kuzey dizisinin 3. bölümünün final sahnesidir. kuzey'in arkadaşı da -karakterin ismini bilmiyorum- öpüştüklerini görerek beşir rolünü şimdiden üstlenmiştir.
Getirildiğinde, fenerbahçe taraftarı dışındaki bütün takıml taraftarlarının, sünnet mevlüt'ünde dağıtılan pipili pilava şoparların saldırdığı gibi saldırdıkları başlıklardır. işte bu yüzden biz size diğerleri diyoruz. Hadi devam edin diğerleri.
erkeğin nezle oldugu zamanlarda iki kolunda yer kalmamasıyla beraber, aynı eylemi kız arkadaşının kolunda gerçekleştirme eylemdir eylemidir. Aşk herşeyi paylaşmak demek değil midir? Bazen sümüğü bile.
(bkz: iyi günde kötü günde)
Aziz yıldırım Manisaspora metris cezaevinden teşvik vermiştir. Yoksa trabzonspor gibi dünya devi bir takımın puan kaybetmesi mümkün müdür ? haşaa. Eskişehirspor maçıda aynı şekilde tabiki. Değil beşiktaş, kadrosunda quaresma, simao sabrosa gibi oyuncuları barındıran bir takımın yenilmesi mantıklı mı sizce ? Hele ki ahh o belediye yok mu belediye? serefsiz piçler.
En önemlisi bu akşamki maçın skorunuda polis, savcı asker ne varsa önceden biliyorlar sanırım. orduspor satılmıştır. aksi taktirde fenerbahçenin maç kazanabilmesi komik bi olaydan öteye geçmez!. aha bak görürsünüz maçtan sonra.
çok mu şey istiyorum ? ben sadece özel isim olan o'nlu acıların gölgesinde kalmış çocuksu acılarımı geri istiyorum.
canım çok yanıyor artık sebebi sen olma istiyorum.. bilme istiyorum sen.. bilmesin kimse kalp neden su toplar..
elimi bıçak kessin istiyorum mesela.. herzamanki gibi dizimi geçerken sehpanın köşesine vurayım bilinçli ya da bilinçsiz..
sıcak sobaya değsin elim.. yansın.. acısın.. soyulsun sonra.. izi saklansın avuç içimde.. sen gelme aklıma hiçbir yarada istiyorum..
karaya vursun istiyorum gözlerini unutan her balık.. her bakmayışın bir yaraya vursun istiyorum artık..akşamları oturup annemle her diziye ağlamak istiyorum ya da ne biliyim seni yazmadığım bir kağıt kessin parmağımı.. hem acısın hem geçmesin sızısı..
tenim uyuşmasın istiyorum bir başkasıyla.. biri dokunacak oluyor.. sadece elim uyuşsun istiyorum.. kan toplasın, kurusun, kopsun elim ,bitsin el izin el izimde.. kalbinin gölgesinin izi kalmasın artık kalbimin üstünde..
neleri, nasıl, ne için yazıldığını merak etmeden , ne yaşadın otur anlat demeden.. sadece 'kalbi kaleme enjekte edip, kağıda şırıngalandığına' inanan biri varsa eğer.. her yalana inanmak istiyorum.. tek bir şey sormadan..
tanrının ağzı bozuluyor artık seni dilenmelerime; bilmiyor kimse.. beni yine bırakıp giden diye yazsın günlükler;ben seni ele vermem.. öğretmenlerin tuttuğu tüm tebeşirlerin tahtalara hala seni yazması benim marifetim değil..bozacının en uyulası saatte senbağırmasının benle ilgisi ne.. her duvarın sana gelmek için atlanırsa işe yaraması tam bir saçmalık..hazırken hepsine sebebi sen olmayan milyon acı yaşamak istiyorum..
sen her gece vicdanını bir avuç su ile lavaboya akıtırken uyumadan önce, nabzına hala duyarlı parmak uçlarımdan hep en gerçekler akıyor benim..
ve onlar sıfırın altında donmuyor.. sadece kanıyor sevgilim..
el yazına parmak izimi basarım ki güzeldik biz beraberken ve sen gidene kadar evdeki hiçbir eşya bunu inkar etmemişti..
'o seni bir çırpıda bırakıp giderken başka omuzlara, son kez bana baktı sen uyurken ve gözünde tek bir damla gözyaşı yoktu' diyor banyodaki kırık ayna..
'valizini çekiştirirken sen uyanma diye tekerleklerini havaya kaldırdı valizin..ve o öptüğün parmak uçlarıyla burdan geçti' diyor koridordaki halı..
' o zaten hep senin sırtındaydı.. hiç inmedi ki.. geldiğinde de.. gittiğinde de..' diyor salondaki gümüş çerçeve içindeki sırtıma çıkıp çektirdiğin fotograf..
'vasiyetinde herşeyini yanlış insana bıraktın sen..unutma' diyor evin kapısı..
sonra hepsi hep bir ağızdan ' onun kalbi vücudundaki kanı, damarlarına pompalamaya ancak yeterken; sen o kalple bir de seni sevmesini diledin.. suçlusun..' diyorlar..
bu evdeki her eşya gözlerimden akan iki damla gözyaşını çenemde buluşturmaya yeminliyken..dahası her o buluşma beni bin parça ediyorken bu hayatta..
sen hala tek parça uyuyabiliyor musun beni astığın o yatakta..
hayat bazılarının uykusunu çalarken, bazılarının duygusunu çalıyor sevgilim..
tüm yol boyunca şakaklarıma yaslanan bir soruyla boğuştum ve yolun ortasındaki şerit çizgilerini saymakla da unutmayı beceremedim seni..
eve vardığımda annem bana sarılıyor ve kulağıma;
' herşeyi unuttuğuna çok sevindim.. ve bizi hatırladığına' diyor..
içime adının ne olduğunu bilmediğim bir ateş düşüyor.. gözlerimi kasıyorum.. damlamıyor bu sefer gözyaşı..
yarım bi nefes alıp, gülümsüyorum yüzüne.. 'ee ayla sultan ne yemek var bakalım' diyorum..
karnıyarık diyor annem heyecanla.. bir de kızartma yaptım.. patlıcan, biber.. oğluma!
annem içeri gidiyor yemeği koymak için.. babamla yalnız kalıyoruz sofrada.. konuşacak çok şeyimiz yok ikimizde biliyoruz..
bir biberin ucundan tadıyor.. yüzü buruşuyor.. hemen annemin tabağına koyuyor biberi.. 'eh baba..' diyorum.. gülümsüyorum..
annem geliyor.. yemeğe başlıyoruz.. ilk biberi ısırır ısırmaz ' yandım' diyor annem..
'ah osman bey..' diyor.. gülüyoruz.. tüm biberi bitiriyor annem..
babamın şaka olsun diye annemin tabağına koyduğu acı biberleri, annem bile bile yerdi.
demezdi acı..
ona göre babamı gülümsetebilen herşey tatlı gelirdi anneme..
onlara baktıkça gözlerimi kapatıyorum ve yine o soruyu görüyorum karanlıkta..
yemek bitiyor.. çok birşey sormalarına izin vermeden dışarı çıkıyorum..annem bağırıyor arkamdan..
'sen gelmeden uyumam.. bilirsin..'
karşıyaka' ya gidiyorum.. ordan küçükpark'a.. sonra arkadaşlarım tuttuğu gibi kolumdan kordona sürüklüyorlar beni..
insanlar derdini anlatıp haklarında birşeyler yazmamı istiyorlar burda..ne zaman kalemi alsam sol elime, seni yazıyor kağıda kalem..
ve bu şehirde seni kalemden alıyor hatıram.. donmuş kalbini kağıda bırakıyor..
anlatamıyorum..
sonra bir parça çalıyor yüksek sesle.. inadına üstüme geliyor şehir..
sadece ben istiyorum diye, o siyah saçlarını çantandan çıkardığın makasla kestiğin sahil içime ok gibi saplanırken, aklıma babamın, annemin tabağına koyduğu acı biberler geliyor..
ayağa kalkıyorum hızla.. insanlar onlara bişey diyeceğimi sanarak susuyorlar..
sahile doğru koşuyorum.. gökyüzüne bakıp sana hiç soramadığım o soruyu kordon'a bırakıp eve dönüyorum..
bazen bir kitabın kenarında unutulan bir şiir, yıllar sonra bir gece hem gideni, hem kalanı aynı anda ağlatabilir..
vasiyetinde herşeyi yanlış insana bıraktığını anlamaktır aşk..
o gece anlarsın..
insan son öpüşün tadını ayrıldıktan sonra anlıyor.. ve aşkın ne zaman başladığını değil de; tam olarak ne zaman bittiğini beynine kazıyor.. silemiyor..
sen aynı cümle içinde 'herşey iyi olacak' ile 'eninde sonunda birgün bitecekti' kelimelerini birbirlerine değmeden kullanabiliyorken şimdi.. ben tüm kağıtlara 'herşeye rağmen affettim seni' yazabiliyorum sadece..
bunun hangimiz için daha büyük bir acı olduğuna da karar veremiyorum..
yine de hala bir elmayı ağlamadan yiyemiyorum..
ben seni düşünürken elimde kalan telveleri yalıyorum ki; avuçlarımda kalan gerçekler daha da haykırmasın..
anladım..
senin elin bir 'herşey iyi olacak' merhabasından çok 'eninde sonunda birgün bitecekti' elvedalarına yakışıyor sevgilim..
senin kokun da.. korkuların da güzel..
sen bir iç çekişin ruhuna yanmış şiirin, yakılmış sahibine kaç kibrit çaktığını unutan yaşanmış kundakçısı..
bense ilkel bir aşkın ilkeli ilk eli.. diye yazsalar tüm günlüklerde..
'sevmek?' dedi doktor. sevmek ne ifade ediyor senin için ?
sevmek başka bişeydir dedim. ve o başka bişey bazen herşeydir.
-peki ya ölmek?
+her insanın hayatında ölerek üzmek isteyeceği biriler vardır.
-bu 2.intihar girişimin. ilaçlarını bir süre daha kulanmalısın.
+doktor aylardır sana katilimi anlatıyorum?
-anlatmıyorsun çetin. sadece yazıyorsun.
+yazıyorum.
eve geliyorum.
'gerilim filmlerinde aynada belirirken kötü insanlar, sen benim gözbebeklerimde duruyorsun sevgilim.
gözbebeklerimin içindeki senden, gözerlimi kaçırmak yerine artık daha dikkatli bakmalıyım. gitti o...
sadece gölgesini toplamak için geri gelecek
ilaçları kutusuna geri koyuyorum
günde 3 draje trajedi içtiğim geceler oldu senin sayende sevgilim. sayende ögrendim göz çukurlarındaki kayganlaştırıcı maddenin göze kaçan tozları buruna sürüklediğini.
ama gözlermdeki seni, bogazıma sürüklüyor sevgilim. ordan 30 cm sol çaprazıma naklediyor sonra da.
şimdi sen yoksun ya, sorsan bana köşedeki bakkal bile uzayda.
mutfaga gideceğim desem bilki kaybolmuşum otobanda
yıldızlar sen varken avucumun içindeydi hani? şimdi niye o kadar uzaktan göz kırpıyorlar.
seninle birlikteyken oturduğumuz her duvar dibi, eyfelin altı değil miydi ?
parmakların parmaklarımın arasına girdiğinde bir makinenin dişlileri gibi, ekvator çizgisini turlamıştık biz. şimdi lavabonun üstündeki jilet sadece bileklerimi keserken yanıbaşımda.
sen geri dönene kadar saklamalıymışım son nefesimi sevgilim. doktor böyle mi kandırdı beni?
her aşk biraz daha latince bana.
şimdi sadece yazıyorum. seni anlatmak için değil, sensizliği doldurmak için.
nolur senin de ekleyecek bir çift sözün olsun artık.
Hastanenin en karanlık koridorunda kesik kesik yanak ışıkların altında gizli kapaklı kanyak içiyorum yarı paslı demir bir şişeden..
bir çocuk var.. odasının önünde durmadan titreyerek ağlıyor..
hiç üşenmiyorum zoraki itiyorum ayaklarımı ona doğru.. kötü bir arkadaş gibi kanyağı uzatıyorum..
sormuyorum hiçbir şey.. biliyorum ki sustuğunda acısı olan kusar acısını karşı tarafa..
biliyorum.. hikayesini dinlemek çok ta içimi acıtmayacak benim.. ama yine de dinlemeye heves eder gibi duruyorum karşısında..
gecenin köründe eve dönüşte yaptıkları bir kaza sevgilisinin belkemiğimi zedelemiş.. ve artık tuvalete götürmek dahil adam gibi bakılmaya ihtiyacı olan bir sevgilisi olan çocucun gözyaşları demir kanyak şişeye vuran..
bir yudum ben bir yudum o alıyor.. anlatıyor.. dinliyorum..
- artık yürüyemeyecek..
- ya yürürse..
- bunun ne demek olduğunu anlamıyorsun.. artık imkansız..
- tamam anlıyorum.. ama ya yürürse..
- yürüyemeyecek.. başaramadık.. artık hiç adım atamayacak..
- sevgilin mi..
- hayatım..
- o zaman hiç üzülme.. biriniz yürüyorsa.. biri diğerini taşır..
- sen.. sen neden burdasın..
- bilmem.. içiyorum..
- hastan..?
- yok..
- içmek için mi burdasın..?
- hayır.. sohbet ediyoruz..
- al.. sıra sende..
kız yürüyemeyeceğini biliyordu.. hiç umutun olmaması gerçeklerle yüzleşmeye değer demişler.. ve kıza ameliyattan hemen sonra söylemişler.. kızı soruyorum çocuğa.. içeriyi gösteriyor.. hemen içeri giriyorum..
beni görünce irkiliyor ve boynunu sağa doğru çevire bildiği kadar çeviriyor.. aslında ne diyeceğimi bilmiyorum.. uyumuş olsaydı görüp çıkacaktım.. yakalandım.. ve birşeyler söylemek gerekiyor..
- kimsin sen..
- dışarda ağlayan çocukla içkimi paylaşan biriyim..
- yürüyemeyeceğimimi anlatıyor..
- evet..
- evet..artık yürüyemeyeceğim.. bisiklete binemeyeceğim.. okula gidemeyeceğim.. hiçbir şey yok artık..
- ya yürürsen..?
- bu imkansız.. artık yeni bir karar vermeliyiz.. hissetmediğim ayaklarım kesilsin mi.. yoksa süs olarak iyi görünüyor mu diye..
- ...
- neden gülüyorsun..
- bilmiyorum.. aklıma hep aynı şey geliyor..
- ne..
- ya yürürsen..
kız uyuyakalıyor.. odadan çıkıyorum.. çocuk ağlıyor.. içkiyi uzatıyor.. derin bir yudum alıyorum.. çöküyorum yanına çocuğun..
- adın ne..
- cenk.. senin..
- yok adım.. sana iki yol söyleyeceğim.. ağlamayı keseceksin.. iki yoldan biri olunca beni arayacaksın.. sonra sana birşey daha söyleyeceğim.. bu senin bir daha ağlamamanı sağlayacak..
- tamam..
- eğer iyileşmesse sen kızı bırakacaksın.. eğer iyileşirse kız seni bırakacak.. işte bu yüzden ağlıyorsun.. farkında değilsin..
- ikiside olmayacak.. sen aşk hakkında ne bilirsin ki.. içmek dışında birşey yapamazsın..
- haklısın.. özür dilerim.. bu numaram.. iyi seneler..
aradan 9 ay geçmişti.. geçen salıydı.. gecenin 3'ün de telefonumla uyandım.. açmadım.. defalarca çaldı.. zorunda bir kalkıştan sonra açtım..
- ne var..
- ben cenk.. hastaneden..
- hangi hastane..
- cerrahpaşa..
- hmm tamam.. kız arkadaşının ayaklarının iyileşeği çocuk..
- bunu nasıl bildin..
- hangisini.. ayaklarının iyileşeceğinimi.. seni bırakacağımı..
- ikisinide..
- aslında birini bildim.. diğeri zaten olacak bişeydi..
- bu ne demek..
- ben kız arkadaşının ayaklarının iyileşeceğini söyledim.. ayakları iyileştiğinde zaten seni bırakacaktı.. bunu ben bilmedim..
- bana birşey daha söyleyecektin.. bir daha ağlamamamı sağlayacak bişey..
- uykum var.. 5 gündür uyumuyordum... ağlamak güzeldir.. kapa telefonu..
- söyle.. nolur.. buna ihtiyacım var..
- benim kadar ruhsuz mu olmak istiyosun.. bir daha ağlamamak.. hastanelerde içmek..?
- evet.. hepsini istiyorum.. ağlamak dışında herşeyi istiyorum..
- o zaman bunu aklında çıkarma.. bir kadın.. yürümeyi başardığı ilk anda.. gitmeye başlar.. bir adam.. kadınının gittiğini arkadan izlemeye başladığı anda.. kendini bir hastanenin köşesinde sebebsiz içerken bulur.. şimdi sen.. hangisini oynamak istiyorsun...
- sen..sen akıl hastasısın..
- bana bilmediğim bişey söyle.. artık ağlamayacaksın biri giderken.. iyi seneler..
afrikalıların vuvuzela rezaletinden sonra Çok yakında ülkemizde düzenlenecek olan dünya basketbol şampiyonasında salonlarda görülmesi muhtemel olaydır. Tüm dünya spor seyircilierinin Afrikadakinin aksine televizyonun sesini sonuna kadar açmalarını sağlayabilir.
ayıptır söylemesi işerken canı sıkılan erkeklerin eglenmek için uğraştığı eylemdir. Başta düşüncelerim olumsuzdu ama çok zevkli bi oyunmuş açıkçası.
(bkz: evde denemeyiniz)
(bkz: tuvalette olabilir)
hizmette sınır tanımaz. çamaşır makinesinin üstünde mi istiyorsun? hemen abi. kırbac da mı olsun? ayıpsın. kırbacı bi de adriana lima ın eline sıkıştırıkmı tamamdır. hee bide üzerine biraz tarçın öpelemek lazım.
Penis boyu ile işlevinin karşılaştırılmasıdır. Bazılarına göre Boyu mu önemli yoksa işlevi mi tarzındaki bir soru tuzak soru olarak adlandırılır. zira boyu diyenlerlerin işlevi konusunda, işlevi diyenlerinde boyu konusunda kompleksleri olduğu söylenebilir.
fenerbahçe taraftarları üzerinde olumlu veya olumsuz duygusal çarpıntılara neden olan olaydır. bir fenerbahçe taraftarıyım. ve şimdiden telefonuma 3 mesaj geldi. Ve burada okuduğum kadarıyla son dönemde transfer başarısında fenerbahçenin önüne geçen galatasarayın taraftarlarının bir takım psilojik baskı yapmaya çalıştığını görüyorum. Zevkle izleriz. Roberto carlos'un, anelka'nın ortaga'nın geldiği bir kulüp taraftarının dos santos transferinden çok fazla etkileneceğini düşünmemekteyim.
(bkz: siz carlosun sadece formasını alırsınız)
edit: o Söz sayın adnan polatın zamanında yapmış olduğu vecizelerden biridir efendim.
Deniz baykalın akp'ye yaptığı aşk ı memnu benzetmesidir. insanın düşünesi geliyor bu benzetmede Bi onun bi bunun altına yatan bihter karakteri kim acaba diye.
bu ülkenin ırk ayrımı gözetmeden üzerinde yaşadığı bütün insanlara verdiği en güzel hak olan bu ülkenin vatandaşı olma hakkını kabul etmeyip saçma sapan çıkar yolları arayan çapulcuların yaptığı eylemdir.