keman konusundaki yeteneğine dair menfi konuşmanın neredeyse imkansız olduğu hatun kişisi. elektro keman ile fenafillah cover şarkılara sahip youtube üzerinde.
yalnız teatral biraz eksik bu hatunda. dans ve oyunculuk konusunda ders alıp kendini geliştirirse stage performansını daha da yukarılara çeker diye düşünüyorum.
dans ederken içinden geldiği gibi, samimi davranıyor tamam da türkler izleyince aklına direkt olarak yıldız tilbe gelmiyorsa sebebi abazalık dışında başka bir şey değildir zannımca.
bak bunları lindsey stirling gacısı üçü bir arada cillop yapıyor. onu görmesek tamam deriz de, şimdi göz var izan var yani.
ama keman çalma on numero.
yavaşlığından dem vurulsa da aslında gayet iyi ilerleyen dizidir.
anlatmak istediğini gayet net, anlaşılır bir şekilde dile getirmekte, gerektiğinde heyecanı, gerektiğinde dramın ağababasını dozunda yedirmektedir.
biz türk izleyenler olarak üstelik günümüz şartları ile izlediğimiz için konu, konsept zaten truman show etkisi yaratsa da oyunculukları ile de göz doldurmaktadır.
izleyin, izlettirin.
--spoiler--
"they should never have given us uniforms, if they didn't want us to be an army."
--spoiler--
eski merdaneli tip bir makinada üzerini ızgara ile kapatmak suretiyle gerçekleştirilmesi muhtemel eylem.
bunu gerçekleştirirsiniz gerçekleştirmesine de yıkanmadan sonra kediniz ne bildiğiniz kedi tanıdığınız sizi seven kedi olur ne de siz onun bakıcısı. geçmiş olsun derim, kediniz evrimleşir ve artık boyutları küçük olsa da evinizde bir aslan kaplan benzeri yırtıcı beslemek zorundasınızdır.
izlerken gerim gerim geren dizi.
kitaba dair herhangi bir bilgim yoktu. biraz bakınınca hakkında "feministlerin 1984'ü" (george orwell - 1984) şeklinde genel bir tanımlama olduğunu öğrendim. nitekim distopya olması hasebiyle ilgimi epey çekti. malum bizde pek olmuyor o işler. dünyada da hakkıyla yapılan örneği çok yok.
kitaptan bağımsız olarak konuşursam dizi, izlediğim 3 bölümüyle fazla vurucu sahnelere ve diyaloglara sahip.
bir nebze şu an yaşadığımız dünya, bir nebze gelecek, bir nebze geçmiş derken katıyor sizi içine.
o hissiyatı, o dünyada var olanın siz olduğunu yaşattırıyor ziyadesiyle. bu bağlamda güzel iş çıkartılmış.
--spoiler--
no, there has to be an "us".
because, now there is a "them".
--spoiler--
bilgi olsun diye söyleyeyim, türkçe altyazılı versiyon yok malum ortamlarda. ingilizce yardırmak zorundasınız.
sikmek eyleminin hukuki terminolojideki kelime karşılığıdır.
küfür etme amacıyla değil, edilen küfrün içindeki sikme ( (bkz: sikerim) (bkz: sikicem) (bkz: sikeyim)) eylemlerini betimlemek amacıyla kullanılır.
ifade verirken küfürler aynen yazılsa da iddianame hazırlanırken yahut mahkemedeki beyanda sinkaf kelimesi kullanılır.
bunların olayını bir türlü anlayamadım. ara sıra ortalıkta gezinirken gözüme takılıyorlar.
ne toplumsal olaylara müdahale esnasında, terör olaylarında ne de diğer polis operasyonlarında denk gelmedim. yani en azından ben görmedim.
sanırsam birimde ciddi bir personel yetersizliği var. muhtemelen adı başka bir şekildeydi fakat mevcut personel yetersizliğinden ötürü bu şekilde değiştirildi.
toplum destekli polis.
bu ismi duyduğumda kafamda canlanan mizansen hep şu şekilde;
bi olay olduğunda personelleri yetmediği için muhitteki bakkal, kasap, kahvede takılanları da yanına alarak operasyona gittiklerinden mütevellit amir tayfası baktı bunların ekip yetersiz bari ismini "toplum destekli polis" yapalım da toplumdan destek alarak, toplumla kaynaşarak çalışıyorlar görünümü verelim demişler sanki.
valla lan, içerik başkaymış gibi gelmiyor. toplum destekli polis nasıl açıklanır ki, operasyona giderken mahalleden bakkaldı, kasaptı, kahvede okeyde batakta takılanlara "gelin bi el atın abiler operasyon yapcaz" diyen adamlardan teşekkül olmuş bi teşkilat intibası veriyor hep.
clon trooper var bu evrende, hatta bir de adı geçen bölümü var "star wars episode ii attack of the clones"
lakin bu kıtıpiyoz clon trooper'ların hiç invasion olayına giriştiği yoktur. hep defans takılırlar.
demin son çıkacak filmi izlerken aklıma takıldı şöyle bir hızlı geçiş yaptım filmler arasında ve eureka!*
bu ibne clon trooper'lar film ismine bile konu olmuş "attack of the clones" diye ama hiç saldırı yapmamışlar.
bildiğin ölü yatırım amk, palpatine ipnesi yandaş gezegen kamino'yu zengin etmiş yıllar yılı. bildiğin republic source'u peşkeş çekmiş ya lan!
vay ipne palpatine.
bu işin kitabını yazacak değilim ama az zamanda bildiğim ama yaşadıkça daha da beterlerine şahit olduğum durumlardan ötürü hatırlatmak isterim ki alkollü araç kullanmayın.
evet bu işin doğası gereği bir de nöbetçi savcı ile birlikte olay yeri ya da morg sizin 2. iş yeriniz olacaktır. buna hazırlıklı olun. iyi halde temiz cesetlerle karşılaşacak, ölüden korkmamayı öğreneceksiniz.
kötü halde ise paramparça olmuş cesetlerle olay yerinde ya da morgda saatler geçirecek, artık ölü görmekle diri görmek arasında sizin için bir fark kalmadığını fark edeceksiniz. fatality olarak da trafik kazalarında parçalanan, ezilen, bir tarafı kopan, ölmesine rağmen açık damarından halen kan akan bedenler görecek, 3 ay önce ölüp anca kokusu duyulunca bulunan kurtlanmış, elini attığında elinde kalan bedenlerle yüzleşecek, yanmış cesetleri yakınları olması muhtemel kişilere teşhis ettirmeye çalışacaksınız.
Türk Hava Yolları sponsorluğunda çekilen Baba Evi belgeseli an itibariyle yayınlanmıştır.
Son maçı tribünde izleyen, belgeselde konuşulan insanların bir kısmını tanıyan, kayıt altına alınan yerlerin bazılarını bilen, ömrünün 28 senesini Beşiktaş semtinde bunun 20 yıla yakınını o stat yolunda geçirmiş birisi olarak gözlerim yaşardı lan.
Allahsız tosbaalar sizi, can evinden vuruyorsunuz insanları.
Dün gibi hatırladım son maçı, son golü, maç öncesi kapıya değin yediğimiz gazları, son kez ağaçlı yolda yürümeyi..
Hey gidi, yapanın, düşünenin eline koluna emeğine yüreğine sağlık..
Ağlattınız ibneler akşam akşam.. https://www.youtube.com/watch?v=IpWIpsViXas
dert yanayım biraz.
gelin ata binmiş ya nasip demiş misali birden girdim bunun sınavına. 3 saatte bütün hayatım değişti.
oturdum hesap kitap yaptım, ben bu işi yaparım dedim, sınava gireceğim şehri seçtim, iş yerindeki müdürü aradım böyle böyle bir sınav var katılmak istiyorum dedim. kendisi "lan nerden kazanacak, kazansa bile torpil yoksa nah girer" düşüncesiyle durumu önemsemedi.
velhasılı steno işinden yanlışsız 135 ile çıktım. mülakat 3 soru çalışılmış yerden geldi. biraz özgüven de yok değildi hani.
(herkesin takım elbise ile katıldığı mülakata casual modda gitmek ve gayet de durumu kurtarmak)
sonuçlar açıklandı ve 3200 kişilik gruptan yamulmuyorsam 61. olarak ben de bu kadroda yerimi aldım.
torpil mi?
yok kardeşim, bi sikim tanıdığım yok.
varsa da zerre-i miskal faydası olmamıştır iş hayatımda bu güne değin.
olmasın bundan sonra da. iş hayatımda kimseye mihnet etmedim, mümkünse etmek de istemem. hak ettiğini düşünen herkes sınava girip kazanabilir. sırf göt üstüne oturarak yapılan bir memurluk diyerek "benim hakkımdı yeaaa" demeyin. kpss'den 90 almak bu işi yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. ben bu işi severek yapabileceğimi düşündüğümden, havalimanındaki çok daha iyi sosyal ve ekonomik şartlarda çalıştığım işi bırakarak yapmaya başladım.
savcılık hazırlık kalemi ile başlamak benim adıma ilk günleri sancısız atlatmama yaradı. askerde alayda yazıcı olmanın bir benzeri saydığım bir süreçti. ilk günden yazışma usullerine yabancılık çekmeden ortama ayak uydurdum. tck, cmk, hmk derken yaldır yaldır karar, iddianame, takipsizlik yabıştırmaya başladılar. gerçi bi daimi arama olayı girmedi değil ya neyse.*
evvelce yukarıda da belirtmiştim, ufak yerde çalışmak bu mesleğin hızlı öğrenimini sağlar. nitekim bana da olan bu oldu. savcılıkta geçirdiğim fazla hareketli 2 ay sonrası sulh hukuk mahkemesiyle tanıştım. evet belki savcılık kadar hareketli değildi (içerik burada kasıt) ama iş yükü bitmek de bilmiyordu. ekmek dağıtır gibi veraset ilamı dağıtmak, sürekli vasilere evrak hazırlamak, duruşma sonrası ara karar ve kararları yazıp gereklerini yerine getirmek. bitmiyor anlayacağınız ki bu benim yaşadığım iyi hallisi. olayın bir de asliye kısmı var ki evlerden ırak. onların durum içler acısı, yürek yakan yeşilçam draması gibi. ufak yerlerde çoğu konu asliye mahkemelerine itelendiğinden gariplerimin iş yükü haliyle kat be kat daha fazla oluyor. biz kalemde 3 kişi 1 hakimle çalışırken asliyedekiler 6 kişi 6 hakimle çalışıyor. hakimlerin herkese ayrı ayrı iş vermesi de cabası.
bahsedilmiştir mutlaka, bu işi çekilir hale getiren çalışma arkadaşlarınız ve onlara karşı tutumunuz. eğer siz kıl bir tip olursanız (cinsiyet önemli değil) adliyenin tamamı size ters gelebilir. bu sizin iş performansınızı da etkiler, yabancı bir yere gittiyseniz sosyal hayatınızı da etkiler. ama lafı dinlenir, nazı çekilir, kimle nasıl konuşacağını az buçuk bilirseniz insanlar sizi sevmese de sizlere yardımcı olur. bu da sizin işi daha iyi, daha hızlı ve doğru öğrenmenizi, böylelikle işinizi severek yapmanızı sağlar.
8-5 insanı oldukları söylenir ama siz ona pek inanmayın. sabah 9 da gittiğimiz keşiften sonra öğlen yemeğini saat 4 de yediğimi biliyorum. bak mesela önümüzdeki hafta idari izin var, 2.5 gün tatil vermiş devlet bize. ama ben yarın ve pazar günü adliyeye gidip duruşmalardan çıkan kararları yazacağım ki insanların işleri yetişsin. neden, çünkü işimi seviyorum. alternatifim olmadığından falan değil, ben yapmasam bir başkası yapar ve o iş yürür. lakin ne gerek var, işim gücüm yok, boş vaktim çok. gidip sakin kafayla rahat rahat inceler, gerekli şekilde kararları yazarım diyorum. gelen giden vatandaş derdi olmadan.
aldığınız fırını alt komşunun kapısının önüne atıp kaçan(!) lojistik firması.
aradığınızda da sorumluluk alabilecek personeli maalesef yoktur bu firmanın.
olabilitesi vardır.
ev arkadaşınız temizlik içine fazla düşkün olup eve girerken ve çıkarken duş alan, bir parça kıyafet için koca makineyi 2 saat umarsızca çalıştırabilen bir tipse -ki var böyleleri- hayattan soğutur sizleri.
oyundur, fazlasını düşünmek, beklemek gereksizliktir. profesyonel olarak bulunuyorsanız ayrı mevzuat lakin buraya bakıyor, bunları okuyor yada bu başlık altında yazıyorsanız sizin için de oyun olduğunu unutmayın.
Küfür falan tırt işler. bazen sağlam oyunlar attığımız elemanlar oluyor takılıyoruz. peş peşe 2-3 el yenildikten sonra 7-8 el galip geliyoruz. arada ne küfür ne kıyamet. bazen de bot'a karşı random gireyim diyorum. maksat hero denemek. küfrün milyonu bedava. mute yapıp geçiyoruz. stres atmak için girdiğim yerde oyunu hayat memat meselesi yapan veletlerle ego yarıştıracak değilim. bilmiyorum en azından bir yetişkin olarak böyle düşünüyorum.
ha küfretmedin mi dersen? jung'un 30 dk geçmesine rağmen karşı takımda jungyokken gidip 1 drake kesmemesine rağmen 1vs2 çarpışan supportsuz adc'a laf çakmasını bir süre kaldırırm ama bi noktada ben de senin yolunu sikerimle başlayan küfürlerim başlar. bizimki de can yani.*
lan sessizdir sakindir diye geldik bildiğin teksas çıktı.
yarak yürek sebeplerden 4 hafta olmadan 9 ceset geldi morga. yuh lan hakkaten yuh.
geçen hafta velet amcasını bıçakladı odun yüzünden çıkan kavgada, bu hafta herif 8 sene önce karıma bakıyor dediği komşu ailenin soyunu kuruttu.
12 agustos 2015 itibariyle parkelere veda etmiş voleybol efsanesi.
bizim millet adını vgstt* ile duymuş vakıfbank spor klübüyle özdeşleştirmiş olsa da kendisi voleybol efsaneleri arasında yerini almıştır. ne mutlu ki biz onu canlı kanlı izleyebilmişiz.
elinde sihirli değnekle gelip cart diye bir şeyleri değiştirmemiş olsa da oynadığı 5 yıla yakın süre boyunca ülkemizdeki voleybola ve voleybolcularımıza kattıkları su götürmez.
yolun açık olsun efsane, bundan sonraki hayatında başarılar.
Bu işe niyetlenenlere yegane tavsiyem taşra teşkilatlarındaki adliyeler için çabalayın, büyük şehirlerden özellikle uzak durun. 4-5 sene mevzuyu iyice kaptıktan sonra girin kurtlar sofrasına. tabi taşranın 10-15 dk yürüyerek işe gidip gelebilme rahatlığına alışıp hangi salak istanbul'da metrobüste iğfalin eşiğinde hayat sürdürmek ister orası ayrı, tercih meselesi.
bu işin özü, ne kadar az o kadar iyi. dava, personel, nüfus, savcı, hakim, karar, müzekkere vs vs artık aklınıza ne gelirse.
Nükleer Santrale karşı olmadığımı belirteyim.
Öyle birilerinin söylediği gibi uzayda yapılmasına gerek görmüyorum. O kadar fantastik olmaya gerek yok.
Benimki daha kabul edilebilir şartlar. Becerebilirlerse erk sahipleri hemen yapsınlar, hatta gelip götümün dibine bile santral bina edebilirler.
Uzatmayayım;
- Santralin deprem, tsunami, heyelan, terör, savaş, elektrik kesintisi(!), su kesintisi(!) gibi doğal ve doğal olmayan sair sebeplerle kaza-kırım görmesi durumunda oluşacak radyoaktif zararları santral bölgesi dışına çıkarmadan absorbe edebilmeleri,
- Santralin hayal edilmesinden itibaren başlayıp şebeke hattına ilk elektriği vereceği güne değin bu projede tırnak kadar dahi emeği geçen herkesin eşikten beşiğe yedi sülalesinin Nükleer Reaktörlerin hemen yanına inşa edilecek lojmanlarda ilelebet ikamet edeceğini taahhüt etmesi.
Çok değil 2 şartı yerine getiren rahatlıkla kurabilir. Bu şekilde istedikleri yerde istedikleri gibi beton fetişlerini tatmin edebilirler.
Sorunum Nükleer Santrallerle değil. Doğru teknoloji doğru ellerde insanlık yararınadır buna her daim inanırım. Öte yandan her kuşu siktik bi kaldı leylek lafı da kafamda zuhur ediyor.
Bu devlet değil mi ki "Güzel öldüler" diyerek madenciler özelinde vatandaşına verdiği değer tespiti yapan?
Soma'da 301 kişi madenci ölmesine rağmen ne Enerji Bakanı ne de Çalışma Bakanı ortalarda gözükmezken Orman ve Su işleri Bakanı çıkıp beyanat veren?
Yüksek Hızlı Tren adıyla son sürat ölümü vatandaşına hizmet diye sunan?
Gazetelerin 3. sayfalarında yer alan kadın cinayetlerine seyirci kalan?
Kendi vatandaşları sefalet sınırında yaşarken mültecileri kontrol altında tutamayıp memleketin dört bir yanını it oynamış yonca tarlasına çeviren?
Bu ve bunun gibi saymaya vaktimin yetmeyeceği nice örnek var ve hepsi de yaşanmış, yaşanmaya devam eden durumlar.
Deniliyor ki enerji açığı var, yetmediği için dışa bağımlılığı azaltmak adına Nükleer Enerji çıkış yolumuz. Valla kimse kusura bakmasın. 20.000.000.000 Milyar Dolar oraya harcamaktansa, 77 Milyon nüfus için enerjinin nasıl verimli kullanılacağına dair 5 yıllık bir planlı çalışma yapılması Nükleer Santrale harcanacak paranın en fazla 1/4'üne tekabül eder. Her yıl ortalama %7 artan enerji ihtiyacı kaba hesapla 5 yılın sonunda %15-20 gibi bir fazla verir. Ha bunun için ille de para harcanarak eğitim verilmesi şart değil. Enerji Bakanlığı Olarak hane bazında tüketim ihtiyacını belirler, belirlediğin tüketim fazlasındaki oran için kontrollü olarak kesinti uygularsan vatandaş farkında olmadan tasarrufa yönelir. Bu işi para harcayıp, insanları bilinçlendirerek yaparsan 5 yıl sonra farklı bilinçle yetişmiş bir nesil sahibi olursun. Tabi bilinç sahibi insanlar bu ülkede ne kadar sevilir orası ayrı mevzu.
Enerji ihtiyacının %5 fazlasını üretip tüketim olmadığında toprağa veren bir ülke enerji yokluğundan Nükleer Santral kuruyor.
Beyin yokluğu olmasın sakın o?
Kaldı ki komik olan bir başka husus da dışa bağımlılığı (doğalgaz) azaltmak için deyu söyleniyor. Toprak senin, satın alma garantisi veriyorsun, teknoloji senin olamaz. Adam gelecek yapacak, işletecek, satacak (üstelik pahalı satacak) Senin üretilecek enerji dışında bir bokun yok. Lan madem öyle gitsin Sibirya kıyılarında canlıdan uzak bölgelerde kursun santrali, en azından fahiş fiyatla satın aldığına değsin, risk taşımasın ülken için.
Valla nükleer falan hikaye, 20.000.000.000 Milyar Dolar öngörülen tutar, fazlası olacak tam kapasiteyle çalışana kadar. O parayla bu ülkede eğitim devrimi yapar, 4-5 nesil pırıl pırıl çocuklar yetiştirirsin, yetişen o çocuklar da ne çevreye ne insana zarar verecek şekilde enerji çözümleri üretir, bilinçsiz enerji tüketiminin önüne geçer, Nükleer olayını da tıp dışında akıllarına getirmezler.
Bunları mezara koyunca toprak değil C65 beton dökmek lazım.
bireylerin birbirlerinin kıymetini bilmemesinden ötürü karşı cinste oluşan tatminsizlik nedeniyle oluşan eylemler bütünüdür aldatmak. kadın ilgi ister herif odunun teki olur oralı bile olmaz sonucunda kadın ona ilgi gösteren başka bir bireye yol alır. adam sevişmek ister, kadın sürekli bahane üretir, erkek sevişebileceği bir başka kadına gider.
erkeği kadını yok bu aldatma işinin. herkes yapabilir, herkesin başına gelebilir.
istanbul'da şehir tiyatroları tarafından sahnelenen oyun. tabii ki bizdeki hali biraz mutaassıplaştırılmış uyarlaması.
buna rağmen oyunu fazla seksüel içerikli bulup terk edenler var ki kıl olmamak elde değil.
bana sorarsanız şehir tiyatroları tarafından uyarlanan hali gayet de dozunda cinsellik barındırıyor. zaten hikaye hakkında az buçuk fikir sahibi olan bireyler ortada ne olacağına kanaat getirebilir. yoksa oyunun dünya çapındaki alternatif sahnelerine baktığımızda pek de bizdeki gibi "naif" bir içerikle sunulmadığını görebilirsiniz.
eğitim sistemini 2 yılda bir değiştirerek 12 yılda skip atması boş tabi. lan ben ilk okuldayken 7 bölge iklimini bilirdim, yeğenim 7. sınıfta akdeniz ve marmara dışında müfredatta bölge gösterilmiyor. eğitiminin içi boş olduktan sonra her yere akademi yapsan kaç yazar. diplomalı cahil yetiştirmek için müteahhitleri zengin et, vakıfları zengin et. bir de üzerine öğrencileri ve dolayısıyla ailelerini heba et.
çaldığı paralarla 22 tane hava alanı yaptı..
hatay diye bir vilayete hemen havalimanı yaptılar. yalap şap hızlıca aradan çıkardılar. ilk uçuşu aylarca ertelendi. neden? çünkü hesap uzmanları su havzasına havalimanı yapmış düzlük yer diye. bak bir benzerini de istanbul'a yapıyorlar. kuşların göç yoluymuş, kuzey ormanlarıymış falan hikaye. bir de evropanın en büyüğü diye algı yaratıyorlar. almanya batacak diye istemiyormuş. hasskktir lan, sen frankfurt'un yanına yanaşamazsın. inşaat ya rasulallah diye yola çıkınca böyle oluyor.
çaldığı paralarla 18bin km duble yol yaptı..
duble yol yapımı kolay, bakımı zor bir yapı çeşididir. o yüzden ki çok kısa sürede yapılabilir olsa da uzun vadede bakım maliyetleri yüzünden evropalarda pek rağbet görmez. o yüzdendir ki bizim memleket yolları 2 seneyi görmeden bakımı yetersiz kaldığından köstebek yuvası gibidir.
çaldığı paralarla 15katrilyon nemaları ödedi
haspam, sanki cebinden çıkarıp ödüyor. vergi alınıyor lan daha bana maaş gelmeden. zamanında birileri kesmiş, para kuşa dönünce de bunlar ödeyip iş yaptık diye algı yaratıyor.
çaldığı paralarla 224 tane paletli ambulans yaptı..
en sevdiğim bu işte. amk sanki paletlerin pallerini birbirne örs üzerinde bunlar ekledi. var olan hazır teknolojiyi satın aldın altı üstü. sosyal devlet gereği olması gereken de zaten bu. neyin tatavası lan?
çaldığı paralarla imf'nin borcunu ödedi..
bak burada sikerim işte. hacı, kemal derviş diye bir adam var bilin mi? o adam burun kıvırdığınız ecevit zamanında geldi ve bir ekonomi programı hazırladı. ecevit de seve seve uydu o programa. zira imf'ye olan borç 10 yılda ancak ödenecekti. o sistem bankacılığı şaha kaldırıken vatandaşın kulak arkasını bile itinayla sikti. götümün kenarı. imf'ye borcu ödemiş. lan yarak hasan imf'ye borcu kemal derviş'in hazırladığı ekonomik programın dışına çıkamadığı için sike sike ödedi. çıksa imf el koyardı ülkeye, o derece ağır yaptırımları vardı. bu arada imf'ye borç öderken dünya bankası ve diğer finans kuruluşlarına borç yapan benim sanki. hepsini geçtim bu paraların hepsini vatandaş ödedi lan. reza gelip cebinden çıkarıp da ödemedi bu paraları.
çaldığı paralarla marmaray'ı yaptı..
evet, turgut özal'a değin uzanan mevzuyu nihayete erdirdi. lakin bi dakika, halkalı sirkeci hattı ve haydarpaşa gebze banliyö hatlarının rayları kullanıldı galiba yaparken. zira o hatların hiç birinde ray yok. yoksa göte mi kaçtı onlar? insan gerçekten hayret ediyor. amk 2 köprü zaten vardı, bir tane de dikiyorlar, bi tane de suyun altına yaptılar ki temelleri 1800'lere uzanıyor bu hattın. aga şehir sirkeci ve üskidardan mı teşekkül olduyor peki? Halkalı ve gebze'den şehre ulaşanlara yapılan orospu çocuğu muamelesi ne zaman sona erecek pampa?
efendim? metrobüs mü gidiyor oraya, metro mu yoksa?
doğru ya bi bok yok oraları şehre bağlayan. evet ben de tam böyle düşünmüştüm. marmaray yaptı. halkalı ve gebze'nin şehirle bağlantısını kesip iki yakayı birbirine bağladı. bravo valla 40 yıl düşünsek akıl edemezdik.
çaldığı paralarla uzaya uydu gönderdi..
he anam he, gören de arianne roketine alternatif, vulcain 2 motorundan daha gelişmiş bir motor üretti, uzaya koloni kurdu zanneder gören de. lan oğlum bizim en orijinal uydumuzu itü 1m $ para harcayarak kendi üretti ve kazakistan'dan uzaya gönderdi. ondan gayrı ne varsa yalan. 90'larda iktidarda bile değilken turksat uzaya uydu gönderdi. zaten var olan bir eylemi yaptılar anlayacağın. yuh amk bununla nasıl algı yaratmaya çalışıyorsunuz lan! yuh hakkaten yuh.
çaldığı paralarla öğrencilere bedava kitap dağıttı..
pardon? bedava, kitap? lan eğitimin içi boş. kim neyi niye öğrendiğini bilmiyor. kağıthane de bir tane normal ortaokul kalmadı, hepsi imam hatip lan! gayri müslim adama zorla din dersi aldırılıyor alooo! kitabı bana pek hayır için veriyormuş gibi gelmedi. piyasadaki kitaplara hükmedemediği için kendi keyfiyetlerince hazırlanmış kitapları zorla dayıyorlar çocuklara bilmem farkında mısın?
arkadaşın biri yukarıda değinmiş benden evvel. 3 aylık maaş 500 lira değil lan! senin övüneceğin şey bu mu? tiynetsiz ibneler. yoksulluk sınırını geçtim açlık sınırının bile yanına yanaşmayan bir meblağ bu gerizekalı, farkında mısın peki?
devletinin insanına biçtiği değer bu ve sen bununla övünebiliyorsun yani?
çaldığı paralarla ilk yerli savaş helikopterini üretti..
bak pampa, kalın kafana bi rende çektir evvela. sende bir helikopteri üretecek know how yok. hadi olsa bu sefer hammadde yok. sen ne yaptın, gidip italyan bir üretici ile ortaklık kurarak kendi bölgene uygun bir helikopter ürettin. lan bunun neresi yerli. kaldı ki işlevselliği tartışılır. sanki apache ah-64 longbow amk. taktik helikopter lan. stinger geldi mi düşecek her halükarda.
çaldığı paralarla ilk yerli tank'ını üretti..
ssm zaten yıllardır bu işleri yapıyor. amerikayı yeniden keşfetmeyelim lütfen. zırhlı araca top ekleyince tank olmuyor öyle. abrams gibi yıllar içerisinde gelişmiş bir aletin yok senin. yok olm yok işte, zpt'ye koymuşlar topu sana da tank diye yediriyorlar.
çaldığı paralarla ilk yerli savaş gemisini üretti..
bak müdür her şeyi anlarım ama burada dur. bu işin ucu mesut yılmaz'a değin uzanır. çiller karısı zamanında yapılmak istendi bu iş. tüm plan, taslak proje vs hazırken abd hilal-i ahmer olsun diye donanmasındaki hek'e ayrılacak fırkateynleri bize iteledi. ecevit döneminde ihtiyaç hasıl olmadığından gündemden düştü. sonra bir adam geldi özden örnek adında. varını yoğunu bu işe verdi desek yalan olmaz. götünü yırttı ve tersanede ilk kaynağını attı o geminin. geminin ne kadar işlevsel olduğunun önemi yok. fırka olmasın da h/b olsun. isterse eskort gemisi olsun yine de olsun dedi ve o projeyi yaşattı. bu adamlar ne yaptı peki?
özden örnek'i ergenekon adındaki salak sepet feto dayanaklarıyla içeri attı. ama gemiyi onlar suya indirdi. hayatının çoğunu o ilk gemi için harcayan adamı içeri attıkları yetmiyormuş gibi bir de adamın emeğinin üzerine yatıp ismini bile zikretmediler.
bu adamlar gemi yaptı he? bok yaptı amk. niye ardı gelmedi o zaman gemilerin? söylesene paşam niye ardı gelmedi? fırka da yaparsın tayyare gemisi de. bak yapmışsın işte ilkini. yapsana geri kalanlardan da, kur kendine has komple yerli filonu.
yemiyor değil mi? baba izin vermeden bi sikim yiyemezler de ondan.
çaldığı paralarla ilk yerli insansız hava aracını üretti...
müdür o iş öyle olmuyor. askeri mevzular ssm aracılığıla zaten yıllardır sürüyor bu memlekette. tai, aselsan, havelsan ve zorlu bu işte var. bak bu adamlar kasımpaşa'da yalınayak top teperken tai,tusaş, havelsan bu işleri kovalıyordu. 15 yıldan fazla süren ar-ge çalışmaları zorlu'nun da katılımıyla ete kemiğe büründü. 4 yıldan fazla uçuş testleri sürdü. git samsun'da bak kaç defa düşmüş bu meret.
zorlu da keyfine girmedi bu işe. elinde teknoloji var. e devlet de bu işlere para harcayabilecek yegane kurum. bir nevi win win durumu oldu aralarında. kaldı ki yerli diye bir tanım hiç birine uymuyor. hammadde yok evladım senin ülkende. sike sike dışarı mahkumsun. onu geç sanayin yok lan. anca ara eleman misali parça birleştirme yapabiliyorsun.
bu memlekette tayyare yapıldı, fabrikası batırıldı.
otomobil yapıldı, alay konusu edildi.
gemi yapmak için ömür verdiler, adam hapiste çürüyor.
sen kalkmış tank, helikopter, iha diyorsun.
oğlum ya sen bu ülkenin tarihinden bihabersin ya da aynı adı taşıyan paralel evrenlerde yaşıyoruz.
gayri başka izahı yok bu kafanın.