Ooo gel yanaş yamacıma. Yamaç diye isim mi olur bu biçim dizi be.
Buraya kadar anlayanlar okumaya devam etsin anlamayanlar boşverin çünkü neden çünkü siz önyargılısınız yuh size.
Efendim bu entry tamamen kişisel gözlemlerimden yola çıkarak yaziyorum. Bazı arkadaşlarım var aileleriyle birlikte tanıdığım. Bu elemanların kişilik özelliklerine baktığım zaman ailelerinden gelen özellikleri taşıdıkları aşikar. Aile hayvanseverse onlar da öyle. Aile geçimsizse o da öyle. Ama bu ön yargı olayı biraz daha farklı. Ailedeki sevgi oranıyla ters, ilgi oranıyla doğru orantılı. Ne demek lan bu derseniz. Ailesiyle baglari güçlü arkadaşlarımın hiçbiri ön yargılı değil. Buraya kadar güzel. Ama ailesi ilgisi fazla kaçan arkadaşlarımın önyargılı. Neden diye düşünüyorum. Çünkü bu elemanlar genelde tek çocuk. ilgi manyagi yetişmişler. Daha küçükken her şeyin en iyisi onlar adına karar verilmiş. Adam da ne yapıyor. Bu yaşına kadar kullanmadığı mekanizmayı yeni yeni çalıştırmaya başladığı icin bocalıyor. Bu da ön yargılarının daglar denizler kadar engin olmasına sebep oluyor. Eyyorlamam bu kadar.
Zamanında sırf (sizden) daha önce karar verdi diye sizden zeki veya Çalışkan olmamasına rağmen önünüze geçen insanlar olacak. Şüphesiz ki onların en önemli özeliği sizden daha önce kendini geliştirmeye karar vermiş olmalarıdır.
Geçenlerde radikal bir karar aldım ve bütün sosyal medya hesaplarımı kapattım. nedenine gelirsek beni çok önyargılı biri yaptığını farkettim. şöyle ki biriyle tanışır tanışmaz. hemen onun hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. facebook, instagram, twitter vs. hesapları kurcaladıkça kurcalıyoruz. konuşarak yavaş yavaş tanımak yerine bu böyleymiş şu şöyleymiş diye yorumlar yapmaya başlıyoruz.
instagrama bir fotoğraf atmak için 150 tane çekip aralarından bir tane seçmeye çalışırken harcanan mesai tuhafıma gidiyor. neysen o'sundur abi.
tanım: beğenilme çabası olmayan, işinde gücünde olan erkektir.
ama otoparkında lüks arabalar falan varmış. bir de burslu öğrenci okutmayı çok seviyorlarmış. koç üniversitesi hakkında bildiklerim bu kadar. teşekkürler.
geçenlerde sınava girmek için kullandım bir ara hangi kıtada olduğu bile karıştırdım. Nasıl mı? anlatayım. beşiktaştan üsküdara geçtim vapurla. ordan marmarayla yenikapıya ordan da tekrar tramvaya bindim. şimdi denizin üstünden karşıya geçip hemen sonra altından tekrar karşıya geçince insan nerde olduğunu bi şaşırıyor. taksim yazısını görünce nasıl lan taksim diye bi milisaniye düşündüm. sonra haaaa oldu tabii. uykuyu almak önemli.
iş bankası kültür yayınlarından çıkan kitabındaki hikayeler sırasıyla şöyle:
1. insan neyle yaşar?
2. kıvılcımı söndürmeyen ateşi zapt edemez
3. mum
4. kızlar büyüklerden akıllıymış
5. insana çok toprak gerekir mi?
6. ilyas
Kitap sanki özellikle edebi bir nitelik taşıması istenmemiş gibi yazılmış. Nedeni de insanlara doğru olduğunu düşündüğü şeyi kafa karıştırmadan direkt olarak anlatmak istemesi olabilir.
o zamanki şartlar gözönünde bulundurulunca kıt kanaat geçinmekte olan halkı sanki dizginlemek istercesine yazmış tolstoy.
tüm bunların dışında tolstoy'un bu kadar dinine düşkün biri olduğunu kitabı okuduktan sonra anladım. her şeyi bir şekilde metafiziki olaylara bağlaması da zorlama olmuş açıkcası.
hikayelerin başına ''based on a true story'' yazılsaymış daha ilgi çekici olabilirmiş aslında.
sizi bir idam mahkumu psikolojisine sokabilen kitap. bir an kaçmayı düşünürken bir an teslimiyet duygusu içine sürükleyebiliyor. Mahkumun hissettiklerini tamamen yansıtmış victor hugo kitabında.
ayrıca ufak eleştirilerde yapmayı ihmal etmemiş üstad: '' Geleneklerin yozlaşmasını sanatın çöküşü izler.''