şarkılarını zaten çok basit bulmuşumdur, tarzlarını da sevmem. bir de şarkılarının beyonce'nin şarkılarına benzediğini (!) duyduk tam oldu. gotik özentisi bir grup, solisti kliplerde sara krizi geçirir gibi hareketler yapıyor.
madem yarışmanın adı bana her şey yakışır, neden yarışmacılar kıyafet bulmak için taaa parise gidiyor? madem size her şey yakışıyor, mahallenizdeki pazardan giyinip yarışmaya çıkın.
lokantaya gittiğimde hesabı öderken garsona yanlışlıkla arkadaşımın telefon numarasınız yazdığı kağıdıda parayla birlikte vermek,
garsonun kendisine numaramı verdiğimi sanarak çıkışta beni rencide etmemek için "fişinizi unuttunuz" diyerek numarayı geri vermesi.
buradan çıkarılacak ders: arkadaşınızdan telefonunu istediğinizde, kağıdı cebinizde unutmayın.
başlı başına bir dramdır. ne sizi arayan kişinin sesini duyarsınız, ne sesinizi duyurabilirsiniz.
son sesinizle bağırırsınız lakin sesiniz bir fısıltı gibi çıkar.
gözlemlerime göre telefonu ağzınızın içine sokmakta bir işe yaramıyor.
ya mesaj atın ya da bu sevdadan vaz geçin, eve gidince ararsınız.
içerisinde bir grup golden retriever cinsi liselinin bulunduğu film. hepsi devamlı gülüyor, durup dururken müzik çalıyor, haydin dans edelim. öyle işte..
Sevgili arkadaşlar, ishalim nihayet bitti. Yine de o kadar yorgun düşüyor ki insan, bugün yarın dinlenmeye ihtiyacım var.* -mehmet ali birand
Birisi "inbaks'a gel <3" yazınca onun çırıl çıplak bir şekilde beni beklediğini hayal ediyorum. -kadir kirişçi
güzel şarkı fakat şarkının klibi sanırsam tamamen ismail yknın fikriydi. her yerde bikinili yüzen kızlar falan var "o beybi beybinin" klibi de böyle bişeydi.
şimdi hani bilgisayarın tam açılmasını beklersiniz ya, sıkıntıdan mıdır bilinmez tuvalet ihtiyacı hissedersiniz.
tam bilgisayarı açmışsın ne güzel işte nete gircen, işin yok, istemeye istemeye tuvalete gidersin.
ne histir o lanet olası...
-moralim bozuk sözlük. bu yüzden yaklaşık iki saattir godfather'ın müziğini dinliyorum ve aynı şeyleri kendi kendime tekrarlayıp duruyorum.
-sokakta yürürken miyop olduğum halde gözlük takmıyorum ve karşıdaki insanı tanıdık biri sanıp, gözlerimi kısıp tip tip bakıyorum ve onun tanıdık biri olmadığını anladığımda iş işten geçmiş oluyor.
-ayrıca her facebook veya sözlük şifremi yanlış girdiğimde sevmediğim kişilerin hesabımı kırdığını düşünüyorum ve onları sövüp şifreyi doğru girdikten sonra vicdan azabı yaşıyorum.
-yolda gördüğüm her kediyi sevip sonra "acaba bitlendim mi?" diye kafayı yiyorum.
-buraya 23123131. yazışım ve bu son olmayacak.
-uzun süre kitap okuduktan sonra o gün boyunca kendimi kitap kahramanı gibi hissediyorum.
-aynada kendime bakınca aynadaki yansımama "seni görmek güzeldi." diyorum.
-aşık olursam genelde bu aşklar hastalıklı bir takıntı şeklide oluyor.
-hala çizgi film izliyorum.
-şuan bunları yazarken diğer yazarların benim aklen hasta olduğumu sanacaklarından şüphem var ama hepimiz öyleyiz.
-yukarıdaki nedenden dolayı kendimi sözlükte evimde gibi hissediyorum.
-uğraştığım ve sinir ettiğim insanlar genelde her zaman çok sevdiğim insanlar oluyorlar.
-insanlar benim dikkat çekmeye çalıştığımı sanıyorlar böyle insanlara sinir oluyorum.
-dikkat çekmeye çalışan insanlara sinir oluyorum. *
-çoğu zaman kendime bile sinir oluyorum.
her an mutsuz her an depresyonda olan şarkıcılardır. bunu şarkılarından anlarsınız. ya sevgilileri terk etmiştir, ya her şey için çok geç kalınmıştır, ya ihanete uğramış gurur yapmaktalardır ya da hayatın bir anlamı olmadığını fark etmişlerdir. çok üzülüyorum bazen onlar için. ne bileyim bi psikoloğa götürsem, otursak bi çay içsek neşeleri yerine gelse. ama elden ne gelir...
(bkz: emre aydın)
(bkz: teoman)
edit: ne eksiliyosunuz? ben de severim onları.