Her oyun gibi bağımlılık yapabilen, bağımlılık yapmadığı müddetçe de güzel, kolay, kafa dağıtıcı çok iyi kurgulanmış bir oyun. telefon, tablet ve bilgisayarda da oynanabildiği için çok fazla vakit harcanmadan, otobüste, serviste, tuvalette, yatmadan önce veya çay molasında oynanarak köy geliştirilebiliyor.
"Sessiz ve Sakin" klanında süper asker bağışı sayesinde çok daha hızlı ilerlenebiliyor.
Oyunun temel amacı, sahip olunulan köyün savunma silahlarını ve saldırı askerlerini geliştirerek seviye atlamak, en sonunda da şampiyonlar ligine kadar ulaşarak nam ve unvan elde etmek. Bu gelişimi sağlayabilmek için iyi bir klana katılmak, süreci hızlandırabiliyor. Bu bağlamda 70 Lvl altı arkadaşları "Sakin ve Sessiz" klanına, 70 Lvl üstü arkadaşları "Sessiz ve Sakin" klanına davet ederim.
Oyunda sağlam bir gelişim sağlamanız için ipuçları vereyim;
1- Öncelikle, köy binanızı hızlı yükseltmeyin. Bulunduğunuz seviyedeki savunma ve saldırıya ait tüm geliştirmeleri tamamladıktan sonra köy binanızı yükseltin.
2- Ordu kamplarınızı her zaman maksimum seviyeye getirin. Mesela 7 ve 8. seviyedeki ordu kampı asker sayınız kesinlikle 200 olmalıdır.
3- işçi sayınız minimum 4 olmalıdır. Eğer oyuna çok fazla vakit harcayabilecek durumdaysanız 5 yapmalısınız. işçi sayısının çokluğu ve onların boş durmaması daha hızlı gelişminizi sağlayacaktır.
4- Hep sorulan soru şudur, hangi askerimi yükselteyim. Şu anda söyleyeceğim, kesinlikle sizi daha hızlı geliştirecektir. Altıncı seviye köy binasına kadar en değerli askeriniz goblin olacaktır. Hani o küçük, hızlı, yeşil ve paragöz olanlar. Goblinin üretim hızı kısa, sadece ganimet kovalarlar ve çok hızlıdırlar. Bir çok oyuncunun hatası, ilk aşamalarda hep kupa kasarlar, kupa 10. seviye köye kadar önemsizdir ve o seviyeye kadar önemli olan tek şey ganimettir. Bunu kolay elde etmenin en kolay yolu goblindir. Altıncı seviye köyden sonra Şifacı+Dev ve Sihirbaz kombini ile çok sağlam ganimetler alırsınız.
5- Duvarlara önem veriniz ve en azından 8. seviye de hepsinin mor olmasını sağlayınız.
6- Dokuzuncu seviyeye kadar kara iksir askerlerine vakit harcamayın.
7- Ganimetinizi korumak istiyorsanız, köy binanızı hep dışarıda bırakın. Bu sayede sadece köy binasını yıkan oyuncular sayesinde 12 saatlik koruma alırsınız.
uzun yıllardan sonra sinemaya geri dönen "şerif gören"e, dönmeseydi daha iyi olacakmış dememe sebep olan film.
ayrıca, filme verdiğim parayı telefonda kontör isteyen dolandırıcılara kaptırmış gibi üzüntüye de gark etmiş bir filmdir.
şerif görenin bu filmdeki en büyük başarısı, devrimizde yapılan her türlü Türk filminden seyirci öyle ya da böyle mutlu ayrılırken, onun bu film ile küfür ettirmeyi becermesidir.
bu filme gitmeyip de, bu yazıyı okuyarak gitmekten vazgeçenlerin verilmiş sadakaları varmış. bu yazıyı okuduktan sonra gidenlere ise allah akıl fikir versin.
Tanım I : Son saniye golü ile beşiktaşımın mağlubiyeti ile sonuçlanan maçtır.
Tanım II : Son saniye golü gelmeseydi de, ezik oyundan dolayı beşiktaşımın tüm taraftarının kendilerini mağlup hissedecekleri maçtır.
beşiktaş taraftarı "yıllarca iyi oynadık yenildik, bu seferde ezik oynasaydık da puan alsaydık" demez, diyemez. çünkü beşiktaş taraftarı sevgisini aşkını tabelaya bağlamaz. hatta tabelayı görmez. Koy sahaya yüreğini, istersen 4 ye, 5 ye, 8 ye. ama koy yüreğini o sahaya.
Sonuç I : carvalhal ile olmaz. tabi ki ona kızmıyorum. sorumlusu onu getirenlerdir.
Sonuç II : demirören kimseyi yanıltmadı. bir sene aradan sonra boktan yabancı transfer politikasına geri dönmüştür.
carvalhal için ayrı bir paragraf açmak istiyorum;
stoke city maçında uzun, ağır ve hantal futbolcular ile kurulu rakibin göbeğine vücudunu iyi kullanan, top saklamayı bilen ama top sürme veya boşluklara kaçma özelliği olmayan edu'yu koyup, hızlı, seri holosoyu son 10 dakikaya kadar yanında oturttun.
hemen ardından ligde puanı olmayan, moral olarak bitkin ve en önemli futbolcusu olan olcandan yoksun gaziantep'e, öncelikle gol yememeyi düşüneceklerini bu yüzden kapanacaklarını düşünemeyip, kapalı rakibin ortasına geniş alanlarda oynayan holoskoyu tek başına bıraktın. hatta lig sonuncusu takıma karşı iki forvetle çıkma cesaretini bile gösteremedin.
hepsini geçtim, bu sene bir maçında bile karekterli bir takım izletemedin.
Asla gidilmemesi gereken marmaris - içmeler arası bir otel.
Uzun yazımı okumayacaklar için baştan görüşlerimin ana fikrini vereyim; "bu oteli kesinlikle tavsiye ETMiYORUM"... Otel yönetiminin küçük düşünürlüğüne ait bir örnek vermek istiyorum size; otelde içeceklerin neredeyse geneli plastik bardakla veriliyor. Bira, kola, kokteyl vb. gibi herşey dahile giren bir çok içeceğin plastik bardakla verilmesi yetmiyormuş gibi viski, tekila vb. gibi para vererek aldığınız içeceklerde plastik bardakla verilmektedir. Düşünebiliyor musunuz, viski ve tekila plastik bardakta, çok komik... Otelin yönetimine ait bir kişiye iletilen bu plastik bardak durumuna yapıalan eleştiriye yanıt "yılda kaç tane cam bardak kırıldığını biliyor musunuz?" cevabı olmuştur ki, yönetimin dar kafalığını ve haliyle otelin diğer konularında alacağınız hizmeti buradan tahmin edebilirsiniz.
Otel binasında deniz tarafı olarak rezervasyonunu yaptırdığımız odamıza girdiğimizde şok olmamamız elimizde değildi, çünkü 2. katta verilen odada deniz görmek için uzun boylu ya da sandalye üzerine çıkmamız gerekiyordu. ikinci günümüzde itiraz edince büyük bir ilgi ile hemen odamızı değiştirdiler, 4. kata çıkardılar. Genel taktik ne yazık ki bu, önce kötü odaya yerleştir, itiraz gelmez ise "oh ne ala", itiraz gelirse daha iyi bir odaya yerleştir, bu şekilde müşteriyi memnun etmiş ol. Her iki oda da ruh sıkıcı ve soğuktu, renkler mat, dizayn klasik ve eski. Sadece balkonda denize bakarsan biraz ferahlarsın ama otel yapı olarak V şeklinde olduğu için, içe yakın odalarda balkonda da nefes alamıyorsunuz. Kara tarafındaki odaları düşünemiyorum bile.
Servis diye bir şey yok. Her şeye kendiniz ulaşıyorsunuz, ancak bir kaç çalışan (Örneğin SAMET isimli personel gibi) kendi istekleri ile size servis yapıyor. Bir çok çalışan ise çok cıvık, alışmışlar turistlerin her halta gülmelerine, onların cıvıklıklarının hoşlarına gitmesine, size de öyle davranmaya çalışıyorlar. Cıvıklık yapacaklarına servis yapsalar daha iyi olur.
Yiyecekler kötü değil, çok iyi de değil. Çeşitlilik bulunduğum diğer oteller ile karşılaştırdığımda daha az. Buna rağmen çok rahatlıkla doyulur. içecekler ise sıradan. Bira garip bir şekilde tatsız, (Plastik Bardaktan da kaynaklanıyor olabilir, içim zevki yok), rakı alt sınıf bir rakı, votka ve cin altında altı. Kola, fanta vb. gibi içecekler normal. Meyve suyu içmeyin. Zaten bunlar dışında Her Şey dahile giren bir içecek yok, para vererek içtiklerinizde de iyi bir tat ve kaliye beklemeyin. Türk Kahvesi içmek için, türk kahvesinin verildiği yeri bulmanız gerekecek, her bar da nescafe ya da benzeri içecekler varken, çay ve türk kahvesinin sadece belirli barlarda olması da traji komiktir. Aslında türk turist istemediklerinin de bir göstergesidir.
Aktivite konusunda sadece bir aktivite var ki inanılmaz güzeldi; o da Grup Deha&Tuğba nın yaptığı canlı müzikti. inanılmaz güzel ve kaliteli müzik yapıyorlardı ki bu otelde olan tek güzelliklerdi. Buna rağmen, yani bu denli güzel ve kalite kişilerle müzik yaptırılıyorken, onlara verilen müzik tesisi ile canlı müzik yapılan mekana ne kulaklarınız ne gözleriniz inanamayacak. Çay bahçesinde müzik yaptırsanız inanın daha iyi olur. Otelin tek güzel yanına verilen önemsizlikte otel yönetiminin beceriksizliği ve dar görüşlülüğüdür. Deha&Tuğba grubundan duyduğumuz zevki diğer hiç bir aktivite de alamadık. Her gece yemek sonrası aynı müzik ve aynı figürler ile çocuklara yaptırılan aktiviteden çocuklar bile sıkıldı. Otelin cıvık animatörleri son derece rahatsız edici tavırları ile gereksizliğinde ötesindeler. Kısacası bu oteldeki tek güzel aktivite Grup Deha&Tuğba idi. Gerisi boş ve sinir bozucudur.
Otelin denizi çok kötü. iskele beton, deniz kara yosun dolu. Herkes kumsalı yok diyor evet kumaslı yok, dediğim gibi sadece betonu var, denizi de yok. Marmarisin neredeyse her yerinde inanılmas güzel deniz varken burada o yok. Deniz sevdalısıysanız bu otel size göre değil. E haliyle denizi kötü olduğu için, havuzlarda çok kalabalık ve kaçınılmaz son olarak havuzlarıda temiz değil.
Şunda bir hemfikir olalım önce: şikeyi camialar ve onların şanlı tarihleri değil, kişiler yapar. Kişilerin yaptığı soysuzluklar, gafletler ve hıyanetler bir kulübün şampiyonluk sayısını, oynadığı kümenin derecesini, tüm zamanlar total puanını değiştirebilir belki ama bizim ne o renklere olan aşkımız, ne de o camianın büyüklüğü üstünde bir etkisi söz konusu olamaz.
Dolayısıyla sarı-lacivert renklere gönül verenler anlamalı ki bugün sorgulanan da bunlar değildir. Ve Fenerbahçenin değerlerine leke sürecek bir şey varsa bu asıl, ortada işlenen bir suç varsa eğer bunun cezasız kalmasıdır. Şampiyonluk denen şey 1 seneden, bir kupadan ibarettir ama ama geride 100 küsur senelik bir geçmiş ve sayısız kupa vardır. Muhafaza edilmesi gereken geçmistir ve gelecektir. Bunun için gerekirse bu günden elbette vazgeçilebilir.
Biliyorum, bugünden vazgeçmek, eldekini kaybetmek gibi kavramlar zamanın ruhuna uygun düşmüyor. Vahşi kapatilizmin kişiliklerimize enjekte ettiği "ne olursa olsun kazan, başarılı olmak için her yol mübahtır" söylemlerine uymamak sanki artık doğamıza aykırı bir şey. Haksız kazancın kötü bir şey olduğu, alınterinin, dürüstlüğün kutsallığı, başkasından gaspedilen hakkın haram olduğu gibi modası geçmiş klişeler artık eski Yeşilçam filmlerinin bir köşesinde kaldı yalnızca.
Ama sokağa dökülmeye hazırlanan Fenerbahçe taraftarları kendilerine sormalı: Çocuklarına bırakmak istedikleri Fenerbahçe, kendi iktidarlarını ve hırslarını futbolun, klüplerinin önüne koymuş 3-4 adamın sporun ruhuna aykırı eylemleriyle şampiyon olmuş bir Fenerbahçe mi? Bu adamlar suç işledilerse, Şampiyonlar Ligi hatırına yanlarına kâr mı kalmalı?
Hadi öyle oldu. Yıllar sonra biri çıkıp itiraf ettiğinde şikeyi. Bu adamı savunmak için sokağa çıkıp yürüdüğünü hatırlayıp utanmayacak mısınız? Çocuğuna Fenerbahçenin büyüklüğünü, geçmişini anlatırken sıra 2010-2011 sezonuna geldiğinde ne söyleyeceksin?
"Sen ne dediklerine bakma çocuğum, biz o sene şike şike şampiyon olduk. Unutma, kazananlar hep haklıdır. Tarih hep kazananları yazıyor bak. Zaten tarihi de kazananlar yazar genelde. Anlayacağın başarıya ulaşmak için fırsat buldun mu kullanacaksın. Hile yapmışsın, başkasına haksızlık olmuş. Bırak bunları kaybedenler düşünsün. Kazananlar geriye bakmaz, daima ileriye bakar"
Kusura bakmayın, ben çocuğuma bunları söylemek istemezdim. Ortada suç varsa, bir ceza da olmalıdır. Zaten çok fazla görmezden geldğimiz bu basit kuraldan hiçbir şey uğruna vazgeçemeyiz. Ben ortada bir suç var diyecek konuma, bilgiye, kanıta sahip değilim elbette. Olasılıklar üstüne konuşuyorum. Peki siz ortada bir suç olmadığına dair kesin bilgiye ve kanıta sahip misiniz? Sokağa dökülmeden önce bunu bir düşünün derim...
Titizlikle hazırladığım CD ve flashbelleğimi torpidoya attırarak arabada başka bir şey dinlememe engel olan güzel radyo kanalı. uzun senelerdir radyo dinlemediğimi fark ettim. hepsine teşekkürler...
2011-2012 sezonu için istediğim ve beklediğim 3 transfer'den 2'sini yapan, yapamadığı 1 transferi de Real Madrid'e kaptıran, aşkım, sevdam, mutluluğum, huzurum...
Bu sezon sonunda sadece 3 transfer istemiştim. Birincisi olmazsa olmaz "Ersan Adem Gülüm"dü. Stresli geçen günler sonunda mutlu sona ulaştık.
ikinci isteğim ise "Mustafa Pektemek"ti. Alınması konusunda hiç ümitli olmasamda bir sabah gördüm ki evet Beşiktaşım artık transfer yapmayı öğrenmişti.
Üçüncüsü ise "Hamit Altıntop"tu. Eğer Real Madrid dışında bir takıma gitseydi elbette üzülürdüm ama gittiği takıma baktığımda yapılmamış bir transfer olarak görmüyorum.
Netice itibari ile Beşiktaşım çok önemli iki transferi gerçekleştirmiştir. Emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım...
Villereal - Beşiktaş hazırlık maçından 15-20 dakika izledikten sonra kesinlikle bonservisinin alınmasını dört gözle beklediğim, bu sene bu adam transfer edilmezse hiç bir transferin beni sevindiremeyeceğini defalarca belirttiğim ve en nihayetinde Beşiktaş'a transfer olan, gelecek on yıla klüp ve milli takım düzeyinde damga vuracağını beklediğim defans oyuncusu.
Tüm Beşiktaş Taraftarlığım boyunca bir "Ertuğrul Sağlam"ın transferini bekledim günlerce, bir de senin. Hoşgeldin çocuk.
Yüreğini koy sahaya, binlerce beşiktaş taraftarının yüreği eşlik etsin ona...
birinci kaptan "ayhan akman",
ikini kaptan "sabri sarıoğlu",
sahada ki en golcü galatasaraylı futbolcu "servet çetin",
kurtarıcı olarak giren futbolcu "aydın yılmaz"
olan galatasaray takımının taraftarı adına üzüldüğüm maçtır.
fanatik gazatesi yazarı "Basri Baykoç"un 22.01.2011 tarihli yazısından alıntı yapıp buraya eklememi görev bildiğim inanılmaz futbolcu;
"Kimse darılmasın, sahada hepsinden özel bir tek oyuncu var, o da Guti... Yerlisinden de yabancısından da yandaşı ya da hemşehrisi yok belki. Ama o evrensel. Her iki kesimle de en iyi anlaşma becerisini gösteren, onun ötesinde tümünü yönetme gücünü elinde tutan özel bir karakter...."
eşimin taratacağı fotoğrafları taratabilmek için iş yerindeki tarayıcıyı eve getirmemi isterken; "akşame siken'i getir, sikilcekler var" demesiyle kopmama sebep olan makinenin ingilizce ismi.
son dakikalarında beşiktaşlı taraftarlar için "bitsin" diye bakılan, oyundan çok alınan üç puana sevinilen spor toto süper lig maçı.
guti'nin artık alıştığımız pasına, ibrahim üzülmezin hiç alışık olmadığımız "al da at" olarak tabir edilen ortası eşlik edince bobo'ya sadece dokunmak kaldı. hoş, bobo için sadece dokunmak kaldı derken goldeki en az başarı payını "bobo"ya veriyor olsamda, bobo yerine "nihat" ya da "holosko" olsaydı ve o golü aynı şekilde atsalardı, şahsım adına inanılmazı gerçekleştirmiş olacaklardı.
beşiktaş-sivasspor maçında sivasspor'un doğru dürüst bir gol pozisyonu bile yok iken necip'in hatası ile gelen gol sonrası neredeyse beraberliği alacaklardı. necip'in genç olması, yetenekli olması, diğer bir çok genç yetenek gibi "şımarık", "çirkef", "ukela" vb. olmaması sebebi ile hata yapma toleransı diğer futbolculara ve teknik heyete göre çok çok fazladır. büyük beşiktaş taraftarıda genç yeteneklerine sahip çıkmayı diğer takım taraftarlarına göre çok daha iyi bilir.
dün akşam ki maç sonrası zihnimde düşüncelere dalınca fark ettim ki beşiktaşlı futbolcuları dört sınıfa ayırmışım (kaleciler hariç);
1. sınıf : takıma varlıkları ile artı yoklukları ile eksi değer katan futbolcular; "Guti", "Quaresma", "Ernst"
2. sınıf : 1. sınıf futbolcuların varlığında onlara ayak uydurarak güzel işler yapan, 1. sınıf futbolcuların yokluğunda ise yetenekleri sınırlı fakat azim, çaba ve iyi niyetlerine üst limit konulamayan futbolcular; "ibrahim Toraman", "ibrahim Üzülmez", "Sivok", "Ferrari", "Fink", "Aurelio", "Bobo", "Nobre", "Ekrem Dağ". yine bu 2. sınıf futbolculara yetenek ve hırslarını göstermiş genç yetenekler "Necip Uysal", "Onur Bayramoğlu", "rıdvan şimşek" ve "Ersan Adem Gülüm"ü de eklemeliyiz.
3. sınıf : 1. sınıf futbolcuların varlığında sahadaki sayıca fazlalıklarıyla doğru orantılı olarak göze batmadan arada kaynayan ama saha içindeki sayıları arttığında ya da 1. sınıf futbolcuların yokluğunda takıma en ufak bir artı değer katmayan futbolcular; "rodrigo tabata", "filip holosko", "nihat kahveci", "roberto hilbert", "yusuf şimşek".
4. sınıf : hala beklentiler olduğu halde çıkış gösterememiş ya da istikrar yakalayamamış, sabırla performansları beklenen futbolcular; "ismail köybaşı", "erhan güven", "fatih tekke"...
beşiktaşımızın eksiği "1. sınıf" futbolcuların azlığıdır. "1. sınıf" olması ihtimali ile alınan futbolcuların 2 ve 3. sınıf olması da beşktaşımızın talihsizliği ve geçmiş yıllardaki transfer beceriksizliğidir.
dün akşamki maç sonrası yaptığım düşünce fırtınası sonucu tabata ve holosko yerine alınacak 1. sınıf iki futbolcu ile beşiktaşımızın özlenen futbola, özlenen sonuçlara ve kupalara ulaşacağına inanmaktayım.
türkiye ligini izlemediğini "nihat kahveci"yi milli takıma çağırdığında hissettiğim fakat azerbeycan-türkiye maçında onu oyuna aldığında emin olduğum teknik direktör.
Ayrıca; Türkiye milli takımının başına tek adayım "Rasim Kara"dır, bu da böyle biline...
yorgun beşiktaşın trabzonun sert ve diri futboluna yanıt verememesi sonucu kaybettiği maçtır.
hakem her iki takım açısından da kötü bir maç sergilemiştir. türk hakemlerinin derbilerdeki kart cimriliğini anlayabilmiş değilim, kendilerini bir premier lig maçı yönetir edasına sokmaları, fakat o liglerde milletin çatır çatur topa sert olduklarını anlamayıp, bizim futbolcuların aynı tekneden ekmek yiyen arkadaşlarının aşil tendonlarına, diz yan bağlarına, kaval ve elmacık kemiklerine yaptıkları kasti müdahelelere bırakın kartı faul bile çalmamaları, sanırım bir kaç futbolcumuzun futbolculuğunun bitmesi ile tartışılacak. hakemin barajları ayarlamasındaki standart bile hangi tarafın galibiyetinin onu çok yıpratmayacağını düşündüğünün göstergesidir. burak yılmazın ofsayt pozisyonu bir yan hakem hatasıdır, hakemin kendi aleyhlerine hata olarak bunu gösteren arkadaşlar, yan hakemin değil orta hakemin tartışıldığını bir anlasınlar lütfen. maçın son dakikasındaki serbest vuruşta barajı 6 mt.'ye ayarlatan, ayrıca yine son dakikalarda nobrenin kafasına tekmesini göstererek en azından ceza sahası içinden bir çift vuruş hakkı doğuracak pozisyonları görmezden gelen, 5 dakika uzattığı maçı 7 dakka oynatan ama bu 7 dakika'da sakatlıklarla, tartışmalarla sadece 2 dakika futbol oynatabilen hakem orta hakemdi ve yetersizdi.
burak yılmaz'ın beşiktaştan gitmiş olmasına bu maç sonrası bir kez daha sevindim. futbolculuğunun üzerine hiç bir şey koyamasa da, karektersizliği her gün aşama kaydediyor. taraftarımızı bu bağlamda kutlamak istiyorum ki bu herife daha beşiktaş forması giyerken gerekli tepkiyi koymuştur. helal olsun bize.
trabzonsporu tebrik ederim. maçı trabzonsporun alması süpriz değildir fakat bu hakemin kötü yönetimi ile olmuştur denilemez. yine de hakemin kötü olmadığını savunmak subjektiflik olur. saygılarımla...
kararlarının %86'sı ev sahibi lehine olan, standardı olmayan, yani bir maçta faul dediğine diğer maçta devam, bir maçta sarı kart verdiğine diğer maçta faul bile vermeyen, ceza sahası dışında sarı kart verdiği pozisyona ceza sahası içinde olursa oralı bile olmayan, hakem olmasının hepimiz için hata olduğunu düşündüren kişi.
dün geceki trabzospor-beşiktaş ve hafta arası rapid wien-beşiktaş maçlarından sonra emin oldum ki bu kişi de futbol zekası namına çok fazla bir şey yok. hızı var ama, arkasında guti gibi bir adam varken onun pasları için kendine pozisyon yaratacak, aralara kaçacak zekası yok. raslantısal olarak önüne bir top düşerse ya da yine raslantısal olarak alakasız bir pozisyonda top ayağına oturursa işte gol oluyor, ya da asist oluyor.
anladım ki adam eksilttiği pozisyonlar bile simuntane...
her ne kadar güzel olan kadrosu bu sene daha da güzelleşse de sıkıntı vermeye başlayan dizi.
sekiz karekterinin dikkatli izleyiciler tarafından kaçmayan yaş mevzuu senaristlerin bit ayıbıdır. eyer ki sekiz'in yaş saçmalığına "bu gerçek değil sadece bir dizi" mantalitesi ile yaklaşılıyorsa, o zaman Ramiz Dayı "batman" kostumü giysin her bölüm kötüleri haklasın, ezel tekrar estetik ameliyatı geçirsin ömer'e geri dönsün, bıt bıt bıt...
dizinin ilk senesi dayanılabilen ama ikinci sezon da gına getiren mevzu ise, eyşan-ömer(ezel) muhabetteleridir. ezel'in eyşan ile her konuşmasında "ağlar" pozisyona geçmesi, eyşan'ın mıymıy davranışları, ayrıca eyşan'ın her sahnede minininde minisi elbisesiyle bacaklarından ögğ getirmesi sıkıyor, daraltıyor beni.
yani şu aralar kenan birkan eyşan'ı öldürse ve ezel'de "deli yürek"e bağlasa dizi tadından yenmez.
her iki takım adına da şanssız bir maçtı. beraberlik maç öncesinde fenerbahçelileri çok üzmeyecek bir sonuç iken maç içerisnde değişen dengelerden dolayı üzüntü verici bir sonuç olmuş, diğer taraftan bir çok beşiktaşlı kesin galibiyet beklerken son dakikalarda kurtarılan beraberliğe sevinir olmuştur.
başta da söylediğim gibi her iki takım adına şanssız bir maçtı. fenerbahçe adına alex'in eşinin maç öncesi rahatsızlanması ve ameliyata alınması ne kadar profesyonel olursa olsun alex'i ve dolayısıyla fenerbahçeyi olumsuz etkilemiştir. bunun yanı sıra emre'nin sakatlanarak çıkması da fenerbahçe için çok kritik bir şanssızlıktı. fakat asıl şanssızlık ve belki de beceriksizlik, karambolden gelen alaksız bir gol sonrası yakalanan çok net pozisyonların inanılmaz şekilde kaçırılmasıydı. hem kurtarışları hem de çirkeflikleri ile iyi bir maç çıkaran volkan'ın yaptığı penaltı ise bardağı taşıran son şanssızlıktı fenerbahçe için.
beşiktaş için de şanssız bir maçtı. kaleci hakan'ın kendisine yakışmayan hata ile gol yemesi en kritik şanssızlıktı beşiktaş için ama bununla da bitmedi tabi. ardı ardına ekrem ve hakan'ın sakatlanarak çıkması oyuna müdahale anlamında da getirdiği kısıtlama ile büyük şanssızlıktı.
şansızlıkların ardından hayal kırıklıklarıda vardı. en büyük hayal kırıklığı beşiktaş için nihattı. fenerbahçeliler ise aykut kocamandı.
Rasim Kara zamanında yapılan Mrmic, Yankov ve Amokachi transferlerinden sonra şahit olduğum kalitesi, gerekliliği ve fiyatı ile ayakta alkışlanacak derecede süper transferlerle güçlendirilmiş, geçen sene ki kadro ile kıyaslandığında %100'ün üzerinde verim sağlanacağını düşündüğüm kadrodur.
en önemli transfer şüphesiz bernd schuster'dir. kariyeri ile ulaşılması güç yıldızların beşiktaş'a gelebilirliğini sağlamıştır. gidecek ve kalacak oyuncuları seçerken video kasetlerine rağbet göstermemiş, neredeyse tüm futbolculara yeterli şansı vererek bir çok kişinin itiraz edemeyeceği kararlar vermiştir. takımımızı hücum futbolu ile oynatmaya başlamış ve yıllardır özlediğimiz beşiktaşımızı bize gösterebilme yolunda ışık vermiştir. ayrıca oturtmak istediği şablon ile "biz kendi futbolumuzu oynarız, rakibimiz her kimse o kendini bize göre ayarlasın" diyebileceği bir mantalite getirmeyi amaçladığını göstermiştir. farklı oyuncuları kullanarak futbolcuları küstürmediği gibi hepsine her an hazır olmaları gerektiğini göstermiştir. necip'i yabancı kısıtlaması olmayan maçlarda bile oynatarak gençlere de ne kadar önem verdiğini ortaya koymuştur.
bernd schuster'i takip eden transferler ise önem sırasına göre quaresma, guti, delgado, serdar özkan, ibrahim kaş, fatih tekke, Aurelio, Cenk Gönen ve Ersan Gülüm'dür.
delgado, serdar özkan ve ibrahim kaş'ın gitmesi insan vücudunun kötü huylu bir tümörden kurtulması gibidir. futbol oynama isteğini kaybetmemiş bir Tello'yu, tabata'ya tercih ederdim ama şu kadroda tabata bile göze batmamaktadır.
KAlede Hakan, Cenk ve Rüştü
DEfansta ibrahim Toraman, ibrahim Üzülmez, Zapo, Ferrari, Ersan Gülüm, ismail köybaşı
Orta Sahada Guti, Ernst, Fink, Necip, Aurelio, Tabata
Kanatlarda, quaresma, holosko, hilbert, ekrem dağ, nihat
forvette, fatih tekke, bobo ve nobre
alternatifleri ile sağlam ve geniş bir kadro oluşturulmuş, guti ve quaresma transferleri ile takımın kendisine güvenmesi sağlanmış, berns schuster yönetiminde sadece kazanmaya odaklanmış, pres yapan, ısıran ve özgüveni olan bir takım oluşturulmuştur.
bu takım, yendikçe yenmeye alışacak, yendikçe rakiplerini korkutacak, bu şekilde sahaya çıkmadan rakibini baskı altına alacak, geniş seçenekleri ile sakatlık ya da cezalarda zorlanmayacak, aldığı başarılı sonuçlar ile daha çok gelir elde edecek, kazandığı başarılar ile önümüzdeki dönemlerde daha rahat transfer yapacak ve gereksiz müdaheleler ve saçma sapan kararlar ile bozulmaz ise rakipler ile arasını ciddi şekilde açacaktır.
gereksiz müdahaleler ve saçma sapan kararlar için örnek göstermem gerekirse;
süleyman seba yönetimi 1996-1997 sezonunda, uefa'da çeyrek finale çıkmış valencia'ya şanssız bir şekilde elenmiş ama yine de herkesin takdirini kazanmış, galatasaray ile şampiyonluk yarışını bir puanla kaybetmiş ama sezon içerisinde van-beşiktaş maçında sergen yalçın'ın serbest vuruşunu ceza sahası içerisinde sımaçlanmasına penaltı verilmeyerek 2 puanın çalınması, istanbulspor-galatasaray maçında 8-9 dakika uzatılan maç sonunda arif erdem'in kendini atması sonucu uyduruk bir penaltı ile galatasaraya havadan 2 puan hediye edilmesi gibi bir çok beşiktaş aleyhine yapılan hakem hatalarının şampiyonluğun galatasaraya verilmesini göze almayarak şampiyonluğun kaybedilmesini sadece rasim kara'ya yüklemiş, yaptığı transfer ile minimum maliyet maksimum fayda sağlamış rasim kara'nın görevine son verip yerine john benjamin toschak'ı getirerek beşiktaşımızın yıllarca toparlanamamasına sebep olmuştur. efsane başkan süleyman seba'nın beşiktaşımıza kattıkları tartışılamaz, fakat rasim kara'nın arkasında durmaması bir kaç sene sonra onunda istifaya çağrılmasına sebep olmuştur.
uefa şampiyonu galatasarayın bu başarıyı finansal başarıya çevirememesi, önemli yıldızlarını bedavadan kaptırması ve fatih terim'in ardından gelen lucescu'nun adama doğru dürüst transfer yapılmadığı halde şampiyon olmasına rağmen kovulması saçma sapan bir müdahaleden ve galatasaray'a kaybolan yıllardan başka bir şey getirmemiştir.
şampiyonlar liginde ilk 16 takıma girerek chealse'ye şanssız bir şekilde elenen Fenerbahçe'nin zico'yu göndermesi takip eden yıllardaki başarısızlıkların başlangıç noktasıdır. fenerbahçeye kaybolan yıllar olarak geri dönmüştür.
Football Manager 2009'da beşiktaşa alıp 2 sezon oynattıktan sonra avrupada ki bütün devlerin peşinden koştuğu ve çok iyi paraya okuttuğum defans oyuncusu.
Oynadığı güzel oyunla merakımı cezbedince fotoğrafını koymak istemiştim oyuna. Fakat fotoğrafını görünce biraz ürktüm, koymadım. Bu da ayrı bir anektot. Fenerbahçeye hayırlı olmasını diler, yapılan tüm transferlerin türk futboluna katkı sağlamasını canı gönülden isterim.
Rıdvan Dilmen'inde dediği gibi stratejik olarak tam anlamı ile nokta atış bir transfer ile Beşiktaşımıza gelmiş futbolcudur. Yönetimi bu kararı ile tebrik eder, "fenerbahçe eskisi" veya "rico-marco kapışması" gibi konulara prim verilmemesini tüm büyük beşiktaş taraftarımdan rica ederim.
15 Aralık 1977 doğumlu olan Mehmet Aurelio oynadığı mevki itibari ile en olgun döneminde. 32 yaşındaki futbolcu defansif orta saha mevkiinde fabian ernst'i inanılmaz rahatlatacak, ayrıca türk pasaportu ile de yabancı kontenjanı sıkıntısından takımı kurtaracaktır. Beşiktaşımızın bu sene yaptığı flash transferlere rağmen Türk futbolcu kalitesinde sıkıntı olduğu aşikardı. Mehmet Aurelio transferi ile de bu sıkıntının en çok olduğu mevkiye süper bir takviye yapıldı. Maliyet ve performans analizi yapıldığında bundan daha iyi bir transfer olacağını düşünemiyorum.
Sevgili genç yeteneğimiz "Necip" konusunda bir şey belirtmek istiyorum. Farklı bir pencereden bakıldığında bu transferden en çok yarar sağlayacak futbolculardan birisi de Necip'tir. Neden mi? Açıklayayım;
Yeteneği ve altyapıdan yetişmesi ile beşiktaş taraftarının en çok destek verdiği Necip, Allaha Şükür ki Bernd Schuster gibi gençleri keşfetmek, yetiştirmek ve oynatmak konusunda hevesli olan bir teknik direktörün yönetiminde çalışıyor. Bununla birlikte Necip de bugüne kadar zorluk derecesi yüksek diyemeyeceğimiz maçlarda kendine verilen şansı iyi kullanarak taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazandı, ayrıca kendine güveni de geldi. fakat şu "kendine güven meselesi" öyle lanet bir şey dir ki, gelmesi zor fakat gitmesi çok kolaydır. ileri ki günlerde maçların zorluk derecesi yükseldikçe, Necip'in üzerindeki yük artacaktı. Oynadığı kritik yerden dolayı yapabileceği küçük hatalar bile beşiktaşımıza büyük kayıplar verdirebilirdi. işte o sırada akbaba medyamız bernd schuster'e (bu yaşta bu çocuğa böyle yük mü verilir), necip'e (şımardı, büyüdü vb.) ve yönetime (o kadar transfer yapıldı orta sahaya destek yapılmadı gibi) eleştirilerle birden necip'in ve takımın dengesini bozup, daha da önemlisi necip'in kendine olan güveninin kaybolmasına sebep verebilirdi.
fakat bir de şöyle düşünün. orta saha da guti, ernst, aurelio üçlüsü zorluk derecesi fark etmeyen maçlarda takımı 2-3 farklı galip duruma getirmiş ve o sırada bunlardan birinin yerine necip giriyor. necip'in o sırada stres'e sokacak bir şey yok çünkü maç kopmuş. necip mevcut yeteneği ile takıma katkısını sağlayıp belki farkın açılmasını sağlayacak atraksiyonlarada girerek kendine güvenini ve tecrübesini arttırıyor. bundan daha iyi ne olabilir. zaten genç yeteneklere birden mevkisinin tüm yükünün verilmesinden ziyade kısmi olarak hazırlanması gerektiği fikri herkes tarafından kabul görür diye düşünüyorum.
gelelim tüm eleştiri oklarını beşiktaşa çeviren diğer takım taraftarlarına. yok beşiktaş içine nasıl sindirirmiş, yok fenerbahçenin eskilerini yine topluyormuş. afedersiniz ama sevgili diğer takım taraftarları, subjektiflikte zaman ötesi gidiyorsunuz.
birincisi, ricardinho, mehmet aurelio kapışması sonrası bize yakışan tepkiyi koyduk, futbolcumuzu koruduk. taraftarlık görevimizi tepkimizle yaptık. lakin ricardinho o taraftar sevgisinin hakkını veremedi o ayrı. şimdi aurelio geldi, hoşgeldi, bizim ona anun bize ihtiyacı vardı, terini akıtır o formanın hakkını verirse bağışlar, futbolculuğunun son yıllarının onun için unutulmaz geçmesini sağlarız. mehmet aurelio'yu kaybettikten sonra onun mevkisine maldonado, ismini hatırlayamadığım bir ispanyol ve son olarak christian baroni hayal kırıklıklarını yaşayan, şu anda da selçuk inan'a bel bağlayan fenerbahçe taraftarının Mehmet Aurelio'nun beşiktaşımıza gelmesindeki hazımsızlığını anlıyor, allahtan onlara sabrını vermesini temenni ediyorum.
ikincisi, bu fenerin eskilerini toplama olayına gelirsek, sevgili fenerli arkadaşlar, biliyorum fenerli karekteriniz gereği sözde kendi cumhuriyetinizde kendinizi tek büyük sanarak her daim bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz. o sebeple bu söylediğim isimleri muhtemelen kendi alt yapınızdan yetiştirdiğinize inanıyorsunuz, fakat bir ara uyanırsanız şu isimleri lütfen bir araştırın;
An itibari ile saat 18:30'da Atatürk Havalimanı'na ineceği http://www.ntvspor.net sitesinde duyurulan futbolcu.
bu haber ile birlikte bir çok beşiktaş taraftarında
-kalplerin heyacan ve mutluluk sebebi ile "pıtır pıtır" atması
-bir çok internet sitesine son hız girilerek haberi doğrulatılması
-en yakın beşiktaşlı taraftar arkadaşın aranarak "geliyor lan geliyorrrrrr" nidasının atılması
-istanbul ve yakın illerindekilerin karşılama için organizasyon işlemlerin başlatılması (araba, bayrak, atkı, şapka, alkol, vb...)
gibi hareketler gözlemlenmiş yada gözlemlenecektir...
bana;
1. Lig TV üyeliği (hanım'a da sus payı olarak süper paket alınacağından 93,00 TL x 10 ay=930,00 TL)
2. Orjinal iki farklı modelden Guti Forması (80,00 TL x 2 adet=160,00 TL.)
3. Komşu şehirlerdeki Beşiktaş maçlarına gidiş (Bursa-Beşiktaş, Manisa-Beşiktaş, Bucaspor-Beşiktaş Maçları Bilet+Yol+Diğer Giderler =150,00 TL. x 3 = 450,00 TL.)
4. inönüde minimum 5 maç izleme gereksinimi ( Bilet+yol+Diğer Giderler = 250,00 TL x 5 maç=1.250,00 TL.)
5. Bütün beşiktaş maçlarını izlemekten dolayı hanımla kavga sonrası barışma hediyesi ( 50,00 TL x 5 kavga= 250,00 TL.)
6. Tv karşısında beşiktaşımın lig, avrupa kupası ve türkiye kupası maçlarını izlerken kurulan çilingir sofrası ( 50,00 TL. x ortalama 40 maç=2.000,00 TL.)