"Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla tavizvermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmingelişimini inkâr etmek olur."
(bkz: gazi mustafa kemal atatürk)
Anayasa'nın 94'üncü maddesi uyarınca yeni başkan seçildikten sonra Anayasa'nın 102. maddesi uyarınca 11 Nisan 2007'de cumhurbaşkanlığı adaylık süreci işlemeye başlayacak. Adayların belirlenmesinden sonra da 12 Mayıs 2007'de yeni cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. Böylece 16 Mayıs 2007'de görev süresi bitecek olan Ahmet Necdet Sezer' in yerine seçilecek olan cumhurbaşkanı yeni parlamento tarafından seçilmiş olacak.
"yeni tur bir demokrasi"nin sözcüleri olarak her akşam televizyonlarda karşımıza çıkan zamane elitinin ilgi alanı dışında kalma sebebini söyleyebilir misiniz? "ulvi demokrat " ruhları rahatsız eden en küçük bir tarafı yok mu bu gibi konuların? dünyevi yaşamın "din" merkezli örgütlenmesine karşı çıkmak mı bir tek "anti-demokrasi"..?
"bu anlayış diktator rejimlerin felsefesidir. kaygıyla karşılıyorum. hayretler icinde kaldık. bunlar (bu mahkeme kararı) cok yanlış ve tehlikeli şeylerdir." sayın bakanın hangi sıfatıyla, hangi hukuk bilgisiyle konuştuğunu anlamak elbette mümkün değildir!
çırakları konuşur da recep tayyip erdoğandurur mu! o da -bilinen üslubuyla- açtı ağzını, yumdu gözünü:
" danıştayın aldığı bu kararı kınıyorum. bu hicbir hukuk anlayışı icinde tanımlanamaz." (kendisi herhalde .hukukcu. (!) olduğu için bu konuları iyi biliyor.
bir başbakan düşünün, yargıya, hem de ülkenin idari yargıdaki en üst düzey mahkemesine efendi diye hitap ediyor. aklınca danıştayı aşağılamaya kalkışıyor.
başbakan ve bakanları tek tek konuştu, bunlara destek veren şeriatcı medyada -gazete ve televizyonlarda- danıştaya en ağır hakaretler yağdırıldı ve son olarak vakit gazetesinde danıştay 2. dairesinin başkan ve üyelerinin fotoğrafları tek tek, birinci sayfadan, manşetten yayınlandı.
kendilerine geldimi demokrasi havarisi kesilen akp,82 yaşındaki bir vatandaşın anı defterine aleyhte bir kaç satır yazmasına ya da yargıtay ve danıştaykararlarına asla ve asla tahammül edemez kaplan kesilirken, aynı zihniyet ankaraya gelen ve turkiye cumhuriyeti aleyhine zehir zemberek açıklamalar yapan, yunan milletvekiline ise tepki göstermek şöyle dursun, hizmette ve hürmette kusur etmemişlerdir...
'Sumer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür(24). Daha sonraları, iÖ 1500 yıllarında bir Asur Kralı, yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak; örtünürlerse ceza var. (Prof. Mebrure Tosun-Doç. Dr. Kadriye Yalçav, Sumer, Babil, Asur Kanunları ve Ammi- Aduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.252, madde 40.) Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınlar da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.
Bu gelenek Yahudilere geçmiş, dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlannı örtmüşler. Hıristiyanlık'ta rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. ilginç olan Tevrat'ın son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış.. Tevrat Tesniye 23: 18'de "israiloğullarından ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar! Fuhşun ücretini herhangi bir adak için Allah'ın Rabbin mabedine getirmeyeceksin, çünkü bunların ikisi de Allah'ın Rabbe mekruhtur" şeklinde yazılıyor. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış. (Tevrar, Tekvin 38:15.)(25) Bunun Araplarda da olduğunu duydum; ama yazılı bir kanıt bulamadım. islam'a örtünme, erkekten kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz bir yerde Kurân okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sumer geleneğinin bir devamıdır.
Kur'an'da Örtünmeyle ilgili Ayetler
A'râf Suresi, ayet 26-27:
"Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Tekva (iman) elbisesi ise daha hayırlıdır. Ey Ademoğulları! Her mescide gidişinizde ziynetli elbiseler giyinin. Yiyin için, fakat israf etmeyin."
Nûr Suresi, ayet 31:
"Mümin kadınlara söyle: Gözlerini korusunlar, namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üstüne örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları ellerinin altında bulunan, erkeklerden kadına ihtiyacı kalmamış hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına ziynetlerini göstermesinler. Gizlemekte olduklan ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar."
Bu ayetteki "ziynetler" nedir? Bu, çeşitli şekilde yorumlanmış. Kimi kadının vücudu, kimi de takılan ziynettir, demiş. (Ayaklar yere vurulunca anlaşılma tehlikesi olan ziynet nedir? Şangırdayan, şungurdayan metal ve taş ziynetler mi, yoksa kadının göğüsleri, gerdanı gibi örtünmesi güya emredilen beden kısımları mı? Hangisi daha mantıklı?)
Nûr Suresi, ayet 60:
"Bir nikâh ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş kadınların ziynetlerini göstermeksizin, dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmalan kendileri için daha hayırlıdır."
Burada ziynetin; kadının vücudu, göğüsleri olduğu daha belirgin. islamiyetten evvel Arap kadınları yarıbellerine kadar çıplak gezerlermiş. Hatta islamiyetten sonra da cariyeler, köleler giyinmezlermiş çalıştıklan için. Bizde kadınlar yaşlanınca daha çok kapanıyorlar.
Ahzâb Suresi, ayet 59:
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlanna (bir ihtiyaç için dışan çıktıklannda) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onlann tanınmaması ve inciltilmemesi için en elverişli olan budur."
Bu ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek, ne de çalışabilecekler. Kurânda, bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınların cehennemde saçlanndan asılacaklan şeklinde bir ayet olmadığı gibi, örtünenlerin de cennete gideceği yazılmıyor.
Bir toplanti icin geldigim Istanbul'da, kaldigim otelin yemek salonunda kahvalti ederken karsimdaki masada oturan ve Arap ulkelerindenbirisinden, turist olarak geldikleri her hallerinden belli olan bir aile gordum. Uc cocuk, bir erkek ve yalnizca gozlerini acikta birakacak sekilde, yuzunu simsiki pecelemis bir kadindan olusuyordu bu aile. Adam ve cocuklar rahatca, hatta biraz gereginden de fazla bir rahatlikla, neredeyse doke-saca yemeklerini yerken, kadin buyuk bir sikinti icinde, basini iyice one egerek, bir eliyle agzini burnunu orten ortuyu birazcik kaldirip, oteki eliyle de ortunun altindaki agzina bir seyler sokusturmayacalisiyordu. Bir yandan da arada bir cevresine tedirgin, urkek bakislar firlatiyordu. Tipki, gizlice bir seyler yiyen ve her an yakalanma korkusu icinde olan, urkek bir kediye benziyordu.
Kadinin cektigi, bu yemek yeme iskencesini icim burkularak izlerken birden bire, iki elimi kullanarak ve agzimi bulma guclugu cekmeden, rahatca yemek yiyebilmenin, ne buyuk bir mutluluk oldugunun ayrimina vardim. Bu, o zamana kadar hic ayrimina varmadigim bir mutluluktu.
Cunku ellili yillarda dogan benim kusagim, Cumhuriyet doneminin icine dogmustuk ve boylesine, kadini dis dunyadan ve cagdas uygarliktan soyutlayan ortunme zorunlugu, bizim icin cok gecmislerde kalmis, uzak ve karanlik bir golgeydi. O anda, acik pencereden giren deniz ruzgari saclarimi tarayip gecti, gunesin aydinligini ve sicakligini tum yuzumde duyumsayip, Ataturk' e yurek dolusu tesekkur ettim ve ''Ataturk'un Hatira Defteri''adli kitaptan okudugum, daha 1916 yilinda Turk kadini konusunda, onun dusundugu ve daha sonra da buyuk bir kararlilikla hayata gecirdigi su dusuncelerini animsadim:
''Kadinin egitilmesi, ortunun kaldirilmasi, kadinin calisma hayatina girmesi''
Türk ulusunun bağımsız, özgür ve çağdaş yaşamının güvencesi olan Cumhuriyet'in değerlerine ve kurumlarına karşı düzenlenen saldırılar asla amacına ulaşamayacaktır
Danıştay 2. Dairesi üyelerine toplantı yaparken gerçekleştirilen çirkin saldırıyı nefretle kınıyorum..
Cumhuriyet'in temel kurumlarından bağımsız yargının üyelerine karşı girişilen saldırı ulusumuzu derinden yaralamıştır. Yüce yargının kutsal görevini yaptığı bir anda girişilen bu saldırıCumhuriyet tarihine kara bir leke olarak geçecektir`. Türk ulusunun bağımsız, özgür ve çağdaş yaşamının güvencesi olan Cumhuriyet'in değerlerine ve kurumlarına karşı düzenlenen saldırılar asla amacına ulaşamayacaktır. Baskılar ve tehditler Türk yargısını yıldıramayacak, Türk yargısı anayasal görevlerini, laik ve demokratik Cumhuriyet'e bağlılıkla sürdürecektir.
ahmet necdet sezer türkiye cumhuriyeti cumhur başkanı
"Olay bu nedenle oldu, şu nedenle oldu, bunu şu anda konuşmak yanlış olur"
"Bunun bir soruşturma süreci var. Netleşecektir ve neticesi ortaya çıkacaktır. Bu konu ile ilgili olarak şu anda zaten fail Emniyetin elindedir. Bundan sonra sühpesiz ki olay tamamen ve süratle yargıya intikal edecektir ve karşılığını bulacaktır."
"Benim şu andaki temennim bu olaydan bir şeyler çıkartma çalışma gayreti içine girmek Türiyeye zarardır. Bu yanlıştır. Birliğimiz ve beraberliğimizi güçlendirecek gayretler içinde olmamız lazım"
recep tayyip erdoğan türkiye cumhuriyeti başbakanı..
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
takıldı. işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. insanlık
sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki
topraksız köylüler, sizin için öldük. istanbul’daki,
Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,
paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
bizi...
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
unutma bizi...
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak
istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz
titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi...
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,
demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
bizi...
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
unutma bizi...
(bkz: Uğur Mumcu)
"Ben ailemde huzursuzluk olması, eşimle aramda sorunlar olması, ailem ya da bana büyü yapılmış olması gibi sorunlarla boğuşuyorum. Bunları çözmek için yardımınızı bekliyorum. Size benim ve eşimin fotoğraflarını gönderiyorum."
D.T. medyumdan "işlerim çok yoğun, beni telefonla arayın" yanıtını aldı. Bunun üzerine akademisyen D.T., medyum Recep Kaplanı telefonla arayarak yardım istedi. D.T., "eş bağlama büyüsü" için yarasa kanıgerektiğini öğrendi. Ardından avcılar derneğine e-mail göndererek "üniversitede araştırmada kullanmak üzere yarasa kanı" istedi
Ülkemizde kadınlar ilk kez Cumhuriyet dönemindemustafa kemal Atatürk sayesinde bilim dünyasına adım atabildiler. Çünkü daha önce kadınların üniversiteye gitme şansları yoktu. ilk bilim kadınlar'ımızın birçoğu da cumhuriyetten önce eğitimlerini yurtdışında sürdürmüşlerdir.
ilk kadın kimyageri: Remziye Hisar, Fransada Sorbonne Üniversitesinde Marie Curienin ders verdiği dönemlerde okudu ve kendi alanında Türkçe ve Fransızca kitaplar yayımladı.
ilk Türk kadın doktor: Safiye Aliise eğitimini 1921 yılında Almanyada tamamlamıştır. Güzide Lütfü: 1928 yılında istanbul Barosuna 1127 sicil numarasıyla kayıt olan ilk kadın avukat idi.
Ve hepinizin bildiği gibi Sabiha Gökçenhem Türkiyenin hem de dünyanın ilk kadın savaş pilotuydu
Yıllardır bize "tarih" diye okutulanlar genellikle saptırılmış, şişirilmiş, çarpıtılmış, ideolojik grupların kendilerine göre biçimledikleri bilgilerdir.
Kitap, anlaşılır ve sade cümlelerle, yarım ve eksik bilgileri bütünlüyor...
Kimi bölüm başlıkları: Türkler isteyerek mi Müslüman oldular? islama laikliği kimler getirdi? Osmanlı'da inançları yüzünden kimler yakıldı? Osmanlı imparatorluğu Müslüman olduğu için mi çöktü? Vahdettin hain miydi?
bu soruların cevabını bulabileceğimiz,kesinlikle okunması gereken müthiş şok eden bir kitap..
14 Mayıs 2006
Turkcell Süper Lig'in şampiyonu GALATASARAY
Turkcell Süper Lig'de Kayserispor'u 3-0 yenen Galatasaray, Fenerbahçe'nin Denizlispor'la 1-1 berabere kalmasıyla 83 puanla şampiyon oldu. Fenerbahçe81 puanda kalarak ligi ikinci sırada tamamladı.
Mekke'deki en büyük put Hübel'di ancak eski arapların Mekke'de 360 tane putları vardı ve bunlar kabe de bulunur du Kabe'nin kelime anlamı küb'dür al-ilah'ınkızları olarak adlandırdıkları al Lat, Menat ve Uzzaen büyük Tanrıçaları temsil ediyorlardı.. al-Lat, ilahe anlamına geliyordu ve sabah yıldızı Venüs'ü temsil ediyordu.. Bazı Arapların al-Lat'ı Yunan Tanrıçalarından Atena ile özdeştirdikleri söylenir.. Uzza ise güçlü anlamına geliyordu.. Üçüncü Tanrıça ise, kader iplerini kesen makası elinde tutan Kader Tanrıçası Menat'tı. Tanrı veya Tanrıçaları temsil eden putların bulundukları yerlerde hiçbir canlı öldürülemiyeceği için, canlarını kurtarmak için kaçanlar genelde bu tür yerlere sığınırlardı.. Erkek çocuklar törenlerle bu tür yerlerde sünnet edilirlerdi
5 mayıs 2006 tarihinde meydana gelen olayda, lise öğrencisi ö.s., okula giderken maltepe emniyet müdürlüğü önünden geçtiği sırada, nöbetçi polis memurunun tepkisiyle karşılaştı. iddiaya göre, polis memuru d.a.m. genç kıza "bu etekle otula gitmeye utanmıyor musun " dedi. çıkan tartışmadan sonra polis memuru, lise öğrencisine dayak attı. darp raporu alan öğrenci ö.s. polis memurundan davacı oldu.
genç kıza dayak attığı ileri sürülen polisin ise "o kızı görünce kendi kızım gözümün önünde canlandı. kendi kızımı görür gibi oldum.*o nedenle müdahale ettim" dediği öğrenildi.özrü *
NBA Ligi'nin tartışılmaz en iyi oyuncusu , ve günümüzde de potaların yaşayan efsanesi olan Michael Jordan'ın1994 yılında bu kez beyzbol oyuncusu olarak sevenlerinin karşısına çıktığı,takım.. basketbol takımı da olan,Chicago White Sox'Beyaz Çorap' takımı Amerikan Ligi'nde (AL) ligin en önemli takımlarından biridir..
English - I love you
Afrikaans - Ek het jou lief
Albanian - Te dua
Arabic - Ana behibak (bayanlar)
Arabic - Ana behibek (erkekler)
Armenian - Yes kez sirumen
Bambara - M'bi fe
Belarusian - Ya tabe kahayu
Bengali - Ami tomake bhalo bashi
Bisaya - Nahigugma ako kanimo
Bulgarian - Obicham te
Cambodian - Soro lahn nhee ah
Cantonese- Chinese - Ngo oiy ney a
Catalan - T'estimo
Cheyenne - Nemohotatse
Chichewa - Ndimakukonda
Corsican - Ti tengu caru
Creol - Mi aime jou
Croatian - Volim te
Czech - Miluji te
Danish - Jeg Elsker Dig
Dutch - ik hou van jou
Esperanto - Mi amas vin
Estonian - Ma armastan sind
Ethiopian - Afgreki'
Faroese -Eg elski teg
Farsi - Doset daram
Filipino - Mahal kita
Finnish- Minä rakastan sinua
French - Je t'aime, Je t'adore
Gaelic - Ta gra agam ort
Georgian Mikvarhar
German - Ich liebe dich
Greek - S'agapo
Gujarati - Hoo thunay prem karoo choo
Hiligaynon Palangga ko ikaw
Hawaiian - Aloha wau ia oi
Hebrew - Ani ohev otah (bayanlar)
Hebrew - Ani ohev et otha (erkekler)
Hiligaynon Guina higugma ko ikaw
Hindi - Hum Tumhe Pyar Karte hae
Hmong - Kuv hlub koj
Hopi - Nu' umi unangwa'ta
Hungarian Szeretlek
Icelandic - Eg elska tig
Ilonggo - Palangga ko ikaw
Indonesian - Saya cinta padamu
Inuit - Negligevapse
Irish - Taim i' ngra leat
Italian - Ti amo
Japanese - Aishiteru
Kannada - Naanu ninna preetisuttene
Kapampangan - Kaluguran daka
Kiswahili -Nakupenda
Korean - Sarang Heyo
Latin - Te amo
Latvian - Es tevi miilu
Lebanese - Bahibak
Lithuanian - Tave myliu
Malay -Saya cintakan mu / Aku cinta padamu
Malayalam - Njan Ninne Premikunnu
Mandarin Chinese - Wo ai ni
Mohawk - Kanbhik
Moroccan - Ana moajaba bik
Nahuatl - Ni mits neki
Navaho - Ayor anosh'ni
Norwegian - Jeg Elsker Deg
Pangasinan - Inaru Taka
Papiamento - Mi ta stimabo
Persian - Doo-set daaram
Pig Latin - Iay ovlay ouyay
Polish - Kocham Ciebie
Portuguese - Eu te amo
Romanian - Te ubesk
Russian - Ya tebya liubliu
Scot Gaelic - Tha gradh agam ort
Serbian - Volim te
Setswana - Ke a go rata
Sign Language - ,/,,/ (iaret parma ile gösterme pozisyonu)
Sindhi - Maa tokhe pyar kendo ahyan
Sioux - Techihhila
Slovak - Lu`bim ta
Slovenian - Ljubim te
Spanish - Te quiero / Te amo
Swahili - Ninapenda wewe
Swedish - Jag älskar dig
Swiss-German - Ich lieb Di
Tagalog - Mahal kita
Taiwanese - Wa ga ei li
Tahitian - Ua Here Vau Ia Oe
Tamil - Nan unnai kathalikaraen
Telugu - Nenu ninnu premistunnanu
Thai - Chan rak khun (erkekler)
Thai - Phom rak khun (bayanlar)
Türkçe - Seni Seviyorum
Ukrainian - Ya tebe kahayu
Urdu - mai aap say pyaar karta hoo
Vietnamese - Anh yeu em (bayanlar)
Vietnamese - Em yeu anh (erkekler)
Welsh - 'Rwy'n dy garu di
Yiddish - Ikh hob dikh lib
Yoruba - Mo ni fe e
Zulu - Ndiyathanda
anne korkuyorum..yardım istenen en yakın kişilik anne 70 yaşında bile insanlar korktuklarında "anne"ye sığınırlar anneleri hayatta olmasa bile doğal reflekstir bu.. anne korkuyorum,ya öss de kazanamazsam.. anne korkuyorum,tayyip erdoğan cumhurbaşkanı olursa anne korkuyorum,ya atamız bize gönül koyarsa
alınan kararlarınesasa değilde üsüle yani yapılış yerine getiriliş şekline yönelikkararlar olması durumu.
örneğin:
"AiHMin Öcalan ile ilgili kararının tamamıyla usulle ilgili olduğunu, davanın esasına yönelik bir karar olmadığı gibiKarar, yargılama adil yapıldı, yapılmadı, DGMlerde askeri hakim bulunsaydı, bulunmasaydı gibi tamamıyla geriye dönük yapılan usulle ilgili tartışmalardan ibarettir`" gibi..
Emeklilik yaşı kadında 58 erkekte 60 oluyor 17.06.2005
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı tabul edildi. Kanun yürürlüğe girdikten sonra ilk defa sigortalı olan kadınlar 58, erkekler ise 60 yaşını doldurmuş ve en az 9 bin işgünü prim yatırmış olmak koşuluyla emekli olacak.
Tasarıyla zamanında ödenmeye prim borçlarına, gecikme tarihinde uygulanan yüzde 10'luk faiz oranı yüzde 5'e indiriliyor. Sigortalıların, işsizlik sigortası ödeneği aldıkları süre içerisinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi, prime esas asgari kazanç üzerinden hesaplanacak ve bu, işsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak.
- Emeklilik yaşı 2036'dan itibaren kademeli olarak artırılacak.
- Emeklilik yaşı 2048'de kadın ve erkek için eşitlenerek 65 olacak
an itibariile sayın cumhurbaşkanının türkiyede ortalama insan ömrününzaten 65 olduğu gerekçesi ile veto ettiği yasadır..
Her ne kadar Hollywood filmleri sayesinde Amerikan yaşam biçimi artık hiçbirimizin yabancısı değilse de 'hayat' filmlerden ibaret değil!
Bireysel sigorta(Individual Insurance Plans)
işvereniniz size grup imkanı sağlamıyor ya da kısıtlı bir güvence sunuyorsa Bireysel Sigorta Düzenlemelerinden (Indıvidual Insurance Plans) birinin güvencesi altına girebilirsiniz. Hizmetlerin genişliğini ve maliyetlerin şirketten şirkete değiştiğini göz önünde bulundurursanız seçeneklerinizi dikkatli ve özenli bir şekilde değerlendirmenizi tavsiye edilir.. Bunun yanında Bireysel sigortaların grup sigortalarında olduğu gibi geniş imkanlar sunmaması da kabul edilmesi gereken bir gerçektir.
Garantili-Yenilenebilen Sözleşme olarak da bilinen Daimi Sözleşme (non-cancelable policy) sahibiyseniz aylık primlerinizi ödediğiniz surette anlaşmada belirtilen şartlar doğrultusunda ayrıca bireysel sigorta yaptırabilirsiniz. Böyle bir durumda sigorta şirketi ödemeleri artırabilir fakat verilen güvenceyi iptal edemez. Günümüzde sigorta şirketleri Şartlı-Yenilenebilir Sözleşmeler (conditionaly renewable policy) sunmaktadır, bu da ikinci bir sigorta işleminde sözleşmenin iptalini gerektirmektedir. Herkes için geçerli olan böyle bir durumla karşılaştığınızda sigorta dışı kalmanıza sebep olan muamelenin şahsi olmadığını bilmek durumundasınız.
"Ana Tedavi" (Major Medical) şeklinde, hastanede ya da dışarıdan aldığınız sağlık hizmetlerinin sigortanız tarafından karşılanması esas alınır.
"Hastane Tazminatı" (Hospital Indemity) başlığı altında sunulan bu usulde hastanede kaldığınız her gün için belirli bir miktar ödeme yapılır.
HMO; Bu organizasyon içinde geniş sağlık hizmetlerinden ve çok sayıda doktor seçeneğinden faydalanmanız söz konusudur. Diğer usullerle karşılaştırıldığında belirgin en önemli avantajı da hastalıklardan koruma amaçlı tedavilere katılmanıza olanak sağlamasıdır.
Ölümcül Hastalıklar(Specified or Dreaded Disease) olarak adlandırılan bu yöntem, diğer sigorta düzeneklerinin kapsam dışı tuttuğu AIDS ve kanser gibi tedavisiz hastalıkların tedavilerini, sözleşmede isimleri geçmesi halinde teminat altına alır.
Kısa Vadeli(Short-term) şekil ise geçerliliği 12 ayı aşmayacak şekilde belirlenmiş bir dönem için ihtiyaçlarınızı karşılar.
istanbul Teknik Üniversitesi (iTÜ) Maslak Kampusünde dün yemekhaneye Türk bayrağı astığı gerekçesiyle tartaklandığı öne sürülen sağ görüşlü öğrencilere destek vermek için üniversite girişine gelen ülkücü grup, farklı görüşe sahip olduğu sanılan ve okula girmek isteyen 3 öğrenciyi dövdü.
Ülkücü grup, daha sonra caddede kovaladığı bir başka öğrencinin, kaçmak için bindiği minibüsü durdurdu. Minibüsteki öğrenciyi kayış ve sopalarla döverek indiren ülkücüler, saldırıyı burada da da sürdürdü. Kimliği saptanamayan ve yere düşen öğrenci, dakikalarca tekmelendi. Kanlar içinde kalan genç, linç olmaktan polisin olay yerine gelmesiyle kurtuldu.
Olaylar sırasında polisin ortada görünmemesi dikkati çekti. Maslak Kampusünde bir süredir, bölücü örgüt sempatizanı oldukları ileri sürülen öğrencilerle, sağ görüşlü öğrenciler arasında gerginlik yaşanıyordu.
(bkz: www.hürriyet.com)
(bkz: itü deki olaylar)
Mustafa Kemal atatürk'ün, "Ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız, koşulsuz bağımsız yeni bir Türk Devleti kurma" kararını alması ve bunu gerçekleştirecek koşulları oluşturmak amacıyla Samsun'a hareketi, tarihin akışını değiştiren bir adımdır.
Mustafa Kemal'in, "Ben, Samsun'a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. işte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek işe başladım"
"19 Mayıs" Türk Ulusu ve kendi yaşamı içinde öyle bir dönüm noktasıdır ki, Mustafa Kemal bu günü "doğum günü" olarak nitelemiştir
1936 yılında ingiltere Büyükelçiliği'nin, Kral 8. Edvard'ıntebrik amacıyla bilgi edinme isteğiyle Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı başvuru üzerine verilen resmi yanıtta Atatürk'ün doğum tarihi “19 Mayıs 1881” olarak gösterilmesi dolayısıyla gerçekleştiriliyor.