fotoğraf değildir, çok güzel çizilmiş bir resimdir. Genç Muhammed'in, peygamberlik gelemeden önceki dönemine ait olduğundan çizilmesinin günah olmadığı söylenmektedir. iran'da camilerde Hz. Ali'nin resmiyle karşılıklı asılıdır.
vakti azaldığı için, bişeyleri değiştirerek bişeylere zemin hazırlama gündemi kapsamındaki takvimini revize edip faaliyetlerini hızlandıran bir başbakanın, atatürk'e atarlanma çalışmalarını öne alması sonucu, 2012'den itibaren milli bayram ve anma günleri çerçevesinde gözlemlediğimiz genel tutumuna devam ettiğini gösterir durum. ama işte sen takvimi hızlandırırsan o atatürk gelir seni öyle bir ısırır ki, attan değil, eşşekten düşmüşe dönüverirsin. hayırnısıynan o günleri beklemekteyiz efendim.
Zamanında street fighter 2'de oynadığım tek karakter. Aryuket ve ooryuket çekemediğim için seçtiğim ve ken'lerden ryu'lardan dayak yiye yiye zamanla uzmanlaştığım dövüşçüdür. Bi de milletin Chun Li'yle oynadığını görüp acemi sanarak yanına girdiğinde yediği dayaktan sonra bir göt oluşu vardı ki en çok o zevk verirdi.
Çok hareketlidir. Buna alışana kenmiş ryuymuş ağır çekim gibi gelir. Zıplayınca karşılık olarak gelen ooryuket'e karşı en etkili silah olan topuk basma (çivi) hareketini yapar. Bu hareket çok can götürmez ama çoğu zaman oooryuketi keser ve kızımız adamın kafadan sekerek geri veya ileri kaçabilir. Ekranın yan kenarlarından sekip bir kademe daha yukarıya zıplayabilmesiyle, Vega ve galiba bi de bison hariç diğerlerinin ulaşamayacağı yüksekliklerde gezinebilir. En kral hareketlerinden biri, topuğu bastıktan sonra yukarı zıplayıp, düşene kadar tekmeye çata çata seri basarak yepyepi harekete geçirmek ve tek hareketle rakibin canının yarısını almaktır.
meclisin Hakan Şükür gibi *, "ben bilmem büyüklerim bilir" diyen vekillerce dolmasına sebep olacak hamledir.
18 yaşındaki çocuk neyi ne kadar bilebilir ki ülke yönetimi hakkında? ve kaç tane 18 yaşında genç, sahip olduğu yeteneklerine göre ve geçmişte yaptıkları, başardıkları dolayısıyla seçilebilir, geçmişi ne ki çocukcağızın? kaç genç, arkasında bir tarikatın, bir grubun, örgütlü ve 18 yaşında bir çocuğu meclise göndermeye niyetli bir kitlenin desteği olmadan, kendi öz nitelikleri ile seçilebilir? yanıtlar malum.
bu sorular eşliğinde son soru ise şudur: akp'nin bu konuda bu kadar ısrarcı olmasının sebebi nedir?
akla ister istemez akp tüzüğündeki 3 dönemden fazla seçilememe, aday gösterilememe maddesi geliyor. http://www.sabah.com.tr/m...;albumId=42415&page=1 linki incelenirse partinin neredeyse bütün ağır toplarının bu maddeye takılacak insanlar olduğunu görüyoruz. tamam, bu kişiler belediye başkanlığına kaydırılacak falan ama belediye başkanı seçilmesi garanti mi? hayır. artı, bir sonraki yerel seçimlerle genel seçimler arasında süre farkı olacaktır, o arada bu vatandaş ne yapacak? genel seçimler sırasında mevcut başkanın yerine bu isimlerden bazılarının ilgili parti kurullarınca yeni belediye başkanı olarak atanması konusunu bilmiyorum, hiç kasamıycam da şimdi araştırmakla, bilen varsa aydınlatsın, hangi şartlarda gerçekleştirilebiliyor bu iş? istifa yetiyor mu? artı, seçilemeyecek durumda olanlar, belediye başkanlığı gibi istanbul, Ankara, izmir haricinde önemsiz sayılabilecek bir pozisyonu da bir başka gölge operatöre devredip, veya kısmi zamanlı olarak yürütüp mecliste, ülkeyi yöneten karar organı içinde aktif kalmayı isteyebilirler.
nihayetinde, bu durumda ne yapılabilir? seçilemeyen akplilerin adeta seçilmiş gibi olacağı bir yöntem bulunabilir. Bu da bu kişilerin çocuklarını mecliste kendi yerlerine milletvekili yapmaktır. bu temsil başka biri tarafından yapılsa, anlaşmanın bozulması ve temsil eden kişinin ben birey oldum deyip bağımsızlığını ilan etmesi ihtimali her zaman vardır. ama 18'li yaşlardaki kendi oğlu/kızı, aday olamayan milletvekilini hiçbir sorun çıkarmadan temsil edecek, koltuk dolduracaktır. bir seçim dönemi daha geldiğinde koltuğu sorun çıkarmadan anasına/babasına bırakacaktır. mecliste olduğu süre içinde de perde arkasında ebeveyninin işgal ettiği pozisyonu yönetmesine kayıtsız itaat edecektir.
haa neden 18 yaş diye sorarsanız, derim ki 18 yaşı civarında çocukları olan ağır toplar olması kuvvetle muhtemeldir. tutup da araştırmadım kimin kaç yaşında çocuğu var diye ama pek çoğu o kadar da yaşlı değiller. birkaç tanesinin bile çocuğu 18 civarındaysa yeter zaten, hangisini feda edecek erdoğan? kolay mı bütün örgütün en tepesinde yer alan insanlara 4 yıl gez dolaş, sonra gel demek? mümkün değil.
umarım ben yanılırım, umarım gelecek dönem meclisimiz 3 dönemdir akp milletvekilliği yapan insanların çocuklarıyla dolmaz. bu kadar da aşağılanmayalım be milletçe. babadan oğula makam geçirecek kadar düşmeyelim.
2012 yılında hala "ülke almak" tabirini kullanan, savaş propagandacılarının hesabını yaptığı ülkelerdir. Dayıoğlu, bir kıbrıs vardı noldu, aldık mı biz orayı?
zamanında hitler'in iyileştirdiği ikinci dünya savaşı öncesi alman ekonomisiyle kıyas yapıldığında, bugün geçmişe bakan aklı başında herhangi bir alman'ın, savaş öncesinde bir ekonomik kriz olsaydı da nasyonel sosyalistler iktidardan düşseydi fikrine hayır diyeceğini sanmıyorum. gerçekleşirse, ehven-i şer bir kriz olmaya adaydır.
siyonizmin her türlü arzusunu yerine getirmekle görevli, kendi tarikat örgütlenmesini de yahudiliği örnek alarak oluşturmuş din bezirganıdır. görevi, müslümanı müslümana kırdırmak da dahil, ortodoks yahudiliğin bekası için verilen her türlü vazifeyi ifa etmektir. okyanuslar ötesidir ve çok kötü kalpli bir "insan" olduğu izlenimi uyandırmaktadır.
iyiden iyiye kendini hissettirmeye baslamis krizdir. Tahsilat yapilamiyor, piyasada para donmuyor. herkes kriz geliyor diyor. Ciksin diyorum ben de. Akp'yi goturecekse devaluasyon olsun %100 vallahi raziyim.
Cok degil, az bir zaman sonra ruh hali, sovyet ordusu tarafindan isgal edilmis berlin'deki siginaginda kafasina sikan evil incarnation'in ruh haliyle tam olarak esitlenecek zat
Bugün Uludağ sözlük'e girdiğimde, üye girişi yapmadan önce gelen ana ekranda reklamını gördüğüm hoca. önce şakalı resim falan sandım, tıkladım hakkatten de hocanın sitesi açılıyor.Bu da ekran görüntüsü:
"dindar yahudilerin dünyadaki en dindar tektanrılı din inananları olması" şeklinde düzeltilirse daha akla yatkın olacak önerme. Çünkü gördüğüm bildiğim kadarıyla bazı hindular ve dahi budistler benim diyen yahudiyi cebinden çıkarır dindarlıkta.
Bu durumun sebepleri çeşitli olabilir. örneğin, babil sürgünüyle birlikte, tek tanrılı dini keşfeden onlardır. eee adam keşfetmiş bişey, hem de en eski tek tanrılı din onun ki, o sahip çıkmasın da kim sahip çıksın dinine?
bir başka sebep, yerleştikleri hemen hemen tüm topraklarda eziyet ve zulüm görmeleridir. Bu durumun sebeplerine hiç girmeye gerek görmeden, ezilen bir kitlenin daha da fanatikleşeceğini öngörmek olasıdır diyebilirim.
2009'da Darwin'in doğumunun 200. ve türlerin kökeninin yayınlanışının 150. yılı olması dolayısıyla sayıları artan evrim etkinliklerinin azaldığı bugünlerde evrimi tartışmaya hevesli insanlara ilaç gibi gelecek etkinlik.
Bu yıl yedincisi düzenlenecek olan konferans. Her yıl olduğu gibi ODTÜ'de düzenlenecek olan konferansın organizasyonu ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu tarafından gerçekleştiriliyor. Aşağıdakı linkten detaylı bilgilere ulaşılabilir. Ben gidemiycem gibi görünüyor. gidebilen olacaksa izlenimlerine, gördüklerine, öğrendiklerine talibim.
iphone'da bugüne kadar kaydedilmiş saat alarmlarına dikkat edildiğinde görülebildiği üzere, gündüz-gece mevhumu olmayan, zorlayıcı bir çalışma şekli de olabilir. 17:44, 02:27, 04:23 gibi saçma sapan saatlere kurulmuş uyanma alarmı kayıtlarıyla dolmuş telefon, hale bak.
yazılan projenin bütçesini artık hiçbir anlam ifade etmeyecek, projeyi kuşa çevirecek ve yapılabilirliğini imkansız hale getirecek şekilde 1/3'üne indirerek kabul eden, proje kavramı nedir bilmez yöneticilere sahip köhne kurum. Lan oğlum biz uydurup da mı yazıyoruz o bütçeyi? lazım ki yazıyoruz. bütçeden birkaç kalem çıkarmayı anlarım da, üçte birine düşürmek nedir abi, nasıl gerçekleştireceğim ben o zaman hedeflerimi?
haa kimse çıkıp da buradan boşuna atarlanmasın bak söyleyeyim, "yok efendim kurul haklıdır, gerekli görülmüştür de düşürülmüştür" bilmem ne diye. en kralınız gelsin, açalım projeyi önümüze, haklı olduğuma ikna etmezsem bırakırım bu işi.
2010 öncesindeki "kosgeb mi? ammann uzak dursun" günlerine geri dönme sinyalleri vermeye başlayan kurumdur bugün itibarıyla.
üstün olan tarafın galatasaray, görece daha güçsüz olan tarafın ise fenerbahçe olduğu rekabettir. şöyle izah edeyim:
iki insan grubu arasındaki rekabette, gruba dahil olan insan sayısının azlığı, teknolojik imkanlar, yetenekler, doğal şartlar vs sebeplerle güçsüz olan taraf her zaman daha fanatik olur. güçsüz tarafın yöneticilerince sürdürülen etkin propaganda ile de büyütülen bu fanatizm aynı zamanda güçsüz olan grup üyelerinin adanmışlıklarını arttırarak rekabette ekstra avantaj ve denge sağlamaya da yarar.
örnek olarak, tee zamanında, birbiri ardına ziyaret ettiğim pakistan ve hindistan'da gördüklerimi verebilirim. bilindiği üzere, nüfus, yüzölçümü, toplam ekonomik büyüklük ve daha pek çok açıdan Pakistan hindistan'ın gerisindedir. Yani daha güçsüzdür de denebilir. işte o pakistan'da insanlar göğüslerinde, üzerinde hindistan haritası ve bıçak tutan bir el resmi ile altında "stab india" yazan rozetler takarken, hindistan'da insanlar "pakistan bizim kardeşimiz", "evet sorunlar var ama halklar bunun üstesinden gelir" modunda takılıyorlardı.
benzer şekilde, ne zaman yunanistan'a veya yunan adalarına gitsem başlıyorlar anlatmaya "benim dedem trabzon'da 10 kişiyi öldürmüş" hikayelerini. milli maçlarda falan da çoğunlukla açıkça görüyoruz adamların ezikliklerini ve türkiye korkularını. oysa bizde yunanistan pek umursanmaz. sabah ipsaladan girsek öğlen ezanını atina'da okuruz anlayışı hakimdir. yani fazla örneklemeye de gerek yok aslında, nüfusundan tarihine bir çok açıdan türkiye-yunanistan rekabetinde üstün olan taraf türkiye'dir. doğal olarak da türkiye'de yunanistan, yunanistan'da türkiye'nin olduğundan daha az önemsenir.
işte bu durum, galatasaray fenerbahçe rekabetinde de böyledir. Ya da en azından aziz yıldırım'ın darağacında bile galatasaray'a sallamasından gördüğümüz kadarıyla son 10 yılda bu hale gelmiştir. galatasaray için -artık- bir numaralı öncelik avrupa'dır. fenerbahçe içinse galatasaray. galatasaray için uefa kupası vardır, fenerbahçe içinse 6-0. kuyt gelir, adamcağıza ilk iş olarak galatasaray'a laf ettirirler. Ya da kuyt'a fısıldarlar gs'ye salla popüler olursun diye, kuyt da bu fırsatı kullanır falan.
galatasaray'ın aristokrat, fenerbahçe'nin ise istanbul'a göçmüş anadolu zengini köklerini düşününce de normal bir durum aslında bu. kırsaldan gelmiş, kültürel açıdan geri ama parasal açıdan en az eşit ve muhtemelen büyük olan fenerbahçe tabanı *, yerleşik, kültürlü, okumuş ve atadan şehirli galatasaray tabanına tepkili olacaktır. üstesinden gelinecek hedef olarak onu görecektir. laf, bilgi veya kültür yetişitiremediği rakibini parasıyla dövmeye kalkacaktır ki bu yaklaşım tarih boyunca fenerbahçenin transfer politikasını oluşturur. haa son dönemde, tarih boyunca fenerbahçe'nin başına gelmiş en kötü şey olan yıldırım iktidarı ile bu para kullanımı maç ayaralama gibi alanlara da kaymıştır ki o apayrı bir yazının konusu.
geçen sadri şener anlatıyordu: "galatasaray yöneticileri kültürlü, hepsi dil bilen adamlar, fenerbahçe'de de para var".
sizde ne var diye sordular, yazık garibim, "bizde ikisi de yok malesef" dedi. bu da bir başka türlü ifadesidir bu bahsin.
kulüpler kurucularının gelenek ve kimliklerini taşırlar ve uzun yıllar geçse de, kongre üyeleri ve onların çocuklarından oluşan yeni nesil kuşaklar vasıtasıyla bu yapıyı muhafaza ederler. elbette ki iki takımdan birini tutan gariban halktan bahsetmiyorum, onlar hemen hemen aynı. ama en basitinden bugün bile, galatasaray'ın başkanı yakın zamana kadar isviçre'de yaşayan "entelektüel"* bir işadamıyken, fenerbahçe'nin başkanı, diyarbakırlı bir nato müteahhididir.
