yüksek bilgi birikimiyle kesişen akıcı üslubu ve dinleyini avucuna alan tarzıyla kendisini dinletmeyi beceren, asıl vak'a olan zihininde toplardıklarını aktarma mefhumunu pek alâ içselleştirmiş olduğu belli, farklı etkinlikler çerçevesinde verdiği dersler ve seminerler yoluyla karşılaşılabilecek olan yazar, sosyolog.
iskandinav ülkelerine karşı kimi kez soğuğundan, kimi kez insana modern hayatla birlikte hızla yitirdiği özünü hatırlatan engin doğasından, kimi kez de mistik havasından ötürü sevgi besleyen, kuvvetle muhtemel kış aylarını yaz aylarına tercih eden yazarların kulübüdür, topluluğudur. bir iskandinav ülkesine gitmiş olmak şart değildir, o topraklar o kadar açık yüreklidir ki, gitmeden sevenleri de gelmiş kabul eder ve bağrına basar.
sivil toplum çalışmaları ve politik tartışma gruplarında sıkça boy gösteren, entelektüel kapasitesi ve bunu gözler önünde tezahür ettiren seri akıl yürütmedeki hüneri ile zihinleri, munis ve kalender suretinde gizli saf siniri ve sitem hali ile gönülleri, asla emrivakiye düşürmeyen bilakis anlık sürüklenmelere yol açan önerileri ile arkadaşlık fikrini fetheden, olur da bir gün norveç'te yaşamaya başladığım takdirde bolca edineceğim balıkçıların kullandıkları el kremlerini paylaşmaktan keyif alacağım hoşsohbet ve derya deniz insan.
15 yıldır ankara'yı ankara olmaktan çıkartmakta üstüne olmayan facianın, bir beş yıl daha ankaralının tepesinde olması demektir. allah korusundur; evlerden ırak gözlerden uzak olsundur.
dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleşen uçak kazalarında, sıkça rastlandığı üzre en az bir türk vatandaşı yolcunun bulunmasıdır. hakikaten de dünyanın her tarafındayız herhalde.
küresel iklim değişikliği nedeniyle, türkiye coğrafyasında gerçekleşmesi olası iklim ve coğrafya etkileridir. marmara ve ege bölgelerinde akdeniz ikliminin belirginleşmesi, karadeniz'de yağmurların azalması, akdeniz bölgesi'nde afrika sıcaklarının yaşanması..
kuzey yarimkürenin kuzey kesimlerinde bulunan, isvec, norvec, danimarka, izlanda ... gibi ülkelerden birisinde yasama durumu.
erkenden batan ve gun icinde de cogu kez sinir bozucu bir sekilde bulutlarin ardina gizlenen gunes, yilin büyük kismi kapali ve haliyle gri seyreden ve zaman zaman bunalimli bir ruh haline sürükleyen hava, merkezi bölgelerde dahi gun ortasi saatlerinde insan yogunlugunun az olmasi, havanin biraz ilik seyretmesi üzerine sort/t-shirt/spor ayakkabisi uclusuyle sokaklara cikan insanlar..
duyguları aklın önüne alarak anlık politik/toplumsal/bireysel tepkileri süreklilik içinde politize etme ve ötekileştirdiğini yok etme üzerine kurulu faşizmin, içten içe etkisine aldığı insanların yaşadıkları hafiflik. sorgulama sıkıntıları yoktur; hayatı salt duygularıyla yaşarlar (la bak...türk kanı pis deyen bu...ver la yumurtayı/silahı...). hayatı hafiflik olmaktan çıkartan herşeyden, bir anlamda "muaf"tırlar. düşünmeye/fikre/öze dair bir "dert" olnmadığından, mutlak olan "an" ve "eylem" olduğundan, bireysel konformizme de güzelce yaslanan, farkında olmaksızın içerisinden konuşulabilecek ideolojik durum.
ola ki cennete gitmek mümkün olursa, ve ola ki cennet mefhumu gerçekse, gidildiği/girildiği zaman konuşulacak kimselerdir. hakikaten böyle bir durum gerçekleşirse, eğlenceli bile olabilir. atatürk'le cumhuriyet türkiyesini konuşmak mesela.
istanbul'da yaşayan 15 milyonu aşkın insandan, istanbul'da doğmuş ve yetişmiş pek çoğunun aile - ata kökenine vurgu yapmaya devam etmesi nedeniyle ortaya çıkan durum.
- nerelisin?
- sivas.
- en son ne zaman gittin memlekete? nasıl oralar?
- ben sivas'ı bilmem. istanbul'da doğdum.
dün gerçekleşen seçimlerden birinci olarak çıkmış hamburg belediye başkanı/eyalet başbakanı. 32 dişiyle sırıtarak kameralara poz vermiş, bir önceki seçimlere göre 4 puan kaybetmesine ve son 4 yılın aksine tek başına hükümet kuramayacak olmasına ve an itibariyle sol partilerle işbirliğine muhtaç olmasına rağmen, zafer ilan etme cüretini göstermiştir, allah akıl versindir.
karşısındaki mağdurun mağduriyetini daha iyi kavrayabilmek adına, bir an için olsun kendisini onun yerine koyma ve mağdurun penceresinden meselee bakabilme becerisi olan "empati"den yoksun; daha da kötüsü bunu yapabilen insanların yanıbaşındaki mağdurlarla empati kurmalarını saflıkla/hainlikle... açıklamaya çalışan vicdan ve mantık yoksunu kimse.
yıllara bakıldığında, yılda ortalama sadece 1 (bir) kişinin cinayete kurban gittiği söylenen norveç'te, cinayet sonucu ölme durumudur. çölde kutup ayısına rastlamaktan farksız bir durum olsa gerek.
bu hafta itibariyle öğrenci parlamentosu seçimlerinin gerçekleştiği, ve yönetimdeki hristiyan demokrat öğrencilere karşı sol ittifakın kazanmasını temenni ettiğim, güzide üniversite.
ağzından çıkan her cümlesi ile çevresinde yer alsın almasın herkesin tercihleri hakkında limit tanımaksızın konuşmaktan imtina etmeyen kişidir. yahu kardeşim, beni tanrı ile başbaşa bırak da, azapsa azap, cennetse cennet...sorumluluk bana ait.. allah vekili mi sandın kendini?
sevdiceğinizi çok sevmenize rağmen, muhtelif nedenlerden ötürü sevgilinin ailesinden nefret etmektir. güç de olsa yine de durum bir şekilde idare edilir; nitekim sevgilinin ailesidir.
başta istanbul emniyeti olmak üzere ileri düzeyde bilgisayar eğitimi görmüş polis memurlarımızın görev yaptığı, henüz yeni yeni oturmaya başlamasına rağmen pek çok başarılı operasyona imza atan emniyet bürosu. umarız sözlükteki hacker türü saçmalıklara da el atarlar.
türkiye'de toplumsal çevrenin merkeze yerleşmesinden ve görünürlük kazanmasından kaygılı olduğunu belirten fazıl say'ın, türkiye'den "gitmesi" sonucu gerçekleşecek hadisedir. fazıl say açısından bakarsak, eğer sorun kendini öteki hissetmekse, say'ın sözgelimi almanya'da "türken raus", isviçre'de "kara koyun", avusturya'da "barbar türk"...türü ithamlarla karşılaşma olasılığı yüksek olduğundan, fazıl say'ın kaygılarını gideremeyecek olan eylemdir.
türkiye solu kendisine bakıp "ne oldu..ne oluyor?..niçin peki?.." demedikçe ve içerisinden konuştuğu sol dışı paradigmalardan sıyrılamadıkça gerçekleşmesi güç olaydır.
Günlerin siyah beyaz akıp geçtiği ve her yeni günün bir öncekinden de zor olduğu yaşam içerisinde "Hayatta Beşiktaş" diyen büyük Beşiktaş taraftarının 'aşk'ına, yani Beşiktaşk'a olan bağlılığını, sevgisini ve onu ne derece sahiplendiğini göstermek için çıktığı zor yolun ilk adımlarıdır ; Büyük "Beşiktaş Taraftar Projesi". Ne sevdadan vazgeçilir ne de sevdanın zorluklarından.
Proje ilk hedef olarak 3 milyon Beşiktaşlıyı siyah-beyaz yaşamlarına sahip çıkmaya davet ediyor,"gelin Beşiktaşımızın asıl sahibinin kim olduğunu gösterelim" diyor. Türkiye'de ve hatta dünyada ilk defa bir spor kulübünün taraftarları (dikkat edilsin izleyici değil) böylesi büyük bir hareketle işe girişiyor ve "buradayız ulan" çekiyor cümle aleme! E bunu yapanın da Beşiktaş taraftarı olması hiç kimseyi şaşırtmıyordur haliyle, el biliyor alem biliyor, Beşiktaşlı olmak ayrıcalıktır, nasip olmaz herkese!
Dev adımlarla yoluna devam eden bu büyük organizasyonda temsilciler meclisi şekillenmeye başladı bile. Bir de yürütme kurulu bulunmakta bu siyah beyaz koşunun. Projenin yürütme kuruluşunda şu isimler bulunmakta:
Adnan Bostancıoğlu
Alaattin Cam
Ayhan Güner
Cem Yakışkan
Engin Ağır
Feridun Düzağaç
Hayati Kurt
Özer Özçetin
Zeki Demirkubuz
Şu da projenin yapım aşamasında olan ve giderek şekillenen, güncellenen bilgileriyle web adresi:
hayata dair algılamasını, salt sonucun ne olduğu üzerine odaklamış, bu sonuçtan hareketle pozisyon üretmeye koşullanmış hastalıklı zihinlerin değişmez hastalığı.
sözgelimi, bir gemi vardır ve bu geminin bir yerden bir yere belli bir zaman diliminde gitmesi öngörülüyor. olay başlıyor, ve gemimiz demir alıyor. fakat o da ne? aradan o kadar zaman geçmesine rağmen gemimiz halâ hedeflenen linmanda değildir. belirlenen saati aşan bir saatte, gemimiz limana varabiliyor ancak.
şimdi.. sonuç odaklılara göre, tartışılmaz bir başarısızlık vardır bu örnekte. nitekim o meşum gemi, planlanan saatte ve dakikada hedef limana ulaşamamıştır. bunun telafisi ve yenilenmesi de mümkün olmadığından, haliyle cezalandırma/kaptanı işten çıkarma/gemiye hakaret etme..vs.. her müstakbel eylem, mübah hale geliyor.
bir de, bu alışılmış tavrın dışında cılız, fakat makul bir ses yükseliyor. diyor ki bu ses; "evet, gemimiz hedeflenen limanda plânlanan saatte olamadı fakat, acaba geminin hedef limana ulaşmaya uğraşırken neler yaşadığını biliyor muyuz? nasıl bir süreçten sonra buraya geldiğini, hangi aşamalardan geçtiğini biliyor myuz? kaldı ki, önümüzde duran gemi, sadece bir sonuç değil mi? peki sonucu ortaya çıkartan süreç ne olacak? değerlendirmede bu sürecin hiç mi payı olmayacak?.."
ezcümle, türk basınının içerisinden konuştuğu dildir sonuç odaklılık. futbol müşterilerinin, yeni futbol patronlarının içerisinden konuştuğu dildir. beşiktaşımızı liverpool maçından sonra linç etmeye kalkan aklı evvellerin içerisinden konuştuğu hastalıklı zihniyettir. ve porto'dan bir zaferle dönerse beşiktaş, ne kadar hastalıklı ve çarpık olduğu ortaya çıkacak, -hem de futbol eliyle..ne kadar güzel..- özünde linç ve yok etme bulunan hastalıklı ruh hali.
ha bir de..zahmet edip o geminin hangi aşamalardan geçtiğini sormayanlar, gemi hedefe zamanında vardığında gemiyi sahiplenmekten de imtina etmezler. gemiye ne çektiğin bir kere sordun mu be adam/kadın? git başımdan, gölge etme başka ihsan istemez.
