charlie parker kansas citylidir. doğum günü 20 ağustos 1920'dir. ancak 1955'te öldüğünde, cesedini inceleyen doktorlar, 34 değil 55 gibi durduğunu söylediler. ırk ayrımcılığına dayalı bir dünyada büyüdü ve ilk geçlik yıllarında ne tür aşağılanmalara maruz kalmak anlamına geldiğini öğrendi. büyümekten olan charlie ile fazla ilgilenen olmadı. gençliğini sevgiden ve bir yuvanın sıcaklığından yoksun geçirdi. charlie'nin ailesinde ilişkide olduğu kişilerden hiçbiri müzikle ilgili değildi. 13 yaşında bariton nefesli çalmaya başladı. bir yıl sonra buna alto saksafon'u ekledi. charlie parker'ın neden müzisyen olduğu, hep meçhul kaldı. en iyi dostlarından biri olan alto saksafoncu gigi gryce şöyle der: "parker doğal bir dehadır. bence eskici de olsaydı, yine en iyisi olurdu. ". 15 yaşından itibaren kendi geçimini sağlamak zorunda kaldı. "gecenin dokuzundan sabahın beşine kadar durmadan çalmak zorundaydık. normal olarak gece başına bir dolar alırdık" demiştir. 1937'de 17 yaşındayken parker, jay mcshann'ın orkestrasına katıldı; tipik bir kansas city riff ve blues orkestrasıydı. parker " lester young için deli olduğunu" ancak aslında kimseden etkilenmediğini söyler. meslektaşlarının onu önceleri "korkunç kötü" bulmalarının esas nedeni "diğer herkesten farklı" çalmasıydı. bir keresinde parker count basie grubunun elemanlarıyla çalarken, diğerleri tarzından hoşlanmadı ve davulcu jo jones kızara zili öfkeyle parker'a doğru fırlattı. parker ayağa kalktı ve ağlayarak dışarı çıktı. parker şöyle anlatır. " o zamanlar herkesin sürekli kullandığı standart armonilere tahammül edemiyordum. hep başka bir şey olmalı diye düşünürdüm. bazen onu içimde hissederdim ama çalamazdım. işte cherokee üzerine uzun bir doğaçlama yaptığım o akşam başardım. o esnada armonilerin tiz aralıklarını melodik çizgi olarak kullandığımı ve bu çizginin altına benzer yeni armoniler yerleştirdiğimi farkettim. kaç zamandır içimde duyguğumu, artık çalabiliyordum. büyük bir canlılık kazandım" demiştir.
dizzy gillespie'nin babası amatör bir müzisyendi. oğluna çeşitli enstrumanlar çalmayı öğretti. dizzy 14'üne geldiğinde trombon baş çalgısıydı. bir yıl sonra buna trompeti ekledi. başından beri dizzy'nin müzisyen olacağı belli gibiydi. armoni bilimi ve müzik teorisi okudu. öğrenimi sona erene dek geçimini babası sağladı. dizzy mutlu bir gençlik geçirdi. düzenli bir aile ortamı içinde yetişti. bir keresinde karısı lorraine'in doğum günü partisindeki dans esnasında, birisinin ayağı dizzy'nin trompetine takıldı. çalgı yamuldu; boynuz yukarı doğru büküldü. kızgınlığı geçince dizzy aleti çalmayı denedi. bu şekilde tınının kulağa daha iyi geldiğini farketti. hemen ertesi gün bir trompet fabrikasına giderek, seri üretimini yapıp yapamıycaklarını sordu. dizzy aletin patentini almak istiyordu. ancak ortaya çıktı ki benzer bir aletin 150 yıl önce patenti alınmıştı.
cok mütavazı bir jazz davulcusu. kuşadasında tanışma fırsatı bulduğum harikulade insan. ayrıca alınmasını tavsiye ettiğim nommo isminde bir albümü var. alın dinleyin.
ben amerikanlara chevrolet chevy bel air ile aşık oldum. bende oyuncağı vardı. sonra araştırmaya başladım tabi arabaları. sonra 59 model cadillac eldorado, impala vs. vs. devam etti. cok karizmatik duruyorlar yolda maşallah.
funk, groove kavramının üzerine kurulu bir müzik türüdür. tek başına bir müzik türü değildir, belirli türlere ayrılmıştır. özellikle 70'lerin sonunun funk müzikalitesi disco/pop/boogie izlenimi verir.