- türkiye'yi terk ediyorum, dünya umurumda değil. 2 sene önce bunun olacağını bana söyleselerdi siktir lan nerede o günler derdim.
- en son bir buçuk sene mi ne önce sözlüğe yazmışım, hakkında entry yazdığım eski sevgilim benimle temasa geçti. kendimi kaybetmedim, bir şey hissetmedim. eskiden yazdıklarıma falan bakıyorum da çok yol gitmişim. hayır şu an görüşmüyoruz. geldi geçti kendisi.
- geçmişten gelen hiçbir şeyi kabul etmeyin. sanırım kendime güvenerek, gönül rahatlığıyla verebileceğim iki üç hayat tavsiyesinden biridir.
- destiny 2'nin çıkışı beni taşınacak olmamdan daha çok heyecanlandırıyor. hiçbir koşul altında normal bir insan olma iddiam yoktur.
- çoğu zaman insanlarla tartışacak enerjiyi bulamıyorum, sadece kesip atmak, tamam deyip geçmek çok çok daha kolayıma geliyor. herkesin kendi yanlışlarını yaşayarak öğrenmesinden yanayım.
- iş ve sosyal hayatındaki becerilerim birbirine karışmıyor. çalışırken insanları bir şeylere ikna edebilirken dışarıda uğraşmıyorum bile.
leonard cohen ölmüş. ben dinlemezdim. bilmem. benim müzik zevkim daha kapalıdır. çoğu da saçma bulur. olsun, konumuz bu değil.
"dance me to the end of love" şarkısını paylaşmışlar haberi alanlar. o şarkı, zamanında onun bana gönderdiği şarkıydı. bana yollamıştı. benimdi. şarkıyı hatırlamıyorum bile. göğsüme bir mızrak saplanmış gibi hissettim.
ben seni hiç aldatmamıştım ki. sadece saçma ve boş konuşmuştum.
yapılıp yapılmayacağını değil, ne zaman yapılacağını merak ettiğim, oyun çıktıktan sonra yapıldığı düşünülürse geç bile kalınmış beyinsizlik beyanı.
linkteki haberi arkadaşlarım gönderdiğinde onlara da aynı şeyi söylemiştim. arkadaş adamlar oyunun en azından metinlerini de olsa senin dilinde yapsın, osmanlı askeri için cillop gibi bir dublaj yapsın -moden türkçeyle değil, eski türkçeyle konuşan osmanlı askerinden bahsediyorum- senin ülkene gelip 2 ay arazi incelemesi yapsın düzgün olsun iyi görünsün diye, üniformasında bile orjinaline sadık kalsın, yine sana yaranamasın. var mı böyle bir şey ya? oyun resmen senin tanıtımını yapıyor, lütfediyor, vaktiyle şu topraklarda osmanlı diye bir devlet vardı diye. osmanlı diye de geçiyor bak gerizekalı gibi türkiye deyip geçmiyor da, şu basit tarihi tutarlılığı bile çoğu büyük firma atlarken adamlar yapmadı. çünkü osmanlıyı, türkü vs sen bilirsin, gavur bilmez, umrunda da olmaz, gidip araştırmaz. ama bu medyumda görünce bilir, aşina olur, bir ihtimal araştırır öğrenir. sen bunu kendi lehine çevireceğine, ne bileyim atıyorum, çanakkaledeki birinci dünya savaşına ait müzelerimizin tanıtımını daha da arttıracağına... ya bu kafaya ben niye bir şey anlatmaya çalışıyorum ki?
bir de, 1 ürdün dinarının arkasına da basılı olan arap isyanı, hani şu arapların osmanlıyı her anlamıyla sırtından vurduğu -huyları üzere- bu dönemde, bu savaşta gerçekleşmiştir, tarih özürlü arap sevicilere duyurulur. şu arap sevicilerin türk tarihi ve mirası çok umurlarındaymış gibi, sahip çıkar gibi yapmaları beni delirtiyor.
herkesin bir puan sonucu söylediği ama sistemin nedense 120 tane ayrı puan verdiği sınav. hangisi ne işe yarıyor bilseydim iyi olabilirdi. ama bilmiyorum. umrumda da değil.
yaşandı bitti saygısızca neslidir. giden, bırakan hepsinin bir geçerli ve mantıklı bir sebebi vardı. olması gerekiyor muydu, hayır. kimse kimseye kıytırık bir sözlük hesabı için hesap verecek değildi.
bizden kalanlardan da 5 tane say desen sayamam. zaten kaldık da ne oldu?
insanların nasıl kariyer yaptığını, bu dünyada nasıl ilerleyip bir yere geldiğini çözdüm. uygulama alanım yok ama çözdüm. bir şeyi bilmiyor musunuz, veya emin değil misiniz? kesinlikle bilmediğinizi itiraf etmeyin. yüzde yüz biliyormuş, eminmiş gibi davranın ve karşınızdakini kendi bildiğinizin doğru olduğu yönünde iknaya girişin. yanılırsanız da yüzünüz bile kızarmasın ve üstünde düşünmeyin bile, yaşanmamış gibi davranın.
benim yakın bir arkadaşım var, aynı böyle. anlaşılsın diye farazi bir örnekle anlatıyorum, bu ibne ömrü boyunca kapalı bir alanda tutulmuş, gökyüzünü hiç görmemiş ve rengini kan kırmızısı sanıyor olsun. gökyüzü mavidir hacı dersen hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden "yok canım olur mu öyle şey, gökyüzü kan kırmızısıdır" der ve öyle bir söyler ki bunu, ömründe göğe bakmamış olsan inanırsın. iyi adamdır, çok severim, ama bu adam bir şeye "eminim" diyorsa inanmam, ipiyle de kuyuya inmem.
velhasıl kelam, ben bu hayatta çok iyi yerlere gelmek istiyorum diyorsan, böyle bir yöntem var. kullanın.
ülkenin genel ruh hali, konudaki bilinci ve kimse kusura bakmasın ama iq seviyesi ortadayken, hayır. nüfus kontrolü için daha kansız yöntemler var arkadaşlar, çok kısa sürede rekor vatandaşın katledilmesine hiç lüzum yok.
destekleyen bütün yorumları ülkenin insan profili gerçeklerinden kopuk buluyorum. bir haklı duruma bin haksız cinayet gibi bir oran çıkacağını göremeyen, anlayamayanlar bir balon içinde yaşamış, ülkesini ve insanını tanımıyor demektir.
yıllar yılı çok ağır white knight'tım. tanıyan okuyan bilir. bıraktım. çok iyi hissediyorum diyemem, ama daha iyiyim. bileğime zincirlenmiş görünmez bir prangaydı adeta. kendisini düşünmeyeni onun yerine düşünmek gereksiz, kimsenin kurtarılmaya ihtiyacı yok, kimse bunu talep etmiyor, bunun için bir şey vaat etmiyor. yıllarca anlayamadığım, kavrayamadığım buydu. bundan payını alan olmuşsa onlardan da özür dilerim. size insan olarak değer vermemiş oldum istemeden.
yalnız ölecekmiş gibi yaşamaya şartlandım. kendimi bu fikre alıştırdım. insanlara, bağlılığa kapalı değilim asla, ama umudumu yitirdim. elime geçen altın fırsatları çarçur ettim zaten, bir daha da zannetmiyorum ki olsun. olur belki, ama olmayacak gibi yaşayıp olursa sevinmek daha mantıklı geldi. diğer türlüsü bugüne kadar yıprattı.
izlemeyeceğim için mecbur fragmanıyla yargılayacağım yeni şahan gökbakar filmi. kısa tutacağım, 21. yüzyılda hala osurukla güldürmeye çabalamaya anlam veremiyorum. neden? nesi komik?
türkiye sınırları içinde vakit kaybından daha fazlası olamayan tanışma kaynaşma uygulaması. ne teorideki, ne de pratikteki amacına ulaşamıyor bu topraklarda.
hepiniz, hepimiz, kendisine tamamen yanlış davrandığımız bu gezegende boş şeyler peşinde koşarak, hayatımızın zirvesinde bile olmayacağımız yılları kurtarmak adı altında çarçur olacak ve öleceğiz. küçük ve önemsiziz.
kaç oyun attım toplamda, dört müydü beş mi diye sordum kendime, sonra steam'de toplam oynama süresinin 107 saat olduğunu gördüm. benim o küsüratı olan 7 saatte bile suyunu çıkarıp yüzüne tekrar bakmadığım oyunlar var.
öyle bir sıra tabanlı strateji oyunudur. adamın yüzlerce saatini alır, ruhun duymaz.
civilization v oynamaya başladıktan sonra dünyada dönen bazı şeyler konusunda aydınlanma yaşadım diyebilirim. yeni malum olmadı ama kavrayabildim diyeyim. diplomasi zaferine koşarken birleşmiş milletlerin koca bir şaka olduğunu anladım mesela. gerçekte de öyle değil mi? bir ülke hepsinin iplerini elinde tutmuyor mu, ne isterse oradan geçiremez mi?
ve doğal kaynak için bir ülkeye saldırmak, ülkeyi ilhak etmek veya sömürgeye çevirmenin zamanında neden hayati olduğunu bir/birkaç kaynak topraklarımda çıkmadığında idrak ettim. tarih derslerinde okuyup geçtiğim şeylerdi, üzerinde hiç düşünme gereği duymamıştım, uzak ve saçma geliyordu. yapmak zorunda kalınca her şey netleşti.
devletlerin dostu olmaz, çıkarı olur, bunu ben dahil herkes bilir aslında, ama bilmeyen varsa da, dostluk anlaşması imzalanmasından iki tur sonra başkentinde dostunun casusunu teknoloji çalmaya kalkarken enseleyerek öğrenebilir. ya da size savaş açmadan önce hemen dibinizdeki küçük bir şehir devlete para yedirir ve size savaş açtıktan sonra size dokunmaz bile, sizin savunmanız siz o göt kadar şehir devletinden o kadar askerin nasıl çıktığını düşünürken onlarla boğuşur, ne askerlerinizin nasıl öldüğünü anlarsınız, ne paranızın nasıl çarçur olduğunu. hele bir de mutsuzluk, kültür çatışmaları, ideoloji farkları varsa vay halinize. tanıdık gelmiştir.
velhasıl kelam, sürekli vur kır patlat olmuyor, arada kafa çalıştıran şeyler de oynamak lazım, garip şeyler düşünmeye sevk eden oyunlar bunlar oluyor.
milletin deli gibi oynadığı euro truck simulator 2 bende var, humble bundle'ların birinden nasıl olduysa almışım, bir kez kurup oynamışlığım yok. kütüphanede ben ona bakıyorum o bana.
torn banner yapımı bağırma simülatörü. şu oyunda bağırarak aldığım keyfi hiçbir oyundan almamışımdır.
şaka bir yana, kendisi çok orijinal bir fpsdir. orta çağ temalı online multiplayer savaş oyunu. 4 sınıf askerle çeşitli oyun modlarında (objective, team deathmatch, last team standing, free-for-all) kılıç, kalkan, allah ne verdiyse savaşıyor, delikli demirin icat olmadığı, dolayısıyla mertliğin bozulmadığı zamanlarda savaşın keyfini alıyorsunuz. battlefield bok yemiş, ben bu oyunda daha çok eğleniyorum. gırtlağını patlatırcasına bağırıp düşmana hücum etmek, göğüs göğüse çarpışmak gibisi var mı?
her indirimde 4 liraya iner (mesela şu an devam eden kış indirimlerinde olduğu gibi). 4 liraya alabileceğiniz en iyi oyundur, kaçırmayın efendim. arkadaşlarınızı da toplayın hatta, beraber bağırın.
yazarın favori takımı mason order'dır. sorana masonların daha güzel bağırdığını söyler. "for the order!" diye bağırarak hücum etmek suretiyle uzaklaşır.
caching sıkıntısı yaşamış ve bu sorunu çözülmüştür. valve'ın gamespot'a yaptığı açıklamaya göre herhangi bir izinsiz işlem gerçekleşmemiştir, gerçekleşen durum hacklenme değildir.
850$'a alınabiliyor, envanterde deagle yerine geçiyor. 8 mermi kapasiteli ve 8 yedek mermisi var. zırhsız hedefe her halükarda tek vuruyor. zırhlı hedefe ise 90-99 arası, tabii yakın mesafede değilse, yakında yine tek.
tabi bir çapanoğlu var, asıl atış modu awp keskinliğinde olsa da, sol tıka yarım saniye basılı tutmanız gerekiyor, öyle ateş alıyor. yani hedefinizin önüne nişan almalısınız, şayet hareket ediyorsa. sağ tık ise horoza vurarak hızlı ateş etmeyi sağlıyor ama daha isabetsiz. yakın mesafede kullanılabilir.