satar kimi de satın alır
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan
Çünkü herkes öldürür sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez...
müslümanlarca illa allah denmesi için ısrar edilen kelime.
Mevla Allah'ın 99 isminden değil, Rab'da Allah'ın 99 isminden değil, Hüda zaten Farsça ve o da Allah'ın 99 isminden değil. biri Mevla dese, Hüda dese, Rabbim dese, hiç bir dinci itiraz etmiyor ama biri Tanrı dese hemen zıplıyorlar. Allah'ın Araplara Farslara özel bir kayırmacılığı, Türkçeye düşmanlığı mı var?
gezi direnişi esnasında yazılan başörtülü bacıma saldırdılar, bebeğini tartakladılar, yerlerde sürüklediler, üzerine işediler senaryosunun yalancı tanığı iki gastecinin versusu.
bugünkü yazısında "bundan yedi ay önce kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım, daha da önemlisi herhangi bir tarafında yer almadığım bir siyasi propaganda savaşının istemeden ortasında kalmamalıydım" buyurmuş kişi. http://www.hurriyet.com.t.../25813282.asp?yazarid=386
sahtekarsın, yüzsüzsün ismet. çünkü sen ortasındaydın bu savaşın. gezi parkı direnişinde polisin attığı her biber gazını vurduğu her copu meşrulaştırmak için ortaya atılan bu yalan senin üstünden doğrulandı. sen bu propaganda savaşının ortasındaydın. sen bu yalanın sayesinde direnişe muhalif kimselere "türbanlıların üstüne işeyen pislikler mi ülkenin iyiliğini düşünüyor" sorularını sorma olanağı verdin.
seninkisi kendinden emin konuşmak, kanaatini belirtmek yada yorum yapmak değildi ismet.. sen yalancı şahitlik yaptın. ve elindeki kanı temizleyemeyeceksin.
kabataş'ta türbanlı bacıya saldırı iddiasının yalancı tanıklarından biri. "ben tarafsızım. kadının dediklerini esas aldım, o da bana yalan söyledi " diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmış. ama öyle kolay değil. bakalım bu çok tarafsız gazeteci zamanında neler yazmış:
--- spoiler ---
"kalabalık bir grup tarafından darp edilen, tacize uğrayan, bebeği ve kendisi için ölümüne korkan..."
"morluklarını da gördüm... yaşadığı travmaya tanık oldum..."
"ruhunda telafisi imkansız darbeler yaratmış bir şey yaşadı zehra"
"başka arkadaşlarım da çeşitli tacizlere uğradılar"
--- spoiler ----
arşivler de mi yalan söylüyor balçiçek?
senin gibi bir başka yalancının ismet berkan'ın başlığında yazdığım soruları sana da sormak istiyorum:
mehmet'lerin, ethem'lerin, ali ismail'lerin, abdullah'ların, berkin'lerin kanını ellerine bulaşmış hissediyor musun acaba çok merak ediyorum? bu yalanı söylediği günden sonra hayatını kaybeden bu gençlere belki bir sopa daha fazla vurulmasına, bu çocuklara polisin daha büyük bir hınçla girişmesine katkıda bulunduğuna dair en küçük bir pişmanlığın var mıdır ki?
dün akşam itibariyle gazetecilik kariyeri biten kişi.
kendisi gezi olayları sırasında sözde eylemcilerin kabataş'ta başörtülü bacıya saldırıp üzerine işedikleri görüntüleri seyrettiğini twitterdan ilan eden kişiydi. http://imgur.com/KIXVvte
mehmet'lerin, ethem'lerin, ali ismail'lerin, abdullah'ların, berkin'lerin kanını ellerine bulaşmış hissediyor mudur acaba çok merak ediyorum? bu yalanı söylediği günden sonra hayatını kaybeden bu gençlere belki bir sopa daha fazla vurulmasına, bu çocuklara polisin daha büyük bir hınçla girişmesine katkıda bulunduğuna dair en küçük bir pişmanlığı var mıdır ki?
yazıklar olsun. söylediğin yalan için sana ne verdilerse zehir zıkkım olsun ismet.
bu adama da şehit diyen çıktı ya inandığınız allah'ınız (varsa) üstünüze ateşler düşürsün emi.
Algı, gerçekliktir sözünü boşuna söylememişler. Birileri Molla ile ilgili öyle bir algı yarattı ki, kimse adamın neyle suçlandığını bilmeden, dahası acaba doğru olabilir mi suçlamalar demeden vay şehidim uy şehidim diye ağıtlar diziyorlar.
Size kısaca yazayım Mollanın neyle suçlandığını :
24 Nisan 1971'de köy baskını yaparak köydeki 344 Bengallinin katli.
26 Mart 1971'de Hazrat Ali Laskar isimli Bengal asıllı terzi ve ailesinin öldürülmesi. (Adam ve hamile karısı silahla öldürüldü, 11 yaşlarındaki 2 kızı önce 12 asker tarafından tecavüze uğradı ve öldürüldü. 2 yaşındaki oğlu defalarca yere çarpılarak öldürüldü.)
Şair Meherunnesanın (kafası kesilerek), iki erkek kardeşi ve annelerinin öldürülmesi. Meherunnesanın kesilmiş kafası tavan vantilatörüne asılı bırakıldı. vb. vb...
Özetle dün idam edilen kişi, fikirleri ya da inancı sebebiyle değil, acımasız katliamları sebebiyle idam edilmiştir. nitekim idam sonrasında olayı Türk halkından daha iyi bildiğini düşündüğüm Bangladeşliler sokaklara dökülerek kutlamalar yaptılar. http://www.demotix.com/ph...ul-quader-molla-execution
Türkiyenin dünyadan bihaber yobazları yeni R4bialarını bulmuş gibi atladılar tabi. o ayrı.
adama şaibeli bir borçtan ötürü haciz gidiyor hala yolsuzluk yapmış diyen mallar var.
arkadaş malsınız da hiç mi garibinize gitmiyor birilerinin evinden ayakkabı kutuları içinde milyon dolarlar çıkarken diğerinin evine haciz gittiği halde ikisi hakkında da yolsuzluk yaptı deniliyor olması? yada bilal erdoğan gibi gemicik sahiplerini yargılamaya gücü yetmeyen mahkemelerin sarıgül'e gücünün yetmediğini mi sanıyorsunuz anlamıyorum ki?
hayır bu adamın dokunulmazlığı yok, başbakan oğlu da değil, yolsuzluğu soysuzluğu varsa bilal erdoğan'ın yakalama kararını göreve geldiği gün kaldıran savcılar neden bir işlem yapmamış bugüne kadar? onu bi deyiverin hele?
dünkü hsyk görüşmesine görüş bildirmek için dilekçe vermeye giden ama a. k. partisi milletvekili zeyid aslan'dan uçan tekme yiyen YARGIÇLAR SENDiKASI Kurucu Başkanı.
ama tabi zeyid aslan gibi meclis çatısı altında ana avrat sövmek dahil herşeyi yapan bir milletvekilini seçen "milli irade" içerisinde yer alıyorsanız, ömer faruk ağaoğlu'nu "ortaligi karistirmak icin gelen ne is yaptigi belli olmayan eski yarsav baskani" olarak tanımlayabilirsiniz.
müslümanların "şeytanın çocukları" oldukları yönünde tespitte bulunduğu kişilerin türkiye'de yapmak zorunda kaldığı eylem.
oğlum mal mısınız nesiniz? şeytana inanmıyoruz. ama mesele de tam olarak bu zaten. biz şeytana inanmadığımız halde siz bizi şeytanın çocukları olarak tanımlıyor ve lanetliyorsunuz. sonra da kendimizi savunduğumuzda "ateistler islam'a saldırıyor rererörö".
nobeli reddetmenin, nobeli almaktan daha havalı olmasındandır.
akla şu klasik kadir inanır fıkrasını getirir:
Bir gün bir adam kız arkadaşıyla buluşmak için restorana gitmiş. oturup beklemeye baslamış. bi bakmış ki 2-3 masa ileride Kadir inanır oturuyor. gitmiş yanına "ya kadir abi birazdan kız arkadaşım gelecek geçerken bir selam verir misin acayip karizma yapmış olurum" demiş. Kadir inanır da kabul etmiş gencin isteğini.
aradan biraz zaman geçmiş, Adamın kız arkadaşı gelmiş. oturmuşlar muhabbet ederken Kadir inanır masaya yaklaşıp "ooo dostum ne haber nasılsın" diye selam vermiş. eleman "ya Kadir Allah aşkına daha kaç kez söyleyeceğim benim olduğum ortamda selam verme bana" diye atarlanıp s.ktiri yapıştırmış.
nobel alan çok adam var da nobeli kabul etmeyen tek adam sartre oldu.
nedeni müslümanların neye inandığını önemsemesi değil, müslümanların herkesin neye inanması gerektiğini biliyor olduğuna inanmasıdır.
mesele gayet basit yani. burası türkiye. mahallesinde salyangoz satmak zorunda kaldığımız yer müslüman mahallesi.
not: ateistim.
bugüne kadar yapabileceği en büyük gafı yapan ikiyüzlü bakan. kaçma şüphesi olmayan, saygın, birbirini tanımayan insanların evini sabahın 5'inde apar topar basmak çok hoş değil dedi. peki, kaçma şüphesi olmayan paşaların, generallerin, yurtdışından ifade vermeye çıkıp gelen askerlerin; kısacası ömrünü bu ülkeye hizmet ederek geçirmiş insanların evini sabahın köründe basıp tüm türkiye'nin önünde o insanların itibarını zedelemek nasıldı? çok hoştu değil mi?
dava gizliymiş, yargının elindeymiş, fazla bir şey söyleyemezmişsin. ergenekon'da, balyoz'da yalan yanlış deliller çarşaf çarşaf yayınlanırken, başbakanın ben bu davanın savcısıyım diye yırtınırken adalet neredeydi? bütün bakanların başı başbakan "ben bu davanın savcısıyım" derken adalet neredeydi?
ortada bakan oğullarının banka müdürlerinin gözaltına alındığı bir operasyon varken bugün canlı yayında;
1. geziye sallayan
2. dış odaklardan bahseden
3. gülen'e yönelik babamın oğlu olsa tanımam diyen
4. siyasi mühendislikten dem vuran
5. ülkenin geleceğini karartmaya kimsenin hakkı yok deyip konuşmasını bitiren kişi.
bu hamle bundan sonra değil yüzde 50 yüzde 100 oy bile alsalar, 'milli irade' diye ciyaklasalar da asla ve asla aklanamayacakları bir sürece girdiren akp hamlesidir. normal şartlarda soruşturmanın selameti açısından oğulları gözaltına alınan bakanların görevden alınması gerekirken ileri demokrasilerde soruşturmacıların görevden alındığını gösterir.
hürriyetin haberine göre görevden alınma sebepleri; operasyon yapmak değil, operasyondan haberdar olmamakmış.
bakanlar da haberdar değildi bu operasyondan; onları da görevden alalım o zaman.
a. k. partisi'nin cemaatle olan savaşında gelinen son nokta. a. k. partisi'nin pisliğini ortaya dökerken, devlet içinde devlet kuranlara göz yumanların irtica temsilcilerini ne kadar güçlü hale getirdiklerini de gözler önüne sermektedir.
tuzlu fıstığımı aldım tv. izliyorum.
not: çocuklarınızı dışarı salmayın, araya kaynamasınlar.
orta çağda anselmus tarafından geliştirilmiş tanrının varlığını kanıtlamaya yönelik bir kavramdır.
özünde şöyle der:
1. benim beynim sınırlı bir beyindir. sınırlı beynimle sınırsız güç sahibi bir tanrıyı tasavvur edebiliyorsam bunu kendi başıma yapmış olamam. bu ancak bana bizzat tanrı tarafından düşündürtülebilir.
2. ilk maddeye bakıp bu düşüncenin bana benden yüce bir varlık tarafından düşündürüldüğüne ikna olduysanız o halde bu tanrının sadece zihinde var olan bir tanrı olduğunu da düşünemezsiniz. çünkü gerçekte var olan bir tanrı sadece zihinde var olan bir tanrıdan üstündür. benim beynimin düşündüğü tanrı kavramı ise herşeyden üstün bir tanrı olduğu için tanrı gerçekte var olmalıdır. bu tanrının gerçekten var olduğunun kanıtıdır.
olmadı değil mi? bence olmadı. kant'a göre de olmamış. nitekim kant da şunu öne sürer: var olmak bir özellik değildir. bu bağlamda şunu der kant: bir düşünce zihinde var diye gerçekten de bu düşünceye karşılık gelen şeyin bulunması gerekmez. zihin yanılgıya düşebilir bir şeydir.
bence de kant bu noktada haklıdır. çünkü eğer ontolojik kanıtı bir kanıt olarak kabul edersek aynı yöntemle uzaylılardan, diş perilerine, kırmızı benekli ejderlerden vampirlere kadar her şeyi kanıtlamak mümkündür.
ontolojik kuram kendi çinde bir tutarlılık barındırmakla beraber bilimsel değildir. ortaya en baştan konan şey, bir önyargı, bir kalıptır. argümanın kendisi sağlam ve mantıklıdır ama temeli zaten önyargı ya da bilimsel olmayan bir kalıptan oluşur. bu yüzden ontolojik kanıta bacağım girsin diyor ve konuyu kapatıyorum..
geçen gün toplam 4 milyona yakın kişinin gezi eylemlerine katıldığına dair emniyetin bir raporundan bahsediyordu medya. bu kadar insanın arasından görüntülerde olan apo bayrağı açmış 200-300 orospu çocuğunun gösterilerek "geziciler vatan hainidir" tespiti yapmak en basit tabiriyle andavallık olsa gerek. gezi eylemi yapan gençlerin apo bayrağı taşıyan piçlerle arasında yaşanan birçok münakaşa ile ilgili görüntülerin görmezden gelinmesi de bu andavallığın bir ürünü.
a.k. partisi yandaşlarının sindiremediği asıl şey aslında şu. geziye katılan insanların neredeyse tamamı bu ülkeyi seven, a. k. partisi başkanının yaptığı diktatoryal uygulamalardan endişe ettiği için orada olan insanlardı. eğer meselen teröre karşı olmaksa ilk eleştirmen gereken şey a. k. partisi olmalıdır. bu partinin çözüm süreci diye dayattığı şeyle teröristin silah bırakma gibi bir durumu söz konusu olmadığı gibi artık oy makineliği yaptığınız a. k. partisi başkanınız bizzat kendi ağzıyla "kürdistan" ibaresini kullanmaya başlamıştır.
uyan artık a. k. partilisi: hem gezi'de açılan apo posterinden, sarı kırmızı yeşil pkk paçavrasından rahatsız oluyorsun, hem de bizzat a. k. partisi başkanının düzenlediği "çözüm" mitinglerinde açılan bayrakları, atılan "biji apo, biji kürdistan" sloganlarını görmezden geliyorsun.
ve şunu bil ki vatan haini diye yaftaladığın gezici her ikisinden de rahatsızlık duyuyor.
olayların seyri esnasında adnan menderes'in "galiba biraz fazla ileri gittik" dediğinden habersiz şakirt zırvası.
emin ol bunu kemalistler yapsaydı şimdiye kadar hz. rte. yüzlerce kez bu olaydan ötürü ismet inönü'yü suçlamış olurdu.
sadece bu bile bu olayın sivas katliamı gibi, maraş katliamı gibi dinci yobazlığından kaynaklandığının ispatıdır.
Türkler olmasa bu ülkeyi ne güzel idare ederdik diye düşünen a. K. Partisi yandaşı bir profesörün dileği.
Bunlara göre zinhar, kürtlük asla inkar edilemez, ama türk diye bir şey yoktur! zaten sadece türklüğü yok sayarak kürtler ile kardeş bir şekilde; biz ne olduğu, soyu sopu belirsiz, milletsiz piçler olarak yaşayabiliriz. aksi yolu mümkün değil. toprak verelim, türklüğü yok sayalım, apo'yu içeriden çıkartalım, atatürk portrelerini indirelim, bölgesel seçim sistemini getirelim ve sonra onun da adını federasyon yönetimi olarak değiştirelim.
lan türklük tanımı etnik kimliği tanımlamaz sadece bu ülkede yaşayan ülke vatandaşlarını tanımlar diye diye dilimizde tüy bitti ama bu yavşağın oğlu hala türk deyince etnisitenin savunulduğunu sanıyor. bi de kalkmış ırkçı olmayın falan diye çart çurt ediyor. şaka gibi.
lan yürekli olup kürtler türk kelimesinden rahatsız oluyorlar bunu değiştirmek istiyoruz diyemiyorsun pezevenk de utanmadan öteyi beriyi hiç ilgisi olmayan şeyleri karıştırıyorsun.
doğruyu yazmak için illa menfaatinin işin içerisine girmesini bekleyen bir gazetenin itirafı.
madem biliyordunuz şimdiye kadar neyi beklediniz? ya menfaatleriniz çakışmasaydı yine de bunu açıklayacak mıydınız?
tabi ki açıklamayacaktınız. a. k. partisi ile sizin bir farkınız yok. aynı "sebzenin" değişik rengisiniz.
(bkz: zaman gazetesi omurgasızlığı)
buna bakıp da ismet inönü'nün amerikancı olduğu sonucunu çıkaran kişiler ne yazık ki amerika'da yaşayan sümüklü bir hocanın amerikancı olduğunu, kızını-oğlunu amerika'da okutup bop eşbaşkanı olduğunu alenen beyan eden başbakan ve bakanların emperyalist uşağı olduğunu görememişlerdir..
olayın olduğu yerin hiç öneminin bile olmadığı özür.
kamera görüntüleri dikkatlice incelendiğinde şu sonuç ortaya çıkıyor.
ilk görüntüler kamer genç'in kolunu tutarak uzaklaştırmaya çalışan koruma ile kamer genç arasındaki tartışma.
kamer genç ne demişti olayla ilgili: "ben başta sesimi yükseltmeden hangi sıfatla konuşuyor dedim, bunun üzerine kolumu tutan korumalar beni dışarı atmaya kalktı".
görüntüler onu doğruluyor. çünkü olayın başında emine e.'nin konuşmaya devam ettiği ve bir anda korumalarla kamer genç'in tartıştığı görülüyor. eğer baştan üzerine yürüme vb. gibi birşey olsaydı emine e. konuşmasına ara verirdi. ancak böyle olmamış.
sonra devam eden görüşmelerde sakallı bakan olaya müdahil oluyor, kamer genç'e bağırıyor, terbiyesiz dışarı çık diyor -bu arada korumalar adamın elini kolunu tutuyor-. bunun üzerine de kamer genç "sen çık lan" diye karşılık veriyor.
şimdi bu duruma kendinizi koyun. eşşoleşşek yada göt kılı değilseniz kimin özür dilemesi gerektiğini bulursunuz.
süreniz başladı.
a. k. partisi ve yandaşlarının kendilerini "biz o belgeyi imzalamış da ne olmuş, biz onu zorunluluktan imzaladık ve bu kararın gereğini yapmadık" diyerek savundukları belge.
o zaman şu sorulara da yanıt vermelidirler:
1. kararda imzası olan askerler gelmiş geçmiş en demokrat genelkurmay başkanı denilen "hilmi özkük" ile darbeyi önledi denilen kara kuvvetleri komutanı "aytaç yalman". a. k. partisi'ni bu imzaları atmaya bu kişiler mi zorlamış? onlar zorladıysa neden bu zamana kadar hilmi özkök ve aytaç yalman'ı bizzat a. k. partisi bize demokrasi kahramanı diye lanse etti?
2. eğer belgeyi imzalayıp da, belgenin gereğini yapmamak adamı aklıyorsa o halde neden ergenekon balyoz gibi davalarda altında imza bile olmayan belgeler "darbe yapılmadığı halde" delil kabul edilip bir sürü kişiye yüzlerce yıl hapis cezası verildi? öyle ya her iki belgenin de gereği yapılmamıştır. birinde imzasız belgenin varlığı bile delil kabul edilirken diğerinde şakır şakır imzalı bir belgenin gereğini yapmamış olmak nasıl aklanma gerekçesi olabilir?
3. 28 şubat davasında yüzlerce kişiye yüzyıllarca hapis cezası verilen davanın ana dayanağı o tarihli mgk belgesiydi. 2004 yılındaki bu belge de bir mgk belgesidir. her ikisi de meşruiyetini anayasadan alır. 28 şubatta anayasal bir kurum olan mgk belgesini eline alıp işlem yapan savcılar, neredeyse aynı içerikli belgenin bu 2004 yılına ait olanı hakkında da işlem yapacaklar mıdır? yapmayacaklarsa neden?
istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz a. k. partisinin yandaşları.
şamil tayyar isimli a. k. partisi milletvekilinin itiraf niteliğindeki cemaate yaranma cümlesi.
mehmet baransu'nun belgesine karşılık vermek adına yazdığı tweetin tam hali şöyle:
"Doğru Cemaati bitirme kararı 2004'de alındı; sonra emniyet cemaate bağlandı, dersane ve okul sayısı patladı, Akpartiye kapatma davası açıldı"...