prensin külkedisini ayakkabı ölçüsünden bulma hayalinin daha gerçekçi bir hikayeye dönüşümünün habercisi olabilir. hadi yine ölçü açısından ihtimaller kısıtlı ve nesnel, lakin bu versiyonda koku faktörü devreye girecektir. ki bu da prensin külkedisini bulabilmesini azıcık daha mantıklı kılabilecek güce sahiptir, yeterli midir tartışılır.
farklı kişilerde farklı şekillerde zuhur etmesi mümkündür. kimine cam çerve indirtirken, kiminde mide bulantısıyla geçirilecek bir ömre dalalet olabilir. ancak genel hatları kötü olarak çizilse de, heyecanla olan birlikteliği insana canlı olduğunu hissettirendir. kıskançlıktaki gariplik ise; birinin kendine olan güvensizliğinden doğan bu olgunun karşı tarafın kendine olan güvenini perçinlemesine sebep olma ihtimalidir.
cevap ev kahvaltısıdır efendim. evde iken azıcık çaba gösterip kalkamayıp burun kıvırdığınız kahvaltı siz uzaklardayken yalnız başına yenilen bir tost ve sallama çayla karışık özleme dönüşecektir oysa. kahvaltı kokusuyla uyanmak çıtır ekmek, kekikli zeytinyağlı bahçe domatesleri, tomurcuk kokulu çay, annenin yaptığı sahanda yumurta, bazen gürültüsünden rahatsız olunan kahvaltı sohbetleri ve daha nicelerine duyulan özleme... dedikleri gibi muhakkak kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.
olabilecekleri hesap etme yetisinin kişiyi yönlendirdiği eylem olabilir kendisi. bir düşünelim; saklandın bir yere. arkadan yaklaşıyorsun, nefesini tutuyorsun, pozisyon alıyorsun, artık hazırsın; lakin birden korkutacağın kişinin olası kalp problemleri psikolojik sorunları vs. geliyor gözünün önüne, tüm hevesin heyecanın içinde patlayıp kaçıyorsun, gayet düşünceli bir davranış.
hayatın anlamını aramayı, düşünmeyi yaşamaktan ve sevmekten daha üstün tutmuş şair alexander'in hikayesidir. yaşlılıkla birlikte gelen ölüm, geç kalmışlık hissi ve pişmanlık yoğun olarak hissedilir. yeterince sevememiş olmanın korkusunu da o yaşatır.
daha genel bir açıdan bakılırsa, angelopoulos'un filmlerinin kesişmesini görmek mümkündür. bireyin sorunlarından yola çıkılarak toplumsal olana gidiş söz konusudur, yani alexander'in geçmişe yönelik duyduğu pişmanlık da içeren hisler ve geç kalmışlık dönüşüm geçirerek yunanistan'daki mülteci sorununa ışık tutmuş, bu toplumsal gerçeği gözler önüne sermiştir.
filmin konusunun dallandırılması, mülteci çocuk rolüyle karşımıza çıkan ve gerçek bir mülteci olan achileas skevis'in hayat hikayesinden ve anılarından hareketle gerçekleştirilmiştir.