bazı ingilizce söz öbeklerinin içinde yer alması gereken, ancak içinde benim de yer aldığı yurdum insanının unutabildiği belirteç. anlamı var mıdır? fazla yoktur.
başlıkta anlaşıldığı üzere yazı sevmeyen bir insanın durumu.
her insan istisnasız bu salak mevsimi sever. acaba neden? gerçekten kendisini mi yoksa kafamızda oluşturulan imgesini mi sever yazın, insanoğlu?
yaz deyince turkuaz renginde bir deniz, bembeyaz kumsallar, denize doğru eğilen palmiyeler, muhteşem bir günbatımı geliyor akla. bol bol tropik meyve bir de. türkiye koşullarına dönersek bu, en fazla akşamları okey oynamak, gündüz karpuz - kavun yemek, bulunduğunuz ilde bir sahil varsa şöyle bir dolanmak anlamına gelmekte. eğer çalışan bir insansanız sunların hiçbiri en azından gönül rahatlığı ile yapamazsınız. yaz demek eğer izin alamadı iseniz, ter kokulu otobüslerde, kışın o kadar da rahatsız edici olmayan egzoz ve diğer kokuların birleşimi ve üzerinizde yapış yapış bir terle sabah erkenden kalkıp işinize gitme anlamı taşır. kışın bünyeyi ısıtıcı etki yaratan otobüsler yazın koku deryasıdır. ter kokusuna, o sıcakta yenilen sarımsak, gaz kokusu, ter kokusu, ayak kokusu, ağız kokusu karışınca acep nerede bayılsam diye düşünceler geçirirsiniz aklınızdan.
sabahlar ayrı bir işkencedir. güneş yüzüne doğar, derler ki insan bu durumda bütün gün ağırlıktan kurtulamazmış, hakikaten o hımbıllıkla devam edersiniz gün boyu. yıkanmaktan deriniz aşınır ama çözüm değildir. kışın yıkanmayı sallamazken yazın pimpirikli olursunuz.
yazın sıcağın etkisiyle şehir kendini bırakır. insanlar hafif mayhoş bir havayla saçak altından yürümeye gayret eder, zira kimsenin adım atmaya takatı yoktur. sinemalarda çoğunlukla abuk sabuk filmler vardır, sıkılır gitmezsiniz zaten bu havada sinemaya mı gidilir diyenler vardır etrafınızda. ya ne yapayım y..rram da diyebilirsiniz.
eskaza izin alıp tatile gittiyseniz de sonuç değişmez. yazlığı olan şanslılardansanız biraz yırttınız. gerekli ortamı sağladığınzda en azından okey oynama imkanınız mevcuttur. yazlık yoksa iki dolanır, evde yatarsınız son olarak büyük ihtimalle.
geceler ayrı bir derttir. sıcak uyutmaz, sivrisinekler serenat yaparlar. ulan yeter artık diye isyan edersiniz.
velhasıl kelam ben yazı sevenin niye sevdiğini anlamadım. denize girerim, ortam yaparım hafız diyene bir şey diyemem. ama 1 - 2 hafta denize gireceğim diye o sıcağı çekmem ben arkadaş. kışın elime salebimi alırım, açarım bir agatha christie, fonda god rest ye merry gentlemen, hava kapalı. hiç olmadı girerim yorganın altına mis gibi. seviyorum seni kış.
bana kazandırdığından çok daha fazlasını kaybettirmiş bir okuldur kal.
hazırlık sınıfına başladığımda sene '94 idi, bacak kadar boyum, john lennon gözlüğümle hayri pıtır formatında gidip kaydımı yaptırmıştım. umut içindeydim, bileğimin hakkıyla kazanmıştım, anadolu liselerinin iyi olduğu zamandı. çok da başarılı olacaktım, emindim.
okulun jeopolitik önemi var mıydı bilemem ama şeker fabrikasının bulunduğu orman--şimdi plaza olmuş, dolasıyla orman da tarih-- karşıyaka oteli denilen abuk yer, arkada bataklık, önde vızır vızır işleyen çanakkale yolu ile insanın kapana kısıldığı izlenimi veren tuhaf bir yerdi burası. bina sevimsiz olablir ama belki içindekiler sevimlidir dedim, hayal kırıklığına uğradım. bir kısmını tenzih ederim ama hocaların çoğu gardiyan kılıklı idi. çok da kral elemanlar var diyemem. 7 sene orada okuyunca bir nevi esaretin bedeli havası yakalayabiliyor insan. o zamanki kankamla--ki hala görüşürüm-- ilk nirvana guftelerini sıralara kazımış, bir gün bu hapishaneden kurtulma umudunu içimizde yaşatmıştık.
şimdi geriye dönüp bakıyorum ve lise yıllarını özleyenlere şaşıyorum. benim için umutsuzluk ve depresyondan başka bir şey değildi. üstelik suç bende mi tamamen? sanmıyorum. bugün hala haksızlığa kapıldığımda öfkeme hakim olamıyorsam o 7 senenin eseridir bu durum, diyebilirim. kendimce bir ders aldım ben de. ilerde çocuğum olursa sevmediği, hoşlanmadığı bir okulda okumasına izin vermeyeceğim. emin olun farkettirmeden hasar bırakıyor insanda.
ntvmsnbc yorumcusu, komik insan. kendisiyle hiç müşerref olamasam da yorumlarının sıkı bir takipçisiyim. alakasız şeylerden bahseder, yorumunun sonunda saygılarını sunar, size de gülmek düşer.
misal;
konumuz herhangi bir maç olsun. atıyorum blackburn-glasgow. tosun paşa'daki gibi"at murattır, yeşillik de ottur" mantığı kuran yorumcumuz "glasgow güzel bir kenttir" diye yorumuna başlar. sonra üç paragraf maçtan bahsedip, "maçı izlemedim ama herhalde hakem iyi yönetmiştir" diye konuyu bağlır, "saygılarımla" diyerek noktasını koyar.
özellikle futbol ve magazin konularındaki yorumlarını bekliyoruz.
yazar olma gafletine düştüğüm enteresan bir sözlük türevi.
ne zaman girseniz online maksimum 17 kişi bulabileceğiniz sözlük. 20 kişiyi bulduğu görülmemiştir.
edit:yine sempatik bir arkadaşım kötülemiş. sorun 18 yerine 17 demem mi, bir ara takılmam mı anlayamadım. ne buldun kötüleyecek, bana da yazar mısın?