orta okul son da dershanede aslı diye bir kız vardı neyse çıkışta montumu almak için akıya uzandım elimi tuttu noluyo lan dedim çıkışta bekle seninle çok önemli bir şey konuşmam lazım dedi tamam dedim anladım durumu. ulan bekledim bunu çıkmıyo dışarı cep telefonu da yok o zamanlar bahçede top falan oynadık sonra çıktı dışarı hadi dedim söyle ne diyosan dedim yok ne söylücektim ki falan dedi yanındaki arkadaşıyla meşhur elinde kitaplar hızlı adımlarla giderler bir de trip atarlar o sahne işte vela havle dedim dedikodu yaymış millete beni evin önünde bekliyo telefon ile rahatsız ediyor diye hocaya şikayet etmiş hoca çağırdı beni durumu anlattım bana inandı zaten öyle kapattık alı oldu züleyha modu... aylar geçti lise de aynı okul aynı sınıfa düştük mü bu aslıyla hiç bir şey yaşanmamış gibi hareketler canımlar cicimler falanlar filanlar yanındaki çok sevdiği kankası bana aşık oldu okulun ücüncü günü comolokko sonra böyle devam etti kızla... kızdan aslının hep beni anlattığını öğrendim nelerini nelerini aslı da da sütyen olayı varmış dedim hayırdır dedi göğüslerine elletmeyi çok seviyor sütyen takmak istemiyor annesi yakalamış her gün kontrol ediyomuş diye * dedim buna bu ders önümüze oturun diye bu alışkın tamam dedi aslı da nazlandı ya gel dedim nolacak konuşuruz ders sıkıcı falan tenefüsteyiz durdum duramadım sırtına dokundum baktım sütyen takmış taktın mı kız sütyenini dedim bir anda şakkk diye çektim bir bıraktım bir bağırdı ağlıyo zırlıyo bildiğin çıldırdı * yine sınıf hocasına şikayet etti hocayla da kankaydık bir daha yapma dedi onu da öyle hallettik sonra aslı okuldan ayrıldı bir daha da görmedik... hikayeden çıkması gereken sonuç olarak *; içinde tutarsan sana patlar ** aslında işin aslı aslı'nın gereksiz oyunlarından kaynaklandı ortak özelliğe gelince elde edemeyince sinirinden kuduruyor olmalarıdır ve bütün eksi özelliklere de potansiyel bir adaylardır.
zaten olsun diye yapılan sözlü bir eylemdir. zaman kaybı, boşuna uğraşmak, çaresizlik vb. gibi duygu durumlarının yerini inanmak, umut etmek ve sabretmeye bırakması gerektirmektedir.
Gemi
çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri gemi,
yağmur, hüviyetini kaybetmiş potansiyel suçlu
rüzgarın kimsesi yok tabiattan başka
zanlıyım, kendimce haklıyım, bu kış ellerime
eksi sonsuz uçlu
upuzun kapalı müzelerin
hep bir çığlıkla hareketlenecek heykellerinin
mermer bronz karışımı
soğuk beyaz karışımı
aldatıcı, gözbebeksiz bakışları bulaştı, evet, harika,
sis çoktan ulaştı denizin sinirlerini bozan
geç dalgasının korku tabirlerine,
baudelaire aldım yanıma okurum diye
felsefe ağaç olsaydı hangi meyveyi verirdi ve
onu anlarım belki, onunla avunurum, hevesiyle;
şimdilik
gecenin esrara
sevgilinin ihanete aç teşekkül mertebesinde
belki gemide, belki sessizliğin güvertesinde
bir takım adamlar gülüşüyor
bir takım adamlar yalan yanlış örgütleniyor
halka ait bir manayı hayasızca aralarında bölüşüyor
hayır, yere düşmüş yalnız bir biletin önünde;
aslında tedirgin ve sıkılganlar
aslında cahil ve saldırganlar
herkes kadar bir gemiye binip gitmekle
şiddetin kendisiyle uzlaşmakla
uzaklaşmakla
uzaklaşmanın hayat paydasıyla çatışmaktalar
evet,
çocukken aynı sınavda çözemedikleri tek soruyla
o tek sorunun cevabıyla boğuşmaktaklar: onca
ağırlığına rağmen neden batmaz bir gemi
her gemi batmak için son bir yolcu mu bekler
son yolcunun darmadağın beyni, kalbi mi
indirecektir şalteri; gemi
öyle mi çekilecektir içeri, hayır, örneğin, gerisin geri,
toprağın da olsa kaldırma kuvveti
öyle kolay gömülemezdi hiçbir ölü, hiçbir hüzün neferi;
toprak
iterdi, tutardı, çırpınırdı
istemezdi gövdesine bir şeyin ansızın girmesini;
gemi
çatlamış bir alın kemiği
gibi duruyor limanda gri;
toprak da duruyor
zaman da, adamlar da. önemli bir aşk şahaseri
edasıyla çözülüyorum iskeletimden
etlerimle uçuşuyoruz yapışmak üzere
bir başka iskeletten ufka açılan
yeni
varoluştan oluşmuş hallerden hallere seviyeli;
belki de çok oldu gemi limandan ayrılalı ve gideli;
başlamış bir yolculuğun arkasından karada yazılan seyir defteri
tarih mi demeli buna, günce mi daha doğru, bellek mi,
hoş, ben ellerimi hep yıpranmış çımalara benzetirim
parmaklarım salkım salkım çımadan sarkar sarkar sarkar
kaç gemiyi bağlamak için limana fırlatılmış ellerim
çımacılar mı hain, eldivenler mi kaygan, deneyler mi uğultulu,
ufukta kaybolmaya yüz tutmuş bu büyük yüzen sedyeye
kimi zaman mabet de demeli, nazar da demeli, büyü de demeli
çatlamış bir alın kemiği
gibi kafatasında beyne doğru ilerliyor gemi;
ya çok bildik aynı bir sima var dümende, kazan dairesinde, radarda
ya da
kıyıdayız, hayallar kurarken ölüme dair, erdeme dair; anlıyoruz:
terk edildik,
diğerlerini kurtarırken telaşla o,
tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,
kelimelere Batı anlamlı karşılık aranırken özellikle de Fransızca 'mösyö' ve 'madam' sözcüklerine karşı 'bay' ve 'bayan' sözcükleri türetilmiştir. bay kelimesi Türkçe'de zengin, varlıklı, soylu kimse anlamı taşıyorken bayan kelimesi ise sonuna an eki getirilerek türetilen sıfattır. Nedeni tamamen karşılık bulması için uydurulmuş olmasıdır. Kullanılış bakımına bağlı ve algıdaki seçiciliğe göre anlamı değiştirilen kelime niteleyici görevindedir. karşılaştırıcı değil ayrıştırıcıdır, karşıt kelimesinin alternatifi de değildir ayrıca aşağılayıcı bir anlamı da yoktur.* bay kelimesinin kullanımının saçmalığını sorgulamak ile bay kelimesinin kullanımı arasındaki zihniyet uyum noktasında pik yapmaktadır.*
Bana yukarıdan bakarsanız aptalın tekini görürsünüz.
Bana aşağıdan bakarsanız Tanrı'yı görürsünüz.
Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz.
Charles Manson.
sıkıntılı bir durum gelişim başlangıcıdır. Dikkat edilmesi gerekmektedir yılın 2016 olduğunu unutmamakla beraber açmaktır telefonu kısacası duymadıgında geri dönmektir. lütfen aç, açın, açalım ben en son 98 kez arattım kendimi yaşımda baya olmasına rağmen üzmeyin oğlum ! bari açmıyorsan da annen de arar onu ac bari iyi mi * ya son sesini duyusunsa ...
Atlas'ın Dünyayı bıraktığı falan düşünüldüğünde anlaşılabilecek bir insandır. tebrikler ederizdir. Bir insanı 40 yıl sırtında taşı 5 dk dinleniyim de ona küser bir de ya * Dön dünya hem de durana kadar ...
--spoiler--
Meğer ne kadar da zormuş
Sorguya çekmek hayatı
Cezasız mı kalırlar
Pervasız tüketilmiş yaşamlar
Bir cevabım var mı?
Hayır, yok.
--spoiler--
Sevgili Nuri abi, biliyorum internet daha çok yeniydi 6 masan vardı kafeyi açtığında . internetin o zamanlar hızı çok düşüktü ve seninki de kotalı olduğundan dolayı bütün masalar dolmadan interneti açmazdın. Velasıl benim türkçe hocam kitap okuma ödevi vermişti ben de okumadım tabi hiç de umursamadım ki sabah hemen hallederim internetten çıkarırım özetini sınıfta anlatırım diye. Sabah Nuri abinin kafesine gittim Nuri abi interneti açmadı gelenlerde hep fifa 2002 oynuyor internete bakan yok 2 saat beni bekletti orda baktım olmuyor 2 mahalle aşağıdaki kafeye gitmek zorunda kaldım. Oradaki kafede sınırsızdı ve sürekli açıktı internet. Ordan hallettim ucu ucuna yetiştim derse az buçuk okudum okumadım sıra bana geldi yarım yamalak anlattım tam hatırlamıyorum ama kadın beğenmedi düşük not verdi. Bende Nuri abiye bozuldum tabi nasıl yaparım diye düşünürken günlerden perşembeydi. O sıralar Kurtlar Vadisi saatinde kimseyi dışarıda bulamazsın. Polat , Çakır , Emmi , Dayı , kafa kesme , Cerrahpaşa izlemeyen yok. Akşam kafeye gittim baktım tıklım tıklım. Oturan 6 kişi oturmayan 16 * Neyse dedim ki Beyler Kurtlar Vadisi başladı izlemiyor musunuz ? Bir anda kafe ışık hızıyla boşaldı * Kafenin ismi Ebru'ydu yiğeninin ismiydi * Ebru internet mahallenizin interneti * Bir de Nuri abi az oynatmadım kafenin telefonundan adam benim yüzümden numarayı görüntüleyen telefon almıştı o zamanlar çok paraydı * Nuri abi kulakların çınlamıştır inşallah. Allah işini rast getirsin * Esenlikler.