Ayasofya'nın başlı başına tarih olmasının yanında, Fatih'in ayasofya'yı cami yapması da ayrı bir tarihtir. Bu sebepledir ki katılmadığım önermedir. En nihayetinde şuan müzedir.
gün bitti
sağlam adımlarla dönmeye çalışıyorum
gözüme kestirdiğim köşeyi
ama hiç bir köşe kesmemişti böyle yüreğimi
taksici bakıyor ve soruyor
-nasıl gidiyor?
+hangisini soruyorsun? her biri farklı şekilde gidiyorlar. hem gidiyorlar, hem de giderken çekiyorlar.
-hayat mesela? nasıl gidiyor?
+geçen yine aldattı beni. boşuna hayat kadını demiyorlar orospulara.
-sigaran var mı?
+kullanmam.
sağlam adımlarım, yumuşak basıyor artık. uzaklaştıkça dahada acıtıyor o keskin köşe.
çorbacı gözüne kestirdi gibi bu sefer.
-nasıl gidiyor?
+tanrıyı soruyor olmalısın. tanrı gidiyor. sitemlerimden bıkmış olacak ki o da yalnız bıraktı. yüz vermiyor artık.
ağlıyor çocuk, pamuk şeker almadı diye annesi. ağlıyor kadın pamuk şeker alamadığı için oğluna. okşuyorum başını. gözlerinde aynı soru.
-nasıl gidiyor?
+aynaları soruyorsun sen de... sorma çocuk. ne desem kırılıyorlar.
duvar var orda. her şeyden önce ben oraya gitmeliyim. yaslamalıyım sırtımı. hani her katil, maktulünün öldüğünden emin olmak için gelirmiş ya cenazesine. belki o da bakar pencereden öldüm mü diye.
çenemin altında şarap şişesi beliriyor. sahi, demişlerdi istanbul'un şarapçılarının çok cömert olduğunu. gözlerimi ayırmadan pencereden, içiyorum büyük bir yudum:
-nasıl gidiyor.
+gidiyorlar işte. damla damla değil, yudum yudum gidiyorlar.
-gözyaşlarını sormuyorm
+kadınlar mı ? onlar bir arkadaşa bakıp çıkıyorlar hep, usulca ve çıkarları olmayınca.
- ya o ?
+ sigaran var mı?
-al. nasıl gidiyor ?
+israr etme adam. peki merak ediyorsan dinle. ben hiç bu kadar güzel giden görmedim. gidişi bile o kadar güzeldi ki, yazık olurdu, kal diyemedim.
-ya sen ?
+ben kendime gelmeyi düşünmüyorum artık. yani iyi giden bir şey yok. gidiyorlar ama hiç iyi gitmiyorlar. hadi sen de git.
eğer ki işler yolunda giderse bundan 4 sene sonra okuduğu şehirdeki evinin duvarlarına bakarak, ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak terk etmek zorunda kalacak öğrencidir. cem adrianın dediği gibi :
çocuk,
her vedanın ardında bir bekleyeni vardır kimsenin bilmediği
ve her gözyaşının altında bir dua kimsenin duymadığı
çevir gökyüzüne başını.
bakma arkana!
daha sert basa basa, daha güçlü!
anlat bu kara şehrin yollarına ak adımlarınla!
gitmek yenilmek değildir kazanmak da!
gitmek gitmektir işte.
hepsi bu...
her namuslu, şerefli yöneticinin yapması gerekendir. Asıl gülünç olan Aykut kocaman'ın diğer takımların hakkını savunmasını beklemektir. Kendinizi o kadar aciz mi hissediyorsunuz ? yazık...
bu gece
belki falımda çıkarsın diye
yıldızları izledim sessizce
bu gece
kolumda sen varmışsın gibi yürüdüm sokaklarda özgürce
bu gece
bir ilahi mırıldanırcasına adını söyledim ağladım gizlice
bu gece
hatırladım seni gördüğüm günü
ve heyecanımı bana gülünce
bu gece
seni düşündüm yine
bi kez daha sevdim delice
bu gece
anladım tek aşkım olacaksın
bir bu aşk kalacak
Ve bu başlık dışında :
57 yaşındaki ali ağaoğlu'nun 20
yaşında sevgilisi var.
72 yaşındaki halis toprağın 18 yaşında karısı
var.
75 yaşındaki aydın doğan'ın sevgilisi 26
yaşında.
Hıncal Uluç'un bu haftaki köşe yazısında kurban olarak seçtiği takımın Galatasaray olduğunun göstergesidir. daha önceleri Fenerbahçe taraftarına ve Beşiktaş taraftarına salladığı da görülmüştür. klasik bir türk deyimiyle cevap verelim o zaman. Hıncal'cım, dikkat et de çaydanlık devrilmesin!
Yapabileceğim şeyler sınırlı benim
Birçok şeye yetmek isterdim
ama
aylık kazancım belli.
Sana istediğin kıyafetleri almalıyım, biliyorum,
En güzel kıyafetleri, en güzel evleri ve arabaları,
En değerli mücevherleri...
Ama ne yazık ki çocukluğunda hayalini kurduğum prens değilim.
Bu sanal dünyada şekilci olma.
Sende Eva Herzigova değilsin.
Belki annem gibi yemek de yapamıyosundur.
ille de prens diyorsan bilemem.
Ama her halükarda
Seni çok sevebilirim
Çok güldürebilirim
içim dışım bir benim
Yalan da söylemem
El ele yürüyebiliriz caddelerde kumsalarda
hiç duymadığın öyküler anlatabilirim, yaşanmış üstelik.
Yaz akşamları mendirekte uzanıp yıldızları seyredebiliriz.
Birlikte fotoğrafçılığı, organik tanımı, ispanyolcayı öğrenebiliriz.
Belki günün birinde daha çok şeyimiz olur
bugün var olan güzellikleri de kaybetmeden...
televizyonda gördüğün herkesten mutlu olabiliriz,
üstelik televizyonlara çıkmadan.
Küçük şeylerden mutlu olmak diye bir şey yok bence.
Mutlu olduğun her şey çok büyüktür.
kuzey dizisinin 3. bölümünün final sahnesidir. kuzey'in arkadaşı da -karakterin ismini bilmiyorum- öpüştüklerini görerek beşir rolünü şimdiden üstlenmiştir.
Benimle yeni tuttuğum eve gelen şahsiyet, ögrenci evine yani, temizlik yapıp gidicekmiş. Şimdi sorarım, ben bu kadın için ölmeyeyim de kimin için öleyim ?