Önce gülüşünü sevdim içten içe. Sonra da saflığını, dürüstlüğünü. Sarı saçları vardı. Kısa sarı saçlar. Zayıftı, zayıflığı yüzüne vuruyordu. Kaşlarının üst tarafına doğru hafif bir çizik vardı. Doğum lekesiymiş. Aşık olduğumu hissettim beynimin en derin yerinde. Körü körüne bağlandığımı hissettim. Onsuz olmuyordu. Ama onun beni de sevmediğini hissediyordum.. Arkadaşı olarak görüyordu beni, ben de onu arkadaş olarak görüyordum. Hayat arkadaşı, yol arkadaşı. Mesajlarıma bir kere olsun bakmazdı, kahve içmeye çağırırdım gelmezdi. Arada boş yere kızar, canımı yakardı. Ellerimize mesafe koyardı, tutamazdım. Gözlerinin derinliğinde, maviliğinde kaybolmama izin vermezdi, bakamazdım. Onun olmadığı her yer yalnızlıktı. Öyle bir yanardı ki canım anlatamam. Beynim, aklım sadece onu düşünmek için programlanmış gibiydi. Her gece daha acı, daha sancılı geçiyordu. Sürekli ağlıyordum. Anneme yalan söylerdim yok be ne ağlaması diye. Sonra başkasıyla çıktığını öğrendim. Onu bunun için suçlamıyorum, beni sevmek zorunda değil, ama keşke daha doğru birisiyle çıksaydı. Çocuk daha önce çıktığı birisini bir başkasıyla aldatmıştı. Ağzı çok pisti. Sevgililerine daha önce de kaç kere toplum içinde hakaret etmiş, bağırmıştı. O da bunu biliyordu. Ben de onu öldürdüm zihnimde. Beynimin derinliklerine hapsettim. Geçmişe perde çektim. Yavaş, yavaş unutuyorum. Umarım tüm izleri silinir hiçbir kalıntısı kalmadan. Tabii gel dese koşarım ona. Ama o sevmedikçe ben de söylemeyeceğim ona. Onun seni sevmiyorum demesine dayanamam..
Yakın tarihte okuduğum, gerek hikayesi , gerek anlatımı yönüyle gerçekten çok kaliteli olduğu kanısına vardığım romandır. Sabahattin Ali beni gerçekten çok etkiledi. Okunması gereken, okuduysan da tekrar okunması gereken bir eserdir bence. Ben çok beğendim