fever serisi ile jericho barrons'a hayat vermiş kişi. hayat derken, yazmış anlamında. yoksa hayatta ise itina ile arama işine girecek çok insan olduğuna eminim.
serinin ilk üç kitabı epsilon yayınevinden 4. kitabı artemisten çıkmıştır. 5. kitabı yine artemisten çıkacağa benzer. eğer zahmet edip basarlarsa çevirinin tamamlandığı bilinmekte. ayrıca yazar dani karakterinin ağzından seriye ek 5 kitap daha yazmaya karar vermiş. genel kanı; 100 kadar yolu var. içinde barrons olsunda.
türk yazar. asıl adı zeynep avcı. epsilon yayınevinden çıkan 3 adet kitabı ve sepya yayınlarından çıkan bir adet e kitabı mevcuttur. e kitap hariç epsilondan çıkan; tatlı tuzak ve aşkın ateşi dizisi 1 ve 2 yi okuyarak kendisine bağlandığımı söyleyebilirim. 3. kitabı yakın zamanda çıkacak diye düşünmekteyim.
kitaplarının konusu ingiltere- victoria döneminde geçer. yani 1800lerin londrası, aristokrasisi, dükleri, düşesi, leydisi.. kırsal kesim ağırlıklıdır.
okuduğunuz kitapta karakterin mutlaka değişik bir göz rengi olur, yani kahverengi gözlü cillop gibi bir erkekti diye bir betimleme göremezsin azizim.
dikkat: rengi belirtmek için atmasyon cümleler kullanılmıştır.
gece mavisi gözleri ile bana şiddetle bakmaktaydı.
kehribar rengi gözleri alev alev yanıyordu.
menekşe rengi gözleri beni adate davet ediyordu.(öhhöm pardon giderek abartıyorum)
karşımda bir çift amber rengi göz ile burun buruna gelmiştim.(heh bu normal)
kobalt rengi gözleri beni büyülüyordu.(var böyle renk)
gri gözleri ortamda soğuk bir hava estirmişti.
yeşilin ayrı bir tonu olan gri yeşil gözleri, ilk defa dikkatimi çekiyordu.
bunlar aklımda kalanlar. yahu hiçmi normal göz yok. kahverengi de bir renk. mavi veya yeşilde. bu değişik renk sevdası niye anlamam. 22 yıllık hayatım boyunca hiç bu renklerle karşılaşmadım. ne bunlar allasen. kitabı okurken bırakıp internetten bi bakıyorum renge. ressam olsam yeriydi.
yakında "güneş batımında oluşan insana meksikayı hatırlatan saf kırmızının güneş görmüş hali renginde ki gözleri adeta beni sarıp sarmalamıştı" betimlemesi ile karşılaşırsam şaşırmam.
neyse efenim diğer bir konu da şudur; yıllarca bizlere * siyah göz olmaz palavrasını yutturdular, ne siyah gözü siyah renk yok dediler, o olsa olsa kahverenginin en koyu tonudur. varmış lan varmış. içim cız etti üstad. bunca sene koyu kahverengi dediğimiz göz meğerse siyahmış. neyliyim ben zamanında kabul görmeyeni. *
şu an bu yazıyı okurken hemen sol tarafına bak ve okumaya başla. *
tanım: sözlükte yazılabilecek başlık bulamamak zaten başlı başına bir sorun bunu biliyoruz. bilgi içerikli başlıklar ne yazıkki takip edilmemekte biz kendi çapımızda bir şeyler karalamaktayız. artık geyik yapılacak yada tartışılacak bir başlıkta bulamıyoruz. tartışmanın kelime anlamını açıklamama gerek yok sanırım.
farklı düşüncelere saygı duyarak açılmış bir başlık görmemekteyim. her nasıl bir başlık açarsanız açın hemen karşıt bir başlığı görebilirsiniz. yani demiyeyim diyorum, bu tartışmalara girmeyeyim diyorum ama ne yazıkki nesiller arasında uçurumlar var. istisnaları çıkarmayı sayın yazarlarıma bir borç bilirim. ama sayın yazarlar bu nesil çatışmalarında dikkatinizi çekmek isteyerek şunu belirtirim: özellikle 5. ve 6. nesil yazarlar bu gibi mantıksızlıklara sebep olmaktadır. yani sorun aslında kimin önce yada sonra gelmesi değil. sorun yaş, tecrübe, akıl, fikir ve özellikle zeka.
diyeceğim o ki; sevgili yazarlar önce okumanızı salık veriyorum. bu sayfalar üzerinden öğrenebileceklerinizi değerlendirmenizi temenni ediyorum. burası bir arkadaşlık sitesi değil burası bir bilgi kaynağı.
burda kimse kimseye inancını, düşüncelerini kanıtlamak zorunda değil. aradaki 2-3 günlük farkla 6. nesil olan arkadaş ile ondan daha hızlı davranıp 5. nesil olan arkadaşın arasında nesil değil, okumuşluk farkı vardır. ve bu başlıklarımıza yansır.
yazarın peşinen iliştirdiği not :iki saattir taktire şayan bir şekilde tanımımı yaptım. ağzımın içinde lanet bir yara tadım keyfim yok. yazayımda yazayım diye bir heves içindeyimdim baktım olmadı okuyayımda güleyim, öğreneyim dedim o da olmadı. doğal olrak isyan bayrağını çektim. he sen dersen ki bana ne, başım gözüm üstüne de. de si var işte. gözünün yağında menemen yapayım düzgün başlık açın beya. hadi baken.
ifrit oluyorum bu cümleye. dedikten sonra tanımımızı yapalım.
tanım: beklenmedik bir olay karşısında, büyük ihtimalle yanlış anlaşılmış bir olayın ardından, yanlış durumda * yakalanan kişinin, durumu açıklamak istediği kişinin peşi sıra arkasında sarf ettiği cümle.
klasik bir sahnedir.
+oha
-?!7/// bunu senden beklemezdim hilmi(burda burnunu çeker hiçbişeyde yoktur he kuru kuru ses olsun deyu)
+durum düşündüğün gibi değil
-ne değil ha! ne değil! kim var o yorganın altında
(açar)
-abi
*açıklayabilirim kezban
+evet düşündüğün gibi değil açıklayabiliriz
burda keselim azizim. heh tamam.
bu abartılı oldu diye düşünenler açın bakim bütün türk filmlerini hepsinde aynı cümleyle karşılaştınız değil mi? şimdi sorarım size hangi şahıs oturup o durumun düşünülmediği gibi olmadığını dinlemiştir. tabiki hiç kimse.
gururlu şahıs gördüğü sahne karşısında gözlerinin onu yanıltmayacağına inanıyordur. basmıştır ayol daha fazlası var mı?
buyrun devam edelim.
-ne açıklaması ya
+sevgilim sende durup açıklamayı dinlemeyenlerden mi olmak istiyorsun
-ama..ama
+ne zamannediyorsun abinle uzun zamandır seviştiğimizi mi, seni aldattığımızı mı. hayır kezban hayır biz sadece ışık geçiren yorgan üretmeye çalışıyorduk. sen bu ülkede kaç kişi yorgan altında çiftleşiyor biliyormusun. buna bir çare bulmak gerekti.
-#???*-+
ya böyle şapa oturursun azizim. aldın mı ağzının payını. neymiş efendim oturacaksın, dinleyeceksin, sonra hükmünü vereceksin.
haydin selametle.
1291 yılında Uri, Schwyz ve Unterwalden kantonlarının oluşturduğu üç orman kantonu temsilcileri bir Federal Beyanname altına imza attı. Beyanname'ye imza atan taraflar, o zamanlar Kutsal Roma Cermen imparatorluğu’nda Avusturya Düklüğünü elinde tutan Habsburg hanedanının hükmüne karşı çıkabilmek için birleşmeyi taahhüt ediyorlardı. 15 Kasım 1315 günü Morgarten Çarpışması’nda Habsburg ordusunu yenen isviçreliler, Kutsal Roma Cermen imparatorluğu içinde isviçre Konfederasyonunun varlığını güven altına almıştır. *
Bugun 23 kantondan olusan Isvicre, tarihinde neredeyse hic savasmamis bir ulke. Iki dunya savasinda da tarafsiz olmus ve hala daha her konuda "tarafsiz". Bu nedenledir ki bir cok federasyonun, toplulugun ve yonetimin merkezi Isvicre'de yer aliyor ve yuzyillardir bircok anlasma bu ulkede imzalaniyor. Eurovision, Red Cross (Kizil Hac), Comité International Olympique (Uluslararasi Olimpiyat Komitesi), FIFA , United Nations (Birlesmis Milletler), bu ulke sinirlarinda yer alan topluluklardan birkaci.
Ayrica tarihimizde bizim icin cok buyuk anlam tasiyan Lausanne (Lozan) Anlasmasi ve Montreux (Montro) Anlasmasi da Isvicre'de yapilan anlasmalara ornektir.
Isvicre'de 4 resmi lisan konusulmaktadir: Almanca, Fransizca, Italyanca, Romans.
1 ağustos 1291 özgürlük kutlamaları her sene golde muhtesem bir havaifisek gosterisi ile kutlanmaktadır. 4 ayri dili konusan, 4 ayri kulturu kucucuk ulkelerinde baris icinde barindiran Isvicreliler tek yurek olup 1291'den beri birlikte huzur icinde yasamalarini kutlarlar.
tanım: işverenin izin isteyen çalışanına bir düşünelim bakalım diyerek cevap vermesi.
1 yıldır çalıştığım işyerinde; hafta içi tek bir gün izin almama rağmen patronum bu cevabı verdi.
yaz tatilinde millet fosur fosur gezer, izin kullanırken bendeniz işime gelip gittim.
o ağır kış şartlarında(tamam biraz abartıyorum çokta ağır değildi) işyerinin soğuk olmasına rağmen hasta olan ben bir gün bile izin kullanmadım.
dedim ki; işini yada durumunu kötüye kullanma elbet çok ihtiyacın olduğu bir zamanda bu artılar değerlendirilir.
nah değerlendiriliyor efendim. adama dün dedim ki;
b: x bey; çarşambadan izin alacaktım, hafta sonu sınavlarım var.
p :izin alıcaktın. hehhehe(pisbi gülüş sanki ben izin alamam benim dinlenmeye hakkım yok) yerine kimi bulcaz.
b: iç ses:oha lan 1 ay değil 3 günlük izin ne yerine birini bulması
b: dış ses: sessiz tabi yermi
p :aklında varmı biri?
b :iç ses: var. anan a..
b :dış ses: yok!
dostlar derdim izin verilmemesi değil. gece gündüz çalışır bi şekilde geçilir. geçilmesede tekrar edilinir lan.
derdim bu herifin beni amele gibi görmesi. bir tek bu dalkavuklara var tatil. yaşamak sadece bunlara helal bizlere haram.
ulan şerefsiz; bir yıldan beri harcım olmayan işlere bile koştum. bir kerede bu eleman sağlam gözüyle bak.
yok üstadlar alışmış kudurmuştar beterdir. çalışmaya mecbur olmak böyle bişi. basıp küfürü kapıyı çarpıp çıkamıyorsunuz. en azından ben yapamıyorum lan. neyse akşam üstü giderken beyimiz aynen şunları söyledi.
p: bi düşünelim bakalım yaer birini bulamazsak yapcak bişi yok çıkarsın.
b: iç ses: lütfettin paşam; eşşekler tepsin seni salak herif!
b: sış ses: olur.
bu gün belli olucak. 3 günlük izin için ne soytarılıklar yapıyoruz gör ey rte geleceğin genci sürünüyor, eziliyor. yazık lan.
şu 22 yıllık emeğime yazık.
yaz-kış her daim vazgeçilmez çorbadır.ana yemek niyetine karın doyurucu olabilir.
tereyağıyla yapımı daha lezzetlidir.
dometesi ve soğanı rendeler erimiş tereyağının üstüne eklersiniz. kavurmasını beleyip birazda kırmızı biber yada salça ekledikten sonra 4 bardak sıcak su eklenir. 4 bardak suya bir bardak arpa konması yeterlidir.
arpalar dibinde yanmasın diye şişene kadar karıştırılır. istenirse üstüne bir kaç maydonozla süslenir. karabiberle vazgeçilmez bir tad verir. ve annem mükemmel yapar.
aydınlanmak isteyenlere. *
ne kaçırdığının farkında olmayan, hazırcı ve üşengeç insan söylemi.
izlemekle, okumak çok ayrı boyuttadır. izlerken hayal gücü kendini zorlamaz.gördüklerini anlamaya odaklanır; ama okurken beyin okuduklarını hayal etmeye ve cümlelerin içindeki olasılıkları tahmine zorlanır..
zaten çoğu uyarlama kitapla örtüşmemekte veya berbat edilmektedir.
en iyi uyarlama denen yüzüklerin efendisinde bile koca 200 sayfa atlanmıştır.
harry potter serisine değinmiyorum bile.
p.s: ı love you filminin kitabıyla uzaktan yakından alakası yoktur. isimler ve konunun gidişatı aynıdır. diğer türlü kesinlikle bir benzerlik yoktur.bu demek değildir ki film kötü. film orjinaline uymasa bile mükemmeldir.
uçurtma avcısı; güzel bir filmdir. ama kitabını okumak ayrı bir yerdedir. değinilmeyen ve hissedilmeyen bir çok duyguyu hissedersin. kelimelerin sana hissettirdiği birçok duyguyu keşfetmek varken izlemek; basit bir tercihtir..
fakat kalkıp kitabını okumadan filmini izlEYEN kendine bişeyler kattığını sanıyorsa yanılandır.
çok şey kaçırandır.
KAYBEDENDiR.
tanım: sözlük yazarlarının başlıklarına gereksiz ve birbirinin aynı bir nevi övgü ve yerilmeden ibaret yazılar girilmesi.
tanımı yaptığıma göre asıl meseleye gelebilirim. var böyle yağcılar hemde 3-5 taneden de fazla.
senin yazın forum chat tarzı diye silinirken bunların başık altı bir grup aynı yazar tarafından;
bu yazısı çok iyidi.
şuan çaylak oldu.
şuan annasının nikanına gitti.
ne bu arkadaş.
tamam bir düzen yok onu anladık da; sen bu düzensizliğe ayak uydurunca neden otamatikman entrylerin silik durumuna düşüyor onu anlamadık.
forum ortamı arkadaş burası.
buraya sözlük diyenin alnını karışlarım.
bir film buluyorum; bakıyorum sözlüğe bakalım benim sevgili yazar arkadaşlarım neler yazmış diye yok 2 sayfa anca yazılmış. onlarda süper film, izlenilesi film, anlatılması güç film.
ben yapmıyormuyum. yapıyorum anasını satim yapıyorum. iştah mı kaldı lan. iştah mı bıraktılar yazmak için.
bir yazarın başlık altı 25 sayfayken gerekli bir konu 2 sayfada kalmış.
bu mu sözlük.
değil.
o başılık altlarına
kendisini beğenerek okuyorum. o bu sözlüğün vazgeçilmezi, yazıları okunası. hep takip edilesi.
sonra noluyor. sen bunları yazdığın için kıskanıyor oluyorsun.
sende yaz okuyalım oluyorsun.
yazamıyorum arkadaş.
ben bir kızın bakireliğini sözcüklerle bozup, nasıl sevişilmesi gerektiğini kelimelere döküp başlık altımı bir yığın olumlu olumsuz yorum- evet yorum tanım değil- doldurtamıyorum.
geleli 3 ayı geçti.
daha ikigün önce gelmiş 6. nesil yazar 300 kusur yazı yazmış. okunuyor mu ?
bilemem.
ben okumuyorum.
seçici davranıyorum.
herkesi başımın üstüne koyup vazgeçilmez yapmıyorum.
hepimiz yazarız lan.
çok güzel yazan ama bir kere bile şukelalarına denk gelmediğim bir sürü yazar var.
pisikopat gibi bir kesime yöneliceğinize, başlık altlarını zeytin yağlı sabunla köpükleyeceğinize başkalarını okuyun.
sonra millet zıbıtıp abuk sabuk başlıklar açıyor.
haklı adam nerde gereksiz başlık var orda ilgi yoğun.
sabır diliyorum.
kimseye değil, kendime.
zaman tanrısı tam bin yıl, bir oğlu olsun diye dua eder. dualarını kime yönelttiği söylencede açıkca belirtilmemiştir.aslında kendisi herşeyin hakimi, en güçlü tek efedisidir. yine de dua eder ve sonun da gebe kalır.
zaman tanrısı, dualarının kabul olduğunu anlar anlamaz bir oğul dilemiş olmaktan pişmanlık duyar.çünkü dengelerin ne kadar kolay bozulabileceğinin farkına varmıştır.
ama artık çok geçtir, oğlu olmak üzeredir. yalvarıp yakarsada ancak karnında taşıdığı erkek çocuğun ikiye bölünmesini sağlayabilir.
söylenceye göre, tanrının dulalarına karşılık olarak iyi(hürmüz), pişmanlığına karşılık olarak da kötü(ahriman)doğar: ikiz oğullar.
kaygılar içinde ki zaman tanrısı, rahminden ilk çıkan hütmüz olması için çanalar;amacı, hürmüzün kardeşine göz kulak olması ve ahrimanın evrende hiçbirşeye zarar vermemesidir. yine de ahriman kurnaz ve becerikli olduğu için doğum sırasında hürmüzü bir yana itmeyi ve yıldızların ışığını ilk gören bebek olmayı başarır.
ne yapacağını bilemeyen zaman tanrısı, hürmüze yardımcı olmaya karar verir.hürmüz ile birlik olup savaşarak ahrimanı alt edecek ve onun dünyaya hakim olmasını engelleyecek insan ırkını yaratır. *
günümüzün yoğun ilgi odağı haline gelen vampir romanlarından biri.yazarı p.c.cast/kristin cast(anne ve kız). serinin kitapları
işaret
ihanet
şeçilmiş
vahşi
av
tempted(çezbetmiş)
şuanda ilk üç kitap türkçeye çevrilmiş bulunmakta.5. kitaba kadar da yayınlanmıştır.sanırım altıncı kitap hazırlık aşamasında.
ilk 2 kitabı okuyan biri olarak şunları söyleyebilirim.
--spoiler--
kitap felaket sürükleyici yani tek geçerliliği bekide sürükleyicilik. kurgu, şiirler, benzetlemeler, betimlemeler, hatta dövmeler..ilginç gelebiliyor ama bana okurken bir harry potter serisinin çakması izlemini uyandırdı.
tabiki aralarında bir benzerlik yokta yani okurken harry yaad etmedim değil.* bu kurgu rowling ki gibi kusursuz değil. olaylar 7 yıl yada 7 yılı bırak aylara bile tekamül etmiyor. sanırım her kitapta bir ay zaman dilimi geçecek. ve bana inandırıcı bir okul gibi gelmedi.
tekrar belirtirsem sürükleyici hatta eğlenceli ve komik bir kitap ama fantastik bölümünde bırak rowlingi meyere yetişemeyecek tarzda bir kurgu. fantastik de daha iyilerini okuyunca bğenide zor oluyor tabi.
öncelikle zoey kızılkuş her diğer iki kitaptaki * ilgi çekmek istemeyen, kendi haline olmak isteyen, bir yuvası olmasını dileyen, ebevenyleri ile başı dertte bir kızımız. ve haryy gibi yanında sıkı arkadaşları var.
fakat bu zoeyin (biz kısaca zo diyelim) neyse zo nun 3 tane evet evet yanlış okumuyorsunuz 3 tane buna deli olan sevgilisi var.
1- heath: çok tatlı cici bici hafif sakar ama tatlı mı tatlı beyefendi bir karakter. zo nun çocukluk aşkı.
2- erik : 6. sınıf vampiri.yakışıklı güçlü ve zoeye deli gibi aşık romantik mi romantik oyuncu karakterimiz.
3- loren : 20 sinde vampir öğretmen. şiir konusunda uzman kendileri ve zo yu baya bir etkilemekte.
şimdi bu üçlü bu hikayede okuyucunun kafasını o kadar yoruyor ki odaklanamıyorsun ve saçmalama moduna saran hikayede herkesin değişik bir rolü olduğunu düşünüp oturup bekliyorsun. hani olaya zorla aşk katmışsınız da 3 tanenin ne işi var.biz normal hayatımızda 1 erkekle baş edemezken okuduklarımızda bir kıza 3 erkek musallat olursa -ki bu kızımızda bu üçündende vazgeçemiyor- kafam zonkluyor yemin ederim.
neyse efenim lanet olasıca kitabı biraz kötülemiş olabilir ama bağımlılık yaptığı kesin. şu izlemicem diyip dayanamayıp izlediğimiz brezilya dizileri gibi-hoş türkler brezilyalıları aratmaz oldu ama olsun durduk yere kendimize çamur atmanın alemi yok.
--spoiler--
efenim işte birazdan gidip türkçede yayınlanan son kitap olan 3. kitabı alacağım olaylar ne olur bilemem ama bu kitap meyerden * sonra vampir soyuna bir devrimi daha çakmış bulunmakta. *
edit:
3. kitap oldukça karmaşık. ölenler geri geliyor. işaretlenenler işaretinden oluyor. erkek arkadaşların üçüde defoluyor.
beklendik ve bilindik bir kurgu yok karşımızda bazit olsada değişik olmasına uğraşılmış bir kurgu var. her ne kadar bazı yerleri daha iyi olabilirdi densede bağlıyor, merak ettiriyor, geriyor, çileden çıkarıyor..arka kapak yazarı mı olsam ne *
kadın olmanın zorlukları çoktur.zaman aşamasına dizersek geçmişten günümüze belgesel tadında size bunları anlatmayı bir borç bilirim.
0-6 yaş arası hanım hanımcık bir kız olmanız beklenir.genellikle aile büyüklerinden "hanım kızlar öyle oturmaz", "hanım kızlar öyle yemez" diye diye bütün kızların beynini öhhöm öhhöm "hanım kızlar küfretmez" kuralını çiğniyordum neredeyse.
bundan sonra ilkokul çağları başlar. kızlarımız ip atlar, topta sadece; can, istop, yedi kiremit vb. gibi orta yollu oyunlardan oynayabilir. fotbol gibi tamamen erkek oyunları kızlara göre değildir denerek kızlarımız bir güzel aldatılır.
lise çağlarında kızlar kesinlikle sevemez. sevsede belli edemez ederse kaşar damgasını yer oturur.zaten aileleri ayrı bir sorundur. erkek evlat istediğini yapabilirken kızın masumane bir hoşlantısı bile namus meselesi olur.
bunları geçelim.kızımız bu evrelerde ya büyür adam olur yada kaşarlı bir.. öhhöm öhhöm neyse şimdi büyüyen, gelişen, beynini olan kızlarımıza örnek verelim:
nedir kadın olmanın zorluklarına? asıl burda değinilmeli:
heray kadın olmanın getirdiği, insanın beynini durduran bir ağrı çekerler.
bir birey oldukları için ayaklarının üzerinde durmaları gerekir buda çalışmak demektir.yemek çeşitlerini bilmeleri gerekir.pilav yapmak için pirinci önceden ıslatmak, kuru fasulyeyi bir gece önce sıcak suya koymaları gerektiğini unutmamalıdırlar. en büyük sorunları da ne pişirsem derdidir. günümüz çağında iyi geliri olan bir kadın evine haftada bir( eğer zengin bir beyefendi ile evli değilse, eğer zengin bir koca varsa geç kardeşim okuma bunu) temizlikçi tutabilirken normal şartlardaki bir kadın kendi evini kendi temizler, parasıyla da çoluğuna çocuğuna üst baş alır. biraz elit kesimden gidelim ve yardımcı geldiğini düşünüp kadınımızın üzerindeki baskıyı azaltalım.
birde bakım derdi vardır evli/bekar tüm bayanların sorunudur. buna tonlarca para harcanıldığına mı yanalım kendimizi kılıktan kılığa soktuğumuza mı??
bir değişiklik istiyacı duyan her bayanın ilk adresi kuafördür. saç baş-kaş bıyık vs. bu gibi işlermler için kuaför ideal mekandır. saçın uzunluğu kısalığı beğenilmediği gibi rengide değişime uğrar. föndü maşaydı boyaydı derken saçlar bir güzel yanar. tabiki pırasa gibi saçlarla gezilmeyeceğine göre bir sonra ki durak kozmetiktir. saç şampuanı, saç kremi, bakım kürü derken saçlara bakım sağlanır. ama birde vücut bakımı vardır. nemlendiricisiydi, deodarantıydı, parfümüydü derken hesap kabarır.makyaj mazlemesi desen onlar zaten ateş pahası. geçelim burda amaç bütçeyi dengelemekte.
kendisine bakmayıp salaş salaş gezen bayanlar çoktur. ama sevgilisi yada kocası olan her kadın bu saydıklarımızı yapar. erkekler terli bile bize seksi gelebilirken * biz bayanlar terli ve kıllı kesinlikle iç açıcı olamayız.
erkekler genellikle bu duruma şaşırır. ya bu kadınlar da hiçmi akıl fikir yok diye düşünürler. işte diğer bir zorluk erkektir.
bir erkeği idare etmek emin olunki çok zordur. nerde esip gürleyeceği belli olmayan bu tür kadınlar için bir muallaktır. bizlerin kendimizce geliştirdiğimiz diğer bir sıtratejide: saçı uzun aklı kısa moduna sarmaktır. ama bilmezlerki hayır dediklerini yaptıklarını. burda fazla detaya girmemek gerek.
her ince detayıda bayanın düşünmesi gerekir. erkek genellikle sevgiliyken "bilmem sen bilirsin, sen karar ver" söylevleri çekerek ufaktan sorumluluk kaçakcılığı yaparken evlendikten sonra bu hat safaya ulaşır. bkz: "bana ne" yada "annene sor"
bunların yanında en büyük zorluk şiddettir. tanıdığımız yada tanımadıklarımızca şiddete maruz kalan bir çok kadın vardır. erkekte fiziksel olarak kendini koruma gücü mevcut iken kadında bu ruhsal ağırlıktadır. ruhumuzu koruyabildiğimiz gibi bedenimizi koruyamayız. bedenine sahip çıkmak başlı başına bir zorluktur zaten. dışarıda fikri ve zikri pislik olan bir sürü hayvan varken bir kız çocuğu, genç kız ve kadın olmak çok ama çok zordur.
(bkz: bi zamanlar teee oraları bizimdi biliyon mu) *
yemin ediyorum yazana kadar iki başlık açtım. ve ikisinide sildim. büyük harfle yazmayın lan şu başlıkları. i si bi derst u su başka dert.buda başka başlık açarsa...neyse.
amerika kıtasına ilk yolculuğa çıkan ingiliz kolonisidir. ayrıca hakında bir sürü kuram oluşturulan ama kesin sonuca varılamayan 1587/1590 yılları amerikayı keşfetmek için gelen kolonidir.sonradan onları araştırmaya gelen 2. koloni onlardan hiçbir iz bulamamıştır. ne cesetleri nede kemikleri yoktur. geriye sadece bir ağaca kazınmış croatoan yazısı bulunmuştur. bir varsayıma göre aslında bu bir şifredir. gelen koloniler sonraki kolonilerle böyle bir şeyi tasarlamıştır. eğer iyilerse ve ilerlemeleri gerekiyorsa bu yazıyı yazacaklardır ama herhangi bir sorun varsa üzerine haç işareti çizeceklerdir. yazı haçsız ve normal yazıldığı için ikinci koloni şifre doğrultusunda içeriye doğru 50 mil yani 80 km civarında ilerleyecektir. tam ayrıntılı bilgiyi bulamadım fakat bir kitap buldum ve gayet açıklayıcı. bu koloni ile ilgili filmde vardır (bkz: wraiths of roanoke). ayrıca supernatural 2. sezon 9. bölümde koloniye bir gönderme yapılmıştır. kitap olarakda basit kaçsa da asil kan/Melissa De La Cruz vardır. burdada vampirlerle açıklamıştır. bu konu hakkında çeşitli varsayımlar vardır. ne olduğu nasıl olduğu bilinmemektedir hala açıklanamamıştır. internetteki araştırmama bakacak olursam da fazla bir açıklamada yoktur. *
internetten okuyabileceğiniz bu durumu ve bunun gibi durumları açıklayan bir kitap buldum.kitabın adı kayıp tarihler. kayıp koloni 220 ile 230. sayfalar arasındadır..
(bkz: SONUÇTA ÖZGÜRLÜK SADECE ERKEKLERE AiT)
NE HAKKI VARDIR EFENDiM BiR KIZIN ÜNiVERSiTEYi DIŞARDA OKUMAYA. oturduğu şehirde gitmelidir üniversiteye annesi babası onu dizginlemelidir. kendi ayakları üstünde olmasına izin verilmemelidir.bu kızımız baba parasıyla 1 lira olsa ne güzel olurdu demeden laylay lom okumalıdır. "ay sonu çıkışmıyacak, kira, elektrik, su, gider, yol parası derken kıyafete para yok annede de yok zaten yüzümde yok ya " demeden bir eli balda öbür eli yağda okusun ne gerek var hayatı öğrenmesine zaten üniversite yalnız bir kız için genel evden farksızdır. gider kesin orospu damgasını yer. en iyisi evinde oturmasıdır. okuması bile sakıncalıdır. potansiyel vericidir nede olsa.
Judith Mc Naught, Amerika'daki aşk romanı yazarları arasında seçkin bir yere sahip. Öykü kurmadaki ustalığı, tüm eleştirmenlerin tartışmasız olarak kabul ettiği en belirgin özelliği.
türkçeye epsilon yayın evi tarafından çevrilen 10 adet kitabı vardır. kitaplarının kurgusu ve karakterler güçlü olmakla birlikte bütün kitaplarının birbiriyle azda olsa bağlantısı vardır.bir kitabında değindiği karakterler diğer kitabında da karşınıza çıkıp size merhaba diyebilir.ana karakter kadın ve erkekten oluşur.kadın güçlü gururlu kişilik sahibi iken erkek yara almış gururlu kibirli güçlü otoriter ama karakter sahibi aşkı zor kabullenen türdedir.bilinen aşk romanlarından kabul edilebilir belki ama kesinlikle farklıdır. diyologlar hepsinde olmasada çoğunda "oda neydi öyle" dedirtir.neyse yazarımız kurgulamada, olayarı karıştırma da, çözme de ve sonuca bağlamada usta. en azından birden çok karakter olur kurgunun içinde ve betimlemeler sizi tatmin edecek doğrultudadır.
bütün kitapları okunası yazardır.kitaplarınında okuma sırası vardır olayları daha iyi kavrayabilmek ve merak ettiğiniz karakterlerin gelecekteki hallerini görebilmek için bu sıraya göre okunursa daha sağlıklı olur.aynı zamanda yazar tarihi romanda yazmaktadır öncelikle günümüz romanlarına bakacak olursak.
1-Cennet 2002
2-Kusursuz 2003
3-Gece Fısıltıları 1999
4-Aldığım Her Nefeste 2006
1.kitaptan 4. kitaba kadar hepsi tanıdık karakterler.mutlaka bir diğerinde önceki karakterden bilgiler var ama kesinlikle seri boyutunda değil sadece mantıklı davranılmış ve karakterle bütünleşilmiş bir olay.
tarihi romanları da en iyi kurgu dalındadır.diğer aynı tür yazarların içinde en iyisi bu yazardır.
1-Mutluluk 2005 (en başarılı tarihi romanı cümleler ve içindeki kurgu çok iyi.)
mutlaka her insanın yaşadığı, tattığı ya da karşısındakine tattırdığı, farkında olunmayan, yaşadıkça, gördükçe, gözlemledikçe kaybolan; size ait olan ama asla sizinle kalamayan kaybedilince tadı anlaşılan duygusal süreçtir. Belki de çocukluğun özlenmesinin sebebi masumiyetin tadından geçer. o sonu olmaz merakının saflığın öğrenme isteğinin içinde o parlak ve gülen gözlerde vardır bu tat. daha öğrenilmemiştir; bıkkınlık usanmışlık. daha görülmemiştir; aldatılmışlık, terkedilmişlik. daha tadılmamıştır; ihanet, ikiyüzlülük, bencillik. Yüklenmemiştir omuzlara; bir insanı insanlıktan çıkaran duygular. sadece inanmak vardır ve gülmek. dualar da bile vardır bu masumiyet. önce annem baban gelir, sonra o çok sevdiğin arkadaşın, en sona da kendin için bir şey sıkıştırırsın olmaz ama dersin yinede istersin ve olur. o dua .. herhangi bir şeydir işte. seni iyice masum kılacak bir istektir. büyürsün yavaş yavaş arkadaşların değişir. safça sorarsın bilmediklerini; şaşırırsın. Belki de ilk defa hayatta olmaz dersin o tadına doyum olmaz masumiyetle. merak edersin çok merak edersin diğer duyguları. her birini keşfettiğinde masumiyetinden de verirsin. Gözlerinde ki parıldama söner yavaş yavaş. artık kendin de yaşamak istersin. önce ikiyüzlülüğü tadarsın sonra o katıksız güveninle inanırsın ve aldatılırsın. ayakta durmak için bencil olmak gerektiğini çok sonraları öğrenirsin. bana ne ya demeyi öğrenirsin o herkesi dinleyen sen bana ne ya dersin kendine. Saflığınla - acısıyla bile yaşamanın sonsuz bir mutluluk olduğunu düşündüğün-seni terk edip giden o ilk aşkının ardından şerefsiz diyen arkadaşına onu savunursun. masumiyetin son kırıntıları seninledir ama gözlerin artık parlamaz sonra bir toz bulutu gibi içindeki rüzgarla başka yerlere savrulursun yeni duygularına yenilerini eklersin. başarı çıkar karşına azmi de eklersin onun yanına birde hırsı keşfedince artık yaptığından zevk almaya değil; kendini koşulsuz başarıya odaklarsın. Hırs; hayatını farkında olmadan sarınca, saçma bir oyunda bile kazanmanın önemi ne diye sorgulamaya başlarsın. ilk defa "ben nerede hata yaptım dersin" çok çok uzun zaman öncesine gider düşünceler o masumiyetin vazgeçildiği ilk anıya. anlarsın aslında hata değil bir sürecin içinde olduğunu. içindeki rüzgarı susturur, hırsına bir gem vurur, başlarsın yeniden. Tabiî ki masumiyetle birlikte yaşadıklarına benzemez. ama artık değer verdiğin insanla o çok iyi bildiğin tavlayı açık verip mars olacak kadar kendinde, yenilginin de bir tadı olduğunu bilecek kadar farkındasındır yaşanmışlıkların.
Safkan bir vampirdir. Yuki'yi bir vampir saldırısından kurtarmıştır. Gece sınıfının başkanıdır, gece sınıfı öğrencileri ondan korkmakta ve saygı duymaktadır.
Gece sınıflarına karşı oldukça soğuk ve otoriter davranırken, Yuki'ye karşı hep sevecen ve tatlı davranmaktadır. Yuki'ye karşı bir ilgi duymaktadır ama bunun niye ve neden olduğu anlaşılamamaktadır. Ayrıca, Zeroyu öldürmemiş yaşamasına izin vermiştir, çünkü bunun Yuki'yi üzeceğini biliyordur.
--spoiler--
yukinin abisidir kendisi.saf kan vampirlerde kardeşlerin evlenmesi bir gelenektir.çocukken yuuki ile kanemede birbirlerine evlenme sözü vermişlerdir.ayrıca anne ve babalarına çok benzemektedirler. yukinin anne ve babası yuukiyi korumak için ölünce devreye giren kanAme yuukiyi korumak için; level b seviyesinde olan arkadaşlarını bir araya toplayıp Cross Akademisini okul müdürü ile verdikleri sözü yerine getirerek cross akademisini kurmuşlardır..okulun en önemli amacı yuukiyi korumaktır.
kaname yuukiyi sonsuz bir aşkla sevmektedir. zeronun yukinin kanını içtiğini bilmesine rağmen yuuki üzülmesin diye ve ayrıca o kusursuz planı için buna izin verir ve zeroyu "vampirlerin yüz karasısın" olarak adlandırır. ayrıca "ben izin verdiğim için yaşıyorsun" der kendisine ki hakikaten öyledir.animenin sonunda yuuki gerçek kimliğine kavuştuğunda ve savaş başladığında kaname senpai arkadaşlarına "siz bu oyunda sadece piyondunuz" der ve onları serbest bırakır. sadık arkadaşı Hanabusa Aidou bu sözün arkasından şokta olan arkadaşlarını iyice şoka sokarak kahkahayı basar ve arkadaşlarına "madem biz piyonuz neden bizi feda etmedi kendisi savaşa gitti" der ve böylece en sadık arkadaş gurubu kaneme için savaşa katılıp yuukiyi korumaya başlarlar.animenin 2. sezonun sonunda yuuki zero denen kişilikle vedalaşmaya gider ve kaname kendisini değil zeroyu seçtiğini düşünür ki orasını izlemeye kimsenin kalbi dayanmaz o yüz, o ifade; insanı bunalıma sokar.neyse toplanıp okuldan ayrılma zamanı geldiğinde yuuki kaname için geri döner ve gitmiyor muyuz der. burdada kanamenin yüzü görülmeye değer. o ifade akıllardan silinemeyecek kadar gerçek ve gerçekten daha mükemmel bir çizimdir. sonuç itibari ile anime muallak bir durumda biter. kaname aklınızda bir sürü soru işareti bırakarak yoluna devam eder.
--spoiler--
edit: favori sözü; "Yuki benim değerli kızım. Bütün dünyada ki tek kişi."
bir denizli'li olarak hemşerim saydığım rıza esendemir'in best fm 98,4 frakanslarından yayınlanan arıza showdur.hergün akşam iş çıkışı 45 dakikalık yürüyüşüme kulaklığımı takarak dinlediğim, yürürken kahkahalar attığım, insanların bakışlarına aldırmadan keyifle dinlediğim arıza; 2004 yılından beri beni gülüşüne ve sunuşuna hayran bırakmıştır.allahım o nasıl içten bir kahkahadır o nasıl tatlı bir sestir.
selçuğun espirileri arızanın kahkahası olayı bitirir.koşarak, yürüyerek yada binimum insanlar içinde kulaklıkla dinleyenler dikkat kahkaha atmamak için yolda ucube gibi dudaklarınızı ısırarak yürüyebilirsiniz.
yok öle şey..
neymiş efendim beğenmeyen okumasınmış. kardeşim bir yazıyı yazıyorsan bu okunacağı anlamına gelir. zaten okunmadan beğenmediği anlaşılmaz. ha nolur diğer yazıların okunmaz orası ayrı ama kalkıpta üç yaşındaki çocuk gibi(hemde herşeyi pembe olan çıtlak sesli kız çocukları gibi)beğenmeyen okumasun! diyemezsin
birde her yazı beğenilecek yada beğenilmeyecek diye bir durum söz konusu değildir. yazmadan önce okumak öğrenilmelidir. her yazan yazar, her okuyan da okuyucu vasfına hemen dahil edilmemelidir. o yüzden kasma kendini sen yazdığını bil yeter, okuyucuda bir zahmet kendisi düşünsün ben hakikaten okuyabiliyormuyum diye. (bkz: ali ata bak)
"1980 ezginin günlüğü" diye görmüşüzdür ama aklımızda hep sigaramın dumanı olarak kalmıştır.neler gelmezki bu şarkıyı dinlerken
hiç istemediğin aşklardan hiç bırakamadığın aşklara..hele birde bir zamanlar sigara içmişsen dinlerken içmiş gibi olursun her sigaramın dumanı sözüyle çekilir bir nefes bir ikincisiyle bırakılır..içmiş kadar olunur
az kalan sınavdır.
çalışıldığı sürece korkulacak bir şey yoktur. ama çalışılmadı mı adamı uykusuz bırakıyor. geriyor. sıkıyor.
geçilirse mezun olunacaksa eğer daha bir sitrese sokuyor.
lan sözlük mezun olayım hepinize benden şukela.
dua ediverin bi zahmet.. *