Eski dilde irtica demek. Anlamı geriye dönen. Gericiler hayatta hiçbir şeyin değişmediğine, kültürlerin fanusta yetiştiğine, ezeli ve ebedi hakikatlerin bilindiğine ve bu yüzden insanın eskiye tabi olması gerektiğine inanırlar. Tabi bu konuda ideolojik baskı, zorlama ve paradokslardan başka ispatları yoktur.
Önüne gelenin akedemisyen olduğu bir ülkede oldukça normal bir şeydir. Artık bir insanın yetkinliğini osmanlıya olan sevgisine göre ölçmeye başladılar. Halil inalcık'a laf atanlar ömürlerince çalışsalar onun bir çalışmasını yapacak kadar yetkinleşemezler. Şevket Süreyya Aydemir'e laf atanlar onun tek bir sözünün değerinde olan bir yazı bile yazamazlar. Her şeyi kendi dar ideolojilerinin çeperinden görenler bu ülkenin yüz aklarını karalayamazlar!
Dinciler ile nasyonalistler arasındaki fark şudur: Nasyonalistler hiç olmazsa kendi milletlerinden olan herkesi severler, dincilerde bu da yoktur. Dinciler kendileriyle tıpatıp aynı olmayan herkese kin kusarlar. Örneğin timurtaş şöyle söyler:
"Insanlar üçe ayrılır: müslümanlar, kafirler ve münafıklar. Dolayısıyla bütün insanlar kardeş değildir, ancak müminler kardeştirler."
insanlar inanmak zorunda mı? Bu tür cümleler kurup sonra "islamiyet hoşgörü dinidir." diyorsunuz. Sen neden islama inandığını biliyor musun ki insanları inanmamakla suçluyorsun?
"Onların ileri sürdükleri icaplara ve hükümlere göre, halife namında hükümdar; Çin, Hint, Afgan, iran, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Asir, Mısır, Trablus, Tunus, Cezayir, Fas, Sudan, kısaca dünyanın her tarafındaki islampların ve islam memleketlerinin işlerinde söz sahibi olacaktı.
Bu hayalin hiçbir vakit tahakkuk etmemiş olduğu malumdur. islam cemaatlerinin birbirinden tamamen ayrı maksatlarla ayrıldıkları, Emevilerin Endülüs'te, Alevilerin Mağrip'te, Fatımilerin Mısır'da, Abbasilerin Bağdat'ta birer hilafet, yani saltanat kurdukları ve hatta Endülüs'te her bin kişilik bir cemaatin "bir emirülmüminin ile bir minberi" olduğu Hoca Şükrü imzalı kitap çıkta dahi zikrolunmaktadır."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
"Halife ve hilafetin sultasının, onların dediği gibi, bütün dünya Müslümanlarını kapsaması lazım gelince, bütün mevcudiyetini ve kuvvet kaynaklarını halifenin emir ve yasaklarıa hasretmekle Türkiye halkının omuzlarına yüklenecek yükün ne kadar ağır olacağını insaf edip düşünmek lazım gelmez miydi?"
(bkz: uzay muhtari)
Her zamanki gibi bir konuda birkaç örnek ve ıstatistik ezberleyerek çelişik cümleler kuran birisi işte. Anlayamadığı şu ki biz demokrasinin kusursuz olduğunu söylemiyoruz. Biz demokrasinin mevcut tarzlar içinde en iyisi olduğunu savunuyoruz. Ve bu doğruya doğru. Bugün atatürkün kurduğu devlette atatürkü bile eleştirebiliyorlarsa ve hala demokrasiyi saltanatla bir tutuyorlarsa bu onların cahilliği.
(bkz: rosadolujoe1)
Saltanatlarda darbe olmazmış, iç savaş olmazmış. işte şimdi tarih bilginin değerini gösterdin. Osman-dündar çatışması, fetret devri çatışmaları, kardeş katli fermanları, yavuz-cem olayı, patrona halil isyanı vesaire vesair. Bunlar sadece osmanlı devrine ait. Birde diğerlerini saysak...
Muhafazakar bir yazarın söylemi. Adamı 1000 yıl, 1400 yıl gibi kısa tarihler kesmemiş olmalı ki 5000 yıl öncesine kadar gitmiş. Eee 100.000 yıl öncesine gitmemesine şükretmeliyiz.
Insan-biçimcilik, bir şeyin merkezine insanı yerleştirmek ve insan mantığının varlıkların özgün içeriğine inebildiğini düşünmektir. Insan-biçimci düşünceye göre insan evrenin çekirdeğidir. Insanın mantığındaki anlam doğanın çözümleyicisidir. Her şey insansal özne için vardır. Bütün oluşum insan zihni tarafından bicimlendirilidir. insan zihni varlığın özgün bir okumasını değil nesnel bir anlam vericiliğini üstlenir. insan-biçimci düşünce şimdiye kadarki en büyük darbesini spinoza, nietzsche, freud ve darwin'den almıştır. Freud insanın dışa bağımlılığını ve bilinçsizliğini göstermiştir. Spinoza dış nesnelerin zihinden bağımsızlığını vurgulamıştır. Darwin doğadaki erekselligin bir uydurma olduğunu göstermiştir. Nietzsche bir bütün olarak insanı yadırgamıştır.
Marksizmin vazgeçilmez bir öğesidir. Marx'a göre komünizme geçişte olmazsa olmaz bir uğraktır. Fakat zamanla marksistler bu fikri terk etmişlerdir. Louis Althusser ise bu terk edişi ciddi biçimde eleştirmiştir.
(bkz: sor bana pisman miyim)
insanları kendilerine zarar vermekten alıkoyan hayat sevgisidir. Ve bu sevgi bir dürtü gibi çoğu insanın içinde vardır. Aynı zamanda bir dünya insanın bir görüşe katılması onu mantıklı veya anlamlı kılmaz. Ateizm insanlara olan sevgiyi ve bağlılığı koparmaz. insanların ateistlere olan sert tavrı buna neden olur. Ve dünyada şuanda tarihte olduğu gibi dinciler hakimdir. Buna rağmen her sorunu ezbere ateizme bağlamak oldukça saçma.
Ateizm bir kitle hareketi değildir. Bu yüzden ateistlerin çoğu kendi düşüncelerine sahiptir ve bunun siyaseti olmaz. Ama din kitlelerin yönlendiricisidir. Bu yüzden politikayla iç içedir. Bir slogan veya ayet bu kitlelerin düşünceleri için yeterlidir. Ve siyasal islam tamda budur. Üstelik siyasal islam üzerine tonlarca kitap ve makale vardır.