Gideceği herhangi bir kafeye bile abartı bir şekilde giyinip tonla makyaj yapan veya kendini göstermek amacıyla giden insanlarımızın yaşadığı hayatın ne denli normal olduğunu sorgulatan bir beyan. Haklı olmakla birlikte bu insanların yemeyip içmeyip popülerlik uğruna harcadığı o değerli zamanı parayı vs gördükçe üzülüyor insan.
isteğe bağlı olduğum halde C kurundan başlayıp B kuruna yükseldim ve bu dönem vizelerde sınıf birincisi oldum. Genel olarak gördüğüm öğrencilerin hazırlığı geçmek için hiçbir şey yapmadığı ve akşam hangi bara gideceğine karar vermekte zorlandığı. Spr manyaklarının oldukça bol olduğu bir okul ydyo hazırlık. Sadece vize ve final dönemlerinde kütüphaneye giden, gün içerisinde hiç ders çalışmayıp sadece uyuyan ve akşamına Barlar Sokağına koşarcasına giden öğrencileri görmek olası. ingizlice veya herhangi bir yabancı dil düzenli olarak çalışıldığı sürece gelişir ve öğrenilir ama bizim öğrenciler bunu idrak edememiş durumda. Zaten dönem başında “aaabi Anadolu hazırlık zor yeaaa” kafasında oldukları için dönem içerisinden hiçbir şey yapmamaları normal.
insanın yaşamı üzerine idealleri, gerçekleştirmek istedikleri ve gelmek istediği bir yerler varsa evlilik denen olay erteleniyor, arka plana atılıyor ki ben evlenmenin oldukça abartıldığını ve fazla anlam yüklendiğini düşünüyorum; naçizane görüşüm bu yönde.
Televizyonda izlediğim tek kanal. insanın etrafındakilere olan güvenini tekrar sorgulatmasına sebep oluyor ve olağan durumlar üzerine paranoya kurmaya başlıyorsunuz.
Bu aralar özellikle Podcasts olarak sıkça dinlediğim, Modunuzu belirleyen, özellikle kafanız yüksekken iyi giden ve benim de Her trance sever gibi tiesto armin ve andrew üçgeninden çıkamadığım bir müzik türü.
Henüz tuvaletini öğrenen küçük bir erkek çocuğu ve oradan oraya koşturan bağırıp çığıran ilköğretime giden ablası. Yeni taşındığımız için anne ve babayla ülfet edemedik.
edit: kadın bu sabah, çocukların verdiği rahatsızlıktan dolayı özür dilemeye gelmiş.
(bkz: firefly summer)
(bkz: maeve binchy)
Yazarın kendisi tasvir konusunda zaten sınırı aşmış, genelin aksine oldukça beğendiğim bu kitabında Kate Ryan ve ailesinin küçük bir irlanda kasabasında, Amerikalı bir milyonerin gelmesiyle değişen hayatlarını açık bir şekilde anlatıyor. Yer yer oldukça duygusal ve hüzünlü anlar yaşatan bu kitap bir miktar ağlatmıyor değil.
edit:imla
insanda adı olmayan duygular hissettiren, son derece rahatsız-ki müziklerden kaynaklı- eden,bir çerçeve etrafında incelenmesi zor yorgos lanthimos filmi. Bir daha izler miyim? Evet. Beğendim mi? işte buna cevap vermek oldukça zor çünkü neye göre diye bir soru doğuyor; film her şeye açık ve belli bir kalıbı yok. Farklı başlıklar altında değerlendirdiğimde cevap değişiyor. Beni zorlasın, normalden farklı olsun diye düşünen her insanın izleyebileceği bir film. Yönetmenin tarzını bilmiyor idim, kendisini ilk kez bu filmde tanıdım, başarılı buldum. En kısa zamanda diğer filmlerini izleyeceğim, kıyaslamayı o zaman yaparım.
Hayatta yapılan bazı basitmiş gibi görünen eylemlerin aslında ne denli şeylere sebep olabileceğinin işlendiği, yönetmen koltuğunda benim oldukça beğendiğim lenny abrahamson'ı gördüğümüz irlanda yapımı, dramın ve gençlik olgusunun güzel harmanlandığı film.
32. Istanbul film festivalinde altın lale ödülü almıştır, bu yöndeki çoğu görüşün aksine şahsımca ödüle layıktır, belki de kendi alanında en iyi filmlerden biridir.
Ağır aksak ilerlemesine rağmen sıkılmadan izlediğim muhteşem ingiliz polisiye dizisi. Sahne geçişleri çok başarılı ve görüntü yönetmeni takdire şayan bir iş çıkarmış.
Olaylar gerçekçi bir şekilde yansıtılmış ve abartılmış herhangi bir şey yok. Böyle olması polisiye türündeki diğer dizilerden sıyrılıyor.
Dramı en iyi harmanlayan dizilerden diyebilirim, özellikle mark latimer'ın yaşadığı tüm olaylar.
Sonuç olarak james strong ve tüm oyuncular müthiş bir iş çıkarmış, tekrar tekrar izlenecek dizilerden.
izleyicilerin medya karakteri
ile geliştirdikleri tek yönlü ve sembolik ilişkiyi ifade eden terim.
Parasosyal
etkileşim kavramı, Horton ve Wohl’un (1956) elektronik medyanın sosyal etkisi ve
özelliklerini gözlemleyerek türettikleri bir kavramdır. Ancak böyle bir hayali
etkileşim, diğer medya formlarında da (radyo, yazılı medya vb.) görülmektedir.
izleyicinin medya karakteriyle kendini özdeşleştirmesi birçok durumla ilişkilendirilmektedir.
özdeşlikte, benzerliğin tutum, geçmiş ve görünüm
olmak üzere üç boyutu vardır. izleyiciler; tutumları, geçmişleri, fiziksel görünümleri
yönünden kendilerine benzer algıladıkları medya karakterleri ile daha güçlü
parasosyal bağlar geliştirme eğilimindedirler.
4. sezonunu, diziyi takip eden herkes gibi benim de sabırsızlıkla beklediğim dizi.
Norveç'in başkenti Oslo'da hartvig nissen lisesi'nde okuyan öğrencilerin hayatlarını her bir sezonda farklı bir karakteri ele alarak anlatan, dünya genelinde yaşanan sorunlara değinen ve izlerken mutlaka kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz harika bir dizi.
Açıkçası izlerken hiç sıkılmadım aksine her seferinde bir diğer bölüme tereddütsüz geçtim, hal böyle ki 2 günde 3 sezon bitmiş oldu.
dizide sigur Rós, kings of convenience, radiohead çalması da diziyi diğer 'gençlik' dizilerinden ayırıyor kanımca ve karakterlerin izleyiciye gün saat ayrıntısı vererek lanse edilmesi izleyicinin yaşanan olayları benimsemesini sağlıyor.
Adidas ve nike'ı birebir taklit etmeyi kendine ilke edinmiş yerli marka. Özellikle ayakkabı ve çantada kendine özgü hiçbir tasarım yok, tamamen satışa yönelik üretim anlayışları mevcut. Kalitesiyle biçtiği fiyatlar ters orantılı.
Kocaman ve alaycı bir dünya, aynı zamanda acımasız da. Yine de bunca zenginliğe sahip, oysa insanın her şeyi görmek için sadece bir kez yaşama hakkı var.
Kötü ruh - maxime chattam.