Championship 21. hafta mücadelesi. Tv 8.5'ta yayınlanmakta. ilk yarısı az önce 1-0 ev sahibi lehine sona erdi.
Preston 1 kez geldi gol attı. Kosovalı forvet Osmajic golü attırdı, 30-40 metre topu sürdükten sonra güzel bir servis yaptı. Sırtı dönük oyunda da fena değil. Leeds United'da böyle baskın bir santrfor oyunu yok.
Leeds topa hakim olan taraf. Yakaladıkları 3-4 fırsatı özensiz kullandılar. Yakaladıkları en net pozisyonda Aaronson ceza sahasında topa çok kötü vurdu, yaydan kullandıkları serbest atışı da piroe kötü kullandı. Yine Byram ceza sahasında boş pozisyonda kafayla kötü vurdu.
Hakem sertliğe tolerans gösteriyor. Hatta takdir haklarını da bence biraz ev sahibi taraftan yana kullanıyor.
Twitter'da dolanırken bu kitaba denk geldim. Yazarın en az üç kez okuyun vb. iddialı söylemlerini gördükten sonra kitabın içindekiler kısmına göz attım. Faydalı olabileceğine kanaat getirip kitabı sipariş ettim.
2-3 yıldır şöyle böyle borsayla uğraşan biriyim ve sonuç olarak bu kitabın bana pek bir şey katmadığını söyleyebilirim.
Kitaptaki anlatım tarzının farklı olduğunu söylemem gerekiyor. Serbest yazım sebebiyle karmaşık bir kitap olmuş. Yazar bir şey anlatırken bir sonraki paragrafta bir anda başka bir şey anlatmaya başlıyor veya sayfalarca anlattığı şeyi bir anda reddedebiliyor. Kitapta yazarın söylediği şeyler sıklıkla birbiriyle çelişiyor.
Kullanılmayan tırnak işaretleri, virgüller, soru işaretleri okumayı zorlaştırıyor. Çok fazla yazım hatası (özellikle de/da ve ki bakımından) ve cümle düşüklüğü var.
Bana gönderilen kitabın kağıt kalitesi de düşüktü. Kitabı elimde tuttuğum için elim sanki gazete tutmuşum gibi siyah olmamalı.
Özetle; kitabın belki size faydası olur ama bana pek faydası olmadı. Mesela teknik analiz kısmında yazar kendi indikatörlerini ve bazı alım satım tekniklerini açıklıyor, ben teknik analizle ilgilenmediğim için çok işime yaramıyor ama belki ilgilenenlere faydası olur.
Yine de ülkemizde finansal literatürün gelişimi ve finansal okuryazarlığın artması bakımından bu gibi kitapların yazılması önemli.
Almanya ligi 31. Hafta maçı. Üst sıraları yakından ilgilendiren, şampiyonlar ligine kimin gideceği bakımından önemli bir karşılaşmaydı.
1-0 Leipzig üstünlüğüyle sonuçlandı. Gol kampl'dan geldi.
Açıkçası dünya kupasındaki Nijerya iran maçı seviyesinde sıkıcı bir oyun oldu.
Freiburg valerien ismael'in oynatmak istediğine yakın bir oyun oynadı. Orta saha boştu, geriden ileri top kaldırdılar devamlı. Doğru dürüst pozisyona giremediler. Sadece maçın sonlarında kampl'ın yumurtladığı bir top tehlikeli pozisyon oldu, kaleci iyi çıkardı. Az kalsın kampl attığı golü geri alıyordu.
Freiburg Geride iyi alan daralttığı için Leipzig de pozisyona giremedi. 1-0 sonrası oyun gevşedikten sonra youssuf polsen'in ceza sahası dışı sol çaprazdan güzel bir şutu var sadece, kaleci nefis çıkardı.
Leipzig'in pozisyona girememesinin bir başka sebebi de oyuncuların tamamen kısa pas yapmaya şartlanmış olmasıydı. Adam rakip yarı sahanın ortalarında sağ çizgide topu alıyor, ceza sahasında Werner rakip stoperle birebir kalmış, topu içeri kesmek yerine yanındakine pas veriyor durum 0-0ken. Birader siz buraya pas yapmak için mi galip gelmek için mi geldiniz?
Leipzig orta sahasında haidara'nın sarı kartı olduğu halde ebleh ebleh müdahaleler yapması üzerine kampl mecburiyetten oyuna girdi dakika 55 gibi falan. Oyuna girdikten birkaç dakika sonra Leipzig oyunu rakip yarı sahaya yığmışken kampl en geride topla buluştu, ceza yayına doğru topla güzel bir cengaver koşusu yaptı, araya bıraktığı pas rakip savunmadan sekip ceza sahasında önüne düşünce affetmedi.
Kısacası kampl'ın başlarım sizin pas oyununuzdan diyerek ceza sahasına attığı dikine koşu sonrasında Leipzig hiçbir şey oynamadan galip gelmiş oldu.
Gol sonrasında Freiburg oyunu rakip yarı sahaya yıkamadı. Öyle 4 kişiyi ileri göndereyim orta sahayı boş bıraksak da olur topu ileri vururuz diye bir anlayışla oyunu rakip kaleye biraz zor yıkarsın zaten.
Leipzig'te kampl'ın yanısıra youssuf poulsen ve forsberg de oyuna girdi. Herhalde bunların yedekleriyle bile stsl'de kafaya oynarsın, öyle bir kadro genişliği var hiç değilse hücum bakımından.
Biri devamlı beyinsiz gibi top çeviren, diğeri de her aldığını ileri vuran iki saçma takımın keyifsiz mücadelesiyle ilgili eyyorlamam bu kadar.
Olur ya, bazen mail yağmuruna tutulursunuz. Üstelik elinizde zaten onca iş vardır. Belki mesai yaptığınız halde günlerce maillere cevap veremezsiniz.
işte bu gibi durumlarda maillerden darlayanlar bir de Whatsapptan maillerime niye cevap vermiyorsun diye darlamasın diye böyle bir vesikaya ihtiyaç duyuluyor zaman zaman. işim gücüm var, öyle hepinize hemen cevap veremem, ben de insanım 50 tane elim yok, benim de mesai saatim sınırlı anca yetebiliyorum gibisinden. işte öyle.
Hukukçu şakasıdır. Çok kasmayın laga luga yapmadan beğenin geçin.
14 ağustos 2022 alanyaspor beşiktaş maçını yönetmekte olan hakem müsveddesi. ilk yarıda ortaya koyduğu rezil derecede yanlı performansla taraflı tarafsız herkesin antipatisini kazanmayı başaran trabzon bölgesi hakemciğini şimdiden tebrik ediyorum.
kendisinin net "hata"larını yazalım.
1) Alanyaspor'lu oyuncu ceza sahası önünde son adam weghorst'u hava topunu almasın diye indiriyor, alanyalı oyuncu lehine faul çalınıyor, weghorst itiraz edince sarı kart görüyor.
2) nkudu ceza sahası içinde arkadan yapılan müdahaleyle yerde kalıyor, tartışmalı bir pozisyon ama paşam şahin gözlü olduğu için var'da izleme zahmetine girmiyor.
3) ghezzal kendi yarı sahasından topla çıkmaya çalışıyor, net faul yapılıyor ama oyun devam ediyor. pozisyonun devamında Alanyalı futbolcunun kafa vuruşu az farkla auta gitti.
4) Berkay kençtemur kaval kemiğine tekme yedi, kart yok.
5) emrecan uzunhan'ın atılmasına sebep olan her iki sarı kart da kart gösterilmesi bakımından hakemin takdirine kalmış pozisyonlar. ikisine de sarı kart vermek ağır kötüniyet göstergesi.
45 dakikada bu kadar çok tartışmalı karar veriyorsanız kötü niyetlisiniz demektir. Her takdir hakkını beşiktaş aleyhinde kullanamazsın.
trabzoncuğunuzu bir sene ittire ittire şampiyon yapmış olabilirsiniz, tekrarlamanıza izin vermeyeceğiz. delikanlı gibi maç yönetin, ayağınızı denk alın.
Avrupa'nın çıkarlarını kendi milletinin çıkarlarının önüne koyan köle ruhluların kendi npc fikirlerini sahiplenmeyen bir insan gördüklerinde salyalar saçarak saldırdıkları esnada refleks olarak ilk kullandıkları sözcüklerden bir tanesi.
Beşiktaş'ın sol beki Rıdvan yılmaz'ın menajeri. Aspor'a şöyle açıklamalar yapmış:
"Beşiktaş'ın genç futbolcusu Rıdvan Yılmaz'ın ismi Avrupa kulüpleriyle anılıyor.
Rıdvan Yılmaz'ın menajeri Necdet Ergezen, 20 yaşındaki oyuncunun transfer durumuyla ilgili olarak A Spor'a özel açıklamalar yaptı.
Ergezen, "Avrupa'dan Rıdvan'a teklifler var. Beşiktaş bunu değerlendirecektir. Rıdvan'ın ayrılması durumunda kontrat uzatmakla ilgili bir konu otomatik olarak ortadan kalkar. Kalırsa da yeni bir formül üretiriz." dedi.
Ergezen, "Rıdvan'ın hayali Avrupa'da oynamak. 3 hayali vardı: Beşiktaş'ta oynamak, milli formayı giymek. Bir hayali kaldı" ifadelerini kullandı."
Kulüp bir yapılanmaya gitti, genç oyuncularla oynayacağız dedi, bunun üzerine işbu fırsatçı menajer ortaya çıkmış, diyor ki ya bize daha çok para vereceksiniz ya da giderim.
Sataram köyü haa diye artistlik yapıyor kısacası.
Oğlum siz kimsiniz ya? Nesiniz siz? Siz kendinizi Beşiktaş'tan daha mı büyük sanıyorsunuz?
Emre mor gibi miadı dolmuş, Avrupa'nın üstünü çizdiği adam top göstermedi senin çok yetenekli müşterine.
Avrupa'dan teklifler varmış ajfjgk. Paşam önce umut Meraş'ı kessin, 11'e tam anlamıyla yerleşebilsin de Avrupa'yı düşünürüz sonra.
Bu fizik kalitesiyle anca Norveç ligine falan gidersin şu an çünkü.
Gidecekmiş paşam sjfjvkg. Yolun açık olsun o zaman ne diyelim. Aboubakar gitti bu kulüpten alooo. Siz kimsiniz olm?
instadaki Sebastian Vettel mixlerinden birinde denk geldiğim Notion şarkısıyla dikkatimi çekmeyi başaran rock müzik grubu. Ender gelişen osasuna atakları olarak Türkçe'ye çevirebiliriz. *
Katip bartleby'den esinlenerek az önce yazdığım muhteşem kısa hikaye.
Olaylar şu şekilde gelişiyor:
Nejat işler, bilmem hangi sebepten herhangi bir tanışma etkinliğine katılıyor. Orada karının biri bunu uzaktan süzüyor, bakıyor ki iyi kötü karizmatik bir adam. Diyor ki ben şunu gidip bir yoklayayım.
işte merhaba ben jaleydi ben nejattı bilmem ne faslından sonra Nejat 10 dakika boyunca futbol anlatıyor, Sergen'e falan sövüyor. Jale de diyor ki of bu ne ya hep futbol hep futbol. Üstelik sürekli küfrediyorsun.
Nejat sinirleniyor ve ben buyum kızım, beğenmiyorsan siktir git diye cevap veriyor.
işte o tanışma ortamında o an neden bilmem bir anda oluşan anlık sessizlik içinde herkes nejatın jale'ye bu şekil giriştiğini işitiyor, durumu fark eden Jale ağlayarak tanışma ortamını terk ediyor, eve gidip pembe mezarlık şarkısını 18 kez dinledikten sonra nejat'tan intikam almaya yemin ediyor, bunun verdiği moralman yükselme sonucu Beyonce dinleyip salak salak hareketler yaptıktan sonra uyuyakalıyor.
Ertesi sabah Jale ilk iş, kahvaltı bile yapmadan avukata gidiyor, ve nejat'a hakaret davası açmak için anlaşıyorlar. Üstüne bir de manevi tazminat davası açıyorlar. Oldukça cimri bir insan olan Jale her ne kadar avukatın kendisinden bu iki dava için 15 bin TL talep etmiş olmasına içerlese de Nejat'tan intikam almayı kafaya koyduğu için bunu da sineye çekiyor. Avukat da hemen aynı gün uyap'tan her iki davayı da açıyor.
Sonrasında Nejat savcılığın ifade için kendisine tebliğ ettirdiği çağrı kağıdını görmezden geliyor, bunun üzerine Nejat hakkında zorla getirme kararı çıkıyor. Polis nejat'ı evinden alıyor.
Karakolda alınan ifadesinde Nejat sadece surat yapıyor, siz kimsiniz AMK dercesine. Susma hakkını kullandığını belirtme zahmetine dahi girmiyor.
Bunun üzerine ifade için savcıya götürülüyor, ama tabii artık bütün bu olan bitenden canı sıkılmış, saatleri karakolda geçmiş, yetmezmiş gibi şimdi de savcıya götürülüyor. Niye? Karakter koyduğu için.
Eeehh Sikerim seni de adaletini de diyor savcının ısrarlı sorularından bunalan Nejat, bunun üzerine savcı jale'ye hakaretten dolayı iddianame düzenlediği gibi bir de görevi başındaki kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret kapsamında bir iddianame daha düzenliyor, üstelik hiçbir indirim talebinde de bulunmuyor.
Nejat bu, durur mu? Hakime de basıyor küfrü. Ben buyum hakim bey, hiçbir zaman gizlemedim, beğenmiyorsan siktir git deyiveriyor. Hukuki süreci yeterince anlattık, uzun lafın kısası, nijat hapsi boyluyor.
Ve burada da koğuş ağasına küfrettiği için hapishane tuvaletinde şişleniyor ve nejat'ın hayatı burada son buluyor.
Her şeye yapmamayı tercih ederim diyerek pasif bir direniş gösteren katip bartleby'nin aksine, Nejat her şeye bu olduğunu ve beğenmeyenlerin siktir olup gidebileceği cevabını vererek aktif bir direniş sergiliyor. Ne yazık ki her ikisi direnişçi, farklı yollar izleseler de aynı yerde buluşuyorlar.
Kim bilir, belki de ikisi birlikte bize yukarıdan gülümsüyordur.
Hiçbir aşıyı olmak istemeyen insanlara verilen isimdir.
Bugüne kadar bütün aşılarını olmuş,
- Ama yakalandıktan sonra %1 ölüm oranlı olan
- ve ölenlerin medyan yaşının 70 üstü olduğu bir hastalıktan dolayı,
- myokardit ve guillain barre sendromu gibi vakalara sebep olan
- ve 10 sene sonraki sonuçlarına dair hiçbir verinin bulunmadığı aşıyı olmayı reddeden insan aşı karşıtı değildir.
Bugüne kadar bütün aşılarını olmuş bir insana, güvenilmez bir sıvıyı kendine sokturmuyor diye aşı karşıtı diyemezsiniz.
Türkçeniz ve temel mantıksal çıkarımları yapabilecek kapasiteniz varsa tabii.
Dün akşam 10 kişi kalan Hollanda karşısında 2-0'lık rahat bir galibiyet alan çekya ve Galler'i 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup ederek çeyrek finale yükselen Danimarka'nın karşılaşacağı 2020(2021?) Avrupa kupası çeyrek final maçı.
Cumartesi günü TSi saat 19.00'da başlayacak.
iki takımın da fiziksel kapasitesi oldukça yüksek ama danimarka'yı kadro kalitesi ve genişliği bakımından bir adım önde görüyorum. Galler karşısında ikinci yarıda oyuna aldıkları rotasyon oyuncuları ile farka gittiler.
Mathias jensen ayaklarına çok hakim, topu olumlu kullanan, teknik bir futbolcu. geçen sezon brentford'da 2 gol 8 asistle oynamış ve takımının premier lig'e yükselmesinde önemli aktörlerden biri olmuş. Sakatlık vb bir aksilik olmadığı takdirde adından çok söz ettireceğe benziyor.
Trabzonspor'un çok uğraşıp alamadığı Cornelius da Galler karşısında sonradan oyuna girdiği halde ileriye hızlı top taşıması, ikili mücadelelerdeki başarısı ve fiziksel kuvvetiyle dikkat çekti.
Çekya da güzel takım, Hollanda'ya dün akşam fırsat vermediler ama kadrosunda schmeichel, kjaer, hojbjerg, dolberg gibi önemli isimleri barındıran Danimarka biraz daha önde görünüyor.
Vay siz nasıl benim istediğim topçuları almazsınız diye yönetimle takışır, istediği topçulardan çok daha iyileri alındığı halde sırf kendi istediği yerli topçular alınmadığı için o alınan yabancı oyunculara mobbing uygular, geçen sezonun asist kralını hayata küstürür.
2 sezon çok kötü yönettiği kulübü bırakıp milli takımın başına geçirilir sonra ödül olarak. Orada da turnuvanın gizli favorilerinden biri olarak gösterilen takıma turnuvanın en kötü topunu oynatır ama gram utanmaz.
Senelerdir sürdürdüğü maç sonu çıkıp 45 dakika anlaşılmaz şeyler konuşarak basın mensuplarını azarlama ve ucuz felsefe yapma geleneğini devam ettirir.
Milletin vergisiyle yıllık 3.2 milyon Euro alır ama millete hesap vermez.
En nihayetinde keriz değildir, kimsenin istifa etmediği, herkesin kösele suratlı olduğu bu ülkede o da istifa edecek değildir.
Bu da böyle bir adamdır işte. Herkesin her şey olabildiği ama kimsenin rezil olmadığı ülkenin bilindik adamlarından bir tanesi.
Alanya'da hakimlik yaparken verdiği kararlardan birinde "ülkede siyasiler uyuşturucu satıcılarıyla dans ediyor onlara soruşturma bile açılmıyor" minvalinde bir karşı oy yazdığı için öncelikle anayasada belirtilen hakimlik teminatına aykırı olarak Siirt'e sürgün edilen, daha sonra ise açığa alınan hakim.
Hakimleri ve savcıları ağır eleştiren biri olarak ben kendisine ve Viranşehir'den devletin mevcut hukuk politikasını eleştirdiği için açığa alınan savcıya çok teşekkür ediyorum. Bu ülkenin sizin gibi cesur insanlara ihtiyacı var.
Uğrunda ölerek kurduğumuz asil Türkiye Cumhuriyeti'ni mafyaların Fink attığı bir narkodevlete çevirenler, bu durum karşısında kafamızı kuma gömeceğimizi sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Gideceksiniz. Vallahi bir hakime, bir savcıya, bir avukata yenileceksiniz.
Şimdi bu amcanın imandan kast ettiği şey, öncelikle bildiğimiz anlamda değil, onun anladığı anlamda iman. Onu bi anlamak lazım önce.
Yani çok felsefe okuduktan sonra da inancınızı koruyabilirsiniz ama ebuş amcanın dediği şekilde müslüman olmazsınız. Gazalici, nihilist Müslümanlıktan ziyade çağdaş, uyum sağlamış, kendi kendini eleştirebilen bir Müslümanlık üretirsiniz o zaman, ki bu da zaten ebuş amcanın korkulu rüyasıdır.
Gerekirse Yunan galip gelsin ama okumuş, başka bir müslüman türü gelişmesin; Müslümanlık sakallı, suratsız ve cahil (cahil değilse bile mutaassıp) adamların tekelinde kalsın daima. Ebuş amca tam olarak bunu istiyor.
işte tam da bu sebepten bahriye Üçok öldürüldü.
Ebuş reis istediği kadar kudursun, gökten gelen karar var. Bu millet okuyacak, müslümanıyla dinsiziyle okuyacak bu millet, bir olacak. Kendini eleştirecek, geliştirecek, kendi dinini Allah'ın kendilerine bahşettiği akıl doğrultusunda yaşayacak, bu dini tekeline aldığını zanneden vasıfsızların buyurduğu doğrultuda değil.
Yamulmuyorsam 6 Ocak 2021 gecesi Capitol hill (Amerikan senatosu) basıldığında geçip senatodaki ofislerden birinde ayaklarını masanın üstüne attığı şu fotoğraftan hatırladığımız orta yaşlı adam. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2151633/+
Yaptığı bu hareketten dolayı cezada indirim veya erken tahliye imkanı olmaksızın 82 ay federal hapis cezasına çarptırılmış.
Kimseye herhangi bir fiziksel zarar vermemiş olan bu adam, geçip şurada oturdu diye 82 ayını Hollywood filmlerinde gördüğümüz birinci sınıf manyakların arasında geçirecek yani.
Adamın ailesi, yargılama giderlerini karşılayabilmek için evlerini ve iki arabalarını satmışlar ama alabildikleri en iyi sonuç bu olmuş. Onyılların birikimi yalan olmuş böylece.
Bu "yargılamadan" anlıyoruz ki Naydısteys of mörükanın tırt polisleri ülkenin en önemli binasını korumayı beceremediğinde (ya da becermediğinde), siz bu beceriksizliği (ya da isteksizliği) doğrudan ortaya koyan kişiyseniz eğer, yani Naydısteys of mörükanın şişkin egosunu zedelerseniz, bedelini ağır ödüyorsunuz.
Bir de aynı ülkenin mensupları bu politik yargılamayı yaptıktan sonra hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan çıkıp hukukun üstünlüğünden, hukuk devletinden bahsedecekler, tam bir LoL.
Mike Maloney'nin altın ve gümüşten başka para olmadığını, diğerlerinin sadece birer para birimi olduğunu, para birimlerinin gerçek paralar karşısında daima değer kaybettiğini, yani altın ve gümüşten ötesinin genel anlamda fasa fiso olduğunu ortaya koyduğu kitabı.
Büdüt: Almanya da markın altını teknolojiyle dolduruyordu bir zamanlar.
Geçenlerde bir market göz hakkı reyonu diye ortaya meyve koymuş çocuklar canı çekerse alıp yesin diye.
Şimdi zihni normal çalışan insanlar bakımından olması gereken nedir? Çocuğun ailesi herhangi bir meyveyi satın alamayacak yoksulsa senede 900 milyar TL (900 000 000 000 TL) vergi toplayan haşmetli devletimizin anayasanın 2. Maddesinden ileri gelen sosyal devlet olma yükümlülüğü dolayısıyla bu derece yoksul insanlara sosyal destek sağlaması gerekir.
ikincisi, ailenin de çocuğuna her gördüğü şeye sahip olamayacağını öğretmesi gerekir. Biz de çocukken isteyip de alamadığımız bir sürü şey oldu.
Ama bunun yerine ne yapıyoruz?
Kanıksanmış yoksulluk uzantısı olarak çocuğa sadaka veriyoruz. Çocuk dileniyor, karşılık alıyor, dilenme teşvik ediliyor, veren de gerim gerim geriniyor bakın ben ne kadar mükemmel bir insanım diye, kendi reklamını yapmış oluyor.
Bu uygulama da sanki çok güzel bir şeymiş gibi LinkedIn gibi politik doğrucu çevreler başta olmak üzere her yerde şak şak şak alkışlanıyor.
Madem sadaka kültürünü bu kadar seviyoruz, öyleyse canı çektiği halde kadın cinselliğine erişemeyen beyler için de Amsterdam'ın red light bölgesindeki gibi camekanda yarı çıplak kadın sergilensin. Soran olursa da göz fakkı reyonu şeklinde açıklarız.
Tam adı Robert Kinloch Massie olan, yazdığı büyük petro biyografisini okumaktan inanılmaz keyif aldığım tarihçi yazar.
Gerçekten Müthiş bir okuma deneyimi. En basitinden, savaşlarla geçmiş bir hayatın zorluklarını okuyucuya tam anlamıyla verebilmek için gerçekten kuvvetli bir yazım yeteneği gerekiyor ve Massie yaptığı betimlemelerde bunu başarmış diyebilirim. Örneğin isveç askerinin Rusya seferinde çektiği zorlukları birebir hissediyorsunuz, anlıyorsunuz.
Bir yandan da üzücü oluyor bu kitabı okumak, çünkü Osmanlı'nın çevresinden ne kadar bihaber olduğunu, gelişmekte olan olayları doğru okumakta ve hamle yapmakta ne kadar yetersiz kaldığını da görüyorsunuz.
Ülkenin kuzeyinde 100-150 yıl sonra bir numaralı baş belası haline gelecek bir güç göstere göstere doğuyor, ve sen bu güce karşı çok çetin bir mücadele vermekte olan adama en ufak desteği dahi vermiyorsun.
Yine bir başka örnek, petro denizcilik ve tersanecilik öğrenmek için neredeyse 2 yılını ülkesinden uzakta geçirirken bizimkilerde bu konuya dair en ufak merak yok, ki kanayan yaradır.
Back to the future gibi adeta. içinde bulunduğumuz azgelişmişlik ağının 300 yıl öncesinden bugüne bu tür aymazlıklarla/hatalarla nasıl ilmek ilmek örüldüğünü görmek üzüyor.
Her neyse. Kitabın yazım tekniğine gelirsek, yazar bu koca kitabı en fazla 20-30 sayfalık bölümlere ayırarak yazmış ve bu gerçekten de faydalı olmuş, tuğla gibi bir kitabı okumayı oldukça kolay hale getirmiş.
Uzun lafın kısası Robert abimiz baya sağlam bir eser vermiş. Tarihseverler için mükemmel bir kitap.
Yazarın ayrıca Katerina adlı bir başka biyografisi de Türkçe'ye çevrildi, sırf bu kitabın kalitesi dahi katerina'yı da okumak için yeterli benim açımdan. ondan da çok umutluyum bakalım..
Son olarak, büyük petro'dan deli petro diye bahsedenler hakkında kallavi laflarım var ama sağ seçmeni konsolide etmek istemediğim için tutuyorum.
reisin kapıları açması sonrası girişlerde direnişle karşılaşan erab kankilerimizi farklı yollardan evropa'ya götüren bir umut ışığı.
Geçen gün evropaya siriyalıların yarısını kendi gönderdiğini belirttiği videosundan sonra bugün türko polisince tutuklandığı yönündeki acı haberi almış bulunduk.
en temel insan haklarından biri olan seyahat özgürlüğünü barbar yunan köylülerine rağmen gerçekleştiren bu en asil duyguların insanının tutuklanmasını kesinlikle kabul etmiyoruz.
ne yapmış komiserim bu adam, adam mı öldürmüş?
kısa zamanda kendisinin salıverilmesini ve daha güzel hayatlar peşinde koşan mülteci kardeşlerimize destek sağladığı mükemmel insanlık görevine geri dönebilmesini temenni ediyoruz. Bu dava sensiz olmaz reis.
aşağıdaki dizeleri de kendisine armağan ediyorum:
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
reddit argosunun bizlere hediyesi olan bu güzel sözcük bir fitness salonu hastalığı olan salona isteksiz gelip salonda aletler arasında boş boş gezinmeyi, 1 setten kalkıp 5 dk telefonla oynamayı ve benzeri şebeklikleri ifade etmek için kullanılır.
hayvanı öldürdüğü için çokça eleştirilmiş tabii. öte yandan, bildiğim kadarıyla teke (keçi) ağaç köklerini yiyerek bitki örtüsüne zarar veren ve videoda arka planda göreceğiniz bozkırlaşmaya sebep olabileceğini düşündüğüm bi hayvan.
bu ne kadar doğru bilmiyorum. bilen varsa açıklasın.
--spoiler--
Cengiz Semercioğlu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kapsamında yaptığı yayına oğlu Pars ve kızı Pera'yı çıkardı. Babasının "Bugün Cumhuriyet Bayramı. Atatürk ve Cumhuriyetle ilgili ne söylemek istersin?" demesi üzerine konuşan küçük kız "Onunla ilgili bir şey söylemeyeceğim ama arkadaşlarımdan Arya'ya bir şey söyleyeceğim. Arya lütfen Cadılar bayramını cuma günü yapma" cevabını verdi.
--spoiler--
Küçük kızımız Nagehan Alçı'dan daha mantıklı yorum yapmış. Ben tatmin oldum.
