"... ve onlar da birbirlerine farklı öyküler anlattılar..."
Kaplanın Karısı, savaşın paramparça ettiği Balkanlar'dan yükselen seslerle genişleyen, çarpıcı, sarsıcı ve biraz da efsunlu bir roman. Genç bir doktor olan Natalia, çok sevdiği büyükbabasının ücra bir köyde ölümü ardından onun eşyalarını almak için yola çıkar. Eşyaları bulsa da, inanışa göre ölümün ardından kırk gün geçmeden onlara dokunulmaması gerekmektedir. Ölümsüzlükle cezalandırılmış ölmez adamın, bombardıman sırasında şehrin hayvanat bahçesinden kaçıp ücra bir Balkan köyünün sırtlarına sığınan bir Sibirya kaplanının, kendi öyküsünü dillendiremeyen sağır ve dilsiz bir kadının ve büyükbabasının öyküleri eşliğinde Natalia, sadece büyükbabasının ölümü ardındaki gizemi aydınlatmakla kalmayacak, söylenceler, hurafeler ve hayal kırıklıklarıyla örülü yolculuğunda kuşaklar boyu süregiden savaşlara ve acılara da ışık tutacaktır.
Eski Yugoslavya'da 1985 yılında dünyaya gelen, savaş sırasında bir süre Mısır ve Kıbrıs'ta yaşadıktan sonra ABD'ye göç eden Téa Obreht, çağdaş edebiyatın en iddialı seslerinden biri sayılıyor. Genç bir doktorun, savaşın paramparça ettiği bir coğrafyada, söylencelerin ve ölümün gölgesinde, kimlik, aidiyet ve geçmişi sorgulayarak yaptığı yolculuğu konu alan Kaplanın Karısı, edebiyatta benzersiz ve heyecan verici bir soluğu müjdeliyor.
Şeytan bir gün, aralarında kocaman bir siyah kedi ile çırılçıplak bir cadının da bulunduğu yardımcılarının eşliğinde Moskova'ya iner. Moskovalıları gözlemleyecek, insanlığın değişip değişmediğini anlayacaktır. Kullanıldıktan sonra şampanya etiketlerine dönüşen banknotlar dağıttıktan, çeşitli insanlara ne zaman ve nasıl öleceklerini bildirdikten, ihtişamlı bir de balo verdikten sonra ayrıldığındaysa, ardında tıka basa dolu akıl hastaneleri ile şehri ele geçiren düzensizlik karşısında ne yapacağını şaşırmış yetkililer bırakır. Şeytan'ın cazibesine kapılmayanlarsa sadece hayatını gerçeğe adamış olan Üstat ile hayatını Üstat'a adamış olan Margarita'dır.
"Gel peşimden, ey okur! Kim söyledi sana yeryu?zu?nde gerçek, sadık, sonsuz aşk olmadığını? O yalancının iğrenç dilini kessinler!" diyor anlatıcı Üstat ile Margarita'da. "Gel peşimden, ey okurum ve sadece benim peşimden gel, ben sana böyle bir aşk göstereceğim!"
20. yüzyılın en önemli yazarlarından Mihail Bulgakov, gerçekten de aşkı, büyüyü, inancın gücünü, en önemlisi de gerçeği seriyor okurun gözlerinin önüne. Başyapıtı Üstat ile Margarita, şimdi ilk defa özgün dilinden yapılan çeviriyle Türkçe okurlarını da bu tüyler ürpertici yolculuğa katılmaya çağırıyor.
Ve işimiz bitti, Joshua Ferris'in 2007'de Amerika'da büyük ilgi gören romanı. Zeki kurgusu, edebi dili, kara mizahı ve şaşırtıcı duyarlılığı ile Joshua Ferris'in Chicago'da bir reklam ajansında geçen bu ilk romanını en iyi Nick Hornby'nin sözleri tanımlıyor:
"Franz Kafka ofis ortamına düşüş sanki... Muhteşem!"
New York Times'dan amazon.com'a uzanan bir yelpazede istisna tanımadan tüm 'yılın en iyi kitapları' listelerine giren roman, akıcı dili, mizah dolu üslubu ve zeki kurgusuyla, içinde yaşadığımız zamanların klasiği olmaya aday.
Chicago'nun göbeğinde prestijli bir reklam ajansı ve ajansın ilk bakışta sıradan görünen çalışanları... Monoton iş hayatının gerisinde yatan, patlamaya hazır onlarca bombanın fitili, ekonomik krizle başlayan işten çıkarmalarla birdenbire çekiliyor. Olacaklara hazır mısınız?
Ve işimiz Bitti, işleri başlamadan bitmiş olanların, işleri bitik olup da bu gerçek karşısında çaresiz kalanların ve gerçekte neler olup bittiğinin farkında olamayanların, ekonomik zorunlulukların çarklarına sıkışıp kalanların, hafta sonlarını sabırsızlıkla bekleyenlerin, öğle aralarında oyalananların, ne olursa olsun koltuğunu elden bırakmayanların, hafta içi sabahları dehşet içinde uyanıp akşamları ofisten kaçarcasına çıkanların ve hayat akıp giderken hayatı pahasına işyerinde ömür tüketenlerin romanı...