müslümanların mekke'yi işgali ve mekke halkına zulmünden sonra müslümanlar tarafından putperestlerin arasına bırakılmış ajandır.
genç ve beyinleri pek karışık genç putperestleri, kitap ve altınla kandırıp diğer putperestlere taş attırmış, dönemin önde gelen putperestlerine suikastler düzenlettirmiştir. 1300 yıl sonra bu karanlık aydınlanıyor ve putperestler "hepimiz kardeşiz, niçin birbirimize düşüyoruz ki" diyor. putperestlerin yükselişi başlıyor.
ey ebu cehil'in torunu,
birinci vazifen,
mekke'yi vahşilerin elinden almak
1400 yıllık vahşi zulmüne karşı direnmektir.
bu vazife senin en önemli nefes alma nedenindir.
seni kitaplarla kandırmak isteyenler olacaktır
inanma!
sen ebu cehil'in bahşettiği toprakların yılmaz savunucususun.
ikinci vazifen;
kabe'yi yeniden putlarla doldurmaktır.
mekke'yi ve kabe'yi eski ihtişamlı yıllarına döndürmektir.
bu vazife, senin atalarının ve putlarının vasiyetidir.
üçüncü vazifen,
sana 1400 yıldır zulmedenlerin suratına tükürmektir.
seni kılıçtan geçirenleri yeşil balgamınla boğmaktır.
onlar gibi olma.
ey ebu cehil'in torunu;
sen vahşilere karşı medeni olansın.
kılıca karşı tükürük
oklara karşı söz söyleyensin.
unutma
insanın bu şiiri okuduktan sonra ağlamaması mümkün değil. 1400 yıllık esaretten kurtulmak için çabalamamak imkansız.
temelleri 1 saat önce atılmış ordudur. amaç mekke'yi müslümanlardan geri almaktır. ve bu uğurda ölecek, putlarının kutsallığı için savaşabilecek, başkent mekke'ye yeniden altın çağını yaşatabilecek genç ve delikanlı putperestler aranıyor.
1400 yıl önce ellerinden kanla ve bıçakla alınan toprakları,
bugün sen geri alacaksın.
putlarla dolduracaksın duvarların ardını,
mekke'ye yeniden altın çağını yaşatacaksın.
topraklarımızı almaya,
putlarımızı dikmeye,
müslümanları dehlemeye geliyoruz!
deveye hendek atlatmaktan daha zordur. mesela, devleti hala 100 yıl önceki şekilde yönetmeye çalışırlar. ekonominin hala 100 yıl önceki gibi işlediğini düşünürler. onlara göre okunması gereken kitaplar 100 yıl önce tükenmiştir.
aynı şekilde, eğitim hayatları boyunca tarih bilgisini 100 yıldır aynı şekilde alırlar.
yaptıkları tarihi filmler, bu aldıkları eğitimin sinemalaştırılmış halidir.
yenilenin arkadaş biraz. ufkunuzu açın. 100 yıl öncesine bakarak yaşamak nasıl bunaltmıyor sizi anlamıyorum.
iğrençtir. burda anadolu insanından kasıt, ege bölgesi'nin doğusunda yer alan her ildir. yemek ve tatlı kültürleri o kadar sığdır ki, ağlamak gelir içinizden.
misal: tıpa tıp aynı köfteyi, urfa, adana, bilmem ne diye 30 farklı kalıba sokarlar.
aynı döneri yan çevirip cağ kebabı, dik tutup iskender diye yuttururlar.
kuzuyu alıp kızartırlar, adı kuyu kebabı olur.
tüm tatlıları, şerbetli bisküvi veya şerbetli hamur şeklindedir. yani şerbeti alıp içine herhangi bir şey bandırdıklarında buna tatlı derler.
gördüğünüz gibi ,anadolu yemek kültürünün sığlığı insanı kahreder. sos yok, baharat kültürü yok, tatlılarda farklı malzeme kullanımı yok. yok oğlu yok.
halbuki batı mutfağına bakalım (egeden bahsediyorum) zeytinyağlı sarmalardan tut, dolmalara, dünyadaki tüm otları pişirip üstlerine farklı soslar ekleyerek yaratılmış uçsuz bucaksız lezzetlere, sütlü, şerbetli ve çikolatalı olmak üzere çeşit çeşit tatlılara kadar büyük bir yelpazeye sahiptir.
bebeyimin geçen yaz hüngür hüngür ağlamasına sebep olan hayvandır. bebeyim hayvanların yenmesinden son derece şikayetçi olan hassas bir insandır. tam birbirimizin alt duduşlarını yiyip bitirirken yandaki çöp şiş yiyen danayı görünce
- yha aşkitom inanamıyoaaamm hayvnı yiyo reasmaaaan :(:(:( diye ağlamaya başladı. dayanamadım, hemen yatımıza gidip ateşli bir öğleden sonra geçirttirdim. yoksa psikolojisi bozulacaktı.
sürekli alt duduştan buseler almanıza, ısırıklar atmanıza sebebiyet verir. üst duduşu dolgun olmasına karşın çabuk tahriş olduğu için ısıramaz, yiyip bitiremezsiniz.
insanın içini paramparça eder. koskocaman üç saat, bebeyim olmadan nasıl geçer ki? diye düşündürür. bir saati geçmiş olsa da kalan iki saat bir ömür gibidir. gelse de bi alt dudak verse diye bekler durursunuz.
türk tarihinin katliamlar ve yalanlarla dolu olmasından dolayı hiç kimsenin türkleri sevmediğini düşünmeye başladım.
yunan'ından ingilizine, filistinlisine, suudisine, çinlisine, rusuna, ugandalısına kadar hemen herkesin en azından 1 tane sevdicek ülkesi var şu dünyada. ya türklerin? neden tüm milletler tiksiniyor ki? neden neden neden neden?
peşinen not: "çünkü zmaanında çok sikmiştik" diyecek arkadaşlara gülmeye şimdiden başladım. brezilyalıları da mı siktiniz mua koyim, kanadalıları da mı siktiniz.
aslında düşündüm de, kitaba gerek yok. 1 tane a4 sayfasına sığdırırım bu işi ben. ne de olsa koministlik kolay ve zahmetsiz bir iş. bir-iki kişinin 100 yıl önceki düşüncesini ezbere bileceksin o kadar. kendi düşüncenin bir önemi yok. derslere geçelim. bir kominist aşağıdaki cümleler dışında hiçbir cümleyi kullanmaz. bu cümleler kominist olmanız için yeterlidir.
1. yaşasın proleterya kahrolsun zalım patronlar.
2. kapitalist pezevenk seni.
3. kahrolsun-amerika(n emperyalizm)
4. iş, aş, emek.
5. proleterya, kapitalizm, yumruk.
6. faşistler.
7. bütün dünya eşit olacak, tüm anti-koministleri öldürünce.
8. eşitlik, kardeşlik, ölümüne kankayız.
9. faşistlere ölüm.
10. patronlara ölüm.
11. (opsiyonel) kominizm gelince doyasıya sevişip partiler yapıcaz. çünkü tembellik hakkımız var.
hayatı boyunca hiçbir düşünceye sahip olamayacak zavallıdır.
bunların hiçbir argümanı yoktur, hatta düşüncelere karşı söyleyecekleri tek kelime dahi yoktur. kalıp cümleleri vardır.
-atatürk doğuya uğramadı çünkü elitistti.
+tabi atatürk olmasaydı da rahat rahat çarşaflı olsaydınız mnskyim dinci
dinci olup olmamanız önemsiz. size verecekleri tek cevap bu. bir tanesi bile çıkıp "atatürk doğuya bunu bunu yaptı. bunu bunu bu yüzden yapamadı" diyemez. bir kere bile şahit olmadım ve vücudum toprak olana kadar da şahit olamayacağım.
-ben dinci değilim.
+tabi keşke atatürk olmasaydı da moskof uşağı olsaydınız. türkiyeyi rusya yapsaydınız.
-ben komünist değilim.
+tabi amana kodum amarıkancı uşağı.
-ben amerikadan tiksinirim.
+tabi ermeni tohumu
-ermeni de değilim.
...
böyle gider onların söyleyecekleri. asla ama asla sorunuza cevap veremezler. asla ama asla tezinize karşı anti-tez sunamazlar. teze tezle cevap verirler. soruya soruyla cevap verirler. beyinleri kadar boş konuşurlar.
cumhuriyetten öncekilerle aynıdır. cumhuriyet tarihi boyunca, doğuya tek bir çivi dahi çakılmamıştır. arabaların rahat geçeceği yolu bırak, bir çok yere elektrik bile ulaşmamıştır hala.
çünkü herkesin bildiği gibi kemalist cumhuriyet için doğu yalnızca oy vermesi gereken insanlardan oluşur. devletin eli yalnızca batıya uzanır, sivas'ın batısına. devlet sivas'ın batısı için vardır, sivas'ın doğusu devlet için vardır. ne kadar güzel değil mi?
misal, 100 yıl önce insanlar hangi evde yaşıyorsa doğuda, 100 yıl sonra da aynı evde yaşıyorlar.
misal, 100 yıl önce hagi teknolojiyle sulama yapıyorsa bu insanlar, hala öyle sulama yapıyorlar.
hayvanlarını aynı şekilde otlatıyorlar.
ulaşımı aynı şekilde sağlıyorlar.
hala mandalar kağnı çekiyor.
hala okullarda 5 sınıf aynı derslikte eğitim görüyor.
hala doğu illeri ağaların elinde.
hala atatürk'ün kendi elleriyle ağalara teslim ettiği doğu illerinde töre diye bir şey var.
hala işte, bir şey değişmedi yani.
geçen gün rastladım bu tipe. kadının biri torbanın içinde tangasını atıyordu çöpe, liseli hemen atlayıp aldı o torbayı. ardından bi kuytuya geçip yalamaya başladı. gerçekten çok farklı bir yaşam tarzları var. kızsızlık, akneli surata sahip olmak ve çatallaşan sesleri yüzünden iğrenç bir hayatları olsa gerek.
yağlı saçları,
uzun ve içi pis mide bulandırıcı tırnakları,
(kızlar için) akmış makyajları,
(kadınları için)yeni domaltıldığı için terli t-shirtü,
parmaklarına taktıkları biçimsiz plastik, metal veya kumaştan şeyleri,
2 aydır yıkamadıkları saçları ile her daim midenizi bulandırır. mesela bir gün oturmaya gittiğim mekanda yer yoktu. tam o an bir yer boşaldı ve rockçılar kalktı. ancak pis bedenleri oraya temas ettikleri için oturamadım oraya, içim kalktı. kusmak geldi. terk ettim hemen mekanı.
buradaki popülerden kasıt, aslında tam olarak popüler değil. burda kastettiğim şey "en iyi". internet aleminde her insanın farklı bir yaşantısı oluyor. normal hayatında günün 12 saati bilgisayar başında otuzbir çekip lay's yemekten başka bir boka yaramayan adam, burada son derece klas, sosyal ve kültürlü biri gibi görünmeye çalışıyor.
bir bakıma bilinçaltını kusuyor. kendi tyler durden'ını buluyor. olamadığı her şey olmak istiyor.
işte bu popülere, en iyiye sallama eşiği de buradan geliyor. örnek verelim; cristiano ronaldo. kendisi, dünyanın en iyi 2 futbolcusundan biri. hatta özellikleri karşılaştırmamız gerekirse en iyi futbolcusu. ama internet alemine göre, bir boka yaramayan çingenenin biri. 2 sene önce manchester united'ı, tek başına şl ve premier lig şampiyonu yapması onlara göre bir kıyas değil. ronaldo popüler, ronaldo götü kalkık ve bu yüzden ronaldo aslında bok gibi futbolcu.
diğer örneğe geçelim; avatar. çok iyi bir film. konu biraz havada kalmış olabilir. ancak görüntü bakımından, görsellik bakımından tarihin en iyi filmidir. (burda görsellikten kastım, görsel teknoloji. yoksa the fall'u geçen hiçbir film tanımıyorum görsel güzellik bakımından) insanlar yepyeni bir teknoloji yaratıyor, mükemmel bir film yapıyorlar ve sonuç "çalıntı. o zaman boktan."
size şöyle söyleyeyim; avatar'a çalıntı deniyor. bundan 4 sene önce aptal bir kitap yazma girişimim oldu. kitabımın konusu, başka gezegendeki esas bedenleriyle yönetilen, bambaşka bir gezegendeki insanlardı. beyin gücüyle hareket edip, tıpkı matrixteki gibi kendilerini bedenen varolmadıkları dünyada hissediyorlardı. ve böylelikle uzaylılar insan oğlunu kullanıp yeni gezegenleri zahmetsiz bir şekilde sömürüyordu.
evet, benden çalınmış bu avatar demek ki? ya da değil? insanların hayal güçleri birbirine benzerler. bazı esinlenmeler olacaktır. ben o kitabı yazmaya çalışırken matrixten esinlendim. james o dünyayı yaratırken bir ressamdan esinlenmiş olabilir.
herneyse, konu çok saçma sapan yerlere geldi. demem o ki, internet alemi, insanların hiçbir zaman söylemeyecekleri şeyleri söyledikleri bir yer olduğu için, burada en iyiler, en popülerler her zaman "vasat"tır. ve yine demem o ki; artık kendiniz olun. hepiniz serdar ortaçla eller havaya yapan, avatarla başka dünyalara giden, cristiano ronaldo'nun futboluna hayran kalan insanlarsınız. burada en iyiye bok atarak bir yerlere gelmeyeceksiniz, kasmayın.
geçtiğimiz hafta gördüğüm hayvan aşçıdır. fransa'da bir italyan restoranında güzel bir ravioli yemek için oturmuştuk, roquefort peynirinden hazırlanan sosuyla karşımıza sunulmasını beklerken, tatsız, tuzsuz, ne idüğü belirsiz kaşarı koymuştur sosuna. akabinde bebeyim ağlamaya başladı, ben mahvoldum ve aşçıyı kovdurup mekanı terkettim.
terbiyesizlikten başka bir şey değil. elit kesim güzel bir yemek yiyemeyecek mi artık?