ergenekon örgütü ve darbe günlükleri kapsamında dolaşıma sokulmuş yeni bir düşünce.
bu düşünceye göre darbe planlamak düşünce özgürlüğü kapsamındadır. çünkü sadece bir fikir ileri sürülmüş ve bu fikir gerçekleşememiştir. yani ortada sadece düşünülmüş ama eyleme geçilmemiş bir fikir söz konusudur. ve kimsenin burnu dahi kanamadığı için darbe peşinde olan insanlar suçlanamaz.
ahmet altan ve alper görmüş taraf gazetesinde kaleme aldıkları yazılarında bu orjinal fikri enine boyuna değerlendirmişlerdir. ilk bakışta bu fikrin gayet masumane olduğu zaten görüşmektedir. bazı kıyas-ı fasidlerde bu fikri haklı çıkarmaktadır. mesela sadece cinayeti düşünmüş biri cinayetten mahkum edilemeyeceği gibi darbe düşünmüş biri de darbe yapmadıkça darbecilikten suçalanamaz. fakat gözden kaçırılan şudur ki zaten darbe gerçekleştirildikten sonra darbeci artık darbeci değil bir özgürlük savaşçısıdır. cinayet işlendikten sonra katil yine katilken darbeci kahramandır. 12 eylül sonrası kenan evren gibi.
tarih sadece bir kere akmıştır ki seyri değişmiş mi değişmemiş midir bilemeyiz. çünkü bu film yalnız bir kere oynar. ve bundan ötürü kıyas edilemez hiçbirşeye. benzeri yoktur.
sözün kısası tarihin yön verdiği tarihi olaylardır.
arşivimize sinmiş kapkara bir leke. iran'da bile yapılmamış sadece biz ve neonazilerin yapabileceği bir aptallık. böylesi bir eylem ne kadar ürpertici de olsa tepkisiz kalınması da bir o kadar ürpertici.
aklıma takıldı ansızın. yüzlerce harikulade türkçe şarkıdan sonra bir kürtçe şarkı için " ağır çekimli" lince uğrayan ahmet kaya'mı daha bizden? yoksa türkiye'yi ingilizce bir şarkıyla temsil eden hadise mi?
faşizm müridlerinin cevabını bilirim ama yalnızca bir us takıntısı.
oysa ne çabuk unutmuşuz ülkemizde hakların doğal yöntemlerle verilmediğini? hakkın verilmekten ziyade söke söke alınması gerekliliğini? maalesef bu topraklarda yalnız ekmek değil hak ve özgürlüklerde aslanın midesinde. gerekirse zorla alacaksın. başka çıkar yolu yok.
"kürt" diye bir kelimenin varlığını kabul etmek için otuz bin insanımızı toprağa verdik. kürtçe şarkı'yı normalleştirmek içinse ahmet kaya'yı. daha ne kadarı gerekli klavye yazarları? yani adam gibi hak istemeyenlerimiz var doğru ama suçun çoğu adam gibi hak vermeyenlerin değil mi?
anadilimin refah ve özgürlüğüm için açılmış meclis çatısı altında vekilim tarafından konuşulması kıyameti koparırken kendimi nasıl bu vatanınn mesut bir evladı olarak görebilirim? dağa çıkmak dışında var mı alternatif yol?
ayrıca "mecliste sadece türkçe konuşulur " palavrasını da çöpe atmak lazım. bir kürt o meclis çatısı altında ingilizce, fransızca, arapça ve ibranice'nin de konuşulduğunu ve bu dillerin alkışlandığını bilmeyecek kadar aptal değildir.
yapılan konuşmanın içeriğinden öte yapılmış olduğu dilin sanki mecliste demokrasinin ırzına geçilmişçesine tepki aldığı düşünüldüğünde türkiye'de "kürt" ne demektir ve "kürt sorunu nedir?" sorularına güzel bir cevap.
bir yandan söylenecek şeylerin artık tükendiğini ifade ederken diğer yandan üslubun önemini anlatmaktadır. yani la bruyere'ye göre konular bitmiş lakin üslup sonsuzdur.