Geçmişin şimdiyle, şimdinin gelecekle, geleceğin ise hiçlikle arasında bulunan gölgenin adıdır uzaklık. Kaybolmakla bulunmak arasındaki beklentidir. Unutma ve hatırlama yolculuğunda, düşüncelere dalmış insanın adıdır uzaklık.
istanbul'daki tüm toplu taşıma araçlarının geçtiği ilçe. şöyle ki; minibüs, otobüs, tramvay, tren, metrobüs ve metro bir şekilde semtlerinin bir köşesinden geçer. bu yönü ile çok ilginçtir.
plajı sığ ve kumludur. 'açılırsın su belini geçmez' ifadesinin hayat bulduğu yerdir akyaka. kiralık evleri muğla merkeze göre çok daha uygun bir yerdir. emlakçıdan değil de ev sahibinden bulmaya çalışın eğer ki buraya yerleşme düşünceniz varsa. haziranın sonuna geldiğimiz şu günlerde hava sıcaklığı 37 falan. plaj hafta sonu çok kalabalık oluyor. o yüzden hafta içi daha uygundur gelmek için. ya da yukarı taraflarda bungalovlara doğru küçük küçük denize girme yerleri vardır, gizli saklı. oraları değerlendirebilirsiniz. ayrıca maden iskele denilen bir yer vardır, pazarın önünden akbük yoluna doğru gittiğiniz de karşınıza çıkan. oranın denizi de güzeldir. şezlong biraz pahalıdır dışarıdan gelen için ama az kişi olmasından mütevellit değerlendirilebilir. maden iskele'den devam edip çınar plajına geçebilirsiniz. denize girmedim orda ama ne zaman görsem hep kalabalıktı. öyle aklıma gelenleri yazdım. sorusu olan beri gelsin.*
son günlerde sıkça rastlanabilecek durum. herkes kafayı yemiş vaziyette. kimsenin kimseyi dinlediği yok, kimse ne dediğinin farkında olma arzusu taşımıyor.
kitabı sanırım 10dan fazla okudum, filmi de henüz iki kere seyrettim. şu eksik bu fazla demeye gerek görmüyorum. zaten herkes bunlardan bahsediyor. lotr serisi ve bu filmde gördük ki peter jackson bir filme nasıl başlanması gerektiğini çok iyi biliyor. o erebor sahnesi neydi öyle! bu kadar harika bir yerden konuya giremezdi sanırım. tek kelimeyle mükemmeldi. yine peter saolsun 3 filme çıkarttığını söylediğinde kartalların gelişiyle ilk filmin biteceği belli oluyordu. şimdi buraya kadar bir sıkıntı yok. ama benim tüm merak ettiğim şeyler buradan sonra başlıyor. ulan ikinci film nasıl başlayacak? düşünüyorum işin içinden çıkamıyorum. geriye dönüp iki kule ve kralın dönüşüne baktığımızda, gandalf-balrog dövüşü ve smeagol'un hayatı ile başlandı bu filmler. peki hobbit part 2 nasıl başlar? bilemiyorum! ha bu arada da yüzük kardeşliği ile de hobbit part 1'in bazı benzer sahneler içerdiğini de gözden kaçırmamak gerek. bu bağlamda ikinci film ile iki kule arasında bir benzerlik olamaz mı diye de soramadan edemiyorum.
ayrı bir anekdot olarak da fragmanda yer alan bazı sahnelerin olmadığını gördük filmde. misal bilbo narsil'in parçalarının yanından geçiyordu ve gandalf gol dulgur'da birisiyle dövüşüyordu. bu sahneler extended versiyonda mı diğer filmlerde mi bekleyip görücez. onun dışında aklıma takılan iki soru daha var: birincisi, galadriel gandalf'a yardıma ihtiyacın olduğunda yanındayım bilesin, dedi. şimdi bu ne demek? beş ordular savaşında galadriel'i atına binmiş görürsem vallaha kalpten giderim oracıkta. ya da lotr'da olduğu gibi frodo'ya yardım ettiği tarzda bir yardım mı? ikinci ise şu, peter abimiz babasının hayrına ak divanı ya da necromancer'ı dahil etmedi ya filme. sauron bir şekilde bağlanacak hikayeye ama nasıl? sonuçta hobbit'in konusu belli. yine maalesef bekleyip görücez demekten başka bir şey bulamıyorum söyleyecek. tahmini olan beri gelsin.
burada denize girdikten sonra ister istemez diğer bütün yerlerin denizini ayrı tutuyorsunuz, palamutbükü ve diğerleri olarak. temizliği, berraklığı, derinliği... hele ki karadenizliyseniz ve çocukluğunuz marmara denizinde geçmişse burayı cennet diye nitelendirmemek için bir mazeretiniz olamaz. tabi şu da bir gerçek; herkes gittiği yeri beğenir ve över. çok fazla tatil yeri var ve hepsi birbirinden güzeldir illa ki. ama gerçekten buranın havası tadı bambaşka. çok güzel bir manzara, harika bir deniz ve çok pahalı olmayan konaklama imkanları. zaten pansiyon sahipleriyle öyle bir muhabbet kuruyorsunuz ki bir sonraki sene daha ucuza kalmayı garantiliyorsunuz. palamutbükü'nde benim en çok sevdiğim olay ise bir bar ya da disko tarzı şeylerin olmaması. bu gerçekten muazzam bir şey. barları ya da bara gitmeyi çok severim ama burada eksikliklerini hiç hissetmedim. çünkü istediğin yerden içkini alıp istediğin yerde içebilme imkanın var. hele ki güneş battıktan sonra çıkarsın kayaların tepesine, alttan deniz yavaşça vurur kıyıya doğru, önünde yıldızlar, yanında sevdiğin insanlar veya yalnızlığın... tatil böyle bir şey değilse nedir bilemiyorum.
karakter ve tip sayısının daha az ve olayın nispeten çok karışık olmaması rağmen mizah duygusunun hat safhada olduğu bir kitap. amat, suskunlar, puslu kıtalar atlası ya da kitabül hiyel'deki gibi yaratılan bir dünyanın içine doğrudan çekmiyor sizi. yer yer sayfaları bulan tasvirleri okurken yorulmamak elde değil. hele bir de bilinmeyen kelimelerin arttığı yerde insan 'noluyoruz ya!' demekten alıkoyamıyor kendini. kitaba tam vakıf olabilmek için değil sadece eski türkçe, aynı zamanda birazcık almanca, fransızca ve latince de bilmek gerekiyor. benim için diğer ihsan oktay anar kitaplarından ayrılan en önemli özelliği kitabül hiyel'den sonra en çok güldüğüm kitabın bu olması. çok ince yerleştirilmiş espriler var. tavsiyem açık alanda okumamanız yönünde. *
karmate şarkısı olanın sözleri aşağıdadır. yeşili kamiyoni ile başlayan kıta başka bir türkü imiş ama bu şarkının içine çok güzel dahil edilmiş bence. dinlemek isteyenler için:
moxti do dugunişa
duğuntepe domskvani
dula domoçiliko
ma ti yegenı skani
muçe moçodinare
derdi meraği skani
verane kodoskidu
baba oxori skani
yeşili kamiyoni moxti mendemiyoni
ma duyla va maxenen xanumi gomiyoni
atinaşi minare bozo si eüçopare
nanasüani va momçu babasüani ôilare
hayde e bozomota avla kocedu tuta
giyona oxorişa egonkta do cegonkta
fragmanda 1:56 da gandalf'ın biriyle dövüştüğü görülmekte. kimdir nedir bu şahıs bilmiyorum. internetteki dedikodulara göre cüce kral thrain diyorlar ama bilemedim ben oni.
dokunmatiği çoğu telefona kıyasla çok iyidir. internet ve işlemci hızlarında da sıkıntı yok. 3g desteklemiyor oluşu biraz can sıksa da eğer arkadaşlarınızın çoğunda 3g yoksa pek bir sorun oluşturmuyor.
ayrıca fotoğraf, video ve ses kalitesi için tek kelimeyle sony demek yeterli olacaktır. eski telefonum sony ericsson w810i'nin ses ve fotoğraf kalitesinden dolayı sony, telefon olarak tek tercihim oldu diyebilirim.
son olarak şarjına gelecek olursak: ekranı büyük olduğu için ister istemez şarjı biraz sömürüyor. ancak dokunmatik ekran bir telefon almak istediğinizde amacınız aynı zamanda bir şeyler de seyretmekse ekranının büyük olması hoş bir şey. yine de normal konuşma ve internet kullanımında 2 güne kadar rahat gidiyor.
kokusu ile kalıcılığı tamamen ters orantılıdır. gerçekten harika ötesi bir kokusu var. çoğu kimseler de bilmez challenge'ı, bu da ayrıca bir avantaj. ama gel gör ki 10-15dk sonra parfümden eser yok.
bazı kokular vardır gidip denemeniz gerekir çünkü beğenmeyebilirsiniz. ama bazı kokuları da tavsiye üzerine gidip alabilirsiniz ve pişman olmazsınız. diesel only the brave tavsiye edebileceğim bir erkek parfümü. kalıcılığı da gerçekten çok iyi.