Sağda solda gelişen olayları, olmadı tarihteki olayları, bir şekilde herhangi bir olayı alıp "dur ulan, şuradan bana ekmek çıkar, burdan şunu alırım, onu buna eklerim, Atatürk'e giydiririm, yaa zaten Atatürk, tck, tsk karşıtı olsun, taştan olsun, mantıklı olma gerekliliğini yiyim sana bişi olmasın" diyenlerin gerçekten artık suyunu çıkarmasından dolayı kendilerine yardımcı olmak adına yaratılan rehberdir.
Buyrun bok atabilme ihtimali içerebilecek başlık örnekleri;
atatürk ün arap ati yerine ingiliz atina binmesi
nick: Yobaz
entry:
o çok büyük önderinizin arap atı yerine ingiliz atı tercih etmesi durumudur. zaten kurtuluş adı altında bir sürü masum düşmanı öldürtmüştürldmüştür. yazıktır, tüm ülkeler türkiye dediğiniz yerden toprak isterken siz o çoook övdüğünüz misafirperverliğinizi değil vatan matan ayağıyla bu düşmancıkları geri püskürtmediniz mi? onca çocuk? onlar da üzgün. velev ki ingiliz atlarının kıçlarında nereye gittiğini gösteren falan şeylerden vardı. atatürk gibi bir vatanseverin böyle bir ata binmesi aynı zamanda ülkesini de bir bakıma tüm bilgileriyle altın bir tepsi içinde diğer ülkelere sunması değil midir?
nick: tskarşıt
entry:
asker nerdeydi? kimse uyarmadı mı "paşa'm bu at arap atı değil, ingiliz atı" diye. oysa savaşırken ne de güzel döküyorlardı düşmanı denize. milleti ıslatacaklarına paşalarını uyarsalardı ya.
Dünyanın en büyük yalanlarından birisi. Fikir beyanı öncesi olası bir sıçışı göğüste yumuşatmaya yarayan sponge bob naifliğinde tabirdir ama tatlı da bir üçkağıt barındırır. Yani "bir fikrim var, güzel değilse sesli düşünüyorum diye sözün başında uyarmıştım zaten, duymamış ol; ha güzelse, zaten güzel fikrim, etkilen".
Yok abi yok, benim mallığım belli ki ama bilmiyorum aynı kaderi paylaşan var mı? John dışında hiçbir kimse kafamda ne amaçla orada canlanmıyor. John'un neden bunları yaptığı da muallakta. "Hamile karısının çocuğunu kapıya sıkıştırıp düşürüyorlar, ondan darlanıyor galiba" fikrinden öteye gidemiyorum. Flashback'lerde ne anlatıyor, kim kimi neden öldürüyor, herif ölünce mevzu neden devam ediyor. Diğer pislik yapanlar, pislik yaptıklarına "akıllı olun, akıllı olmadığınızda bak bu oluyor" mesajı veriyor ama örnek; Braveheart'taki iskoç kral yavrusu Angus Macfadyen'ın mesela Saw serisindeki rolü neydi? Kaçıncıdaydı o zaten hepten muallak. Bir de üstüne üstlük, bazı filmlerdeki kurbanlar diğer filmlerdeki kurbanlarla alakalı falan, o durumlar da hepten bitiriyor beni artık. Hepsini izledim ama bir bok anlamıyorum. Neden bu başlığı açtım, onu da bilmiyorum. Bir seriye başladığımda çıkan her filmi izliyorum o seriden, öyle de hastalığım var. Yenisi çıksa onu da izleyeceğim ama kafam karışık be sözlük. Hepsini de tekrar sağlam kafayla izleyemem, ne olur bitsin şu seriler artık. Beğenmediğimden değil ama yoruyor beynimi. Aha bak gene veriyor televizyon, mal gibi izliyorum.
Egemen Bağış'ın kendisine karikatürü bir tepki olarak hediye etmeye çalışan Hollandalı politikacıya karikatürle ilgili söylediği söz. "Sizin ülkenizde karikatüristler bile baskı altında" diyerek çerçevelettiği karikatürü Egemen Bağış'a hediye etmeye çalışan (Tabi burada hediye etmek durumu tamamen tepki vermek adına)* Hollandalı milletvekili bu hareketi yapınca Egemen Bağış ve yanındaki heyetten tepki görüyor. Karikatürde "Tanrım, rekatın sonuncusunu kılmasam olur mu? işim var" tarzı bir espri var. Mümin, bunu cep telefonuyla söylüyor. Asıl espri orada aranmış. Komik ya da değil, mevzu o değil. Kesin olan bir şey var ki, kat kat komik olan kısım Egemen Bağış'ın müthiş Türkçe-ingilizce cevabı; "Take that cartoon and put it in your appropriate place", yani; "al o karikatürü, uygun yerine koy". Şu son iki satıra kadar dönen durumda en ufak bir "devlet, hükümet, baskı, şu bu" gibi bir durum düşünemiyor insan. Tabi ki o konular da önemli ama Egemen Bağış'ın söylediği o söz beni benden alıyor ve gerisini ciddiye alamıyorum. Hükümeti, muhalefeti ve ülkemiz politikalarını eleştirmeyi belki de diğer tüm olaylarda devam ettiriyorum ama bu haberin bahsi geçen cümlesinde herşeyi bir kenara bırakıp gülümsemekten, kahkaha atmaktan ve bir daha düşününce hafif hafif anırarak gülmekten kendimi alamıyorum.
Aaeaaşk herşeyi aaeaffeder mi, aeaeeaaaşk herşeyi affeder mi? diye söylüyor. Söylerken de ilkokulda temsildeymiş gibi zıpır zıpır hareketler yapıyor ve sonunda da "hığhıııı hııı" diyor. Özlem Tekin'in profesyonel bir sniper ile anlaştığı kulislerde konuşuluyor. Link vermek isterdim ama geçiriyor olduğum nöbet bu cümleyi bile zor bitirttiri...
New York'ta, Wall Street'te bulunan, bir çok amerikan filminde de gözüken; sarı metal görünümlü, her an saldıracakmış gibi duran boğa. Finansal güç ve ferahın simgesi. (onlara göre). Hitch filminde gözüküyor, ne bileyim, The Sorcerer's Apprentice'te gözüküyor. Altıyol'daki boğanın kayınçosu.
Ortadaki terso duruma göre film yapan Kurtlar Vadisi yapımcılarının Muhtemelen çekeceği yeni filmdir. Kahramanlarımız yola düşer. Mısıra girer. Tüm Mısır'da iki tur atar, Mübarek'i devirir, Amerika'nın istemediği bir adam olan Güllü'yü Mısır'ın başına yerleştirir, dik dik bakarak Mısırdan çıkar ve yurda dönerler. Biz de filmin sonunda, eee Kurtlar Vadisi Mübarek, her iş ellerinden geliyor yahu diye bir de kelime oyunu yaparız. TAdından yenmez.
Charlton Heston'ın başrolünde oynadığı bir film. Yakın zamanda Will Smith'in başrolünde oynadığı Last Man On Earth'ün ilk versiyonu. Gerçi Omega Man da yüzde yüz orijinal bir versiyon değil, o da hafiften tırtık ama olsun, güzel vakitte çıkan güzel bir filmdi. izlemediyseniz bir şekilde bulup indirip izleyin. Hakikaten ilginç bir film.
Pokerde "açar-açmaz" deme sırası sana gelmiş ve açar diyip bir sonraki elde üç kart istersen cümle alem senin elinde "iki as" ya da "iki papaz" olduğunu anlar. Bazen bunu engellemek için bazen de başkası açmışken senin elinde bir per varken üç kağıt istemek yerine bir per, bir de benzemez varken iki kağıt istemek "kaşe"dir. kaşe yapmaktır. Karşındaki elinde üçlü olduğunu düşünebilir. Çeşitlemeler içersinde arada denenen tarz hareketlerden birisidir.
Senelerdir "yeter artık" dedirten sestir. Tamam iyi bir futbol adamısın, güzel de konuşuyorsun ama her pozisyonda da "şuna atar, oraya at, geri dön, oraya git, bunu yapar, şöyle eder" diye arkadan gelen sesi ciddi ciddi rahatsız edici olmaya başladı. Zaten tek başına Güntekin'in karşısındayken yorumlamasına laf yok, orada bilinçli, azcık da taraflı ama güzel yorumlarını bize sunuyor. Gel gör ki maçlar esnasında arkadan "Servet şöyle yapsana" diye söylediği mır mır mır laflar resmen benim kafamda "futbolu biliyorum, orada öyle yapılır, futbolu bildiğim için ben orada öyle yapardım, ben dile getireyim de en doğrusunu söylemiş olayım, bildiğim anlaşılsın" havası yaratıyor. Ne olur maç anlatırken biraz sus, ya güzel güzel cümlelerle yorumla ya da başkası yorumlasın. Her maç aynı artist hava, aynı artist artist bilgiç beyanatlar. Eh be.
The Simpsons'ın en komik bölümlerinden birisi. Bartificial Intelligence. Bart hastalanınca yeni bir robot alıyorlar. O da Bart'ın aynısı. Öyle tek tek simpsons, south park bölümleri yazacak değiliz ama zeka pırıltısı olarak izlenilen simpsons bölümlerinden en üst seviyede olanlarından birisi olduğu için ve belki izlemeyenler varsa bulup izler diye dile getirilen bölümdür.
--spoiler--
Bart iyileşince, ormana robotu değil de gerçek Bart'ı götürüp terkettikleri sahneye hala hatırlayıp hatırlayıp gülerim.
--spoiler--
Başlığı görmek, "anket lan bu" demek ve bütün erdemiyle "sıı tııı tsıı, ben buna tepkimi koyarım arkadaş" diyerek bakınız'ı açıp "anket" diye yazmak... amaaa, sonrasında da alt tarafa başlıkla ilgili esprili entry'yi gene de girmek. Nasılsa yapılmak istenen espri yapılmış, ne kadar cool bir rock'çı da olsan atıyorum, güneyde animatörlerle çılgınca eğlenmişsin gibi bir durum ortaya çıkmış fakat "anket abi bu, normalde onu belirteyim de beni böyle anketlerin adamı sanmayın" diyerek cool'luktan da ödün verilmemiştir.
Teknoloji ilerledikçe beraberinde garip garip adetler de getiriyor. Facebook sayfalarında sevdiğiniz, beğendiğiniz, ya da zaten normal arkadaşınızın olan kızların fotoğraflarına bakarken denk düşülen bir gerçeklik. Yüzdesi de oldukça fazla. Kızların fotoğrafları var ama araya mutlaka betty boo, anime kızları, safinaz gibi kendisine benzer gördükleri ya da bağdaştırdıkları bir çizgi kahramanın da fotoğrafını koyuyorlar. Sibel, Arzu ile bir barda ellerinde bardaklar, "Yeşim'in doğum günüüüüü" diye bir dosya açmış. Başka dosyaya bakıyorsun, "aile" diye başlıklamış. Sonra bir de "ordan burdan" diye bir dosya açılmış, içinde bir tane çizgi kahraman da var, araya serpiştirilmiş.
Sonuç? Sonuç yok, öyle mal gibi, gereksiz bir konu. Nasıl bazen nefes gereksiz yere harcanır, bu satırlar yazılırken de parmak uçları gereksiz yere efor sarfetti.
Kendisi daha gözükmeden, önden sesi gelmek kaydıyla, bir insanın başına gelebilecek en garip olaylardan bir tanesi Murat Boz'un buzdolabından fışkırması. Tabi ki bir erkeğin buzdolabının içinden Angelina Jolie çıksa buna garip bakmayacak olması da bir gerçek ama gene de Murat Boz'un bu performansı reklam dünyasının komik görüntülerinden birisi. iki reklam sonra da Portakal ağaçlarının arasında iki tane ilik ile bir şeyler konuşup şarkılar söylüyorlar. Hayır bir de buzdolabını açan çocuğun Yedigün falan içesi de yok pek... Murat Boz, yeti gibi çıkıp çocuğa Yedigün empoze etmeye çalışıyor. Çocuk belli ki ağır Fanta'cı.
Grease filmindeki balo sahnesindeki şarkıları filmde de icra eden neşeli grup. Tears On My Pillow'u harikaydı. Ayrıca Woodstock 69'da da performansları vardır.
2-3 senedir ha Fenerbahçe'ye gidecek, ha gitmeyecek diye muhabbeti dönen Sercan Yıldırım, son iki senedir adam gibi hiçbir Fenerbahçe maçında oynamamasıdır. Önemli midir? Evet arkadaşım, evet kardeşim önemlidir. Ölümcül bir dert değildir ama futbol dünyası için çirkin bir durumdur. Bir Fenerbahçe - Bursaspor maçı yaklaşırken hemen Fener medyası Sercan'ın Bursaspor'a tranferiyle ilgili ortayı kızıştırmaya başlar. Yok "Sercan, Fenerbahçe'ye mi gidiyor, devre arası gidecek, sene sonunda gidecek" diye. Sonra maça bir iki hafta kalır, ne hikmetse Sercan birdenbire sakatlanır ve o Fenerbahçe maçında oynamaz. Aynı hikmettendir herhalde, 19 hafta sonraki Bursaspor - Fenerbahçe maçında da oynamayıverir. Hay Allah, bir de üstüne üstlük kupada birbirlerini çekerler. Sercan mucizevi bir şekilde ilk 11'de başlar ama dedik ya hay Allah, birden 10'uncu dakika gibi sakatlanır. Hoop, hemen oyundan çıkar, kupanın rövanşında da tahmin edersiniz ki Sercan gene sakattır. Kupadan sonraki hafta ise lig maçında Bursaspor'un rakibi ESkişehirspor'ken, Denizlispor'ken, Kayserispor'ken Sercan'ı sahada görürüz. Viva las vegas, ne güzel anasını satayım.
Her iki tarafın da hayattaki duruşu ele alındığında çok orjinal bir şeyi ortaya çıkaracakları kesin. Her aklına gelen yoz espride oraya buraya zıplayan ve sıvaz sıvaz fikirleriyle sol frame'de sincap gibi koşturan bir Ender Keser. Yanıbaşında onun sıcacık entry dokunuşlarıyla daha da kendinden geçen, namus düşkünü profdrnirvana.
Ortaya çıkması en olası şey, dini bütün bir sincap. Ahanda ilk ultrason resmi;
Türk dizilerinin ticari kaygı dolayısıyla uzadıkça uzaması sebebiyle artık bir noktadan sonra tıkanıklığı giderme amacı başvurulan yöntem.
Dizi tıkandı, herif kıza madik attı, kız herife sinirlendi, ne yapalım? Hemen bir araba içi ağlak sahne, kadrana yakın bir çekim. Hooop, ardından da kaza, sonra bilmem nerede bilmem kim kaza yaptı, yakını mısınız? Koş hastaneye...
Sonrası kolay, işler sarpa mı sardı? Hafızasının belirli bir bölümünü kaybettir.
Çok konuşmaması mı lazım? Sakat bırak.
Daha da mı çok konuşmamasını istiyorsun? Sakat ve dilsiz bırak.
Hele hele son dönem dizilerimizin hemen hepsinde bu kaza olayına bir girişildi. insan sevdikleriyle tartışmaya korkar olacak nerdeyse.
Elvan gazoz'un reklam sloganıydı. Çocuk böyle bi ibnelik, yanlış bir şey, ne bileyim, reklamın ebeveyn karakterinin nezdinde gazozu haketmeyecek bir şey yaptığında aynı ebeveynin söylediği cümleydi;
büyük artistlik. hadi arkadaşların sana "megatron" diyor, kıçın kalkmış, gökyüzünde ama o gökyüzünden inip de yere konarken "megatron" diyip hava basmak? manyaklık ve ukalalıktan başka bir şey değil. optimus prime konarken optimus prime diyor mu? Demiyor, çünkü zaten uçamıyor pek. çokça uçsaydı bile demezdi. Zagor bile ordan oraya giderken "ahyaaak" diye bağırırdı. O bile itici gelmezdi. ama megatron'un konarken "megatron" demesi. deli gibi. YAnıma megatron konmuş, konduğu anda "megatron" diyor. "bişi mi dedin?" diyorum, "yok sana demedim" diyor.
Kil mi değil mi çok emin değilim. Sanat şekline çok hakim değilim. Hakim olduğum konu, bu bebeklerin gerçek olmadığıdır. Bu da onları tekmelemek için yeterli.
"Biiiiii iiiir, çok sıçarttııım, ikiii molfix çok rahaeaat" gibi bir şarkı sözleri var. Gıcık bir ses tonuyla söylüyorlar. En az Yağmurdan Sonra filmindeki erkek başrol oyuncusunun sesi kadar gıcık. Böyle gelişine bi koysam, uçup yapışsalar duvara. YApıştıkları için daha büyük görünseler. Böylece sesleri değişse, o kadar gıcık olmasalar artık. Reklam sahipleri de parasını kazansa, ne bileyim... Öf
hafif cadde tikisi kızlar, televizyonda okan bayülgen'i izlerken gerçekten onunla arkadaş olduğunu düşünen hanımlar ve "ben bu ortamdan birilerini tanıyorum" havası veren bayanlar... Sanki "beyaz" değil de "beyazıt" demek, "ben de gülüyorum ama benimkisi daha profesyonel bir boyutta" dercesine bir hava yaratmaktır.
- Burak Kut, dün Okan'daydı.
"Burak" de ona da o zaman. Ona niye Burak Kut diyorsun. "Okan" demek şimdilik daha mı havalı kılıyor seni?