Bu gece, bu gece
Seninle son gecemiz bu
Bu son sevişmemiz belki de
Bırak alev alsın bedenin
Hissettiğin gibi ol, bu gece, bu gece
Tüm oyunları oynayalım sırayla
Günaha bulanalım biteviye
Sus konuşma, hiç soru sorma
Sırlarımı keşfet bu gece, bu gece
Kır zincirlerini gel
Aşka kanalım seninle
Yum gözlerini
Soluksuz uçalım göklerde
Kır zincirlerini gel
Aşka kanalım seninle
Yum gözlerini
Soluksuz uçalım göklerde
Bu gece, bu gece
Geriye sayım başladı
Ayrılık anı çok yakın
Bırak tutuşsun bedenin
Tadına varalım her dakikanın
Tüm yasakları delelim
Yudum yudum içelim aşkı bu gece
Kır zincirlerini gel
Aşka kanalım seninle
Yum gözlerini
Soluksuz uçalım göklerde
Kır zincirlerini gel
Aşka kanalım seninle
Yum gözlerini
Soluksuz uçalım göklerde
Bu gece, bu gece
Pilotluk elbette önemli ama bence doktorlukla kıyaslanmaz bile. Sağlık meslekleri maddi değil, insan hayatına doğrudan dokunmak üzerine kurulu. Birini uçuruyorsun, birini hayatta tutuyorsun:) Bence bu kadar da abartmayın pilotları.
Ek:
Biri milyon dolarlık uçağı kullandığı için maaşı yüksek, diğeri paha biçilemeyen bir cana dokunduğu için. Ama ülkemizde hangisinin daha kıymetli olduğu bence tartışmaya kapalı.
Yengeç burcunun iklimi sıcaktır; yaz güneşinde karada yürürsün, her şey ışıltılıdır. Ama bir de denizine girersin gece vakti… soğukluğu tenine değil, ruhuna işler. Çünkü Yengeç kadını karada ısınır, ama denizi her zaman biraz ürpertir.
Yengeç kadını derindir. Sığ sularda yüzemez, aptal adamla yol alamaz. Duygusal olduğu kadar zekidir; kendini yönetemeyeni, hayatına bile almaz.
Eğer bir süper gücüm olsaydı, bunu kendim için değil, tüm insanlık adına isterdim. Dilerdim ki dünyada yapılan her kötülüğün anında karşılığı olsun. Öyle bir sistem hayal ediyorum ki; kötülükler kategorize edilsin, küçüğünden büyüğüne kadar sınıflandırılsın. Yalan söylemekten adam öldürmeye kadar her eylemin bir ağırlığı olsun. Ve o anda, o ağırlık kadar bir ceza, kişiye gecikmeden, ama adil bir şekilde geri dönsün.
Demokrasi olan evde büyüyen bebek:
– Hayatın inişleri çıkışları anlatılır, “düşebilirsin ama kalkarsın” denir.
– “Ne olmak istiyorsun?” sorusu 2 yaşından itibaren sorulmaya başlanır.
– Düşünce “kendi deneyimini yaşadı” diye alkışlanır.
– Her ağlamaya “bir sebebi vardır” diye yaklaşılır.
– Hayat ona bir çiçek gibi sunulur, ister sular ister izler.
Demokrasi olmayan evde büyüyen bebek:
– Hayat çoktan planlanmıştır, bebek sadece uygulayıcıdır.
– “Ne olmak istiyorsun?” değil, “şunu olacaksın” denir.
– Düşünce “gördün mü bak ne dedim sana” ile karşılanır.
– Ağlarsa “sus yoksa daha çok ağlarsın” tehdidi gelir.
– Hayat ona bir maraton gibi sunulur, daha emeklemeden koşması beklenir.
Kimseye hesap vermemek, sessizliğiyle huzur bulan bir ev, kahveni nasıl içeceğini kimsenin sorgulamadığı sabahlar…
Yalnızlık bazen kalabalıklardan çok daha sesli bir mutluluk.
Asıl soru şu: Gerçekten inanarak ve isteyerek mi örtünmek isterdin, yoksa mecbur bırakıldığın için mi?
Ne yazık ki bunun ayrımını yapamayan bir toplumuz. Oysa dinimizde zorlama yok. Allah için mi kapanacaksın, yoksa devlet ya da toplum istedi diye mi? inanç kalpten gelir, baskıyla değil.
Örtünme zorunlu olduğu ülkeler var. Allah için mi kapanıyor yoksa devlet için mi? Artık bu düşüncelerden çıkın. Sadece Allaha hesap vereceği şeyler için insanlara hesap sormayın.