bu repliği daha çok küçükken bir filmde görmüştüm. sonu olmayan, her sahnesinde çokça tutku, biraz gözyaşı, çokça mutluluk, biraz tartışma, çokça aşk... olan bir filmdi. tıpkı bizimki gibi
--spoiler--
Dybuk'den gelen mektub...u dörde katlayıp iç cebime yerleştirdim. iç cebim olmadığı o anda aklıma bile gelmemişti.
Tarlabaşı'ndan aşağıya yürümeye başladım.
Önümden hızla geçen farenin iki gözü de maviydi ve kuyruğu kesilmişti.
Gerçi apar topar bir kuyruk takabilirdim ama apar topar takılan şeylerin kime ne faydası olur ki?
Turuncu bir gece doğarken saptım sokağın sol kanadına.
Sokağın başında, sararmış bir kadın oturmuş apış arasını traş ediyordu.
Yanında epey büyük bir kıl yumağı vardı.
Kibarca rica etti; pek içimden gelmediği halde avuç avuç yuttum hepsini.
Boğazımda kalmasın diye sağ memesini çıkarıp ağzıma tıktı.
Ilık bir kan akıyordu boğazımdan aşağı.
Teşekkür edip gitmeye yeltendim.
"Sol mememi vermediğim için kusura bakma" dedi.
Gömleğini sıyırdı.
Sağ memesinin yerini bir kurukafa almıştı.
Yıllar önce bıçaklanıp, vücudunda açılan bıçak deliklerinin içinden asit akıtılarak öldürülen Haydar'ın kafatasıydı bu.
"Haydar'ın ne işi var senin memende?" diye sordum.
"Dybuk'un mektubunu aç da oku" dedi.
Haydar da dahil olmak üzere bütün soruların yanıtı var o mektupta.
Elimi iç cebime attım.
Sarı bir fare kuyruğu çıktı cebimden.
Oysa benim iç cebim yoktu ki, diye düşünemedim bile.
Kaldırım taşlarını hızla söktüm.
Tırnaklarımla toprağı kazmaya başladım.
Pimi buldum.
Dünyanın piminin Tarlabaşı'nda olduğunu zaten biliyordum.
Dybuk gülümsüyordu.
--spoiler--
cibelle - green grass.
fallulah - give us a little love
hess is more - yes boss
begin again - space
frazey ford - one more cup of coffee
depeche mode - wrong
noir désir - le vent nous portera
on my shoulders - the do
patti smith - because the night
radiohead - no surprises
guaranteed - eddie vedder
the doors - the end.
bla bla bla.