behçet necatigil'e ait şiirin dizeleridir... gelip geçenlerin görmediği bir gülün şiiri, dokununca solan.
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta, ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
sürekli yanınızda olsa bile anlık da olsa sizin yüreğinizden kopan sevgiliye kurulacak en candan cümledir...
seni çok özledim hoşgeldin... insan bazen dipdibe yaşasa ve sürekli birbirinin içinde olsa da bazı olaylarla birbirinden milim derecesinde bile uzaklaşsa bu, seven insanları etkiler. ve o yanında olsa da yok gibi hissetmek kadar can yakıcı bir şey yoktur... ruhen eksilen insan size geri geldiğinde dolmuştur... onu o kadar özlemişsinizdir ki özlemle hoşgeldin kelimesini seviştirirsiniz bir cümlede....
pek çok insanın kendi kaderleriyle ilgili düşünüp de dillendiremedikleri cümledir...baştan yazılma; baştan yazma şansı olsaydı keşke. olsaydı da yaptığımız bir yanlışı ömür boyunca çekme cezasına çarptırılmasaydık keşke...
tam gaza basıp gidileceği bir anda dış sesten gelen emir cümlesidir...ne var kardeş durdum dediğinizde maloş maloş mu desem melul melul mü desem işte bir bulanık hal ve tavırla sizi süzen gözler "bi'şey sorcaktımm da" der.. ne var sor dersin. Şey diye geveler durur. bu mallardan çoktur ama tatlı mallardır aynı zamanda sanki ne diyeceğini şaşırmış ayaklarıysa görülmeye ve gülünmeye değer oskarlık bir roldür..
yanan bir ateşi söndürmeye çalışmak gibi bir şeydir bir kova suyla... hiç bir su böylesine alev alev yanan bir ateşe layık değildir ama yine de söner...
yalan söylemekte usta olan insandır... yalanınız farkediliyorsa bilin ki sizi farkeden de yalancıdır çünkü yalan söylemeyi bilmeyen kişi , kendisine yalan söylendiğini de anlamaz...
bir büyüğün küçüğüne verdiği öğüt cümlesidir. genellikle sızlanan insanlara tavsiye niteliğindedir. kötü ve itici gibi görünse de burdan bakınca aslında hayat felsefesi bırakmak üzerine kurulu insanların ağzına da çokça yakışır.
herkes ve her şey neyi hakediyorsa onu bulur denilen şu dünyada kutlanılması gereken şeylerin neye layık olduğunu sorgulamaktır. layık olduğu gibi kutlanılmasın gereken en önemli şey milli bir bayramdır mesela, bazen bayrağı elinde kalmış bir çocuk sevinciyle boşluğuna üzüldüğümüz bir stadyum bazense bir doğum gününde kestiğimiz pastadır bu şeyler...
bazen bando takımına katılan küçük bir çocuğun bandosunu çala çala ilerlediği tören alanından geri çevrilmesidir "bugün olaylar oldu tören yok" diye... o çocuğun içinde layık olduğu yeri bulmayan bayram mıdır yoksa o bandoyu çalamadığı için içi içini yiyen yüreği mi bilinmez...
tehdit mekanizmasının düzenli olarak çalıştığı ülke şeklindeki başlıktır.
bu ülke, çok uzaklara gitmeden cevabını bulabileceğimiz ülkedir. tehdit mekanızmasının diğer bütün mekanizmalardan daha iyi çalışmasının nedeni ise atıp tutmanın kolay olması fakat atılıp tutulanların hayata geçirilmesinin başka bahara bırakılmasıdır. nedense cümlelerim abuk subuk oldu. tehdit kelimesini kullanınca bile insanın dili dolaşıyor demekki...
tehdit edilen yurdum insanı daha çok tehdit edilecek ve kandırılacaktır.
dıştan baktığımız hayatı, içine girerek yaşamaktır.
yol almaktır belki de insanları tanımak belki yürüdüğümüz yerin uçurum oluşuna aldırmadan sadece yürümektir. hayatın içine doğru yürüdüğümüzde karşılaşacağımız olaylarla tanışmaya gönüllü olmaktır. masmavi bir denizin rengiyle sarhoş olmak, o denizin derinliğinde boğulmaktır. alev alev yansanız da kendinizden başka hiç kimsenin sizi o ateşten kurtaramayacağını daha iyi anlamaktır.
hayatın içine doğru yürümek, yaşadığınız hayatın sahnesinde başrolü oynayabilmek, alkışlanmak, takdir edilmek ve beğenilmektir aynı zamanda....
hayata dışından bakıp da içine yürüyemeyenlere örnek olmak, hayatın içine karışamayanları içeriye çekmektir.....
yazılmaya değer birine söylenecek sözdür. seni yazmam lazım derken senin derinlerdeki yerini, yaşamını, doluluğunu, sevgini aşkını ve de aşksızlığını dillere dökmem lazım denilmektedir.
yazılmaya değer insanlara söylenir...
Niçin sürünüyorum diye üzülen insanlara söylenecek sözdür. Sen bir yerde duraklamazsan ne dallanir ne de budaklanirsin ancak sürüm sürüm sürünürsün. Bundan dolayidir ki eğer kalamar kilikli su dünyada sürünmek istemiyorsanız; durun! Bir yerde durun.
"Seni öylesine, buldum ki,
Öylesine, kendimden fazla.
Yalnız sensin gölgesiz,
Ayrılmamacasına, yanımda..
Akların arasında karan,
Karaların ortasında akınla."