ön sıra öğrencisi her daim öğretmenin gözü önünde olacağından yaramazlık yapması, dersten kaytarması söz konusu olmayacaktır. ama arka sıra öğrencisi yer yer kafasına göre davranış sergileyecek, öğretmenin denetiminden alabildiğince uzak kalacaktır.
-ön sıra öğrencisi davranışlarını mekanikleştirmek zorunda kalacağından yer yer asosyal durumlara zerkolacaktır. ama arka sıra öğrencisi ortamdan ortama, muhabbetten muhabbete akabilecektir.
-ön sıra öğrencisi "özgür" değildir. arka sıra öğrencisi ise özgür sularda kulaç atar.
-ön sıra öğrencisi "ödev yapmama zevki"ni bile doğru dürüst tadamazken, arka sıra öğrencisinin ise ödevle pek işi olmaz.
-ön sıra öğrencisi defterine sadece ders notları tutarken, arka sıra öğrencisi istediğinde yanındakilerle yazışabilir. manitaya mektup-şiir bile yazabilir.
-ön sıradaki "öğretmen her an beni kaldırabilir" korkusuyla gerim gerim gerilirken, arka sıradaki ise çok güzel komufle olabilmektedir.
-ön sıradaki, arka tayfanın tahtayı iyi görememesi sebebiyle sık sık "koca kafalı" tarzı nitelemelere maruz kalırken, arka sıradaki tahtayı iyi göremese de bu onun için dert edilecek bir şey değildir.
-ön sıradaki her ne kadar öğretmenle "samimi" olma "şerefine" nail olsa da, zamanla bu durum gizem mizem bırakmayacak, öğretmenin gözünde o öğrenciyi sıradanlaştıracaktır. ama arka sıra öğrencisi öğretmenin gözünde öyle ya da böyle gizemini bir şekilde koruyacaktır.
-ön sıra öğrencisi için kopya pek söz konusu değildir. ama arka sıradaki kopyanın gözüne gözüne vurur.
-ön sıra öğrencisi "inek"tir. arka sıra öğrencisi "kanka".
-ön sıra öğrencisi "çete" üyesidir. arka sıra öğrencisi "çete" lideri.
-ön sıralarda popülizm yaşanır, yüzlerde maskeler takılıdır. arka sıralarda hayatın ta kendisi...
Bu mektup, kendisini sevip sayan bir vatandaş olarak eğitim politikalarına karşı bir büyük isyanımdır!
popülist politikalar sonucu neredeyse her ile bir üniversite açılmasıyla çığ gibi büyüyen işsizler ordusunun istihdamında yetersiz-beceriksiz kalan devlet katmanlarının, asıl açılımı buradan başlatması beklenirdi mesela.
örneğin öğretmen olmak için 4 yıl (duruma göre daha fazla) beyin-dirsek çürütüyorsunuz, ama sonrasında kpss denilen bir büyük engel ile savaşınız devam ediyor.
bu öyle bir savaş ki, dur durak bilmiyor.
önce sbs denilen yarışta kafa kemiklerinizi eritiyorsunuz çalışırken. (bkz: kafa kemiklerini eritinceye kadar düşünmek)
ardından öss denilen yarış ile kabuslar sürecinden geçiyorsunuz.
bu büyük savaş sürecini atlatabildiyseniz, üniversiteyi maddi-manevi zorluklarla bitiriyorsunuz
ardından kpss denilen ve gerçekten istihdam olabilecek puanın çok zor alındığı bir başka savaşla yüzleşiyorsunuz.
ve sonuçta heba olmuş ve olmaya devam eden yıllar...
erkekler için askerlik sorunu...
iş sorunu...
"dünyayı kahredecek kelimeler"le donatılmış olsanız da, işsizler ordusunun bir parçası olarak ortalıkta kalakalıyorsunuz...
bu gençleri ne yapacağız sayın başbakanım? bu pırıl pırıl genç neslimizi ne yapacağız? yıllarca donanım sahibi oldukları, ehliyet sahibi oldukları istihdam alanlarından içlerinde bir büyük kırgınlık ve umutsuzluk ile onları geri mi çevireceğiz?
onları "öldürecekmiyiz?" sayın başbakan? (bkz: köylüleri niçin öldürmeliyiz)
köylerinden, varoşlarından yokluk içersinde, asosyal hayat şartlarıyla üniversiteyi bitiren ve ehliyetlerini alan bu gençleri yolsuz-yolculuksuz mu koyacaksınız sayın başbakan?
evet, o köylerinden varoşlarından bilginin kalbine akın eden gençleri öldürecekmiyiz?
köylüleri öldürecekmiyiz sayın başbakan? onları öldürmesek olmaz mı?
şimdi anladım say
yok olandan var olan tanrıydı har
ve ateş
ve kül
say ki sözümü yoka sayandı var
say ki közümü vara sayan tanrıydı har
ve
yerin göğü emzirdiği kubbeydi tanrının titreyen elleri
ve
ateşin közü öptüğü yerdi buhurunda eriyen nefesi
gecenin güneşi gördüğü
ve
toprağına suyun aktığı yerdi
tanrının ıslanmış gözleri
şimdi anladım say günü ve geceyi
duydum say çatırdayan toprağın feryadıydı
döl tutmuş tohumlar
say ki ya çamurdandı
ya kandan tohuma küs doğumlar
ki ne zaman yağsa yağmur
gök kubbede ağlar altıncı gün tanrılar
ve çamur
ve kan
say ki bir bebeydi ağlayan
say ki ilk nefesin feryadıydı toprağın kulaklarında çınlayan
ırmak
ve toprak
birleşti dudaklarında tanrının ağarırken tan
ey kan
verip toprağın rahmine seni
bana bula etimi
daha kaç bebeye süt olur toprağın günahkar memesi
ve bir çığlık yırtarken toprağın sızlayan rahmini
doğdu topraktan doğu
say ki gihondu
akarken ellerim adenin böğründen
bir avuç suydu
günah
kendine doğup kendine dökülen
ey kil
öp doğunun çıplak tenini
ve bil
dökülüp ateşin koruna sağdım aşurun gözlerinden
tanrının dölünü
say ki çocuktu tenimde kabaran ırmak
say ki fırata soyunup
dicleye giyinen anaydı toprak
ve ne zaman doğsa güneş
dört ırmaktan doğarım
doğuya
peşime düşer bir ateş
anamın rahminde kül olur
yanarım
ki ne kadar doğuysa o kadar çıplaktı toprak
ve su
ve buğu
yedi kez aktı tanrının ellerine
ey tanrım okşa adenin savrulan saçlarını
say ki ellerinde ağu der toprak
ve tinime rüzgar
ve tenime çamur
şimdi içtim say bir avuç suyu
gördüm say adenin kesilen göbeğini
ve doğumu
say ki deşerken toprağın kanlı rahmini
tuttum tanrının çamurlu ellerini
ki ne zaman ıslansa toprak
bir doğum sancısı sarar tanrının gözlerini
ve can
ve kan
aktı toprağın terli alnından
ve karnından söküp tanrının sözlerini
açtı gözlerini
insan
say ki gördüm inleyen toprağın günahkar bedenini
say ki öptüm toprağın çatlamış ellerini
ki ne zaman doğsa insan
ağlar
çamura bulanır yanaklarımda kan
dirilir topraklar
ve etim
ve kemiğim sızladı
dokunurken ellerim çamurlu göbeğime
say ki dokunsam kendime ellerim günaha gebe
ve tenim
yalnızdı
say ki sesim
keşfedilmemiş ilk tanrısı kuşların
ad verirken toprağa düşen her ete
say ki dilimden yaratılmış tanrıydım
belki bu yüzden ne zaman dokunsam kendime yalnız bir çığlık olur tanrı
hep kendime kanarım
tanrım kendi günahımda boğ beni
senden doğdum
sök etimi
kemiğimi
tanrım yarıp göğsümü çıkar kendimden kendimi
say ki bana bir ben borçlusun
say ki içimden
yine etimden
ve yine kemiğimden
tanrım sol yanımdan al tözümü
tanrım duy sözümü
çatırdarken göğüs kafesim
çırpınırken tenim
tinime bağışla günahkar ellerimi
say ki böğrümü deşerken yalnızlık
söktüm kaburgamı
say ki öptüm çamurlu ellerimi
akıp beni yaratanın gözlerinden
atıp kendimi aşurun sevdasından
kattım yokluğuma dirilen etimi
günahımla yıkandım
nasıl olsa tanrının gözü yaşlı çocuklarıydık
doğduğumuz yerden doğurduk
şimdi anladım say karnımda büyüttüğüm günahkar yanımı
ki hangi yanıma dokunsam
bir kadın sesi işitirim tanrıdan
çamura bulanır sesim
kendimden doğarım
ve kadın utancıma biçilen kefen
oysa topraktı tanrının ellerinde dirilen beden
ve çırılçıplaktı
say ki rahmine dudak sürdüğüm
uykulara küs topraktı
ey günah
kadını terime sevap biç ateşe düşen tenimden
say ki duydum tanrının soluğunu çektikçe içime havvanın buğulu nefesini
say ki
kırıp toprağın hükmünü dinledim nasıl da inliyor tanrının aşk artığı bedeni
şimdi anladım say tanrının yalnızlığına biçilen elleriyim ben
dokundukça aşka çoğalan
şimdi anladım say dökülürken dilim toprağa havvanın bedeninden
öptüğüm tanrının üryan dudaklarıymış meğer
ve sesi
ve nefesi işittim ateşin masum çocuklarından
ne tenime secde edendi alev
ne tinime zuhuru üfleyendi rüzgar
belki bu yüzden estikçe ellerim havvanın saçlarından
bir ateş sarar tanrının gözlerini
kül olur savrulurum toprağın çamurlu koynundan
şimdi anladım say iblisin tutuşan saçlarını
say ki ne yılandı toprakta sürünen dilim
ne yalandı günahlarda kavrulan elim
belki bu yüzden
ne zaman bir kadın öpsem
bir meyve düşer dalından
döner kaburgama secde ederim
daha kaç günaha giyinir ki insan
ve lanetti
ve kehanetti
üstümdeki elbise
ya dilimdi karnının üstünde yürüyen yılan
ya
yapraktı havvanın tenine örttüğü yalan
duydum tanrının lanetli sözlerini
ve gördüm havvanın çırılçıplak tenini
belli ki günaha akacak bir avuç suydum
şimdi anladım say yuttuğum toprağın kokusuymuş ağzımda sütüm
gördüm ki tenime kustuğum ateşin koruymuş dölüm
say ki her ana biraz da günahıma gebe
söyle bana tanrım tinime giydirdiğin et midir bu zulüm
bildim
anaymış bir avuç toprak
bu yüzden acıyla doğarmış her evlat
anladım ki bir çığlıkmış doğmak
gördüm tanrım
ne zaman dayasam dudaklarımı anamın memelerine
toprakla dolar ağzım
bu yüzden doğdukça ölüme büyür günahkar gövdem
ve ne zaman haykırsa bir kadın
çıldırır toprak
acıyla doğarım
belli ki anamın rahmine yazılmış son cezayım
şimdi anladım say kadının zahmetini
ve iblisin rahmetini
kim bilir daha kaç kez ağlarım
çünkü topraksın dedi dilim
toprağa döneceksin
tanrım kov beni cennetlerden ateşin kızıl koynuna
koy adenin bahçesine kerubinin hışmını
ve dört yanıma korlu kılıcını
ey aşk bağışla beni tende soğuyan terin buğusuna
ve tenimi şahit kıl havvanın kokusuna
ve kadın ilk dinim
şahittir ellerim
daha kaç sevaba soyunur ki insan
ve kaine düştü kinim
ben ki günahın semeresiyim
ve habile sustu dilim
meğer ölüme gebeymiş ellerim
say ki doldurup havvanın rahmine toprağı
kasıklarından fışkıran kandı tenim
ben ki
duydum habilin kanının sesini yükselirken topraktan
yırtıldı kulaklarım haykırırken kan
ben ki kainin lanetli etiyim
ben ki habilin çürüyen kemiğiyim
işte bu yüzden ne zaman açsa ağzını toprak
kan dolar dişlerim yedi kez yutarım öcümü
toprak kusar kinini
bir kez daha doğrarım
ve eşti
bir yanım kardeşti
tanrım dilimi gömdüm dudaklarım doğururken
aşk emdiğim memelerini
gördüm ki günahım karnı burnunda bir ateşti
tanrım
daha ne kadar çiğner ki insan toprağın sırtına yazılmış hükmünü
daha kaç ana çeker ki gömüldüğüm toprağın çekilmez yükünü
ve hanok doğdu ağlarken adenin sol yanı
ve irad hanokun kanı
anladım ki çoğaldıkça kendimizden azaldık
anladım ki bakarken yüzüne lamekin
yetmiş yedi kere aldık öcünü toprağın
say ki aşk için bedenlerimizi yaktık
giyindikçe aşkı soyunduk
günahkar bedenimizi inkardık
şimdi anladım say eşi ve kardeşi
say ki kurban ettiğimiz aşkı gömdük toprağın rahmine
belki bu yüzden hep alnından öptük eşi
belki bu yüzden toprak misali sırtımızdan besledik kalleşi
işte
ya aşkı inkardı insan
ya öylece sevişmekti isyan
işte
biz ki böyle çoğaldık ey ademin dölü
bastıkça toprağın yüzüne bir yanımız ölü
biz ki böyle yıkandık günahlarımızla
anladım ki günahkar doğarmış her bebek ey havvanın külü
şimdi anladım say öldükçe nasıl çoğaldık
gömerken havvanın günahkar piçlerini
anladım ki sevişmeyi günah kıldık
ey ilk doğan bebeğin feryadı
bildim ki günahım bir avuç toprak
kim bilir belki bu yüzden hep sırtımızda toprağın nefreti
ne zaman doğsam
o zaman kucaklayacak
ve ademden doğan
ve havvadan kalan
ben ki günahın zürriyetiyim tanrının sızlayan etinden kopartılan
şimdi anladım say tanrının sonsuz eziyetini
say ki yırtıp yerin yüzünü
gömdüm tanrının en mahrem sözünü
say ki kurban ettim tanrının dilini soyunurken topraktan
ben ki tanrının kırılmış elleriyim aşklardan arta kalan
ve gördüm ve duydum
ağladığını
seni korkularla çoğaltan ben
ey tanrım işte ben buydum
şimdi anladım say tanrının pişmanlığını
ve nuhun inayetini
say ki aşk dileneceğim dirilen ateşlerden
açıp yefetin günahkar ellerini
ah aşk
ben ki kendimi inkarım
daha kaç ateşle tenimi yıkarım
ben ki insan
ya aşkı suya katar tanrıları yakarım
ya köze basar etimi küllerimi yutarım
şimdi anladım say tanrının aşk tüten feryadıydı nuhun gazabı
anladım ki düşecek her yağmur damlası birazda toprağın azabı
say ki günahlardan duyarım fırtınaların sesini
şimdi terk ettiğimiz aşkı biçeceğiz tanrının gözyaşlarından
belki bu yüzden ne zaman kopsa bir fırtına
sırılsıklam sevişirken bulurum kendimi yükselen sularda
daha kaç tufandan doğar ki aşk
tanrım
ben ki senin aşk tüten son çocuğun bağla göbeğimi
toprağın yüzü üzerinden sil dudağımın izlerini
şimdi nuh için ağla
gözyaşlarını içeceğim aşk adına
ve sustu yer
ağlarken gökler
kırk gece sevişip toprak gibi yıkandım çırılçıplak bir avuç suyla
anladım ki hiçbir yaprak örtmez tanrının mahrem gözlerini
bu yüzden sevişirken insan soyunurmuş toprak
ne kopan fırtınalar paklar aşk kokan ellerini
ne de günahkar dilim yıkar aşk içtiğim tenini
daha kaç kez sevişip çoğaltacağım tanrım seni!
ve çekildi sular toprağın dudaklarından karnına.....
oturup araratın çırılçıplak göğsüne
yedi gece girdim koynuna
şimdi anladım say tanrının ahdini
say ki duydum tanrının ağlarken sesini
anladım ki aşka çoğalacak bedenimdi tanrı
bu yüzden sevişin derim ey ademin bebeleri
ne zaman girsen bir aşkın koynuna
ter ile yoğurup varolduğun toprağı
titreyen bedeninden tanrılar doğuracaksın
şehvetinden sırılsıklam kül olup yanacaksın
daha kaç aşkın kavmine düşer ki dölüm
ey kavmim
üstümü örtmeyin
bil ki şarap ile yıkandı elim
bil ki üzüm emdi benim günahkar dilim
bu yüzden çıplaktır tenim
örtmeyin üstümü ey nuhtan kopan kavmim
ayıbımdan ellerinizi çekin
ah dört yana dağılan kavmim
şimdi anladım say nasıl bölündü bin bir parçaya nuh ile yıkanan bedenim
say ki kopartıp şinar diyarında dört bir yana attığımdı günahkar dilim
ateşlerde yıkanıp topraklarda yanandı aşka sürgün ellerim
belki bu yüzden
pişirip toprağı kor ateşlerde
kerpiçten şehirler kurarım
ne zaman bir medeniyete göçecek olsam
hep ağır gelir toprağın sırtına ayaklarım
gördüm ki
bir ben çiğnerim toprağım yüzünü
bir toprak çiğner benim yüzümü
şimdi anladım say aşk uğruna kurduğum medeniyetleri
say ki yırtıp göğün nefesini
çıktım babilin tepesine
say ki kavruldum bakarken tanrının gözlerine
anladım ki babilden iner tanrı yeryüzüne
işte bu yüzden ne zaman sevişsem döner babile bakarım
nice aşktan medeniyetler kurar günahkar tenimde tanrılar yakarım
ey aşk
işte buymuş sana sunduğum sırrı dilimin
sana söylenen sözlermiş dudaklarını yırtan ibrahimin
ey aşk
senin için soyunup dudaklarını kadınlar ve erkekler
dile gelir çırpınır aşka uzanan eller
adını fısıldar günahkar geceler
şimdi anladım say ibrahimin aşka konan sözlerini
anladım ki ne zaman sevişsem
ibranice bir şarkı söyler
kanadı kırık serçeler
ey aşk bana ibrahimin dilini ver
giyinip söylenmemiş tüm sözlerimi günahlarla sevişeceğim
sesimi aşka susan tanrı duysa yeter
ey ses söküp dişlerimi
koy ishakın avuçlarına
ve ey toprak çiğneyip acıdan kıvranan dilimi
tükür yakubun suratına
ey kor
beni yakubun yerine alevlerde yor
ben ki tanrılara adanmış yalanların dağılmış külüyüm
ben ki ishakın gözünü sokan yılanların dölüyüm
bu yüzden kördür dilim
sağırdır aşka dokunan ellerim
ah aşk yükleyip sırtıma yakubun vebalini
iki büklüm analara say toprağın çilesini
beni anamın rahminden sorun ey yakubun bebeleri
neden toprak kokar ishakın buruşuk elleri
daha kaç bebeyi yıkar ki yağmur
saçlarında ağarırken anamın
daha kaç evladı kucaklar ki çamur
böğrünü deşerken babamın
anladım ki babamın kasıklarında büyüyen elleriyim aşkın
tanrının evinden anamın kucağına uzanan
ey aşk emzir beni rahelin günah akan göğsünden
ben ki yusufun dudaklarıyım günahların sütünü emen
ben ki kör kuyuların koynuna atılmışım ey aşk
bırakıp sevaplarımı tanrıya sağ beni memelerinden
şimdi duydum say yusufun feryadını
say ki sustum ağlarken aşk
atıp kendimi kör sağır kuyulara
say ki seni çektim aşk tüten kasıklarımdan ey tanrı
anladım ki seviştikçe yüzüne kustum içtiğim gözyaşlarını
bu yüzden yusuf olur girerim her aşkın koynuna
ben ki bin bir kadından doğarım aşk adına
"sen benim gizli öznemsin" diyen bir büyük şair, düşünür.
sırbistan asıllıdır ve türkiye'de yaşamaktadır.
rumuzumu da mataramda tuzlu su ismet özel şiirini de ona ithaf ediyorum.
sınıfa başörtüsü ile giren öğrencilere hakaretler eden, sınıftaki diğer öğrencileri onlar lehine kışkırtıp ikilik çıkartmak isteyen bir başka bilim (!) adamı.
çarşamba günü stabilize dersiyle ilgili şu iddia, vicdan sahibi herkesi ilgilendirmelidir. ama vicdanınız yoksa sizin bileceğiniz iş:
--alıntı--
çarşamba günü 'stabilize' dersine giren yrd. doç.dr. mehmet akansel'in başörtülü öğrencilere ağır sözler sarf ettiğini aktaran öğrenciler, şu bilgileri verdi: "hoca başörtülü arkadaşlarımıza ağır laflar etti. başörtülerini açmadıkları için arkadaşlarının hakkını gasp ettiklerini savundu. sınıftakilerin başörtülü öğrencilere baskı yapmasını istedi. derse biraz geç kalan başörtülü bir arkadaşımız eşarbı elinde olmasına rağmen hocadan ağır sözler işitti. bunun üzerine rahatsızlanan arkadaşımız izin isteyip dışarı çıktı. okul girişinde rahatsızlığı artınca bir öğretim görevlisi aracılığıyla hastaneye kaldırıldı."
öğretim üyelerinin amacının sınıfta başörtüler ile diğerleri arasında ikilik çıkarmak olduğunu savunan öğrenciler, "i̇stiyorlar ki diğer öğrenciler başörtülülere baskı yapsın. sınıfta huzursuzluk çıksın. ancak hiçbir arkadaşımız hocaların bu oyunun gelmedi." ifadesini kullandı
-- alıntı --
haber için link ( dikkat! fethullahçı linktir! ağır tahrik ve 'karalama' içerebilir!!)
Özgüven duygusu zayıf, kendi içersinde aile kurumuna karşı çelişkiler yaşayan insan modelidir.
Ayrıca dünyada "isim bırakmak" konusunda o kadar aç gözlüdürler ki, isim bırakmak için dedenine olmayı bile bekle-ye-mezler. malumumuzdur, torunlara dede ve ninelerin isimleri verilegelmiştir.
Ama bu yanlış ebeveyn kararının ileriki yıllarda çocukta bırakacağı tahribat pek düşünülemez.
Örneğin bizim köyde adları "necip" olan baba-oğul var. oğul necip şöyle çağrılır yarı alayla hep:
Az önce tv izlerken dikkatimi çeken ve düşününce çok ilginç olacağını anladığım sorunsaldır.
Sorunsal diyorum zira -örneğin- isimleri "deniz" olan erkek ile bayanın evliliği resmi açıdan olduğu kadar toplumsal açıdan da ilginç olacaktır.
Mesela "Deniiiiiz!" diye seslenilince cama kim çıkacak ya da yolda yürüyorlar ise kim dönüp bakacak?
Varmıdır acaba türkiye'de böyleleri? Varmıdır ey sözlük ahalisi?
an itibariyle youtube'de 20.539.398 kişiye ulaşan izlenme sayısıyla (kaldı ki youtube için bu rakam çok büyüktür) ajdar'ın büyük hiti çikita muzun sırrının ne olduğuna yönelik duyulan bir büyük meraktır.
sahneye hakim olamayan, canlı performansı düşük, hitabet yönüde fazla gelişmemiş olan emrah tarzı şarkıcılardır.
hayır arkadaş, rahat bıtrak milleti, oturan otursun, alkışlayan alkışlasın. sen diyorsun diye eller havaya mı kalkacak yani? Sen öyle bir performans sergile ki, millet coşsun, elleri değil ayakları bile havaya kalkar o zaman meraklanma sen.
fransa'da demokrasinin, sözkonusu olan türkler ya da müslümanlar olunca nasıl işlediğine çok iyi bir örnek dahadır.
faşizmin ayak seslerinin fransa'da da duyulmasıdır.
edit: unutmadan ekleyeyim. 13 yaşındaki bu çocuğa 2 gün uzaklaştırma verilmesinin sebebi, yazılı kağıdına "soykırım yoktur, olduysa da haketmişlerdir" demesidir. elbette kabul edilir bir cevap olamaz. ne demek haketmişlerdir?
ama işin öğretmen boyutunu asla atlamamk gerek. sonuçta o bir çocuk ve öğretmenin intikamcı, farklı fikirlere kapalı hareket edişi istikametinde olay dallanıp budaklanıyor. çocuğun soykırım aleyhinde konuşmasını kabullenemiyor ve işi yazılıda sormaya kadar götürüyor. ee sonra da çocuk o cevabı yazınca okuldan uzaklaştır!
yiyeyim sizin çağdaş eğitim anlayışınızı pis fransızlar.
zamanında kendi halkınıza "pasta yiyin" diyenlerde sizin atalarınızdı.
dexter dizisindeki dexter morgan ve Rita Bennett arasındaki evlilik ile örneklendirmesi yapılabilecek olaydır.
seri katil ile evli olan kadın (ki seri katiller bildiğim erkektir. kadın seri katil hatırlamıyorum) zaten onun bu yönünü bilmiyordur. ve zaman zaman garip davranışlarına kuşkuyla baksa da, onu o yönüyle kabullenmiştir, seri katil olduğunu bilmeden...
cem yılmaz ve levent kırca skeçlerinde de sıkça görülen, eve sarhoş gelen adamın eşi ile olan ilginç diyaloglarıdır.
adamımız aslında içtikçe güzelleşmiş ve duygusallaşmıştır ama, eşinden "bana ne ki bundan" karşılığında refleksler alır ve ayar üstüne ayar yer. Tabii sözü az çok geçiyor ise.
ayrıca bu adamlar genellikle eşini arayan ve "bi şey lazım mı" diyen adamlardır ki, sorumluluklarını alkolün esir almasına da izin vermezler güya.
ve bir de bu adamların, müslüm baba'nın (müslüm gürses), "seviyorsan oturup benimle içeceksin" şarkısında ifadeye bürünen hayalleri vardır ki, gerçekleştirebilirlerse ne ala.
düşüncenin uç noktalarına varılması durumu. belki de düşüncenin insanı "delirme noktasına" getirdiği noktasına ulaşılması.
ama iyisi mi biz bu başlığı ismet özel'in:
"düşündüm kafa kemiklerimi eritinceye kadar
nedir bu kölelerin olanca silahları"
mısralarının geçtiği propaganda şiiri (bkz: #1504550)
eşliğinde düşünelim iyisi mi.
önceki yıllardaki gibi at yarışı oynamamama rağmen, eskilerden en çok özlediğim jokeydir.
sert jokey olarak bilinirdi. atı getirebilmek için elinden ne gelirse yapar, bazen bindiği at ile yarış içersinde adeta savaşırdı. doğrumudur bilinmez ama, bir arkadaştan, bindiği at gelmeyince ata vurduğunu duymuştum. sertliğinden dolayı yayılan bir şehir efsanesi olabilir.
ayrıca ganyan ortamlarında efsane olmuş söz bile vardır kendisiyle ilgili:
(bkz: akınsız oyun akılsız oyun)
normal şartlarda kızılacak, "aa şuna bak, ne kadar ayıp!" denilecek olan küfredilmesi durumunun, bir karadenizli şivesi ile söylenmesi durumunda insanı kahkahaya boğacak olan şeklidir.
bir video ile destekleyelim (dikkat +18 dir!):
birası yetmeyen kişinin arzuhalidir. genellikle bira az biraz ve yetmemesi muhtemeldir. gecenin ilerleyen saatlerinde birası fazla olan kişiye bu sual yöneltilir:
-abi fazla biran var mı?
-onu daha önce düşünecektin!
gece bu mihvalde ilerler. birası olanın keyifle birasını çekmesi istikametinde ilerler gece. yaten ama artan biradan yarım bardak ödül ile sonuçlanır genellikle...
çok ayrı siyasi-düşünsel-inanışsal gelenekten gelen, dünya görüşlerinin aynı kulvarda buluşması için tek gerçek neden, dünyanın nimetlerinin adaletsizce bölüşülmesi ya da bunun çabası olan iki kişinin karşılaştırılmasıdır.
bir kaç örnek vermek gerekirse:
-ahmet hakan, geçmişini reddede reddede kapital hegemonya içersinde yer edinebilmiştir. bedri baykam ise, uç noktalarda olsa bile aslına sadık kalarak.
-ahmet hakan kanal 7'de iken asla bir patronun kucağında yazılarına yol vermemişken şimdi aydın doğan menzilindedir. bedri baykam ise sahip olduğu dünya görüşü itibariyle sabittir.
-ahmet hakan islamcı cenahta haber sunarken, "sol" görüşlülerce bile "iyi haberci" nitelemesini taşırken, şu anda karşıdan baktığı taraf içinde bulunup, içinden çıktığı cenahça lanetlenirken; bedri baykam ilk çıktığı zamanklarda da, şimdi de belirli kesimlerce lanetlenmekte, belirli kesimlerce desteklenmekte, duruşunda bir zik-zak yaşamamaktadır.
-ahmet hakan bir diaspora edebiyatı ile doğan medyaya yamanırken, bedri baykam yamayan tarafın sesi konumunda olmuştur çoğu zaman.
-ahmet hakan, islami değer yargılarıyla yoğrulmuş bir beyinle islam dışı bir aleme yürüyüp buraların nimetlerinden istifade ederken, bedri baykam dünyevi lezzetler neredeyse hep orada olmuş, hep orada kalmış, "beğenen beğensin, ötesinden bana ne!" düstürünü hep sürdürmüştür.
-ahmet hakan sağ kesim yayın organlarında iken karşı taraf için "amman kırılmasınlar" hassasiyetinde iken, şu aralar yazdığı kesimde islamcılar için "amman ne hali varsa görsünler" düşünüş temelinde ilerlerken, bedri baykam "ben ekmeğimdeyim" düşünüş temellendirmesi istikametinde hayatta yol almaktadır.
-bedri baykam spermli peçetesini "sanat" diye sergilemişken, ahmet hakan sergilenen o muhitte yeni "statülere" soyunmuş, orada bir varlık alanı aramamıştır.
- ahmet hakan fikirsel göçebedir. bedri baykam ise yerleşik.
-ahmet hakan dünün islamcısı, bugünün meteryalistidir. bedri baykam ise her daim kendidir, sevmiyor olsak da kendidir.
-ahmet hakan onu sevdiğimiz yıllara lanet okutmaktadır. bedri baykam ise ona küfrettiğimiz yıllara ihanet etmemektedir...
aşağıdaki bilgiler dexter dizisi için spoiler içerir...
dexter dizisinde, 4. sezonda karşımıza çıkan, 30 yıldır seri cinayetler işleyen seri katil.
cinayetlerini "üçleme" üzerine formüle etmiştir. yıllar önce işlediği cinayeti aynı mekan ve şartlarda tekrar işlemektedir. özellikle hedefinde kadınlar yer alıyor.
4. sezonda, seri katil avında popüler bir ün yapan emekli ajan frank lundy ( https://galeri.uludagsozluk.com/r/32962/+ ), bu seri katilin peşine düşer ve miami'ye dönen teslis katili araştırmaya başlar. ve elbette yolu dexter morganve eski sevgilisi ( yattığı diyelim biz iyisi mi) debra morgan ile tekrar kesişir.
teslis katil, kurbanlarını küvette öldürmekte, yukarıdan aşağıya atlamalarını sağlamaktadır. ve elemanımız dexter için bu seri katil, oldukça cazip hale gelmektedir.
4. sezon 3 bölüm itibari ile senaryo iyi işlenmiş görünüyor. diğer bölümlerini ilgiyle izleyip burada paylaşacağız elbet.
dexter hayranlarına duyurulur efendim.
başarılı bir kaan ertem tiplemesi olsa da, kanımca oğlunun performansının babasına yaklaşamaması sebebiyle zamanla "cepten" yemiş olan, böylece de artık çizilmez olan karikatür kahramanları.
"alt ya da üst katta uyuyan mı var? yan-alt ya da üst katta olanların hastası, bebeği, ya da çalışma saatleri belirsiz olan üyeleri mi var?" gibi soruları asla önemsemeksizin, hangi varoluş isbatında olduğu belli olmayan, demokrasi ve insan haklarından, toplumsal etik değer ve anlayışından zerre nasibini almayan kişilerdir.
bastırılmış ve toplum tarafından bir öneme haiz olmayan kişilikleri de cabasıdır...
yaz mevsiminin yavaş yavaş çekilmesi, havaların hazana doğru yol alması ile, sokaklarda birden bitiveren adamlardır.
en karakteristik özellikleri farklı giyim tarzlarıdır. ilginç şapka-bereleri, ceketleri ile hemen dikkat çekerler.
aralarında bu dönemi sabırsızlıkla bekleyen ceket adamları vardır ki, görüldüklerinde saygı duyulasıdırlar.
çok ilginç yurdum insanlarıdır. üzerlerinde tez yazılsa yeridir.bazı özellikleri şöyledir:
-sadece ve sadece ganyan arkadaşları olanları vardır ve birbirlerine devamlı tek ayaktan nasıl yattıklarını ballandıra ballandıra anlatırlar.
-çoğunun bülten, kalem noksanlığı vardır ve masada 1 dk. kaleminizi-bülteninizi bırakmaya gelmez, hemen kapıverirler.
-büyük çoğunluğu sigara içer ve sigara yasağından sonra performanslarında bir düşme görülmüştür. zira sigarasız ders çalışmak zordur.
-bazılarının cebinde birden fazla küçük meblalı kuponlar vardır ve sürpriz-bomba bi at gelince, kuponlarından birini çıkarır ve "o at nasıl yazılmaz, bak galobu şöyle, annesi-babası şu" tarzında ahkam keserler.
-halis karataş'a hayrandır büyük çoğunluğu. ama yazdıkları atı getirmeyince ya da sürpriz bi atı getirip kuponlarını yatırınca, dur durak bilmeden O'na küfür ederler.
-sürekli favorilere oynayanlar vardır ki, umutla altılının "harçlık" vermesini beklerler.
-bu adamların bir de, ganyan bayiindeki çaycıyla, ganyan sahibi-çalışanıyla kanka olma çabası içinde olanları vardır. karizma derdindedirler.
-o küçücük ayrıntı dolu yarış bilgileri arasına gömülürler. bu yönleriyle ekmeğini taştan çıkaran adamlar gibi hissederler kendilerini. kaldı ki haksız da sayılmazlar.
-heyecan ve adrenali zirvede yaşayan adamlardır. yazdıkları at burun farkıyla geçilince büyük travma yaşarlar ve kolay kendilerine gelemezler...
bilgi verme kaygısı güdülmeden, ideolojik bakış açılarının forumlaşma ve "diğerlerine" ayar verme amacıyla açılan başlıklardır.
dini ve cinsel konularda yoğunluk kazanmıştır sözkonusu başlıklar.