türkiye'de izlemesi büyük heyecan verecek olan futbolcu. Bunu anlamayan geri zekalılara ne denir artık bilemiyorum. Adam 40 ında bile oynayabilecek güçte biri.
gerçek atatürkçü olsalar o halde gitmeyecek kızlardır. Son tahlilde amaçları ahde vefa olmayıp dikkat çekmek olabilir. Bir başka deyişle ata sevgisi bir amaç olmayıp çağın gençlikteki önemsenme hastalığı adına bir araç olabilir.
düşünsel düzlemde çarşafla gelen kızdan pek farkı olmayan kızdır. Dikkat edilsin, düşünsel yapı ve düzlemde!
eğitim denilen insan yetiştirme kutsalını, masa başı imza-mühür işiyle bir tutan bir zihniyeti görmemizi sağlamıştır. 1 saat insan eğitmek, bilimle uğraşmak ile 1 saat masa başı evrakla uğraşmak bir ülkede aynı değerde görülüyor ise, burdan şöylüyorum: bu ülke nah kalkınır!
bazıları bir maratoncu edasıyla, bayan kapida görünür görünmez yerinden fırlayanları vardır ki, birilerinin kendisine bunun centilmenlikten ziyade aptallık oldugunu söylemesi lazım. Ha yaşlı, hamile falansa ayrı tabi.
bu tiplerin bir de 'hocam teşekkür-taktir kıl payı kaçıyor' diye dilenenleri vardır ki, akla ziyandırlar. Ama taşıma suyla hedefine ulaşanları da vardır ki şapka çıkarılasıdır.
ön sıradakiler kapıya, tahtaya, ışığa, pc ye çöpe falan daha yakın olduğu için yer yer bir asistan tadı yaşarlar. Arka sıradakiler ise bundan mahrumdurlar. Öğretmen adlarını bilse kafidir bu tad için.
kendimizi kandırmayalım. Sokaktan üç erkek tutsak, birinin büyük ihtimalle olaya dahlolacağı elzem bir olaydır bu. Toplumsal ahlakın suratına zevk suları boşalır bu haberleri okuyunca... Vehamet budur.
ırkçı söylemi hakaret olarak yalayıp yutan ve 2 maç ceza veren federasyon'un son fiyasko kararıdır.
hayır, terim'e ceza verilmesin demiyoruz. "bu nasıl iki yüzlülüktür?" diyoruz!
ve şu şiiri federasyona armağan ediyoruz:
Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir,
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez! Tez verilmeli...
National Geographic Channel'de bir çok belgesele sesiyle hayat veren büyük seslendirmen mazlum kiper'le beraber dublaj yaptığını belirtmiş (#8166435). Belki de defalar kere duyduğumuz güzel bir sesin sahibidir audio kimbilir?
ön sıra öğrencisi her daim öğretmenin gözü önünde olacağından yaramazlık yapması, dersten kaytarması söz konusu olmayacaktır. ama arka sıra öğrencisi yer yer kafasına göre davranış sergileyecek, öğretmenin denetiminden alabildiğince uzak kalacaktır.
-ön sıra öğrencisi davranışlarını mekanikleştirmek zorunda kalacağından yer yer asosyal durumlara zerkolacaktır. ama arka sıra öğrencisi ortamdan ortama, muhabbetten muhabbete akabilecektir.
-ön sıra öğrencisi "özgür" değildir. arka sıra öğrencisi ise özgür sularda kulaç atar.
-ön sıra öğrencisi "ödev yapmama zevki"ni bile doğru dürüst tadamazken, arka sıra öğrencisinin ise ödevle pek işi olmaz.
-ön sıra öğrencisi defterine sadece ders notları tutarken, arka sıra öğrencisi istediğinde yanındakilerle yazışabilir. manitaya mektup-şiir bile yazabilir.
-ön sıradaki "öğretmen her an beni kaldırabilir" korkusuyla gerim gerim gerilirken, arka sıradaki ise çok güzel komufle olabilmektedir.
-ön sıradaki, arka tayfanın tahtayı iyi görememesi sebebiyle sık sık "koca kafalı" tarzı nitelemelere maruz kalırken, arka sıradaki tahtayı iyi göremese de bu onun için dert edilecek bir şey değildir.
-ön sıradaki her ne kadar öğretmenle "samimi" olma "şerefine" nail olsa da, zamanla bu durum gizem mizem bırakmayacak, öğretmenin gözünde o öğrenciyi sıradanlaştıracaktır. ama arka sıra öğrencisi öğretmenin gözünde öyle ya da böyle gizemini bir şekilde koruyacaktır.
-ön sıra öğrencisi için kopya pek söz konusu değildir. ama arka sıradaki kopyanın gözüne gözüne vurur.
-ön sıra öğrencisi "inek"tir. arka sıra öğrencisi "kanka".
-ön sıra öğrencisi "çete" üyesidir. arka sıra öğrencisi "çete" lideri.
-ön sıralarda popülizm yaşanır, yüzlerde maskeler takılıdır. arka sıralarda hayatın ta kendisi...
showtime 6. sezonu müjdelemiştir.
12. final bölümü için 40 küsür dk. bir çok girift olay için yetersiz gelecek olup olaylar çok hızlı geçmek durumunda kalacaktır. gönül ister ki lumen ile dex, debra ile guinn devam etsinler. lumen diziye misafir oyuncu olarak girmişti gerçi, bakalım yeni sezon için akibeti nasıl tayin olacak.
-- az spoiler --
şunu derim ki, sezon mutlu bir harrison doğum günü partisi ile bitecektir.
-- az spoiler --
ismet özel hakkındaki şu tanımı ile "ezber bozacak" ve/veya "kafa kemiklerimizi eritinceye dek düşündürtecek" bir yazar olduğundan şüphem kalmamıştır...
bana şair ismet özel'in sebeb-i telif şiirinin bir bölümündeki şu muhteşem bölümü hatırlatan önerme:
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.
kpss deki baraj puanı sebebiyle bir çoğu kadroya geçememekte, meb okullarında kadrolu meslektaşlarının aldığı ücretin neredeyse 3 te 1 ine talim etmektedirler. devletin böyle de mağdur ettiği emekçi camiadırlar.
aynı okul kurumunda aynı işi yapmalarına rağmen, kadrolu öğretmen ek ders ücretiyle ortalama 2.000 alıyorken, onlar en fazla 750-800 tl almaktalar.
kimse bana eşitlik, adalet, hak, hukuk, sosyal devlet, emeğin karşılığı falan demeye kalkmasın...
ha, çözüm mü ne? çok basit:
-eğitim fakültesi sayısını azaltacaksın
-eğitim fakültesi kontenjanlarını makul seviyeye çekeceksin.
-orta vadeli istihdam planı ile ne kadar öğretmen ihtiyacı olacak, ona göre fakültelerden öğretmen mezun edeceksin.
çözüm kısaca bu. yoksa 100.000lerce elinde "öğretmen oldun" diploması olan genç beyni ehliyetsiz işlerde ve düşük işlerde süründürmeye devam edersin.
Bu mektup, kendisini sevip sayan bir vatandaş olarak eğitim politikalarına karşı bir büyük isyanımdır!
popülist politikalar sonucu neredeyse her ile bir üniversite açılmasıyla çığ gibi büyüyen işsizler ordusunun istihdamında yetersiz-beceriksiz kalan devlet katmanlarının, asıl açılımı buradan başlatması beklenirdi mesela.
örneğin öğretmen olmak için 4 yıl (duruma göre daha fazla) beyin-dirsek çürütüyorsunuz, ama sonrasında kpss denilen bir büyük engel ile savaşınız devam ediyor.
bu öyle bir savaş ki, dur durak bilmiyor.
önce sbs denilen yarışta kafa kemiklerinizi eritiyorsunuz çalışırken. (bkz: kafa kemiklerini eritinceye kadar düşünmek)
ardından öss denilen yarış ile kabuslar sürecinden geçiyorsunuz.
bu büyük savaş sürecini atlatabildiyseniz, üniversiteyi maddi-manevi zorluklarla bitiriyorsunuz
ardından kpss denilen ve gerçekten istihdam olabilecek puanın çok zor alındığı bir başka savaşla yüzleşiyorsunuz.
ve sonuçta heba olmuş ve olmaya devam eden yıllar...
erkekler için askerlik sorunu...
iş sorunu...
"dünyayı kahredecek kelimeler"le donatılmış olsanız da, işsizler ordusunun bir parçası olarak ortalıkta kalakalıyorsunuz...
bu gençleri ne yapacağız sayın başbakanım? bu pırıl pırıl genç neslimizi ne yapacağız? yıllarca donanım sahibi oldukları, ehliyet sahibi oldukları istihdam alanlarından içlerinde bir büyük kırgınlık ve umutsuzluk ile onları geri mi çevireceğiz?
onları "öldürecekmiyiz?" sayın başbakan? (bkz: köylüleri niçin öldürmeliyiz)
köylerinden, varoşlarından yokluk içersinde, asosyal hayat şartlarıyla üniversiteyi bitiren ve ehliyetlerini alan bu gençleri yolsuz-yolculuksuz mu koyacaksınız sayın başbakan?
evet, o köylerinden varoşlarından bilginin kalbine akın eden gençleri öldürecekmiyiz?
köylüleri öldürecekmiyiz sayın başbakan? onları öldürmesek olmaz mı?
şimdi anladım say
yok olandan var olan tanrıydı har
ve ateş
ve kül
say ki sözümü yoka sayandı var
say ki közümü vara sayan tanrıydı har
ve
yerin göğü emzirdiği kubbeydi tanrının titreyen elleri
ve
ateşin közü öptüğü yerdi buhurunda eriyen nefesi
gecenin güneşi gördüğü
ve
toprağına suyun aktığı yerdi
tanrının ıslanmış gözleri
şimdi anladım say günü ve geceyi
duydum say çatırdayan toprağın feryadıydı
döl tutmuş tohumlar
say ki ya çamurdandı
ya kandan tohuma küs doğumlar
ki ne zaman yağsa yağmur
gök kubbede ağlar altıncı gün tanrılar
ve çamur
ve kan
say ki bir bebeydi ağlayan
say ki ilk nefesin feryadıydı toprağın kulaklarında çınlayan
ırmak
ve toprak
birleşti dudaklarında tanrının ağarırken tan
ey kan
verip toprağın rahmine seni
bana bula etimi
daha kaç bebeye süt olur toprağın günahkar memesi
ve bir çığlık yırtarken toprağın sızlayan rahmini
doğdu topraktan doğu
say ki gihondu
akarken ellerim adenin böğründen
bir avuç suydu
günah
kendine doğup kendine dökülen
ey kil
öp doğunun çıplak tenini
ve bil
dökülüp ateşin koruna sağdım aşurun gözlerinden
tanrının dölünü
say ki çocuktu tenimde kabaran ırmak
say ki fırata soyunup
dicleye giyinen anaydı toprak
ve ne zaman doğsa güneş
dört ırmaktan doğarım
doğuya
peşime düşer bir ateş
anamın rahminde kül olur
yanarım
ki ne kadar doğuysa o kadar çıplaktı toprak
ve su
ve buğu
yedi kez aktı tanrının ellerine
ey tanrım okşa adenin savrulan saçlarını
say ki ellerinde ağu der toprak
ve tinime rüzgar
ve tenime çamur
şimdi içtim say bir avuç suyu
gördüm say adenin kesilen göbeğini
ve doğumu
say ki deşerken toprağın kanlı rahmini
tuttum tanrının çamurlu ellerini
ki ne zaman ıslansa toprak
bir doğum sancısı sarar tanrının gözlerini
ve can
ve kan
aktı toprağın terli alnından
ve karnından söküp tanrının sözlerini
açtı gözlerini
insan
say ki gördüm inleyen toprağın günahkar bedenini
say ki öptüm toprağın çatlamış ellerini
ki ne zaman doğsa insan
ağlar
çamura bulanır yanaklarımda kan
dirilir topraklar
ve etim
ve kemiğim sızladı
dokunurken ellerim çamurlu göbeğime
say ki dokunsam kendime ellerim günaha gebe
ve tenim
yalnızdı
say ki sesim
keşfedilmemiş ilk tanrısı kuşların
ad verirken toprağa düşen her ete
say ki dilimden yaratılmış tanrıydım
belki bu yüzden ne zaman dokunsam kendime yalnız bir çığlık olur tanrı
hep kendime kanarım
tanrım kendi günahımda boğ beni
senden doğdum
sök etimi
kemiğimi
tanrım yarıp göğsümü çıkar kendimden kendimi
say ki bana bir ben borçlusun
say ki içimden
yine etimden
ve yine kemiğimden
tanrım sol yanımdan al tözümü
tanrım duy sözümü
çatırdarken göğüs kafesim
çırpınırken tenim
tinime bağışla günahkar ellerimi
say ki böğrümü deşerken yalnızlık
söktüm kaburgamı
say ki öptüm çamurlu ellerimi
akıp beni yaratanın gözlerinden
atıp kendimi aşurun sevdasından
kattım yokluğuma dirilen etimi
günahımla yıkandım
nasıl olsa tanrının gözü yaşlı çocuklarıydık
doğduğumuz yerden doğurduk
şimdi anladım say karnımda büyüttüğüm günahkar yanımı
ki hangi yanıma dokunsam
bir kadın sesi işitirim tanrıdan
çamura bulanır sesim
kendimden doğarım
ve kadın utancıma biçilen kefen
oysa topraktı tanrının ellerinde dirilen beden
ve çırılçıplaktı
say ki rahmine dudak sürdüğüm
uykulara küs topraktı
ey günah
kadını terime sevap biç ateşe düşen tenimden
say ki duydum tanrının soluğunu çektikçe içime havvanın buğulu nefesini
say ki
kırıp toprağın hükmünü dinledim nasıl da inliyor tanrının aşk artığı bedeni
şimdi anladım say tanrının yalnızlığına biçilen elleriyim ben
dokundukça aşka çoğalan
şimdi anladım say dökülürken dilim toprağa havvanın bedeninden
öptüğüm tanrının üryan dudaklarıymış meğer
ve sesi
ve nefesi işittim ateşin masum çocuklarından
ne tenime secde edendi alev
ne tinime zuhuru üfleyendi rüzgar
belki bu yüzden estikçe ellerim havvanın saçlarından
bir ateş sarar tanrının gözlerini
kül olur savrulurum toprağın çamurlu koynundan
şimdi anladım say iblisin tutuşan saçlarını
say ki ne yılandı toprakta sürünen dilim
ne yalandı günahlarda kavrulan elim
belki bu yüzden
ne zaman bir kadın öpsem
bir meyve düşer dalından
döner kaburgama secde ederim
daha kaç günaha giyinir ki insan
ve lanetti
ve kehanetti
üstümdeki elbise
ya dilimdi karnının üstünde yürüyen yılan
ya
yapraktı havvanın tenine örttüğü yalan
duydum tanrının lanetli sözlerini
ve gördüm havvanın çırılçıplak tenini
belli ki günaha akacak bir avuç suydum
şimdi anladım say yuttuğum toprağın kokusuymuş ağzımda sütüm
gördüm ki tenime kustuğum ateşin koruymuş dölüm
say ki her ana biraz da günahıma gebe
söyle bana tanrım tinime giydirdiğin et midir bu zulüm
bildim
anaymış bir avuç toprak
bu yüzden acıyla doğarmış her evlat
anladım ki bir çığlıkmış doğmak
gördüm tanrım
ne zaman dayasam dudaklarımı anamın memelerine
toprakla dolar ağzım
bu yüzden doğdukça ölüme büyür günahkar gövdem
ve ne zaman haykırsa bir kadın
çıldırır toprak
acıyla doğarım
belli ki anamın rahmine yazılmış son cezayım
şimdi anladım say kadının zahmetini
ve iblisin rahmetini
kim bilir daha kaç kez ağlarım
çünkü topraksın dedi dilim
toprağa döneceksin
tanrım kov beni cennetlerden ateşin kızıl koynuna
koy adenin bahçesine kerubinin hışmını
ve dört yanıma korlu kılıcını
ey aşk bağışla beni tende soğuyan terin buğusuna
ve tenimi şahit kıl havvanın kokusuna
ve kadın ilk dinim
şahittir ellerim
daha kaç sevaba soyunur ki insan
ve kaine düştü kinim
ben ki günahın semeresiyim
ve habile sustu dilim
meğer ölüme gebeymiş ellerim
say ki doldurup havvanın rahmine toprağı
kasıklarından fışkıran kandı tenim
ben ki
duydum habilin kanının sesini yükselirken topraktan
yırtıldı kulaklarım haykırırken kan
ben ki kainin lanetli etiyim
ben ki habilin çürüyen kemiğiyim
işte bu yüzden ne zaman açsa ağzını toprak
kan dolar dişlerim yedi kez yutarım öcümü
toprak kusar kinini
bir kez daha doğrarım
ve eşti
bir yanım kardeşti
tanrım dilimi gömdüm dudaklarım doğururken
aşk emdiğim memelerini
gördüm ki günahım karnı burnunda bir ateşti
tanrım
daha ne kadar çiğner ki insan toprağın sırtına yazılmış hükmünü
daha kaç ana çeker ki gömüldüğüm toprağın çekilmez yükünü
ve hanok doğdu ağlarken adenin sol yanı
ve irad hanokun kanı
anladım ki çoğaldıkça kendimizden azaldık
anladım ki bakarken yüzüne lamekin
yetmiş yedi kere aldık öcünü toprağın
say ki aşk için bedenlerimizi yaktık
giyindikçe aşkı soyunduk
günahkar bedenimizi inkardık
şimdi anladım say eşi ve kardeşi
say ki kurban ettiğimiz aşkı gömdük toprağın rahmine
belki bu yüzden hep alnından öptük eşi
belki bu yüzden toprak misali sırtımızdan besledik kalleşi
işte
ya aşkı inkardı insan
ya öylece sevişmekti isyan
işte
biz ki böyle çoğaldık ey ademin dölü
bastıkça toprağın yüzüne bir yanımız ölü
biz ki böyle yıkandık günahlarımızla
anladım ki günahkar doğarmış her bebek ey havvanın külü
şimdi anladım say öldükçe nasıl çoğaldık
gömerken havvanın günahkar piçlerini
anladım ki sevişmeyi günah kıldık
ey ilk doğan bebeğin feryadı
bildim ki günahım bir avuç toprak
kim bilir belki bu yüzden hep sırtımızda toprağın nefreti
ne zaman doğsam
o zaman kucaklayacak
ve ademden doğan
ve havvadan kalan
ben ki günahın zürriyetiyim tanrının sızlayan etinden kopartılan
şimdi anladım say tanrının sonsuz eziyetini
say ki yırtıp yerin yüzünü
gömdüm tanrının en mahrem sözünü
say ki kurban ettim tanrının dilini soyunurken topraktan
ben ki tanrının kırılmış elleriyim aşklardan arta kalan
ve gördüm ve duydum
ağladığını
seni korkularla çoğaltan ben
ey tanrım işte ben buydum
şimdi anladım say tanrının pişmanlığını
ve nuhun inayetini
say ki aşk dileneceğim dirilen ateşlerden
açıp yefetin günahkar ellerini
ah aşk
ben ki kendimi inkarım
daha kaç ateşle tenimi yıkarım
ben ki insan
ya aşkı suya katar tanrıları yakarım
ya köze basar etimi küllerimi yutarım
şimdi anladım say tanrının aşk tüten feryadıydı nuhun gazabı
anladım ki düşecek her yağmur damlası birazda toprağın azabı
say ki günahlardan duyarım fırtınaların sesini
şimdi terk ettiğimiz aşkı biçeceğiz tanrının gözyaşlarından
belki bu yüzden ne zaman kopsa bir fırtına
sırılsıklam sevişirken bulurum kendimi yükselen sularda
daha kaç tufandan doğar ki aşk
tanrım
ben ki senin aşk tüten son çocuğun bağla göbeğimi
toprağın yüzü üzerinden sil dudağımın izlerini
şimdi nuh için ağla
gözyaşlarını içeceğim aşk adına
ve sustu yer
ağlarken gökler
kırk gece sevişip toprak gibi yıkandım çırılçıplak bir avuç suyla
anladım ki hiçbir yaprak örtmez tanrının mahrem gözlerini
bu yüzden sevişirken insan soyunurmuş toprak
ne kopan fırtınalar paklar aşk kokan ellerini
ne de günahkar dilim yıkar aşk içtiğim tenini
daha kaç kez sevişip çoğaltacağım tanrım seni!
ve çekildi sular toprağın dudaklarından karnına.....
oturup araratın çırılçıplak göğsüne
yedi gece girdim koynuna
şimdi anladım say tanrının ahdini
say ki duydum tanrının ağlarken sesini
anladım ki aşka çoğalacak bedenimdi tanrı
bu yüzden sevişin derim ey ademin bebeleri
ne zaman girsen bir aşkın koynuna
ter ile yoğurup varolduğun toprağı
titreyen bedeninden tanrılar doğuracaksın
şehvetinden sırılsıklam kül olup yanacaksın
daha kaç aşkın kavmine düşer ki dölüm
ey kavmim
üstümü örtmeyin
bil ki şarap ile yıkandı elim
bil ki üzüm emdi benim günahkar dilim
bu yüzden çıplaktır tenim
örtmeyin üstümü ey nuhtan kopan kavmim
ayıbımdan ellerinizi çekin
ah dört yana dağılan kavmim
şimdi anladım say nasıl bölündü bin bir parçaya nuh ile yıkanan bedenim
say ki kopartıp şinar diyarında dört bir yana attığımdı günahkar dilim
ateşlerde yıkanıp topraklarda yanandı aşka sürgün ellerim
belki bu yüzden
pişirip toprağı kor ateşlerde
kerpiçten şehirler kurarım
ne zaman bir medeniyete göçecek olsam
hep ağır gelir toprağın sırtına ayaklarım
gördüm ki
bir ben çiğnerim toprağım yüzünü
bir toprak çiğner benim yüzümü
şimdi anladım say aşk uğruna kurduğum medeniyetleri
say ki yırtıp göğün nefesini
çıktım babilin tepesine
say ki kavruldum bakarken tanrının gözlerine
anladım ki babilden iner tanrı yeryüzüne
işte bu yüzden ne zaman sevişsem döner babile bakarım
nice aşktan medeniyetler kurar günahkar tenimde tanrılar yakarım
ey aşk
işte buymuş sana sunduğum sırrı dilimin
sana söylenen sözlermiş dudaklarını yırtan ibrahimin
ey aşk
senin için soyunup dudaklarını kadınlar ve erkekler
dile gelir çırpınır aşka uzanan eller
adını fısıldar günahkar geceler
şimdi anladım say ibrahimin aşka konan sözlerini
anladım ki ne zaman sevişsem
ibranice bir şarkı söyler
kanadı kırık serçeler
ey aşk bana ibrahimin dilini ver
giyinip söylenmemiş tüm sözlerimi günahlarla sevişeceğim
sesimi aşka susan tanrı duysa yeter
ey ses söküp dişlerimi
koy ishakın avuçlarına
ve ey toprak çiğneyip acıdan kıvranan dilimi
tükür yakubun suratına
ey kor
beni yakubun yerine alevlerde yor
ben ki tanrılara adanmış yalanların dağılmış külüyüm
ben ki ishakın gözünü sokan yılanların dölüyüm
bu yüzden kördür dilim
sağırdır aşka dokunan ellerim
ah aşk yükleyip sırtıma yakubun vebalini
iki büklüm analara say toprağın çilesini
beni anamın rahminden sorun ey yakubun bebeleri
neden toprak kokar ishakın buruşuk elleri
daha kaç bebeyi yıkar ki yağmur
saçlarında ağarırken anamın
daha kaç evladı kucaklar ki çamur
böğrünü deşerken babamın
anladım ki babamın kasıklarında büyüyen elleriyim aşkın
tanrının evinden anamın kucağına uzanan
ey aşk emzir beni rahelin günah akan göğsünden
ben ki yusufun dudaklarıyım günahların sütünü emen
ben ki kör kuyuların koynuna atılmışım ey aşk
bırakıp sevaplarımı tanrıya sağ beni memelerinden
şimdi duydum say yusufun feryadını
say ki sustum ağlarken aşk
atıp kendimi kör sağır kuyulara
say ki seni çektim aşk tüten kasıklarımdan ey tanrı
anladım ki seviştikçe yüzüne kustum içtiğim gözyaşlarını
bu yüzden yusuf olur girerim her aşkın koynuna
ben ki bin bir kadından doğarım aşk adına
müslüman bir ülkede mezarlıkta yer sorununun çözümü için ölülerin yakılması önerisini getiren halkçı parinin halkçı (!) başkanı...
Antalyalılar duysun kimi seçtiklerini.
---tanım cüz'i miktarda spoiler içerir-- ömer hayyam'ın yanında hasan sabbah için bile okunası kitaptır. dünya tarihine suikastı tanıtan, zamanın devlet adamlarını korkudan titreten bu adamı tanımak isteyen bu kitabı okusun. Özellikle alamut kalesinde geçilmez zırhtan hayatı ilgiyle okunasıdır.
Eserlerini okuyanların gözünde doğu ve doğu kültürü yeniden resmedilecektir. Eserlerinde şehirlere ve o şehirlerin iz bırakan bilgelerine olan aşkı müthiş bir üslupla kaleme almıştır. Bu kadar duygusal geçişlerle ilerleyen kitaplarında ideolojik saplantılar, tarafgirlik argümanları pek bulunamaz. Bu yönüyle çağımızın yaşayan efsane yazarlarındandır.
haydarpaşa tren garının dili olsa da konuşsa... konuşsa da anlatsa, ne büyük bir aşka tanıklık ettiğini.
ve artık nerede bir tren gelip geçse yanımdan, içimden bir şeyler sökülüp parçalanır. yüreğim raylar altında dağılır.