yıl, okul yılları. aileden uzak, insanın kendini en özgür hissettiği yıllar. arkadaşlarımla oturduğum evin denize bakan balkonunda, özellikle havanın iyi olduğu zamanlarda, her fırsatta söylemesi ayıp mangalı yakar, mezemizi hazırlar ve içerdik. şimdilerde pek içki kullanmıyorum, hatta en son ne zaman içtiğimi bile hatırlamıyorum ancak o zamanlar gerçekten her fırsatta içerdik. bir gün yine eğlencenin dibine vurduk. herkes bir yerde uyudu. ben haddimi bilip nerede keseceğimi bildiğim için pek sarhoş olmazdım ve o gece kendi yatağımın yolunu kolayca bulup uyumuştum. ancak sonuçta içki bu; güzel, derin uyutur. telefonumun çaldığını duydum. uzun uzun çalıyordu. açsam mı açmasam mı diye kendimle mücadele ederken telefon da ısrarla çalıyordu. neyse uzanmaya çalıştım telefonuma ve bu sırada o an açık olan tek gözümle tül perdeden dışarı baktım. gökyüzü kızıldı. güneş yeni doğuyordu anlaşılan. telefonuma ulaştım. arayan annemdi.
-"oğlum niye açmıyorsun, uzun uzun çaldırdım, merak ettiriyorsun insanı?".
3 yıldan fazla çalışıldığı takdirde insanın psikolojisini bozabilecek bir departmandır. özellikle de yoğun, aldığı hizmet ile ilgili problem yaşayan insanlar ile uğraşılan ve daha kötüsü bu problemlerin hemen hemen tümünde müşteriler gerçekten mağdur ise vay halinize. müşteri hizmetleri tecrübesi yaşayan insanlar bilerek ya da bilmeyerek bu tecrübeyi sonraki hayatlarında da kullanırlar. özellikle farklı bir sektöre geçildiğinde, "sende müşteri hizmetleri tecrübesi var, ağzın iyi laf yapar senin şimdi" denilerek birçok pis işin ihalesi üzerinize kalabilir.
sahici her şeyin asıl rengi
kalbime kaç kere sorduysam
hep bana ismini heceledi
ben de inanıp ona uyduysam
eğer bir gün farketmeden, istemeden, seni kırdıysam
özrün efendisi en yakınım olur
diler yoluma devam ederim