ben kendisini örneğin: jack nicholson'a benzetiyorum. ikisi de sadece belirli bir alanda muhteşem ilerleme kaydetmiş insanlar.( jack nicholson da psikopat ya da nevrotik karakterleri canlandırmada.) o yüzden alınlarında belirgin bir tek çizgi var. belirli bir geleneğe, tarihsel olarak köklü bir tine ve mirasa sahip tayyip erdoğan.
hitabet yeteneği, bakışları, duruşu, karizması, empati yeteneği, olayları algılama biçimi ve kendine özgü karakteri dehasını oluşturan unsurlar.
karakter, dehanın en önemli unsurlarından biridir. tayyip erdoğan'da en dipten yükselerek 2 milyar dolarlık( yanlışsam düzeltin) bir servete ve ülke içinde ve uluslararası arenada bu kadar büyük bir güce sahip olmasına rağmen bozulmadan kalabilen, değişmeyen çok güçlü bir 'bilgelik' var.
bu derin karakterinin en temel özelliklerinden biri, sert ve keskin psikolojilerden ve bunlardan kurtulma süreçlerinden süzülmüş bir nevi empati yeteneği. tayyip erdoğan herkesi anlıyor. çünkü, herkesi yaşamış.. adeta bütün insanlığın devinimlerini, tinin kendini açma süreçlerini biliyor.
tayyip erdoğan kesinlikle bir dehadır. üstelik, kendinden önceki basit, milliyetçi, devletçi ve pozitivist liderlerle kıyaslanamayacak kadar büyük bir deha...
ak parti'den nefret eden insanlar genelde gerçeklikten çok uzak, gerçekle alakası olmayan düşüncelere, hayallere sahiptirler. konuştukları şeyler çok basit ve çocuksudur.
örneğin:
abd uşağı geyiği.. kaç yıldır demokrat, kapitalist partilere karşı söylenmiş en çocuk zekasında itham. demokrasinin ülkemize adnan menderes ve demokrat partiyle geldiğini söylüyorsun ve cevap: ''yaa, evet tabi abd demokrasisi'' ayy canım. sen ne zekisin sen öyle..bebeler..
örneğin:
büyük orta doğu projesi eş başkanı geyiği...
örneğin:
ülkeyi satıyorlar geyiği...
örneğin:
fetocu, şakirt geyiği...
örneğin:
kenan evren'i seviyorlar geyiği, bizim çocuklar başardı geyiği...
vs. vs...
ne duydularsa söylüyor bebeler ne konuştuklarını bilmiyorlar. hiç kitap okumamış, düşünmemişler. cehalet ayyukta.. laflarsa çocuk zekasında...
ak parti'nin tabanını dindarlar, gülen hareketi ya da genel olarak muhafazakar kesim( felsefedeki anlamıyla değil, yaygın anlamıyla. edmund burke ile bir ilgisi yok.) oluşturmamaktadır.
ak parti'nin tabanını, ben yapılan işe bakarım diyen, pragmatik düşünen, sadece eylemleri ve uygulanan politikaları gözönüne alan dinamik bakış açısı oluşturmaktadır.
dinamiktir çünkü sabir bir noktadan, ideolojik bir gözlükten bakmaz.
kimi zaman serbest piyasa ekonomisini uygulamak gerekir kimi zaman uygulamamak gerekir. belki de bunlar belli bir evrimsel çizgi üzerinde sırayla gerçekleşir. işte ak parti'nin tabanı bu bilgeliğe sahip, arif insanlardır. her şeyin özünü, aslını bilirler. aslında ne olduğunu, ne döndüğünü bilirler...
genel olarak tüm ateistlerin paylaştıkları özelliklerdir.
-platon'un devlet'ini okumuşlardır. okumamış olanlar da ortamlar da mutlaka, okumuş gibi davranır bir şekilde. en önemli kitaptır ateistler için. kutsal kitabı gibi bir şey..
-bilime çok önem verirler. evrim teorisini severler. türk olanlar atatürk'ü sever. chp seçmeni olma ihtimali çok çok yüksektir.
-çoğunluğu küçümserler. onlara göre halk cahildir. enteletüel olarak genellikle rus salatası gibidirler. kökleri toprağı sağlam tutmaz, ayakları yere sağlam basmaz.
-nadir durumlar dışında fakir değillerdir. sosyoekonomik durumları iyidir.
-karikatürden çok hoşlanırlar. 5 yaşından beri karikatür dergileri okudukları gibi yalanlar söylerler. lemanı severler..
vs. vs. vs....
edit: unutmuşum, bir de islamı müslümanlardan daha iyi bildikleri sanısı. kuran'ı baştan sona okudumlar filan.. okudun da nasıl okudun?..
kadının toplumdaki yerini, erkeğe göre durumunu, öz itibariyle incelemektir.
bence kadın toplumda 4( 3'ü gözlemlenen 1'i varsayımsal)durumda bulunur:
1)sınırlı kölelik:
en eski durumdur. bu durum başlık parası, mevki, otorite, soy gibi çok çeşitli nedenlerden dolayı kadının babasının ve kocasının malı gibi sayılmasıdır. namusunu koruyacak, ev işleri ile ilgilenecek ve kocasının arzularını doyuracak, sözünü dinleyecektir. kocasının dışında kimseye karşı sorumlu değildir. sınırlı köledir yani. (aslında düpedüz köledir ama daha kötü bir vaziyet de var kadın için, daha iğrenci, daha onursuzu..) ama kocası söz konusu olunca tam bir köledir. toplumsal hayatta yeri ise yok denecek kadar azdır. aslında şuna direk yoktur diyelim.
2)kapitalist düzen, cinsel meta:
en onursuz, ahlaksız, iğrenç, akıl almaz haldir. en kölecesidir. burada kadın sadece cinsel nesnedir. bütün toplumun malıdır. toplumda yer istiyorsa teşhir etmelidir kendini. bütün mevkiler seksiliğin, güzelliğin veya teşhirciliğnin derecesine göre belirlenir. modern orospuluk düzenidir.
'''ancak en ilginci kadınların en çok kanıksadığı, kabullendiği, hoşlarına giden düzen de budur. insanın, schopenhauer'ı hatırlayıp: ''bütün kadınlar fahişedir.'' diyesi gelir.
3)kadın tininden uzaklaşma, erkeksileşme:
bu durumda kadın, her iki kölelik düzenini de kabul etmez. toplumda başarılı olmak için başka bir yol arar. bu da ancak kadın olmaktan vazgeçerek sağlanabileceği için kadın, kadın olmaktan vazgeçer. erkeksileşmeye başlar. erkek gibi giyinir, davranır. yumuşak ruhunun yerine hırsı, şiddeti, güç istencini geçirir. vs. vs...
4) varsayılan ideal durum, birey:
böyle bir medeniyette yaşasaydık kadın ne kocasının ve babasının malı ne cinsel nesne, toplumun ortak malı bir fahişe olurdu. başarı için erkeksileşmeye gerek kalmazdı. her şey muhteşeme bir dengede birleşirdi. ancak öyle bir düzen yok. üstelik kadınlar 2. evreyi ve modern orospuluğu çok sevdiler sanırım. bir türlü kopamıyorlar...
banu güven'in ntv'den kovulmasının nedeni diğer kadınlar gibi( örneğin: burcu esmersoy) kendini cinsel meta haline getiren, teşhirci fotolar çektirmemesidir.
yaşadığımız çağda kadın belki, başlık parası, görmeden evlenme, kocasının ve babasının malı sayılma gibi bir durumla karşı karşıya değil ama bu düzende de kadın, toplumun ortak malı haline geliyor. kadın seksi olmak zorunda, teşhir olmak zorunda. başka türlü toplumda yükselemiyor.
üstelik bu zihniyet kadınlara geldikleri noktalara zekaları sayesinde geldiği gibi saçmalıkları telkin ediyor. halbuki kadın seks objesi olduğu için ünlü ve başarılı olur. seksi veya güzel olmayan kadın ünlü ve başarılı olamaz. çok çok nadir durumlar haricinde.
bir kadının zekasına iltifat eden ya da 'kadınlar erkeklerden zekidir' gibi bir cümle kuran birini görürseniz hemen kaçın. çünkü o kişi modern orospuluk ve kölelik düzeninin hazırlayıcısı ve askeridir. tüm tatlı sözleri masaldır. kadını am, göt ve meme olarak görür. haa bir de yüz. oral sex için...
özetle, banu güven bu modern fahişelik düzenini, bu kadını sex nesnesi haline getien düzeni kabul edemediği için kovuldu. burcu esmersoy gibi böyle pozlar vermediği için kovuldu.
ama yanlış yerde aradı suçlularını. başbakan'a sardı.. halbuki asıl suçlu başbakan'ın savaştığı odaklardır. kadını sex nesnesi haline getiren sistemdir.
bizim laikçiler izmir gibi sahil şehirlerinde, lüks yaşamın bulunduğu yerlerde yaşarlar ve tüm günlerini elit mekanlarda alışveriş yaparak geçirirler. eve gittiklerinde zeka seviyesinin yerlerde süründüğü dizileri izlerler. hayatlarında popüler kültür dışında kitap okumazlar. siyasal fikirleri okulda ve çevrede kafasına kazınan ırkçı, züppe, bağnaz ezberlerden ibarettir.
çarşaflılar ise, ezildikleri, dışlandıkları, her yerde küçümseyici gözle bakıldıkları için bütün bunları yapamazlar. onun yerine hırs yapar, sistemden intikam almak için kitap okurlar. ancak tabi ki laikçiler gibi popüler kültür kitapları, aşk kitapları filan değil entelektüel, siyasi ve felsefi kitaplar okurlar. yine kendilerine duyulan nefretin kaynağını irdelemek için çok fazla gözlem yaparlar. hayatı, okuduğu kitapların ve bitmek bilmeyen gözlemlerinin, düşüncelerinin sayesinde çok iyi kavrarlar.
bu sebeplerle çok daha kültürlüdürler çarşaflılar..
ayrıca, temel olarak da çarşaflılar kadını cinsel meta haline getiren kapitalist sisteme de boyun eğmeyerek özgürlük mücadelesi verirler. özgür ruhludurlar.. laikçilerse kendilerini kapitalist sistemin sömürü mekanizmasına bırakmış ve bundan memnun görünmektedirler..
yaşadığı ülkeden bihaber, kendisine anlatılan tüm resmi masallara inanan insandır.
yoksa bu ülkede kürtler ve türkler arasında hiç bir sorun yoktur.(!)
kürtlerin tamamı pkk'yı desteklemez. çoğu pkk'ya karşıdır.(!)
vs. vs...
bunlar ve bunlar gibi binlerce zırva taşırlar kafalarında.
ama aslında pkk, dıştan itmeyle, çekmeyle oluşmuş bir örgüt değildir. içte doğmuştur. sosyalist ayağı ağalık rejimine karşı, maocu bir felsefeyle; kürt milliyetçisi ayağıysa, kürtlerin proletaryayı temsil etmesi ile, köylüyü temsil etmesi ile oluşmuştur. çünkü doğu, bozkırdır, dağdır. bu adamlar da burjuva değidir.
bir şeyleri anlamak ve değiştirmek istiyorsanız, gerçeklerden korkmayın. gerçekleri bilin. kürtlerin bu ülkede ezildiği gerçeğini bilin. buna kanla, silahla çözüm bulunmasına ben şiddetle karşıyım. ama demokrasi ile, diyalog ile çözüm bulurken de bu kör, sağır, aymaz zihniyeti ve cehaleti ortadan kaldırın. yoksa çözümsüzlük kazanır..
muhafazakar demokrasi: çoğunluğun azınlığa baskı yaptığı bir rejime dönüşme tehlikesini bertaraf edemez. liberal demokrasi ise, liberallik özelliği sayesinde azınlıkların haklarının da korunmasını ve demokrasinin hiç bir şekilde tiranlığa dönüşmemesini sağlayabilir.
benzerlikler ise:
ikisi de devrim karşıtıdır. değişimin yavaş yavaş, toplumsal uzlaşı ile evrimsel bir şekilde gerçekleşmesini isterler. muhafazakarlık da kesinlikle değişim karşıtı demek değildir.
sadece, yanlış bir algı sonucu muhafazakarlık, toplumun yerleşik değerlerini, diğer sosyal ya da bireysel değerlerden, kültürlerden daha çok önemsemeye, ön planda tutmaya neden olabilir. ancak bu tamamen yanlış bir algı ve tanımlama olur.
din aslında sekstir. seks de din de insanlara mutluluğu vaat ederler. ikisi de cenneti gösterirler. ikisinin de şartları vardır. yapılması gereken ritüelleri vardır. farzları vardır, vacipleri vardır..
felsefe seksttir. nietzsche'nin, ''putların batışı ya a çekiçle nasıl felsefe yapılır'' adlı kitabından öğrendiğime göre platon: 'eğer yunanistan'da böyle güzel oğlanlar olmasaydı. platon felsefesi de olmazdı.' gibi bir laf edermiş. ona göre bu güzel ve seksi oğlanlar filozofun ruhunda erotik bir çoşku uyandırır ve onu teşvik ediyor imiş.
yani felsefe insanın zihin yoluyla yaptığı üreme, üretme, çoşma ve boşalma faaliyetidir.
bilim sekstir. burada seksoloji ilminden bahsetmiyoruz tabi ki. bilim bir bedensel haz alma olayıdır. çünkü tanrı'yı saf dışı bırakmak amaçtır. böylece kadınlar örtünmek zorunda kalmazlar, günah denen şey olmaz ve cinsel ilişkiler rahatça yaşanır.
felsefe bilimdir. ikisi gerçeğin tek ölçütü olduğunu iddia eder. ikisi de mutlaktır. nesneldir. ikisi de kanıtlamak için mantık bilimini kullanır. ikisi de birikim yoluyla değişime uğrar ve ilerler.
felsefe dindir. çünkü dogmatiktir. nasıl dinde mezhepler varsa felsefede de akımlar vardır. felsefe de din gibi metafiziktir. deneysel değili akılsaldır.
bilim de sanat gibi özneldir. çeşitli bilimsel ekoller vardır aynen sanat akımları gibi. gerçek bu ekollerin sınırları içerisinde belirlenir. ama genel geçer şeyler de vardır. en temel şeyler genel geçerdir.
misal müzik nota ile oluşur. bilim deneyle. ama ikisi de geleneğine, paradigmasıan göre değerlenidirlir. yoksa bağımsız bir gerçeklik yoktur.
bilim dindir. çünkü din gibi dogmatikdir: sorgulanamaz. onun gibi kendini gerçeğin, doğrunun tek ölçütü olarak dayatır. dinde nasıl her şey tanrıya dayandırılırsa bilimde de deneye dayandırılır.
özetle, ikisi de aynı yapıya sahiptir. bilim bir dindir. zaten bilime her şeyden çok değer verenlerin ateist olduğu bunu kanıtlar. bilimin de erim teorisi vardır.
bütün güzellik anlayışı döner dolanır kadın bedeni veya genel olarak insan bedeni üstünde kitlenir. öyle ya da böyle bütün güzellikten aldığımız tad ile seksten aldığımız tad özdeştir.
nietzsche, güzellik algısının insanoğlunun kendi kibirliliği olduğunu söyler. doğaya yansıtırız kendimizi ve geri gelen her şey güzeldir. kanlı, canlı, taze kan tortusu ile geri gelen her şey; üreyen, doğuran her şey; esrik olan, çoşan, taşan, boşalan her şey...
özetle, sanat demek insan bedeni demektir, seks demektir. çoşma ve boşalma demektir..
kemal kılıçdaroğlu partisinin değiştiğini, artık yenilikçi bir parti olduklarını söylüyor. yani artık statükocu değiliz, statüko değiliz diyor. bu söylediklerinin doğru olduğunu varsayalım. öyle olsa bile değişen parti kadrosu ve zihniyetidir sadece.
chp'yi chp yapan tarih, birikim ve taban değişmemiştir. bir parti sadece kadrosu ile var olmaz. seçmeni de partinin bir bileşenidir. o bileşense hala sabir, beklentileri sabit, hassasiyetleri sabit. bu yüzden chp asla değişemez.
chp, yine alevilerden, ulusalcılardan, batı tarzı yaşamı benimsemişlerdem( laikçi) ve aslında dededen beri chp'ye oy verenlerin oyunu alacak.
chp'nin fazla değişmesi, tabanının kayması feleketi olur. çünkü bunu hemen fark eder ve kullanırlar haklı ve meşru olarak. siyaseten mübahtır bunlar.
çok fazla açılım yapacak, risk alacak ve kazanacak bir lider karizması ve zekası yok kemal kılıçdaroğlu'nda. kadrosunda da tabi ki..
özetle, chp aynı tas aynı hamam. sosyal demokrasi ülkemiz için hayal. zaten sanayileşme, sermaye biriktirme, pastayı büyütme gibi faaliyetlerin dönemi olduğu için bir kapitalist parti tarafından yönetiliyoruz. halkımız ne zeki. her şeyin sırasını biliyor.
türkiye'de 'devlet tarihi' adını alması gereken derstir. çünkü sadece devletler, anlaşmalar, nedenler ve sonuçlardan ibaret. halbuki asıl tarih 'halkın tarihidir'.
örneğin:
1832 yılında imzalanan istanbul Antlaşması ile yunanistan'ın bağımsızlığı tanınmıştır.
kurtuluş savaşı ise 1919 yılında başlamıştır.
arada 87 yıl var... ve bize o 8 yılda, türk ve müslüman halkla, etnik azınlık ve başka dine mensup olanlar arasındaki gerilimin nasıl geliştiğini anlatan bir halk tarihi bilgisi vermezler bu derslerde. zerresi bile yoktur.
halbuki devlet, anlaşmalar vs. bunlar sanaldır. gerçek olan toplumların ve insanların ilişkileridir.
bu yüzden, bize her ne anlatılırsa inanıyoruz. çünkü o şeyin olup olamayacağını tahmin edemiyoruz. her şey masal gibi geliyor. çünkü işin özü olan, işin ruhu olan şey yok ortada.
tarihin ruhu nedir? insan... peki bu tarih anlatımlarında insan nerede? insan ilişkileri nerede? devletler, anlaşmalar bunlarda hiç ruh yok. hiç zeka parıltısı taşımıyor bu zırvalar.
özetle: tarih dersi, bizi uyuşmuş, sorgulamaz kılmak için ve bize tarihle ilgili anlatılan has siktir lan denilesi şeyleri bal gibi yutalım diye müfredata konulmuş bir uyuşturucudur.( ben azadım gerçi. benimki de artık: 'siyaset tarihi, türk siyasal yaşamı vs..')
birisi 'demokrasi' getirmek için, öteki de 'adalet' yaymak için yayılmacı politika izler. ikisi de barışın, adaletin koruyucusudur. yargıçtır. mahkemedir.
ulusalcı cemaatine beynini teslim etmiş bir ergen de kişisel görüşü olmayan adam olduğundan, kapsamı ulusalcı ergenler yönünde genişletilmesi gereken hede.
yüce önderimiz hazreti mustafa atatürk cenaplarının şöhreti gök tanrı'nın dünyaya koyduğu sınırları da aşmıştır. fezada dolaşmaktadır. önderimiz her şeyi herkesten iyi bilir. onun sözünün üstüne söz..... olmaz. her şeyi, geleceği ve geçmişi bir nokta gibi görür. kalın, gür sesi türke düşman olan 7 cihanı titretir.
dinciler, kürtler, dersimliler, liboşlar kendisinin derin entelektüel felsefesinin etkisini inkar edemezler. adı her geçtiğinde nutukları tutulur. öyle büyük adamdır, öyle uludur, yücedir hazret.
şapka takmayanı asmış mıdır bilinmez ama bugün kendisine eleştiri getirmeye çalışan insanlar asılmaktan beter olmakta, ne ana ne bacı kalmaktadır. ana ve bacılarımızın namusu için cenaplarına saygıda kusur edilmemelidir.
not: daha fazla sürdüremezdim. aslında sürdürürdüm ama içimden hiç ama hiç gelmiyor..