yamali pantolon
205 (power ranger)
dördüncü nesil yazar 0 takipçi 14.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    prim toplamak için amerika ya bok atmak

    1.
  1. genelde, "dunyanin polisi misiniz kardesim", "emperyalik amariga" seklinde olur. olur da kimse bu niye boyle olmus, bu adamlarin genlerinde bir bozukluk mu var da boyleler, butun derin devlet kadrosu psikopat mi diye dusunmez. bok atilir, suclu belli olur, gonul rahatlatilir. halbuki guzel kardeslerim, dunyanin en onemli sorulari nicin ve nasildir, kim ve ne degil.

    amerikan politikasini tasvip etmemekle beraber, bilincsiz ovgu ve elestiriler akil sagligimi bozdugundan ve bu olay neredeyse "cool rockcu olmak icin metallicaya bok atmak" sendromuna donmus oldugundan, bu dunyayi ele gecirme planina kisaca bakalim.

    simdi humanist,romantik,hippi arkadaslar, alinmayin ama.... allah belanizi versin. bir kere, devletler kotu veya iyi degildirler. kalles,sozunun eri,helal sut emmis de degildirler. bu tip sifatlar ve ilgili ahlaki normlar bireysel duzeyde mevcuttur. devletler duzeyindeki organizasyonlar ise daha mekanik islerler ve ahlaki normlari daha ziyade doga kurallarina yakindir. yani oncelik hayatta kalmadir, daha sonra da guc istemidir, "hepimiz kardesiz, bu kavga ne diye, ooy oy" bilinci ise en son gelir.

    buyuk organizasyonlarin karakterlerinin onu olusturan ogelerinkinden nasil bu kadar farkli olabilecegi, emergence teorileriyle aciklanabilir. su anda anlamamiz gereken, uluslararasi politikanin ve guc dengesinin bir oyun oldugu, oyuncularin ise ayni calisma presiplerine sahip agent lar oldugu, birkac el sonunda cevresel kosullar ve random olaylar sonucunda, oyuncularin degisik organizasyonlar olusturup, bunlarin arasindaki iliskilerin inanilmaz bir karmasikliga varabildigidir.

    simdi bu oyunda en buyuk degisikliklere neden olan ulke amerika cunku en guclu oyuncu o. diger oyunculardan daha kotu, daha seytani degil. eger tamamen pasifist olurlarsa bu boslugu baskasi dolduracak, belki ruslar baris adina afganistanda olacaklardi, belki cin, arap-israil sorununa el atacak. kim bilir, eger viyanayi alip sonrasinda dogru adimlar atabilseydik, bugun venezulladaki siyasal istikrari ve insan haklarini korumak icin, yani petrol rezervlerine sahip olmak icin, mudahalede bulunuyor olabilirdik. sonucta amerikanin boslugunu birileri doldurur, barisseverlerin yeni dusmani da onlar olur. amerikanin elestirilecek noktasi, belki de kendi guc istemi ve hayatta kalma hakkini, 20yy a hakim insani degerlerle dengeleyememis olmasi olabilir.

    daha acik konusmak gerekirse, spectrumun bir ucu, dunya barisidir, obur ucu da odun vermeyen bir militarist agresifliktir. oyunun kurallari geregi, devletler eskiden spectrumun ikinci ucuna cok yakindi. bununla birlikte, sosyal evrimimizin bu evresinde, esitlik, insan haklari gibi kavramlarin yayginlasmasiyla, sprectumda bir dengeye varma zamanimiz gelmistir. yani artik bir ulke egemenligini yayarken, bunun baska halklara getirdigi negatif sonuclardan, eskiye oranla daha fazla sorumludur! oyunun kurali bu sekilde degismistir!

    dolayisiyla amerikayi elestireceksek, bu onlarin "dunya barisi"ni engelledikleri seklinde olmamalidir, dunyaca bu anlayistan hala uzagiz zaten. ama eger amerikanin egemenligini ufak bir yayma girisiminin diger oyunculara maliyeti cok buyukse, bundan dolayi elestirilebilir. mesela kuzey koreyi, bugunku haliyle, kendine tehdit olarak gorurse ve uluslararasi organizasyonlari hice sayip, mudahalesi sonucu cinle karsi karsiya gelir, bir suru insanin olumune neden olursa, amerika "yanlis" yapmistir. cunku, mahvettigi hayatlar ve israf olan kaynaklar, devletin hayatta kalma ve yayilma hakkinin elverdiginden cok otede gerceklesmistir. ama ayni kuzey kore, nukleer fuze uretiminin bokunu cikarip guc dengesini hizla kendi lehine dogru degistiriyorsa, oyunun kurallari geregi amerika mudahale etmesi "yanlis" olmayabilir.

    bu noktada bu kadar seyi okuduktan sonra "ama amerikada o fuzelerden bir suru var" diyen biri varsa, hic vakit kaybetmeden nefesini tutarak olmeye calissin. basaramiyorsa, devletler dogasini ve oyunun kuralini daha bastan anlamadigi icin bu entriyi 20 kere daha okumakla cezalandirilsin.
    0 ...
  2. aç garibanlar

    1.
  3. özellikle arabesk sanatçılarımızın oynadığı filmlerde çok görülen bir gariban çeşididir. kırda, parkta, bahçede, inşaatta, izbe bir evde neşeli neşeli yemek yiyen baş rol oyuncusu ve gariban arkadaşları birbirlerine mutlulukla bakarlar. menü genelde peynir, ekmek, domates'ten ibarettir. ama öyle bir mutluluk ve iştahla yerler ki insanın canı ister valla.

    başrol oyuncusu bol gönüllü olduğu için fazla yemez. zaten yemekleri de o almıştır. bir köşede durup arkadaşlarını izlemeyi tercih eder genelde. sami hazinses, bülent kayabaş, osman cavcı ekolünden gelen sempatik karakter oyuncuları ise "sofrada şaka olmaz" sözüne inat bir yandan domatesleri elleriyle ısırırken, bir yandan da birbirlerinin kafalarına vururlar, gülüşürler. ortamdaki sempatik şişman arkadaşa "yavaş ye dombili boğulacaksın ahahahahah" derler, sempatik şişman aldırmaz, baş rol oyuncusu bıyık altından mahçup bir şekilde güler. fonda genelde başrol oyuncusu arabesk üstadının neşeli bir şarkısı çalar.

    türk filmlerinde iştahla yemek yiyen aç garibanların olduğu sahneler sanki hızlı çekilmiş gibidir. garibanlık vurgusu, yemek yiyen sevimli garibanların kontrolsüz hareketleriyle desteklenir. bir eliyle domates yerken, diğer eliyle de arkadaşlarına "ımmmh çok güzel çok" hareketi yapan hızlı çekim garibanlar yemeklerini genelde yerde yerler. canım domates istedi. izninizle...
    0 ...
  4. baylamos

    1.
  5. medeniyet'in insanlığa attığı kazıklardan birisi de dans'ı bir seyirci sanatına, seyirlik'e çevirmiş olması olabilir. neden dersen şundan: dans iştirak etmiyorsan çok manasız bir takım hareketlerden ibaret. dünyanın en güzel dans gösterisini getir, en süper hareketlerini, koreografisini yapsınlar, yine de iştirak etmediğin sürece müzikle beraber ordan oraya oynaşan adamlar, uzuvlar dışında arkada çalan'a da, sana da bir şey ekleyemediği, veremediği için tam bir işkenceye dönüşüyor. bu biraz ''22 adam bir topun peşinde, ne anlıyorsunuz?''a benziyor gibi gelebilir. yanılmayın. biraz benzemiyor, aynısı. nasıl ki bu lafı söyleyenler hayatında futbol oynamamış kişiler oldukları için izleyenlerin ne anladığını anlayamıyorlarsa; ben de aynı gerekçelendirmeyi tam tersinden dans gösterileri ve performanslar için yapıyor, dans'ı dans etmeyi, yani müzikle beraber ordan oraya oynaşıp uzuvlarımı sallamayı bilen birisi olarak bu olup biteni anlayamıyorum: müzik varsa, götümü başımı da ona uydurup habelkader oynatabiliyorsam ben niye bu herifleri izliyorum? çıkarım kendim oynarım. onlar beni izlesin.

    öylee öö, aaa, sen de bitirdin dansı yok. siz beni bilmiyorsunuz, diktatör olsam, ki olmak istiyorum, direktoman yasaklatacağım şeyler bu dans gösterileri. güzel dans edenlere gıcık olduğum için değil, gösteri'ye dönüşmesine gıcık olduğumdan. bale misal? dans di mi bale? tıp tıp tıp, pıt pıt pıt, spagatolar, prüvetler, bilmemneler. madem yapılabiliyor, çıksın herkes elinden geldiğince yapsın o işi. illa ustalık, uzmanlık olacak diye bir şey yok. baleyi 'uzman'ı yapınca daha iyi oluyorsa da, bana ne? kime ne? oluyorsa kendine iyi oluyor, alıyorsa kendisi haz alıyor. 'izleyen de haz alıyor' yok. izleyen yaşlı, yatalak, hasta, sakat, yaralı değilse izlemekten zevk almayacak kardeşim. zevk almak için de dans izlemeyecek! bale yapan bale izleyebilir ama, ''22 tane adam bir tutunun peşinde ne anlıyorsunuz anlamıyorum'' diyene, sen karışma anlamazsın diyebilir. diyebilir ama halı saha muadili bale ortamı kurulması şartıyla. yoksa devlet bilmemne balesi diye bale olursa, onu da bir grup adam yapıp, hayatı boyunca tutu giymemiş onbinlerce bale yapmayan adam izlerse itiraz ederim.

    aynı şekilde, yine diktatör olsam 'ya ben dans etmeyi bilmiyorum' diyen herkesi yumrukla, tekmeyle döve döve dans ettiririm. devrimci, dönüştürücü şiddet sadece muktedir ile, muhafız ile sınırlı olmamalı. bazı adam var dayak yemeden kendisine iyi gelecek olan şeyi, dans'ı bilmiyor. onu dövmeden de ikna edemiyorsak bu hadisenin güzelliğine, dans etmeyi bilmek gerekmediğine, dans etmeyi bilmek diye bir şey olamayacağına, dans'ın sadece gerizekalı ve cahillerin yapmaktan zevk aldıkları maymunca hareketler bütünü olmadığına, entelektüel, birikimli, korteks dünyasında yaşayanların da danstan -bi deneseler- aynı zevki alacaklarına, hayatın, varoluşun evrenin sadece bilişsel, dilsel olarak algılanması yönündeki dayatmaya çok fena kaptırdıklarına, o zaman devrimci şiddet o kişiyi zorla da olsa dans ettirmek için şiddet gereklidir. zaten bilen bilmeyen herkesi zorla dans ettiremediğim devrimden ben ne anladım? sıkacaksın ayaklarına doğru, ''dans et dans et!'' diye, bak nasıl sonra öpecek o silahı, ömer seyfeddin hikayesindeymişçesine nasıl emecek, yalayacak namlusunu, şarjörünü şaşıracaksınız.

    bütün bu entryi yazmama vesile olan 'baylamos' şarkısına buradan selam yolluyorum. yolluyorum çünkü, baylamos ile bir kere daha anlıyoruz ki 'manasız ötesi' bakkal, çakkal müziklere ihtiyacımız var. şarkıları dinleyerek tecrübe etmek tek yöntem değil, manaların ötesi ve dışından oyuna girip dans edilerek deneyimlenebiliyorlar. siz daha yerinizde oturun.
    0 ...
  6. tanrı gibi yarat kral gibi yönet köle gibi çalış

    1.
  7. afrika yı düşünmek

    1.
  8. bu kıtayı zaman zaman düşünüyorum. aklıma hep ursula le guin hikayesi geliyor. gülün günlüğünden.

    bir topluluk varmış, sikleri taşaklarına pek denk, ferah düzeyleri pek yüksek imiş. herkes pek mutlu bir o kadar da huzurluymuş. her kim varsa hayatından ve olanlardan pek memnun imiş. bir gün topluluğun bir bilemedin iki üyesi etrafı dolaşmayı aklına getirmiş. bir ev görmüşler ve alt tarafta bir pencere. içeride bir çocuk durur halde bulmuşlar. aç-susuz ve işkence altında. sonradan anlaşılmış ki bütün toplumun o mutluluğu huzuru o çocuğun mutsuzluğuna ve perişanlığına bağlı. bunu gören bir bilemedin iki kişi artık o toplulukta yaşamayı kendilerine yedirememiş ve gitmiş. nereye gittikleri başka bir hikayenin konusu

    afrika tüm dünyanın yukarıda bahsi geçen çocuğu gibi. aslında dünya halklarının böyle bir çok çocuğu var. insanlığın piçleri. medeni uygarlıkların daha da medeni olabilmeleri için gözden çıkarılmış kıta ve o kıtanın insanlıktan nasibini almayan insanları. az biraz medeniyet tarihi bilen ve gözünü her allah ın günü yılmadan, usanmadan tekrarlanan gerçeğe göz yummayı seçmeyen herkesin görebileceği kadar ayan beyan panaromik manzara. zaten son dönemde artık pek kimseden çekinmeleri kalmadı tırnak içinde medeni uygarlıkların çünkü diğerleri pek kimse değil onların gözünde. evcilleştirilmesi ve sonrasında ehilleştirilmesi gereken projeler onlar masalarda duran. etinden, sütünden, yününden, hizmetinden ve hatta hastalığından yararlanabilecek yeni türler.
    örn:african guinea pig

    istatistikler perişanlığı rakamsal anlamda açık seçik gösteriyor. ortalama yaş sınırı 35, yenidoğan ve bebek ölümleri dünya ortalamasının 3 katı, salgın ve malnutrisyona bağlı çocuk ölümleri dünya ortalamasının yine 3 katı, hıv den ölen ve hıv sebebiyle anne-babasız kalan çocuk sayısı dünya ortalamasının 4 katı. çocuk yaşta cinsel istismara uğrayan ve çeteciliğe yönlenenler hakkında açık rakamlar veremiyorlar.

    yıllar yılı sömürgecilikten bu kadar çeken bir kıta daha yok. adamların önce tüm yeraltı ve üstü kaynakları sömürgeleştirildi. insanlarını köleleştirdikten sonra kalan yaşanabilir alanları da yine hammadde adına çorak hale getiren gelişmiş ülkeler vasıtasıyla neredeyse tüm kıta açlığa mahkum edildi. açlık ve susuzluğun getirdiği epidemik hastalıklardan bile kar sağlandı. sadece maddi değil manevi kar da. önce arz sonra talep yaratıldı. hem dünyanın en pahalı tedavilerden biri olan aids in yayılımı için bütün şartları hazırlandı sonra bir de bu insanların üzerinde ilaç denemelerini çekinmeden yapıldı ve ne yazık ki hala yapmaya devam edecek gibi duruyor. bütün bu denemelerin her biri de yardım projeleri adı altında yapıldı ve yapılıyor. bir taşla vurulabilecek kadar çok kuş. ülke halklarının ucuz iş gücü sebebiyle medeni ülkelelerin büyük şirketlerinin bünyesinde istihdam edilmesinden, savantlardaki lale tarlalarından, iç huzursuzluk yaratıp çıkartılan isyanlarından, ülke bölünmelerinden, darbelerden, çocuk askerlerden ve silah satışından bahsedemiyorum bile.

    oradan elde edilen gelirlerin ve asıl önemlisi bu gelirlerin sahiplerinin hazırlığı düşünce sistematiklerinin her biri pek beğendiğimiz bilimsel gelişmelere ve araştırmaların temelini oluşturdu. artık mri var, mutluyuz, gururluyuz ve daha önemlisi daha geç ölüyoruz. bizim hayatımızdan uzayan her dakika için oradan ortalama saniyede 100 insan ömrü gidiyor ama umursamıyoruz çünkü insanlık gelişiyor. teşhirci olabilir belki ama uygarlık ve insan hayatı adına yapılan söylemin kökenlerinin bunu hiçe sayan zihniyet tarafından üretilmesinden ve dayatılmasından dolayı içim acıyor benim.

    milattan yıllar önce geçerli olan kabilecilik söylemi hala hızını kesmeden devam ediyor ve çekirdek kabilelerin adına insanlık deniliyor. en azından bunu israil yaparken sağ gösterip sol vurmuyor. levinas a sabra ve şatilla katliamı sonrasında sorulan öteki kim sorusunun cevabı bile burada çok merhametli kalıyor. öteki bana ve benim gibi olana zarar vermeyendir.
    sanırım avrupa nın metadilini oluşturanlar bunu söylemi daha da geriden getirip öteki benim öteki dediğimdir ama benim öteki diyebilmem için önce beriki demem gerekir, o zaman beriki de bunlar olsun diyor.
    ikimizin de adı kemal bundan sonra senin adın pre- kemal benim ki de post-kemal olsun.
    çevirelim: kemaliyat öncesi insanlık ve kemaliyat sonrası insanlık.

    tarihin en büyük sömürgecilerinin kim olduğunu söylemek bile manasız. ingilizler, yeni york lular, fransızlar, danimarkalılar, hollandalılar kendi dışında olanları sanırım insandan saymıyor ve bunun üzerine utanmadan insan hakları ve insanı hak-hukuk söyleminin çığırtkanlığını yapıyorlar. bu nosyonun tezahürleri şu an dünyada kol geziyor ve çoğunluk nedense o kola girmekten hiçbir çekince duymadığı gibi o kola girmek için canını dişine takıyor.
    2 ...
  9. f tipi cezaevini savunmak

    1.
  10. ilk hikmet sami türk yaptı bu işi. dedi ki "bu yüksek güvenlikli cezaevleri lüks otel konforundadır".

    haydaa, bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? devlet, ki pek sevmez muhaliflerini, neden göndersin karşıtlarını 5 yıldızlı tatil köyüne? olacak iş mi? hadi de ki olsun, inanalım. zaten tam bu söyleme inandırmaya çalışıyorlardı kamuoyunu , hatta bu söylemi savunsun diye abd'den cezaevi uzmanı olduğu iddiasıyla bir kadın da getirdiler derken... söylem elinde patladı savunucularının. bozuk türkçeli, cezaevi uzmanı teyze (melda olabilir ismi, ki öldü geçenlerde) bu cezaevlerinin abd'de sistem muhaliflerini yalnızlaştırmak için kullanıldığını söyledi. al başına belayı..tam da ikna oluyorduk konfora, nerden çıktı yalnızlaştırma falan? daha sincan f tipi'nde her şey dahil tatile gidecektik.

    ağız değiştirdi hemen resmi ağızlar. dediler ki, cezaevlerine hakim değiliz. örgütler eğitim yapıyor. 5 yıldız görüşü rafa kalktı. dendi ki, bireylere özgürlük getireceğiz.

    demezler mi adama bir karar verin, kimi kimden koruyorsunuz? cezaevi sizin cezaeviniz, savcısını-gardiyanını siz atıyorsunuz, gireceği siz sokup çıkacağı siz çıkarıyorsunuz. e zaten cezaevinde insanların özgürlüğü ne mümkün, adı üstünde cezaevi.
    "devlet ne derse doğrudur"cular da bir şaşırdı. önce "örgüt baskısından kurtarsın devletimiz teröristleri" der oldular. iyi de terörist değil miydi onlar, niye korusundu devlet? öldürse olmaz mı acaba? sanırım direk öldüremiyordun, yani hepsini öldürmek mümkün değildi. e, ne kadar saçmalayabiliyorsan saçmala, bu kadarını açıktan söyleyemiyorsun. ancak oldu bittiye getirip bir kısmını öldürebiliyorsun. (bkz: 19 aralık 2000)

    tamam hadi öldürdün de, bir açıklama gerekecek sanırım. bahane olarak ne diyelim? "sayın bakanım, hayat kurtardık desek. ironik olur hem, ha?"

    al işte, 5 yıldızlı lüksten başladık, yutturamadık. e izolasyon kelimesi kaçtı ağızdan, ona da iyi kötü he demek gerekti. şimdi hayatını kaydırdık insanların, hayata dönüş dedik. aldık koyduk bir sürü kişiyi f tipi cezaevi'ne. örgüt zorla ölüm orucu yaptırıyorlar dedik. tek kişilik hücrede de ölüm orucu yapıyorlar? buna bir cevap lazım, çalıştırın kurukafaları..

    hah, şöyle diyelim ; örgüt beyinlerini öyle yıkamış ki, kolay kolay eski haline getiremiyoruz. aileleri de örgüt yanlısı zaten, görüş yaptırmayalım. kitap da okumasınlar, örgüt tv'den mesaj gönderebilir, yasaklayın tv'yi. milletini, tarihini tanısınlar verelim müziği. sadece fiziksel olarak hayata döndürmek yetmez; sosyal hayata da kazandırmak lazım değil mi? eğer kitap okumamayı, arkadaşlarıyla görüşmemeyi, tv izlememeyi kabul ederse dee..hm...seramik kursu verelim, haftada 3 saat. battı balık yan gider.

    - e peki bunu kamuoyuna nasıl yutturacağız?
    - öğretmen katili diyelim bunlara
    - o kadar diyorsun?
    - daha bu başlangıç dur sen..bu kişileri izole ederek toplumu yeni ölümlerden koruyoruz diyelim.
    - kim inanır buna?
    - inanırlar inanırlar. bunlar çok azılı terörist, f tipi az bile dedirtelim.
    - kime?
    - sen bir boku koy yere, konan sinek bol olur..ahaha?
    - hadi bakalım.

    uzun lafın kısası, 7 yıl önce konforla-bireysel özgürlükle çıktılar yola; örgüt baskısı dediler, o da tutmadı şimdi hakediyor şerefsizler'e kadar geldik. arada öldürdük çoğunu, elimiz yüzümüz kan kokusu hepimizin. bir sonraki durak neresi?
    5 ...
  11. arkadas ne is yapar

    1.
  12. bir nevi sol klişe, bir tarafı kantin solculuğu belki öte yanı mozaik bir hoşluk olan soru.

    efendime söyleyeyim, son yıllarda üniversite kantinleri ne haldedir bihaberim maalesef. lakin çok değil bir kaç yıl öncesinde üniversite kantinleri renkli simaların ziyadesiyle görüldüğü mekanlardı. envai çeşit sol gruptan, köşede kağıt oynayana, bir masada yedi otomobil anahtarlığından, üç çay parası denkleştiremeyen masaya değin her çeşit insan bulunurdu.

    bizim işimiz siyasilerle. sol grupların içinde ya da civarında yer alan kişiler kantinde oturup ülke ve gençlik meselelerine kafa patlatırdı. kimilerinin kantin solculuğu diye hafife almaya çalıştığı bu davranış, kantinde yapılan diğer tüm aktivitelerden daha toplumsaldı. kantin 3-5-8'ciliği, kantin iddaa'cılığı ya da kantin formula 1'ciliğinden daha kötü tarafları nedir, kimse dile getiremedi yıllar boyu.

    her neyse, kaç paragraf oldu konu dağınık hala. kantindeki aynı üniversitenin, aynı fakülte'nin tanıdık sol simaları arasına kimi günler yeni yüzler girer. ya birinin diğer üniversitelerin birinden arkadaşıdır, ya da o güne kadar çok meydanda görünmemiş bir bizim fakülte muhalifidir. her nasılsa girer kantindeki sohbete. ve bir de bakarsınız ki, bu yeni sima o güne kadar pek dile getirilmemiş hatta tuhaf bir tezin arkasında duruyor. örneğin diyor ki "devrimden sonra biz mülkiyeti komple kaldıracağımız için evlerdeki buzdolaplarına da el konulacak. her komünde (apartmana falan komün deyince daha afili oluyo demek) ortak bir buzdolabı olacak." ya da "dünya işçilerinin dayanışma günü 1 mayıs değil 1 ocak olmalı. sömürünün en sert hissedildiği gün yılbaşı ve oradaki şaşaadır. yılbaşını boykot edip 1 ocak'ta meydanlara çıkmalıyız"

    aşikardır ki, böyle absürd görüşler sadece bir kişinin tahayyülünü aşmaktadır. bu kesinlikle farklılığıyla gündeme gelmeye çalışan bir siyasi grubun söylemidir. ve o an merak kemirmeye başlar insanın içini "bu herif hangi siyasi çevrenin söylemini satıyor bize?". tabi direk adama da sorulamayacağı için "hoca kimlerdensin sen? ne ayaksın?" diye; kişi masayı bir biçimde terkeder terk etmez; masada o kişiyi en yakından tanıyan birisine sorulur "neci bu arkadaş?".

    manası "biz de solcuyuz, kimi zaman toplumun alışılagelmiş düşüncelerine aykırı durmaktan çekinmeyiz. eyvallah. lakin bu dallama ve şürekası artık eşeğe su kaçırıyorlar. 1 mayıs 1 ocak'a anca ebesinin nikahında dönüşür. efendi çocuk diye varmadım üzerine. lutfen soyle de semtimize uğramasın, çok pis taşak geçeriz sonra" demektir.
    0 ...
  13. kahvaltı masası

    1.
  14. benim rutinim mesela, normalim... hatta bazen hossohpetim, eglencem... gecen yesil zeytinin oglu universiteyi kazanmisti mesela... ama siyah zeytin ailesi buna bir turlu sevinemedi cunku onlarin oglu laylay gezen bir anarsist imis... onlar sevindikce siyah zeytinler uzulduler.. buzus buzus oldular mahfoldular.. ogullarini oldugu gibi sevemeyen bu aileyi ben de cope gonderdim... cok iyi etmis olmaliyim cunku bunu duyan nutella nine gobegini gehlete gehlete guldu ekmegin uzerine dokulurken... baktim cay soguyo.. acayip bozulur soguyunca bana cok nazlidir, hemen onunla ilgilendim soyle bi yudum aldim ohhh dedim.. sallana sallana mutlu oldu inanmazsiniz... eh bu kadar dosttan laf etmisken beyaz peynirden soz etmemek olmaz.. kendisi agir bir abimizdir. tam yagli! yuzde yuz inek sutu... ustelik cok fazla savas yarasi tasiyor... baya bi delik desik... ama olmemis sapasaglam... cilekli recele asik... eh.. buna farkliliktan dogan bir ask diyebiliriz... arada bir benim ekmegin ustunde bulusuyorlar, degme keyfimize!!! benzeri bir ask salatalikla domates arasinda da var... ancak domates beyaz peynire de ilgi duyuyor.. gerci beyaz peynir mahallenin agir abisi oldugundan ona butun kizlar hasta...

    ya.. mesela. boyle bi kahvalti o kahvalti.
    5 ...
  15. newark

    1.
  16. new jersey 'nin getto kasabalarından.. New Jersey 'nin harlemi..
    2 ...
  17. yakaladigi kisinin agzini kapatan polis

    ?.
  18. haberlerde sık sık gorulen gereksiz bir kargasa ve itiş kakışa neden olan polistir,
    misal, yakalanan eleman tatbikata ya da mahkemeye goturulurken etrafa bir seyler anlatma derdinde, bir kac kelime edecek, kalayı basacak nefretini gosterecek ya da sucsuz oldugunu haykıracak velhasıl her insan gibi duygularını gosterme ve kendini bir sekilde ifade etme derdinde,
    zaten saniyelerle sınırlı olan bu surecte polis elemanın agzını kapatmaya calışırken etki tepki yaratıyor adam dogal olarak direniyor, govdesi ilerde kafası geride agızda bir el ensede başka bir el, adamda bir basınc olusuyor icindeki kabarcıklar dısarı puskuremiyor bir turlu,zor bir durum.

    burada asıl konu edilmek istenen polis icin dogru davranıs kalıbının ne olması gerektigi, en kolayı ve mantıklısı enerjisini adamla bogusarak harcamak yerine elemanı hızlıca olay yerinden uzaklastırmasıdır,
    adamın ne dediginin veya soylemek istediğinin polisi baglayan bir tarafı yok cunku polis taraf degil magdur degil karar mercii rolunde sozlerine sansur uygulamak gibi gorevi de yok o zaman bırak kimle derdi varsa soylesin,ustelik ideolojik bir durumda yok ortada misal herif hırsızlık yaparken yakalanmış ne soyleyecek ki,
    diyelim ki polis kendi kendine iş edindigi bu eylemi basarıyla tamamladı ve adamın gıkı bile cıkmadı iste beni asıl rahatsız eden noktaya geldik, herifin tukurukleri salyaları polisin eline bulaştı sonra o eli napıyor ne zaman temizliyor o anda su sabun ıslak mendil vb. bulamadı nasıl geziyor o elle kendimi polisin yerine koyuyorum titreme geliyor ustume
    2 ...
  19. havuza girerken yaşanan kaygı

    1.
  20. kızlı erkekli gidildiğinde hissedilir bu kaygı şöyle ki;

    ergen caglarda ce$itli arac ve manalarla ya$anabilecek olasi maymunluk, karizmayi dagitma tedirginlikleri butunudur.
    ce$itli maddeler $eklinde izah edelim, her biri ayri entry tadinda olsun, guzelim bugun, $airim bugun, ozanim bugun:

    biliyorum ki sinifla beraber denizli bir piknige gidiyorsun, a$agidakileri ya$iyorsun veya ya$ayacaksin.

    1) vucut kaygisi.
    $imdi kizlar da var ortamda. elbet gencsin, yaki$ikli degilsin ama oyle saniyorsun, walkman ile beraber getirdigin kasetler umdugun karizmayi yaratmami$, hic bir guzel kiz senden kaset istememi$, bir tek o dombili cirkin kiz istemi$, sen de vermemi$sin. $imdi denize girelecek, mayo altta, ti$ortler kotlar siyriliyor, o mayo ile sana ilk kez donen o "guzel" gozler ne diyecek? killarini begenmiyorsun, babanin da gencligi boyleymi$, tek tuk bicimsiz yerlerinde cikmi$ gogusunde killar, haklisin. sirtin sivilceler ile dolu. dar omuzlar, ince kollar hic bir atraksiyonun yok, siradan, fazlasiyla ergen, neyse $i$man himbil adamlar da var etrafta, onlari du$un, en kotu degilsin. goreli olarak...

    2) yuzme kaygisi.
    az sonra havuzda turlu $ekillerle turlu fiziksel hunerlerin ortaya kondugu bir yari$ ba$layacak. bu yari$ta nerede olacaksin? ta anasinin dininden dalip o guzel kizin hemen onune kadar su altindan gidebilecek misin? kapton kusto'yu iyi izledin mi? o en derin yerden kum cikarabilecek misin? atlantisten gelen adam gibi yuzebilecek misin super hizli boyle elektirik gibi? deve gure$inde ayakta son kalan kulenin uzerindeki sen mi olacaksin? o guzel kiz, su icindeki $akalarda biraz da olsa ileri gitmene izin verecek mi?

    3) sac kaygisi.
    saclar boyle joleli, $ekilli $emayilli guzel. ama ya havuzda ve cikinca ne olacak? cok salak goruneceksin? misin? evet oyle olacak. herkes seni hep o sokaga cikmadan once 15 dakika $ekil verdigin saclar ile biliyor. bu yeni halin o kizi tiksindirecek mi?

    4) ayak kaygisi.
    pek cok ki$i ayaklarini ilk kez gorecek. tamam, tirnaklarini bir gece once kestin guzelce. ama denizden sonra herkesin kumsala uzandigi ve kitap okurken birbirinin ayaklarini kestigi ortam var ya. cok korkutucu degil mi? hem ya biri seni parmaklarinin arasindan kum ayiklarken gorup makara yaparsa? ne yapacaksin? kitap okuyorlar saniyosun ama hayir herkes birbirini kesiyor.

    5) ereksiyon kaygisi.
    ya ereksiyon halinde yakalanirsan? biliyorsun ki, o ilk havuza girilen sirada ya$anan u$umede kizlarin meme uclari kalkacak, boyle diken diken... sen de cok yakindan buna $ahit olacaksin. ya cok kaptirirsan? ya dikersen minareyi. hadi denizdeki ereksiyonu rahatlikla saklarsin, benzer bir $eye kumsalda yakalanirsan ne olacak? cunku ayni meme uclari daha tam kurumami$ mayo altinda esen bir ruzgarla gene dikle$ecek. ne yapacaksin? okuyor gibi yaptigin o kitap seni ereksiyondan kurtarabilecek mi?

    sakin ol. klasik bir surectesin...
    11 ...
  21. gokyuzunde bosalan yildizlar

    ?.
  22. soyle sozleri vardır;

    zike olan a$kimi entrilere sigdiramam,
    gokyuzunde bo$alan yildizlar gibi
    masturbasyonlara doyamam.
    0 ...
  23. cekilen nah a baktirma hareketleri

    1.
  24. klasik olarak; kurbanın bilimum noktasına el konarak "bak burası sokulmus", "buraya bisey dokulmus" seklinde belirtmelerde bulunulur..

    bazıları ise; eline bir kalem alır ve kurbana "simdi bu kaleme odaklanmanı istiyorum" der. sonra kalemi yavasca, uzak noktadaki, nah hareketi seklinde hazır bulunan ele dogru hareket ettirir. gayri ihtiyari nah'a bakan kurbanın surat ifadesiyle zevkten dort kose olunur.
    1 ...
  25. moderatör mesajlarını okuyan sefil yazar

    1.
  26. gelişmelerdeki moderator mesajlarının birbirinden farksız olmasına rağmen bunları okuyan kafasının da fazla çalışmadığına dair her şeyimi ortaya koyabileceğim yazarlardır.
    sürekli ve sürekli aynı bildirimlerde bulunan moderatorleri ise sadece kendilerini göstermeye çalışan kişiler olarak görmek de haklı olsa gerek...

    aynı aypimişde cartmış da curtmuy da kaçınız aypi tespit edebilecek kapasitede insanlarsınız ki o kadar da kolay bir şey olmasına rağmen.....
    0 ...
  27. haslanmis yumurta ve sut kokusu

    ?.
  28. ilkokul beslenme saati kokusudur. sınıftaki sabi subyanın içi boş değil ki bu kokuya; havada uçan ama uçaga benzemeyen kagıt parçacıkları, yarısı ısırılmış elmalar,eşlik eder.

    ---

    ne alaka diyeceksiniz ama hemen o kokuya binaen aklıma üşüşmüş kavuniçi renkli görüntüler silsilesinden küçük bir resmi kaleme alayım; gerçi anı anlatma yetenegim pek gelişmiş olmamasına rağmen şuanda içimi kene gibi emen bu anımı anlatıp akabinde tibet'e ruhların temizlendigi ırmaga çimmeye gidecegim.

    böyle bir ortamda can sıkıntısı ve o yaşların gerektirdigi haklı denyoluk olarak pencereden 5-6 arkadaş okul bahçesinin
    oldugu kısma bakıyoruz. 8-9 yaşındaki birisi olarak haliylen vucudlar oyle kocaman olmadıgı icin nominal bir pencereye bile sıgmışız. pencereden yaş, sınıf, dil,din ırk ayrımı gözetmeksizin aşagıdaki millete laf atıyoruz.

    - hoop piç. ehehehehe (kufreden ben degilim.o zamanlar bile oldukça efendi, ertuğrul sağlam gibi biriydim)
    - şşt baksana eheheh..ehehe..

    bu makara kukara ortamı devam ederken teneffus bitiyor, haliyle okul bahçesi boşalıyor. bahçede bir tek gaddar müdür yardımcısı imajıyla zihnimde yer etmiş "fethi" kalıyor. şu anki ingilizcem olsaydı kendisine "fethi the dark lord of endless agony" derdim lakin o zamanlar degil ingilizce, turkçeyi bile yuklemden önceki ögenin el ustunde tutuldugu gerceginden oteye bilmedigim için böyle bir sıfat atama işini yapamadım. neyse bahçe boşalıyor, fethi kel kafasına duşen nisan ışıgının yansımasıyla bir projektor, bir reflektor edasıyla parıldıyor. olayın boku da bundan sonra çıkıyor,

    - fethiiiii, şşt fethiiiii.

    boyle bagırdıktan sonra "ehihkhih ehehe" diyerek hemen kafaları içeri atıyoruz, fethi the cruel'in işitme & motor dönme mekanizması bizim kıvraklıgımızdan daha yavas calıstıgı için önce sesin nerden göremiyor, sinirleri bozuluyor. fethi the omnipotent bahçede gerginlik içinde tekrar dolaşmaya başlayınca yine pencereden cıkıp,

    - fethii..kel fethiii..ekihihkekeheh pihihihi

    şeklinde acaip bir atraksiyon sergiliyoruz. bu sefer fethi kozmosun kendine bahşettigi gucu kullanıyor ve bizim hangi pencerde oldugumuzu görüyor, sıçtık mı tam sıçtık. fethi sınıfa çıkıyor lan !

    vay ulan vay, vay babam vay. böyle bir korkuyu ne lovecraft'ta ne poe'da gördüm dostlar. az önceki 3-4 coşan zibidi bir anda sıralarına dogru koşuyor ve büyük bir acı ve bilinmezlik içinde fethi'nin onlara kestigi cezayı bekliyor. sonra fethi kapıyı açıyor, elinde hayvan gibi bir tahta cetvel.

    - o bagıranlar kimdi lann ?

    anuna koimmm sıçtık laaannn. şimdi sınıftaki agzı kevgire donmuş kızlardan biri tutup "hocaaaaammmmm mehmet, selim, özer bir de şurdaki yamali pantolonlu çocuk" az önce pencerenin ordaydı dese ne yaparım ?!? kızdan intikamımı almama fırsat kalmadan fethi beni yok eder, kurtulamam ki. sınıfta çıt yok, demek ki bilinçli, kolektif ruhu olan, satıcı olmayan bir sınıf. aferin lan bize. aferin de, fethinin kel kafasından asagı boncuk boncuk terler palandoken'de kayan mankenler gibi inmeye başlıyor, elinde de cetveli var.

    - sıraya geçin lan !

    ve tüm sınıfı sıraya dizip sag ele 5 sol ele 5 olmak uzere silkme ve koparmada toplam 10 cetvel darbesiyle cezalandırmaya başlıyor. bir yandan haince, puştça seviniyorum iyi ki cezanın şiddeti tum sınıfa dagıldı yoksa halim dumandı. ama bir yandan da humanist yonum agır basıyor, çılgın bir şekilde "lan fethiii suçlu benim onları dovme" diyor. iş bu ruh gelgitlerinde sıra bana gelip -ki sondan bir önceki sıradaydım- cetvel sag avucumun içinde patlayıp sol avuç içimde çıtlamaya başlamadan aglamaya başlayıp "ühühü neden birkaç kişinin sucunu tüm sınıf çekiyor ki" diyorum ve fethi beni bırakıp gidiyor. sesim önce kendi içimde sonra kafamda yankılanıyor, alter kişiligim eline mikrofonu alıp "ulann sen ne iki yuzlu sahtekar bir adamsın" diyor, geceler boyu aglıyor aglıyor ve gene aglıyorum.

    mehmet, selim, özer - kanka, biz masum değildik canavardık anuna koim, canavar.
    0 ...
  29. idol ararken maymun olan yazar

    ?.
  30. şöyle süper yazar, böyle muhteşem yazar, fevkaladenin fevkinde biri gibi yazıları tanımadığı yazarın nickinin altına entari diye giydiren sallapati yazarların düştüğü, izlenmesi komik durum..
    0 ...
  31. uludag sozluk u overken yazdiklarina inanan yazar

    ?.
  32. eksi sozluk ile karsılastırmaya gitmeyen süpersonik yazarları tenzih ederim..
    ki tenzih etmek süper bir şeydir; ne zaman başım sıkışsa kullanırım mesela sarı dolmuşlara binmiş gidiyorum, şoför yayanın üstüne sürüyor arabayı.. ben burada yanlışlıkla sesli düşünüyorum ve diyorum ki neyse kötü söz söylüyorum, yayaları hiçe sayan şöförlere.. aslında sesli söylemem çünkü adam pis beni sikertir orada.. hae işte adam tam dönüyor ve bana saydıracak biliyorum ki akabinde domalticak aha işte orada diyorum ki; sizi tenzih ederim beyefendi.. adam hae tamam öyleyse diyor devam ediyor..
    neyse biz başlığa dönelim.. zavallıdır arkadaş bunlar zavallıdır.. uzatmaya gerek yok.. ekşi ile kıyaslarken daha üstün olduğunu överek ve inanarak yazıyorsa budur.. başka da bir şey değil...
    0 ...
  33. ayar karsiti muhtira

    ?.
  34. ukteli, kanamalı ceylanların da bir jeopardy yarışması tadında hemen düğmeye basıp "bennn deeeee" diye ledlerini yaktığı muhtıradır. bir bakarsınız ordan bir nick türemiş, beyanatını vermiş "ben de kanamalıyım, bana da koydular zamanında ukteyi, nickimi değiştirdim belki ama prensibimi değiştirmedim" diye. o zaman anlarsınız spartaküs'ün kıymetini. alnından öpmek istersiniz (kan miktarının en düşük olduğu bölgedir dönem itibariyle, soğuk olur dolayısıyla) iyi ki varsın, bu karanlık yolda bizleri istemeden de olsa aydınlattın, bunlara önayak oldun. müteşekkiriz ak güneşi kara güneşi gösterdiğin için der, ayara meyledenleri schedule eder, allah da senin yolunu aydınlatsın, primini bol yapsın, ereksiyonun daim olsun diye en içten dileklerimizi sunarız. gerekirse sırtına vurarak gerdeğe yollar, gelecekte de cinsel organı doğrultusundaki entrylerini bekleriz. fazla bekletmemek lazım zira kol kanat germek gibi sarmalamalarda erkek fizyolojisi kadın'ı taciz eder, entrylerde sevişmek pembe prenseslerin prenslerini yasa boğabilir, ummadık başlara olmadık işler açabilir.
    0 ...
  35. gpx market

    ?.
  36. ks. foreign exchange market; uluslararasi döviz piyasasi.. türkiye'de hemen hicbir bireysel yatirimcinin bilmemesi ya da yatirim yap(a)mamasi nedeniyle, türkce ismiyle anilmaz.

    full elektronik bir ortamda, cok büyük miktarlarda lot i$lemi gercekle$tirilen, her bir paritenin onbinde biri (pip) kadar miktarlarin saniye saniye elden ele dola$tigi hizli ve dogru tahmini cok para kazandiran ali$veri$ mekani..

    diyelim ki eurusd (euro per dolar) paritesi $u an 1.2013 olsun. sistem üyelerinin cogu zaman verecegi marj/makas/komisyon 5 piptir. yani 1.2013'ten kur satabilir veya 1.2018'den alabilirler. fakat parite her saniye degi$tigi icin sistem bu teklifi sadece birkac saniyeligine verir. onay gelmezse yeni teklif istenebilir...

    sabah 8:00'de i$leminizi yaptiniz, temel/teknik/taktik analizini de oturttunuz, pozisyonunuzu alip kahveniz elinizde müzik dinlemeye ba$ladiniz. henüz hedon'un sonuna gelmeden kullandiginiz trader veya news programi (bloomberg, metaquotes, reuters etc..) size uyari verdi. kur dellendi bak buraya! dedi. hemen alt+tab eylediniz.

    bir nedenle olmu$ kur 1.2093. görünürde, haberden habere döviz kurunu ögrenene ufak bi rakam. ayda bir bakana oldukca anlamsiz bir rakam. ama pozisyonu kapatirken sizin icin bu 75 piplik getiridir. örnek olarak yatiriminiz veya yönettiginiz fon 100 bin dolarsa, kahveniz bitmeden 750 dolar cebinizde. ayni i$lemi gün icinde tekrar tekrar yaparsaniz.....

    bu piyasa borsa ve türev arac piyasalarindan $u acidan farklidir: cok az sayida ve cok yaygin kurlar kullanildigi icin, ufak devletler mahalleden adam toplayip gelse bile fiyati pek degi$tiremezler. manipulasyon yoktur, spekulasyon olayin özüdür. ancak bir cin, abd, japonya'nin müdahalesi veya ba$ka nedenle etkisi olmasi gerekir ki bu da yilda birkac kez ya olur ya olmaz.

    spot bir piyasadir. vadeli döviz piyasasinin baya iri bir kuzenidir. en cok kullanilan 5 birim usd, eur, gbp, chf ve jpy'dir. bunlar arasindaki pariteler icin göze alinan marj/makas cogu zaman 5, maksimum 10 piptir.
    0 ...
  37. yeni baslayanlar icin antalya

    ?.
  38. antalya merkezi ozetleyecegimiz, ex-ukte..

    antalya'ya orta ya$ veya emeklilik donemlerinde yerle$meyi du$unen insanlarin yararlanabilecegi kimi konular $oyledir:

    :: hava, fasikul 1 - sicak: eger orta afrika'da dogmu$ veya buyumu$ degilseniz, 2 haftalik antalya tatili sonucunda "sicakmi$ bura" demekle yetinmek buyuk husranla sonuclanabilir. antalya, insani mart ayinda gunduz vakti 2 litre/saat hizla terletebilen, [gercek anlamda] oldurebilen bir mekandir. adanalilar buna ayaklanmasinlar, burda sadece fiziksel degil psikolojik etmenler de mevcut: yakla$ik 1 milyon turk ve 3 milyon turist (yarisi sari$in ye$il gozlu citir) deniz ve havuzlarda kokteyllerini yudumlarken, klimasiz bir ortamda okumak yada i$ gormek manevi cehennemdir.

    :: hava, fasikul 2 - yagmur: (amazon prensesleri okumasa da olur) evet, az yagar yagmur. fakat yagdigi zaman ise alabildigine islatir. celik konstruksiyonlu semsiye edinin, yoksa.. ruzgara dayanikli olun, kasirga kelimesini yilda 1 kez de olsa duyacaksiniz.. "22 kilo yagmur yedim, artik kalkmam yerden" demeyin, ucarsiniz. tespitlere inanmayanlar- bir kez de agustos yerine subat'ta intikal ediniz sehrimize.. emin olun rizeliler'in bile ogrenecegi $eyler var hakk'in rahmeti hakkinda! (bkz: antalya yagmuru)

    :: insanlar: kalpten gelen -dogal- kabaliga, hanutculuga, karincasever minibusculere hazir olun.. devami icin (bkz: antalya insani)

    insan demisken, 22 asirdir $ehre akan citir turistci turk gencligine ust korteksine kadar doydu artik bu $ehir.. hala fark edemediyseniz, ettiririz. bitte schon!

    :: ortam: 3 buyuk $ehrin birinden geldiyseniz, 77 mayis 2027 antalya slipknot konseri ve 12 zilkaade 1331 deportivo - kemer belediye maci kavramlarini sonsuza kadar unutun. akdeniz universitesi gencligi ortaya pek cikmaz, cikan da sayica azdir. lakin 15-21 yas arasi oss gencligi tam tesekkulle hizmetinizde olacaktir. sadece isiklar caddesinde 127 adet dersane oldugunu tespit ettim. taksim - fita$ salon 1'de gosterilecek kadar un yapmamis filmlerin sinemalara gelmesini beklemeyin.. dvd kiralama sansiniz da 5-6 yerle kisitli, internet baglantiniz iyi olmali ki amazon ve ideefixe zengin edilebilsin. not: $ehirdeki internet cafe sayisi, bina sayisina yakinsamaktadir ve bunlarin tamaminin camlarinda "24/7 kablonet" yazar. her yazana inanmayin, yada kablo.netteki asgari hizi ogrenin.

    antalya'da genelgecer eglence 2'ye ayrilir:
    1- (bkz: beach park)
    2- (bkz: kalekapisi) (bkz: kaleici) (bkz: ally)
    (2.5'dan) 3- antalya migros ali$veri$ merkezi (ayni yere haftada 5 kez gitmekten bikan insanlarsaniz bunu unutun, $ehir halki bikmamakta israrla)

    $ehirde ayrica film ve sanat festivalleri yapilsa da, katilan turist/yerli orani zaman icerisinde cok hizli degismemektedir. jazz, blues ve kisa film festivallerini unutun, new orleans mi burasi efendiler?

    :: spor: profesyonel degilseniz, yuzme, tenis ve ko$u disindaki sporlari unutun. $ehirde kayitlara gecmi$ cam pota sayisi 12, bu potalardan fileli olan ise 7'dir. $ehrin ust duzeyde oynayan tek takimi, milli okculuk kafilesidir. acmadiysa, bilardo ve bowling'e gecin. ust siniflar icin ranch ve golf sahalari da giderek artmaktadir.

    :: yiyecek: evde yemek yapmaktan cok hoslanmiyorsaniz, hoslanin. antalyadaki kadar bol cesit meyve-sebzeyi peru'da ya bulursunuz yada ararsiniz. buna karsilik sehirdeki restoranlarin %97.8'inin kebapci olmasini rasyonalize etmeye calismayin, biz 26 yildir edemedik, adami kizdirmayin. disarda yemek yemek icin israrliysaniz, kentteki 241 bin tavuk donerciden iyilerini ogrenin. balik ve cin yemekleri mevcut olsa da, cesit azdir, idare edin. son kural: antalya piyazinin degerini ogrenin. sizin bildiginiz piyazin gercek adi burada 'fasulye salatasi'dir, ba$ka bir $ey degil.

    :: ula$im: kalp yetmezliginiz yoksa, ve ilcelerle alakaniz sinirliysa, her yere yuruyerek gidebilirsiniz. konyaalti caddesi - lara yolu arasinda calisan tramvay yorgun zamanlar icin iyi bir kisayoldur. ki$in bile varyant'tan yurumeye alisin, beachpark'a arabasiz gidin. sabah 6'da kosan insanlari inceleyin.

    :: mahallesel durum: kent surekli bir evrim icinde olsa da, maddi durumunuza gore yasanmasi guzel olacak yoreler bellidir. buyuk sehir gurultusu istemiyorsaniz cevre yolunun batisinda bir villa satin alin, sehir bu yone dogru kayiyor yavas yavas. kira ucreti veya apartmanla kisitliysaniz, buyrun meltem mahallesine bekleriz.

    :: plase: $ehir pek cok anadolu kentinten daha dinamik olsa da, istanbul'daki kadar buyuk surprizler beklemeyin. tatil icin $ehre gelen unlu kisiliklerle yetinin.

    -son olarak, bunlari okuduktan sonra hálá bu $ehre yerle$mek istiyorsaniz, antalyadan nefret etmek diye bir $eyden soz etmeyin, bana gore istanbul'dan sonra ulkenin en super $ehridir antalya. tophaneye gidip bir cay icin, kararinizi gozden gecirin-
    1 ...
  39. nurettin erk

    ?.
  40. abd'de yillarca doktorluk yapip, 1983'te emekli olup, 1995 yilinda hayat arkada$ini kaybedince, biriktirdigi tum parayla okul yaptirmaya karar veren ulu insan. 900.000 dolara (1 milyon 88 bin ytl) kadikoyde kendisinin ve esinin ismini tasiyan endustri meslek lisesini yaptirmis.
    türkiye'ye her gelişinde okulu ziyaret eden erk, müdürden atölyelerin yetmediğini öğrenince, bu kez hesabında bulunan son parayı da yine öğrenciler için harcamaya karar vermi$.
    okula, konferans salonu, yemekhane, lojman ve 18 atölyenin olacağı tesisi eklemek için geçtiğimiz günlerde istanbul valiliği'nde 455 bin dolarlık (yaklaşık 600 bin ytl) yeni protokole imza atan erk'in tek isteği, lojmanlardan birinin ölene kadar kendisine tahsis edilmesiymi$. erk, "ömrümün son günlerini öğrencilere geçirmek istiyorum. emekli maaşımla huzurevinin ücretini(1500 ytl) ödeyebiliyorum. tek mirasçım, okulda eğitim gören öğrenciler" demi$.
    erk, bankada kalan son 35 bin doların, ölümünden sonra eğitim harcamalarında kullanılması için vasiyetname hazırlatmı$.
    abd'de yaşadığı yıllarda rahat ve lüks bir yaşam sürdürmü$ oldugunu söyleyen nureddin erk, "ben yaşayacağımı yaşadım. şimdi de o konforu ülkenin geleceği olan çocuklar yaşasın" demi$. "önce hacca gitmeyi düşündüm, ama sonra okul yaptırmanın daha sevap olduğuna karar verdim" deyip beni de benden almi$.

    yani $imdi ben bu adama ne desem az. gidip hergun elini mi opmek lazim, pamuklara mi sarip sarmalamak lazim bilmiyorum. bu adamin bizim memleketten olmu$ olmasi, 1 milyon tane istiridye acip içinden birinde inci bulmaya benziyor.
    allah tuttugunu altin etsin desem kendimi eli ayaği tutup çalışmamayı seçen dilenci kılıklı şerefsizler gibi hissedicem. allahim sen bu adami cennette yaninda agirla, ya$arken de kafasina hale geçir beyazlar giydir ibret olsun diye taksimde dola$tir.

    "hayatta her sey icin; maddiyat icin, maneviyat icin en hakiki mursit ilimdir, fendir. ilim disinda mursit aramak gafletdir, cehalettir, dalalettir."

    --malumunuz
    0 ...
  41. goztepe oto sanayi

    ?.
  42. aracınızla ilgili yapılan her şeyi yerinde gorebileceğiniz sanaii sitelerinden herhangi birisidir sadece goztepe oto sanaii.. kısaca muhabbet şöyle döner;

    gaza basınca aracın motorundan ''tırrrrrr'' diye ses gelmektedır.. yetkili servise gidilir, müşteri hizmetlerinde çalışan sarı saçlı afet ekspertiz çıkartır ve der ki; ''aracınız babayı almış şole şole parça değiecek şanzuman inecek en az üç gün işi var''.. ''yok kalsın'' denilir ve sanaii 'nin yolu tutulur.. tamirhane'nin girişinde sarışın abla yerıne sizi ramazan usta karşılar ''naber lan kerata'' der.. hemen maruzatınızı anlatırsınız fakat ramazan usta daha sizi dinlemeden ''oğlum lift'i hazırlayın, seyyar lambayı takın, lastikçi kamilden bizim hava tabancasını alın gelin'' gibi komutları vermiştir hemen çıraklarına..

    arabaya binilir;
    + şole şu yoldan çık bakayım şimdi
    - tamam abı
    + boşa tak gaz ver
    + gazı bırak 3'e at
    + bas gaza...daha bas.. debriyaja bas şimdi.
    + motor kulağından geliyor bu ses.. tamam dön şimdi..

    ramazan usta dakıkasında teşhisi koymuştur.. servise girdiği gibi komutları yağdırmaya başlamıştır; ''oğlum lift'i kapat krikoyu sür, ali oğlum takımları getirin, seyyarı verin, ali küçük levyeyi getirin evladım'' gibi.. takribi 35 sanıye sonra usta eliyle bir vidayı işaret ederek durumu izah eder;

    +bak şimdi senın motor kulağının vıdalarından biri gevşemiş, gevşeyince titreşimden dolayı vida yuvasını yalama yapmış.. vida da kulağı tutmadığı için motor aşağıya 2 santim kaymış ve akıs'ın üstüne binmiş
    -ee usta ne yapıcaz ?
    +ben bişey yapmıcam tornacı arif yapacak
    +oğlum motor kulağını sök, yalama vidayla beraber arif abıne git, kulağı bir milim genişletsın ve ona uygun vida yapıp gondersin geri hemen
    temam usta
    -valla usta sağol ellerin dert görmesin
    +oğlum boş durmayın arabanın yağına suyuna bakın, lastiklerin havasına frenlerine bakın stopları farları kontrol edin.. bi de çay soyleyın
    tamam usta.. tamam usta..

    işte boyle bi yerdir bostancı oto sanaii.. iş biter butun parçalar geri takılır ve gelinir ücret konusuna...
    -ramazan usta nedir borcumuz ?
    +paran var mı ?
    -var usta olur mu ole şey
    + goster bakiyim
    -yav usta vallaha var yaaa. utandırma bizi hahaha..
    +o zaman sen bı 40 ytl at.. çaylar da şirketten
    -hahaha eyvallah usta sen şu 50yi al helal et
    +olmaz.. helal olmaz..
    -çocuklara verırsın abı o zaman
    +o zaman olur.. hadi selametle gidin..
    -ehehehehe eyvvallah usta eline sağlık
    0 ...
  43. yamali pantolon

    ?.
  44. kimseyle arkadaşlık kurmak istemeyen övgü/yergi amaçlı her hangi bir mesaja karşılık vermeyecek olan ve çok büyük bir sürprizlere gebe balon..
    0 ...
  45. © 2025 uludağ sözlük