Bedenin ölümünden sonra ruhun sonsuzca yaşayacağı inancı.
Ruhun ölmezliği ya da ölümsüzlüğü inancı tanrıbilimin temel inaklarından (dogmalarından N.) biridir. Ruh, tanrıyla özdeş ya da tanrısal bir varlık sayılınca onu ölmezlikle nitelemek dinsel açıdan zorunludur. Çünkü ruh sonluysa onun özdeşi ya da kaynağı olan tanrının da sonlu olması gerekir. Buysa tanrı düşüncesiyle çelişiktir. Oysa ruh, bedenin düşünsel ya da duyusal yanıdır. Bedenden ayrı ve bağımsız bir ruh tasarımı tümüyle bilimdışıdır, bir boş inançtır. Skolastik Hıristiyan felsefesi, tanrı varlığının tanıtlanmasında olduğu gibi, ruhun ölmezliğinin tanıtlanması için de çeşitli kanıtlar ileri sürmüştür. Bu kanıtların tümü bilim ve mantıkdışı uslamlamalardan ibarettir. Örneğin, skolastik felsefenin ruhun varlığı ve ölmezliği yolunda ileri sürdüğü sekiz büyük kanıttan biri şöyledir (4. kanıt): "Madem ki bütün dinler ruhun ölmezliğini kabul ve tasdik etmişlerdir, ruh ölümlüyse bütün dünya aldanmış demektir ki olanaksızdır". Rönesans Aristotelesçilerinin en büyüğü olan Padua okulu profesörü Pietro Pomponazzi (1462-1524) şöyle der: "Din adamları insanları iki sınıfa ayırarak bir sınıfı ceza ve armağanla doğru yola çekmek zorundaydılar. Öteki sınıfsa bunlarla elde tutulamayacak kadar bilgili ve yetenekliydi. Onlar için de ruhun ölmezliğini ileri sürmek zorunluydu. Ruhun ölmezliği ilkesi, siyasal ve yönetimsel bir amacı gerçekleştirmek için ileri sürülen bir varsayımdan başka bir şey değildir".
Mantıkçı olguculuğun gelişiminde önemli bir rol oynayan Otto Neurath, felsefenin yanı sıra toplumbilim, siyaset ve eğitbilimle de etkin bir biçimde ilgilenmiştir.
1929 yılında Viyana Çevresi'nin ilk bildirgesini de yazan Neurath bu okulun en etkili düşünürlerindendir. Neurath'ı özellikle mantıkçı olguculuğun yayın organı Erkenntnis'te yayımlanan yazıları ile tanınmıştır. Başta 1932'de yayımlanan "Protokollsatze" başlıklı yazısı olmak üzere yazıları ile Viyana Çevresi'nin bilginin temellerini yalın ve yorumlanmamış duyu deneyimlerinde aramak yerine daha fizikselci ve bütüncü bir bilgi kuramına yönelmesini sağlamıştır.
Geliştirdiği fizikselcilik kuramı, anlamsız ve eş söz olanlar dışında bütün deneye dayalı yargıların ilke olarak uzamsal ve zamansal nesneler üzerine yargılara dönüştürülebileceğini öne sürer. Neurath bu kuramının gerek tek bir bilimsel dilin varlığının gerekse kişiler arası anlaşma olanağının önünü açacağını düşünmektedir. Neurath'ın fizikselciliği farklı bilimlerin dillerinin arzu edilir bir bireşimini vaat eden dilsel bir öğretidir. Yöntem birliğine dayalı birleşik bilim idealine dayanan fizikselcilik aynı yöntemlerin yeterli ölçütleri sağlayan her türden düşünsel araştırmada kullanılabileceği düşüncesini içerir.
Neurath'ın bir diğer önemli görüşü de doğrulamanın söz ile deneyin değil de sözleri birbirleriyle karşılaştırma ile gerçekleştirilebileceğini savlamış olmasıdır.
Platon'a göre her şeyin ayrı bir ideası vardır. Sokrates öncesi filozofların aksine platon, varlık tekliktir değil, varlık çokluktur görüşünü öne sürmüştür. Bu bahsettiği varlıklar, yani idealar kendi aralarında kusursuz bir düzene ve "hiyerarşi"ye sahiptir. Bu hiyerarşide en üstte bulunan idea "iyi ideasıdır". Diğer ideaların hepsini ondan pay almış ve ona yönelmiştir. Varlığın temelinde iyi ideası yatar.
işte tam burada, iyi ideasına yüklenen bu yüksek konum, ister istemez bir sorun doğurmaktadır. Daha önce Platon’un Demiourgos adı verilen bir düzenleyici tanrıdan bahsetmiştir platon.
Demiourgos evreni düzenleyip meydana getiren Tanrısal güç, iyi ideası ise tüm varlıkların ve var olanların nedeni olduğuna göre bunlardan hangisi gerçek bir Tanrı olmaya layıktır?
Kimi yorumcular, Platon’un iyi’ye yüklediği niteliklerden yola çıkarak Demiourgos ile iyi ideasının bir ve aynı şey olduğunu savunmuştur (Weber, 1993: 57). Demiourgos, Tanrı’nın etkin, hareket ettirici, düzenleyici, akıl ve ruh sahibi yönünü temsil ederken iyi ideası ise Tanrı’nın değişmez, sabit ve dingin yönünü, varlık ötesi varlığını temsil eder.
Platon Timaios’ta, Demiourgos’un iyi gibi ezeli ebedi olduğu ve başından beri idealara ve hepsinden önce de iyi ideasına baktığı söylenir (Timaios, 28a-41a). Şu hâlde Tanrı’nın, iyi ideasını temaşa etmediği tek bir an dahi olmamıştır. Demiourgos, evrenin iyi olması nı istemiştir. Bu durumda Tanrı’nın istemesinin nedeni iyi ideasıdır ve iyi olan her şeyin nedeni, Tanrı’nın iyiyi istemesidir.
Veya temel ontoloji. Ontolojinin temeli ve köküdür. Antik çağ yunan felsefesin ortaya çıkmış bu ontoloji aristoteles ve platon'dan sonra yerini daha çok ontik'e bırakmıştır. Varlığın tümelliğini bir aksiyom kabul edip üzerine sistematik düşünme eylemi neredeyse heidegger'e kadar yapılmamıştır. En sonunda heidegger ile birlikte(varlık ve zaman) tekrardan felsefenin ana inceleme alanına sokulmaya çalışılmıştır.