2 Yıldır wubicast iptv kullanıyorum avrupa maçları olsun lig maçları olsun nazar degmesin tık demedi. daha önceden boşuna çok para kaybetmiş biri olarak size farahmedyayı önerebilirim arkadaşlar. ne izleyeceğim derdi yok sürekli izleyecek bir şeyler bulabiliyorsunuz.
En lezzetlisi ve çarpanı votka-red bull olan içkidir. Karıştırılıp verilmesi yasak olduğundan barmen size ayrı ayrı verir, siz karıştırırsınız. Alkolu bırakın üçüncüden sonra uyuşturucu gibi çarpar. Kalbe zararlıdır, şu ana kadar 17 kişi ölmüştür. (bkz: votka red bull)
dünyanın en gelişmiş, en büyük özgüvenine sahip insanlardır. bir gün boyunca belki de yüz bin kişinin sizi izlediğini düşünün, santim santim küçülürsünüz. onlar ise gittikçe rahatlayarak oturma eylemini şamdan'a poz verir gibi kafayı enseye koyup bacak bacak üstüne atıp uzanmaya, elleri iki yana açıp yayılmaya, ilerleyen saatlerde de hiç çekinmeden çıkarıp işemeye vardırırlar.
muhtelif zamanlarda görünen amcalardır. olmazsa olmazları genelde pet şişelerdir. ekseriyetle kasket takarlar ve kadife pantolon giyerler. kemer takmazlarsa ölürler.
istanbul için e-5; ankara için istanbul yolu, konya yolu ve eskişehir yolu vazgeçilmezleridir.
mobil teknolojinin sıkı takipçilerini kıskacına almış durumdur. yeni çıkan ve iddialı bu 3 model arasında kalan kişilerin bilimum medya kanallarını zorlayarak, karşılaştırmaları tek tek incelemeleri, durumu daha kronik bir hale getirmektedir.
tüm dünyanın gözünün kulağının, bilim dünyasının takip ettiği; çalışmalar araştırmalar yaptığı konu olan kanserin çaresini çok basit bir çözümle bulmuş bakandır.
iyi borcumuzu ödeyelim de nasıl ödeyelim, alan yok ki satasın, herkes işyerlerini kapatmaya başladı. alsan satamazsın, satsan sattığını geri alamazsın, fiyatlar saniyede değişiyor. her şey bir anda yükseliyor, düşünün ki arabanıza benzin koyuyorsunuz o hızla fiyatlar değişiyor.
maaşını alan hemen piyasaya koşuyor, elindeki pulu dövize çevirmeye çalışıyordu. tabi döviz bulabilirse. bir anda ülke karışmıştı. herkesin eli telefonda gözü döviz satılan yerlerde, dolar kaç paranın peşindeydi. piyasa o kadar hızlı değişiyordu ki bankalar kur güncellemekte çok geç kalıyorlardı.
o nedenle bankalar döviz satış işlemlerini askıya alıp, verdikleri kredilerin peşine düştüler. borsa dip yaparken faizler ve döviz çıldırmış yukarı çıkıyordu. öyle basamak basamak değildi bu çıkış.
bir gün içerisinde bankadalardan gelen faksların özeti şuydu:
faiz oranlarımız % 400 oldu, en kısa sürede borcunuzu ödeyiniz.
faiz oranlarımız % 1000 oldu, borcunuzu ödeyiniz
faiz oranlarımız % 2500 oldu borcunuzu ödeyiniz
faiz oranlarımız % 5000 oldu borcunuzu ödeyiniz.
tam bir ekonomist gibi analiz yapamayacağım ama bildiklerimi anlatmakla yetineyim ben, daha detaylı bilgiler isteyenler 5 nisan kararları diye yazarlar internetten araştırırlar.
1993 yılında ülkede bol miktarda yabancı sermaye borsaya girmiş, borsada değeri yükseltmişti hatırladığım kadarıyla; 1994 yılı başlarında ise devletin cari açığı çok büyümüş, devlet borçlarını ödeyemez hale gelmişti. yabancı sermaye ufak ufak türkiye'den yani borsadan elini eteğini çekmeye başlayınca, doğal olarak paralarını dövize çevirerek gitmek istediler. döviz bir anda patladı. aşırı dövize talep, dövizin fiyatını akıl almaz seviyelere getirdi, ne dövize talep bitiyor ne de merkez bankasının piyasaya sürdüğü dövizler dövizin ateşini düşürmeye yetiyordu. dolar 18.000 tl den yukarı doğru çıkmaya başlamış gün içerisinde değişikliklerle 100 binleri görmüştü krizin başında.
gerçi bir çoğunuz o tarihten sonra doğmuş olabilirsiniz. o günleri hatırlamanız mümkün değildir. ama özeti şudur, akşam zengin yattın sabah fakirsin. özeti budur. bir anda tüm ülke soyuldu, hepimiz fakir olduk, ülke öyle bir cendereye girdi ki toparlanması için, maaşları azaltmak, insanları işten çıkarmak, yeni vergiler koymak gerekti. tabi devalüasyon ve azan enflasyonu hiç anlatmaya gerek yok.
bir örnek de tekstil sektöründen verelim de, ticaret adı altında cebimizden paraların nasıl yürütüldüğünü daha net anlatmış olalım.
bugün iyi bir kot minimum 150 tl civarında satılıyor. peki bunun üreticiden çıkış fiyatı nedir? armani gibi markalara üretim yapanlar 11 usd gibi paralara satıyorlar ürettikleri kotları. yani diğer markaların satış fiyatları da aşağı yukarı 11- 12 tl civarında.
yine karşımıza % 1000 gibi yüksek karlar çıkıyor. bir pantolon 150 tl olsa, siz indirim zamanı gidip % 70 indirimle dahi almış olsanız dahi adam % 300-400 yine kar elde etmiş oluyor.
hep beraber alıyoruz veriyoruz, ekonomiye can veriyoruz. kapitalistlere can veriyoruz, canlarına can katıyoruz.
bir ayakkabı aldığımızda ödediğimiz para, bu insanların hayallerini, umutlarını çalan insanların ceplerine sermaye olarak giriyor. kar olarak dönüyor. bu adamlar köpek gibi koşullarda yaşarken, artı değeri götürenler, kendi oluşturdukları gettolarda, bir ellerinde viski kadehleri bir ellerinde paracıklar güzel güzel yaşayıp gidiyorlar.
insan bu ülkede en ucuz şey. emeği ucuz, canı ucuz, hatta bedava!
bu resimdeki amca 76 yaşında, eski bir pehlivan. kendini bildi bileli sayacı. yani ayakkabı diken kişi, bu amcamla uzun uzun muhabbet etmiştik. anadolu insanı, babamız, dedemiz gibi aslan gibi adam. adam ömrünce çalışmış, neden emekli olmadın dedim, bu adamın bir tek gün bile sigortası olmamış. 76 yaşında hala sayacılık yapıyor, günde iki takım ayakkabıyı elde dikiyor. karnını doyurmak için başka hiç bir çaresi yok. yapabileceği bir şey de yok. ölene kadar çalışmak zorunda olan bir kişi.
yani bu adamın emeği, hayatı, geçmişi, geleceği her şeyi çalınmış, bundan kimse utanç duymuyor. kimse garipsemiyor. kimse düzeltmek için bir çaba sarf etmiyor.
bu adam ve bu adam gibi milyonlar resmen köledirler. kölelik hukuken yasak olsa da fiilen devam eden bir kurumdur.
işte o atölyelerden bir tanesi. burada baba ve oğul ayakkabı üretiyorlar. çocuğa bakın gençler. ya 7 ya da 8 yaşında, bu adamların ne sigortası var ne de kazandıkları para adam gibi para. bu insanlar aç ve güvenceleri yok.
resimde gördüğünüz duvarlar, ayakkabıyı yapıştırmak için kullandıkları fırçaları temizlemek için; duvarlara sürtmekten o hale gelmiş. 102 tane atölye gezdik; hepsi aynı durumda insan olan o şartlarda çalışmaz. resmen modern kölelik. adamlar karın tokluğuna ayakkabı üretiyorlar.
çoluk çocuk ne ararsan hepsi orada. adamların derdi ekmek. adamların derdi karnını doyurmak.
diğer taraftan bazı pu.tlar bu çocukların geleceğini çalmakta hiç tereddüt etmiyorlar. bu çocukların geleceğini çalanları ortadan kaldırması gerekenler elleri kolları bağlı garip bir suskunluk içindeler.
ayakkabıyı üreten adamın 25tl'den sattığı ayakkabı; vitrinde 200-250 tl. bunun adı da ticaret. yüzde 1000 kar edilen bir ticaret ama. üstelik 25 tl'ye ayakkabıyı alan adamların koydukları vade 8 ay ile 24 ay arasında değişiyor. bu adamlar hem 25 tl ye ayakkabı alıyor hem 200-250 tl'ye satıyor; hem de aldıkları ayakkabıların paralarını o ayakkabıyı sattıktan en az bir yıl sonra ödüyorlar üretici garibanlara.
antakyada o gün arkadaşla takılayım dedim biraz, ayakkabı imalatı yapılan yerlere gidiyoruz, imalatçılarla görüşüyoruz falan. sohbet ediyoruz, sektörle ilgili bilgiler topluyoruz.
şimdi; ayakkabı dediğiniz ürün eğer imitasyon deriden yapılıyorsa fiyatı 4,5 tl den toptancıya satılıyor, gerçek deri ve çok güzel bir ayakkabı mesela 200-250 tl'ye satılan ayakkabı 25 tl'den toptancılara veriliyor.
gelelim ayakkabı konusuna;
ben de ayakkabıyı vitrinde görür alırdım. parasına bakmaz 100-200 neyse verir giyerdim ayakkabıyı. geçen sene ayakkabıcılık sektörüne ilişkin bir sektör raporu hazırlıyordu bir arkadaşım. biz de kalktık antakyada denk gelmiştim bu arkadaşıma, meğer sektör araştırmasını yapmak için gelmiş oraya.aslında bir dk. şu emek hırsızlığının fotolarını da koyayım bari.