Üst kattaki komşu çocukları babaları ile futbol oynamakta, alt kattaki komşular evi tutma amaçları gereği 21:30-04:30 arasında kavga etmeye başladı, yan komşularım televizyon sesini açarak tv izlemeye devam etmekte ve diğer yan komşumuz olan teyze sessizce evinde oturmaktadır. Ben ise bir yandan nette dolanıp diğer yandan belgesel kanallarını izlemekteyim. olay bundan ibarettir arz ederim sayın sözlük.
Kimin gay olduğu ya da olmadığı umrumda değildir. Listeye eklenecek diğer muhtemel isimler de benim için aynıdır. Mevcutlar içinde diğerlerini bilmem ancak Murat'ların ve Tarkan'ın gay olarak yaftalanması garip geliyor. Belki biseksüel olabilirler. Ancak gay tanımı gereği sadece kendi cinsel kimliğindeki insanlara ilgi duyduklarını hiç sanmıyorum. Hatta bana göre heteroseksüeldirler. Hele Murat Boz ve Murat Dalkılıç'ın gay olması imkansıza yakın. Olsa olsa onlar da biseksüeldir. O konuda bile ciddi şüpheliyim. Hem olsa ne farkeder?
Şahsen ben insana bakarım. Kendi cinsine ilgi duyuyor olsa bile kişinin kendi yaşadığını ancak kendi bilir. kolları ve bacakları olmayan bir engelliyi görünce empati kurabiliyoruz da ruhen bizden farklı birine neden empati kuramıyoruz bilemedim. Çoğunluktan farklı olanları neden hor görmeye bu kadar müsaitiz anlamıyorum. Bizden görünen farkları olanı anlamaya çalışıyoruz de ya görünmeyen bir sebepten farklı yaratıldıysalar?
Özetle karakteri oturmuş, ne olduğunun farkındaysa ve erkekse kadın gibi, kadınsa erkek gibi triplere girip dahil olduğumuz toplumda haddinden fazla sivri hallere girmiyorsa bence sorun yoktur. işin aslı kimin ne olduğu konusunda yine bana göre sorun yok. insan olsun yeter. Şahsen adı geçen veya akıllarda şekillenen her insan bence değerlidir.
aslında nasılsa gücünün sonu yok. öyle gemi, uçak, yat vs. demeden kalanı göğe çekip kalanı yok ettikten sonra baştan tekrar yaratabilirdi. yine de hikmetinden sual olunmaz. vardır bildiği. ol dedi oldu.
filmdeki karakter bence böyle bir uygulamayı haketmemiş olsa da normalde ölüm cezası vermek isteyip de "ölüm onlara kurtuluş olur" dediğim türde suçlar işlediği kesinleşmiş varlıklara uygulanmak üzere çok güzel fikirler vermiş filmdir. sonundaki gerçekleri halen tercih etmiyor olsam da ilgili kişinin ölünceye kadar bıraktım insan yüzüne bir insan sesine hasret halde tutulması fikrimi çok hoşuma gitti.
gerçekten sayıları artmıştır aslında ama sosyal medyada ve çoğu kez çevremizde gördüğümüz üzere türban takmak artık fular takmak gibi bir nevi kıyafet üzerine tamamlayıcı aksesuar haline gelmiştir. dini anlamını bence kaybetmiştir. zira ten rengi tayt üzerine omuzdan kolları açık body giyen kızları, kadınları gören bu gözler için eteğiyle başını örtmüş insandan farklı bir anlam ifade etmemektir. sıkılan aşırı yoğun çakma parfümler ile abartı lafının dahi üstündeki makyajı sayarsak bence şeriatçı korkusu açısından bence daha da gönül rahatlatıcıdır. ancak bana kalırsa bu tipler daha çok göz tırmalayıcı olup ne olduğu hakkında kendilerinin dahi fikir sahibi olmadıklarının ispatıdır. dediğim gibi bence eteğiyle kafasını örten tiplerdir ve apaçiler gibi günü gelince azalarak biteceklerdir.
her ne kadar filmin orjinalindeki bazı cümlelerin yerelleştirilmesinde bazen ölçü kaçıyor olsa da örneğin bir "buz devri" izliyorsam sid adlı yaratığın sahiplendiği dinozor yavrularının anneleri gelince "hanım hanım, onlar benim yavrularım" diye koskoca t-rex'e atarlanmasında yaşadığım hoşluğu orijinal dilinde hissedemezdim. ancak buna rağmen pek çok filimi orijinal dilinde ve o dili anlamıyorsam altyazılı izlemeyi tercih ederim.
dublajlarımız genelde beğenilmiyor olsa da çeşitli aile bağlarım, yetiştiğim ortam gibi sebeplerle bazı dillere hakimiyetim ve kültürel yakınlığım olduğundan yine de teknik (görüntü ile ses senkronunu sağlama konusunda) hem de dili yerelleştirme (pek çok filmdeki konuşmaları kendi deyimlerimize uygun hale getirme) konusunda bence dünyadaki en başarılı dublaj yapan ülkelerden biriyiz diye düşünüyorum. hani çok da komplekse girmemek gerekli.
özetle güzel ülkemde benim çok yadırgamadığım, zevkinize göre takılın demekten kendimi alıkoyamadığım durumdur.
konunun ayrıntısına girmiyorum ancak benim açından yapılmaması gereken bir harekettir. zira gerçekten çok sevdiğim bir arkadaşımın (hatta benim için dost olan birinin) yaşadığı bazı kötü durumlara gerçekten çok üzülmüş ve istemsizce ağlamıştım. sorunlarının çözümü için de gerçekten uğraşmıştım. hayatı normale dönünce de en çabuk gözden çıkardığı ve kırdığı insanlardan biri ben olmuştum. sonuç olarak şunu anladım aileniz dışında kimse için ağlamaya ve uğraşmaya değmez.
düzenli ibadet eden müslümanlar adına yanlış bir önermedir. zira bir rekatta 2 kez yere kapaklanılır günde 5 defa değil 80 defa yere kapaklanıp yapılan eylemdir.
eğer metabolizmanız yavaşsa ve kilo almaya müsait! ise verilen tüm öneriler ya hiç işe yaramaz ya da geçici olarak işe yarar. En iyi ihtimalle ömür boyu ekmeğe muhtaç, 4 zeytin ve marulla geçen öğünlerle başarabileceğiniz durumdur. şahsen ben bu gruptayım. bildim bileli "su içsem yarıyor" tiplerindenim. her gün sabah ve akşam 1 saat 10 dk boyunca yaz, güneş, kar, kış demeden işe yürüyerek gidip geliyorum. hiç arada atıştırma huyum ve su hariç içecek takıntım olmadığı halde 1 hafta azıcık bu düzenin dışına çıksam zınk diye 4 kilo alıyorum. Sonrasında da 1 ay yok etmeye uğraşıyorum. özetle söylersek hareketli bir yaşam iyidir, yediğinize de dikkat edin ama bazen genetik faktörler çok daha fazla ön plana çıkıyor.
arabeski sevmesem de "bergen" deyince ilk aklıma gelen bir şehir değil bir sanatçı gelir. Hem de bence özel bir sanatçıdır. en dibi ve en tepeyi görmüş, genç denebilecek bir yaşta da ölmüştür.
artık ülkenin önünü tamamen açmak! adına ısrarla bir seferde ya da hiç olmazsa peşin fiyatına 3 taksitle yapılmasını istediğim durumdur. ne olacaksak olalım da herkes rahatlasın.
gerçekten ikisi de birbirini seviyorsa evlerden ırak bir durumdur. aksi halde yani zevkine takılan bir çift ise aynada canavar görünümlü gollum'un aslında hobbit olduğu gerçeğini deşifre etmemek için uğraşan erkektir.
Aslında "Freud" yaklaşımına göre tamamen yalan biz söz öbeğidir. Zira hayatımızdaki her eylem ve vukatın sonucu ve amacı cinsellikle ilgilidir. Erkekler için dersek afedersiniz yalanın kondomsuz şekilde kuyruk halini alıp dikelmiş şeklidir. Ha derseniz hatunlar çok mu farklıdır? Onlar da içten içe düşünür ama mantık ve duygu daha ön planda olduğundan "onu öyle demezler gülüm" modunda olaya yaklaşırlar. Özetle hem haklı hem de haksız bir cümledir. Artık kim neyi hangi ucundan tutarsa öyle anlasın.
kızları meraktan çatlatan, aklında (zikir halkası kurmaktan orgy olayına kadar) çeşitli uçuk fikirlerin canlanmasına vesile olan ama sonunda "allah belanızı versin, ne halt ediyorsanız edin" dediği olaydır.
insanına göre değişir. şahsi düşüncem siyah saçlı beyaz tenli atletik bir erkekte mavi göz çok daha çekici olabilir. ama daha kumral bir tipte yeşil göz çok güzel gider. ha bir de az bulunan menekşe renkli gözler vardır ki sadece göz yetmez komple tip gerekir ki önüne diz çök itaat et durumu oluşabilir. hadi abarttım kabul. bu dediğim şeylerin her biri göz renginden çok özgüven ve genel karizma ile ilgili aslında.
kendim öğrendiğimde sadece şaşırdım. belki hayata çok değer vermediğimdendir. çevreme bile başlarda söylemedim. zamanla hastaneye çok sık gitmemden ve yan etkilerinden anladılar ama alışarak oldu. yani bana koymadı. çevremdekiler de alışarak hissettiğinden sorun olmadı. sonuçta atlattım. ama bizce basit bir kaç sorun üzerine gittiğimiz doktorun annemin kanser kanser olduğunu ve 3 aylık ömrü kaldığını pat diye söylemesi üzerine 1 hafta içime ağlamak nedir öğrenmiştim. hani bir şarkı sözü vardır "öyle bir yaprak döktüm ki, görse sonbahar kıskanır" işte öyleydi. onun sonucunu da yazayım. gerçekten annem çok şükür halen iyi ve 13 yıldır yaşıyor. o hayatı ve bizi bırakmadı, biz de onu bırakmadık. bize o haberi veren doktoru ise trafik kazasında kaybettik.
Cem Yılmaz esprilerindeki gibi olacak ama gerçekten arkadaşım internetten 1 kutu dolusuna (içinde 30 tane vardı) 100 küsür TL vererek almış olup sonucunda eczanede 2 adet satılan orijinalinin yanında verebildiği etkisi bakımından bayramda baklavayı çok kaçırmış birey olmaktan öteye gidememiştir. zannedersem o etki de psikolojik bir durumdu.
çok kasmayın, gidin 3-5TL değerindeki laroxyl adlı ilacın yüksek doz olanından bir kaç kutu alın. bir defada yutun. Uykuya dalarak ölersiniz. Şaka lan şaka, boşverin ölmeyin. Boşvermek, takma kafaya demek de çözüm değil bilirim ama unutmayın ki bir anne bile kendi canından can verdiği bebeğinin kokusuna doyamadan toprağa vermeye dayanabiliyorsa gerisi hava cıvadır. Yeter ki sabredin. Tamam bazı acılar asla geçmez ve her zaman burnunuzdan yüreğinize kadar sızlatarak acıtır ama emin olsun yeterli zamanı verirseniz her acı sıradanlaşır. Bir annenin evlat acısı ve bir evladın anne acısı bile... 3 kez ölmeyi gerçekten denemiş ve son anda vazgeçmiş biri olarak diyeceği şudur ki, gerçekten hiç bir şey değmiyor. En ağır bile zamanla sıradanlaşıyor.
Ha yine de ölesiniz varsa yine de siz bilirsiniz. Ölünce her şeyin gerçekten biteceğine ve tamamen atomlarınıza ayrılarak yok olacağınıza, ötesinde bir şey olmadığına da inancınız tam ise buyurun yapın. Şahsen kendi intihar girişimlerimin olumsuz sonuçlanmasından hiç pişman olmadım. iyi ki başaramadım dedim. Her ne kadar eskiler canımı halen acıtsa da...
bence erkekte ve kadında kilo bir yere kadar o kadar sorun değildir. mühim olan tribe girip eziklik ve aşağılık moduna girmeden kendine yakışanı yapmayı başarabiliyorsa sorunsuz insan evladıdır. yani kendini brad pitt ya da beyonce sanmasın ama recep ivedik ya da kakılmış gibi de hissetmesin. yakışanı yapsın canımı yesin. her türlü yolunu bulur.
belki de kocası beleş diye kıymetini bilmiyordur. Belki maldan anlamıyordur. Belki de gerçekten değersiz bir şeyi sebil niyetine dağıtıyordur. Aslında hanım arkadaşımız ne verdiyse ve alanı da olduğuna göre elbet bir değeri vardır demek ki.
yoktur öyle bir şey. ikisine de aynı şey yapılır. hatta kadınlar tuvaletinin malum sebeplerden dolayı tıkanarak daha çok kapalı kaldığı bir gerçektir. erkekler tuvaleti sadece yanından geçerken sidik kokar ve içi de genelde aynıdır, kadınlar tuvaleti ise önünden geçerken pek kokmasa bile içine girince acı gerçeği yüzünüze vurur.
poğaça veya poça diye yazılması fark etmez, sonuçta yenilen şey aynıdır. yeter ki işkembe çorbası ya da lahmacun gibi soğan, sarımsak / sarmısak gibi katkı maddelerini bolca içeren yiyecekleri tüketerek işe gelmeyin yeter. aç gelin razıyım yeminlen.
bence frigyalılar, iyonyalılar, urartular, hititler hatta romalılar, bizanslılar falan halen varsa bir an önce defolup gitsin. gerçi hiç etrafımda hititli ya da bitinyalı v.s. görmedim ama bunlar ne oldu yahu. her halde göğe çekildiler ya da avrupaya iltica ettiler.
