"HDP'nin parti olarak seçime girmesi, AKP'ye yarayacak"
HDP'nin %10 barajını geçtiğini görebilmek zor. 2011 seçimlerinde 36 bağımsız vekil çıkardıklarını hesaba kattığımızda HDP'nin bu seçimin kilit partisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
PEKi NEDEN HDP KiLiT PARTi?
+2011 Genel Seçimlerinde AKP 341 sandalye, HDP ise bağımsız olarak katılarak 36 sandalye kapmıştı
+AKP, Anayasa Değişikliklerini referanduma sunmadan geçirmek için 367 oya ihtiyaç duyuyor.
iŞTE dananın kuyruğunun kopacağı yer burası. Normal şartlar altında partiler gene aşağı yukarı aynı oranda oy alacaklar. Yani AKP, HDP seçime tekrar bağımsız olarak girerse 367 vekile 4. seçim sonunda da ulaşamamış olacak. Ancak HDP'nin parti olarak seçime girme kararı tüm dengeleri değiştiriyor.
+Olası bir HDP'nin başarısızlığı durumunda 36 sandalye kime gidecek? HDP'nin aldığı illerden çıkan ikinci parti, elbetteki AKP. Bu sebeple 36 sandalyenin çok büyük bir kısmı (25-26 kadar) AKP sıralarına gidecek. BU DA DEMEK OLUYOR Ki AKP PARTi TEK BAŞINA ANAYASA DEĞiŞTiRMEYE HiÇ OLMADIĞI KADAR YAKIN
HDP'NiN HiÇ Mi ŞANSI YOK?
HDP bu seçimin provasını 2014 Yerel Seçimleri ve 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nde yaptı Yerel Seçimlerde Batı'da HDP, Doğu'da BDP adıyla girdi ve iki partinin toplam oy oranı %6.1...
HDP Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına güvenerek bu adımı attı. Çünkü Selahattin Demirtaş %9.76'lık bir oy oranı yakalamıştı. ANCAK, bu seçime katılım oranı %73'lerde kaldı. Özellikle CHP'nin kalesi olarak görülen bölgelerde katılım çok düşüktü.
Özetle şunu demek istiyrum ki; HDP, CB seçimlerine katılımı göz önünde bulundurmayarak büyük bir taktik hatası yaptı. Bu hata AKP'nin 367 sayısına ulaşmasına neden olabilecek bir hatadır. HDP'nin oyun %7'lerde kalacaktır.
orjinal metin: http://blog.radikal.com.t...a-bir-degerlendirme-83545
Hiç kuşku yok ki 21.yy'da toplumumuzun en büyük sorunlarından biri de atanmayan öğretmenler. Sorun yetkililer tarafınca sürekli görmezden geliniyor, gerekli önlemler alınmıyor ve gerekli önem verilmiyor bu konuya. Ne yazık ki günümüzde bir öğretmenin atanamaması "normal" olarak karşılanıyor.
300 BiN ÖĞRETMEN ADAYI ATAMA BEKLiYOR
Her yıl katlanarak büyüme eğilimi gösteren bu sorunun temelleri, daha önceki yıllarda uygulanan yanlış eğitim politikalarına dayandırılabilir. 1980'li yıllara kadar sürekli bir "öğretmen açığı" yaşanmıştır. 1980 sonrasında ise bu açığın giderilmesi için plansız, başı boş politikalar izlendi. Bunun sonrasında ise bugün "atanamayan öğretmenler" olarak adlandırdığınız, arz fazlalığı ortaya çıktı. Bugün 300 binden fazla öğretmen adayı, atanmayı bekliyor.
HER 100 TARiHÇiDEN YALNIZCA iKiSi ATANABiLiYOR
Çeşitli branşlardan 300 bin öğretmen adayı her yıl Kamu Personeli Seçme Sınav'ında ter döküyor. Bu sınav için başvuranların sayısı ile, ihtiyaç duyulan öğretmen sayısı arasında inanılmaz bir uçurum var. Özellikle felsefe, fizik, tarih, biyoloji gibi bölümlerde oldukça büyük bir istihdam sıkıntısı var. istihdam sıkıntısı olmayan bölümler ise Din Kültürü Öğretmenliği ve Rehberlik öğretmenlikleri.
Sorunun en temel kaynağı eğitim fakültelerinin fazlalığı ve eğitim fakültesi dışındaki fakültelerin de öğretmen yetiştiriyor olması.
Yüksek öğretimde kapasite yaratmak amacıyla eğitim fakültelerinde büyük kontejan arttırılmaları yapıldı. Bunu sonucu olarak arz, talebin oldukça üstüne çıktı; ihtiyaçtan çok çok daha fazla mezun öğretmenimiz var bugün. Bugün bakanlığın yalnızca 170 bin adet öğretmene ihtiyacı var iken mezun öğretmen sayısı 1 milyona yaklaşmış durumda. Fen - Edebiyat fakültelerinin de "pedagojik formasyon" ile öğretmen yetiştiriyor olması ateşi daha da körüklüyor. Sorun, içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
GÖZ ARDI EDiLEN GERÇEK : iHTiHAR
istihdam edilemeyen öğretmenler bir çoğu maddi sorunlar yaşıyor ve psikolojik çöküntüye giriyor. Bunun sonuçları ise korkunç boyutlara ulaşıyor. KPSS'de Başarılı Olamayınca intihar Etti tarzı haberleri maalesef ki artık normal karşılıyoruz, hayatın bir gerçekliği olarak algılıyoruz. istihdam edemediğimiz gençlerimiz çözümü hayatlarına son vermekte buluyorlar.
ÇÖZÜM NE OLMALI?
Sorun bir kriz haline dönüşmeden önce bakanlık radikal adımlar atmak zorundadır. Bu adımlardan ilki, bir kaç yıllığına eğitim fakültelerine öğrenci almamak ya da kontejanları oldukça düşürmek olmalıdır.
Sayıları bir milyona yaklaşan gençlerimizin tümünün öğretmen olarak istihdam edilemeyeceği açıktır. Bakanlık maksimum kapasitede öğretmeni kadroya almalıdır. Kadroya alamadıkları öğretmen adaylarını için ise ya farklı istihdam alanları açılmalıdır ya da farklı kadrolara yönlendirilmelidir. Kadroların yetersiz kaldığı durumda ise devlet, özel sektör ile el ele verip yeni bir istihdam alanı daha açmak durumundadır.
Sayıları bir milyona yaklaşan atanamayan öğretmenlerimiz için Milli Eğitim bir önce kararlı adımlar atmak zorundadır. Bugün önemsiz dahi görünse de ileri de atama bekleyen bu yoğun nüfus, ileride büyük toplumsal krizlere gebe görünmektedir. Gençlerimizin tek tek intihar etmesini beklemek bir çözüm yolu değildir. Milli Eğitim'in bu konuda sorumluluğu büyüktür ve derhal önlemlerimi almalıdır.
stefan ıhrig tarafından uzun araştırmalar sonucunda kaleme alınan ve kasım 2014 tarihinde harvard üniversitesi yayınlarından çıkan eser.
anladığım kadarıyla hitler zihniyetinin temeli atatürk olarak belirtiliyor ve yahudi soykırımı ermeni soykırımı'nın bir devamı olarak nitelendiriliyor. batı kendini atatürk üzerinden aklamaya çalışıyor.
türkçe'ye çevrilir çevrilmez alacağım kitabı. muhtemelen uzun süre gündemde kalacak bu kitap.
olağanüstü diyorum çünkü anlamı, söylenişi, gitarı, klavyesi ve vokalleri ile tamamen aşmış bir durumda.
bu entry'de özellikle anlamı üzerinde durucam.
--spoiler--
in the year of '39 assembled here the volunteers
in the days when lands were few
here the ships sailed out into the blue and sunny morn
the sweetest sight ever seen.
and the night followed day
and the storytellers say
that the score brave souls inside
for many a lonely day sailed across the milky seas
ne'er looked back, never feared, never cried.
don't you hear my call though you're many years away
don't you hear me calling you
write your letters in the sand
for the day i take your hand
in the land that our grandchildren knew.
in the year of '39 came a ship in from the blue
the volunteers came home that day
and they bring good news of a world so newly born
though their hearts so heavily weigh
for the earth is old and grey, to a new home we'll away
but my love this cannot be
for so many years have gone though i'm older but a year
your mother's eyes from your eyes cry to me.
don't you hear my call though you're many years away
don't you hear me calling you
all the letters in the sand cannot heal me like your hand
for my life
still ahead
pity me.
--spoiler--
şarkı size ne anlattı? 39 yılında 2. dünya savaşı için toplanmış gönüllüleri mi? oysa şarkının anlamı daha farklı. tekrar okuyun sözleri ve daha bilim-kurgusal düşünün şarkıyı. söz yazarı olan brian may'in bir astrofizikçi olduğunu da unutmadan...
'39 yılında, burada toplandı gönüllüler
toprağın azaldığı günlerdi
burada gemi yola çıktı
masmavi ve güneşli bir sabaha doğru
görülmüş en tatlı manzaraydı
*39 yılı denilince akla hemen 1939, dolayısıyla ikinci dünya savaşı geliyor. pekala devam edelim şarkıya.
---
gece gündüzü kovaladı
masalcılar anlatıp durdu,
"gemide yirmi cesur ruh vardı
pek çok yalnız gün boyunca
samanyollarına yelken açtılar
asla ardına bakmadı, asla korkmadı, asla ağlamadılar"
*samanyolu mu? biraz tuhaflaşmaya başladı sanki hikaye. düğümü çözmek için şarkının nakaratına bakmak da fayda var...
----
duymuyor musun çağrımı
yıllarca uzakta olsan da
duymuyor musun seni çağırdığımı
kumsala yaz mektuplarını
elini tutacağım gün için
torunlarımızın bildiği topraklarda
*burada aşk teması kendini belli ediyor. ancak kendini belli eden bir diğer unsur, sevgililer arasındaki mesafenin uzunluk ile değil zaman ile tarif edilmesi. bu kısımda şarkı şekilleniyor. yıl 1939 değil. belki 2139, belki 2239, belki daha da uzak. dünya zor durumda, bir grup gönüllü yeni galaksilere keşfe çıkıyor. şarkı ise bu gönüllülerden birinin dilinden, sevgilisine yazılıyor. şarkıyı burada çözüyoruz böylelikle. şimdi ise sıra finali görmede.
----
'39 yılında, maviliklerin içinden bir gemi geldi
gönüllüler eve dönmüştü o gün
iyi haberlerini getirmişlerdi yeni bir gezegenin
yüreklerindeki taşıdıkları ağırlığa rağmen
*gönüllüler dünyaya geri dönüyor. haberler iyi. ama hepsinde aynı özlem var... yıl gene 39... ama hangi aynı 39 mu?
---
dünya yaşlanmış, kararmıştı
sevdicek göçüp gitmişti
"fakat aşkım, bu olamaz
ne kadar çok yıl geçmiş
oysa ben sadece bir yıl daha yaşlıyım
gözlerinde annenin gözleri
bana ağlıyor"
*gencecik sevgili ölmüş gitmiş. dünya değişmiş. ama ben sadece bir yıl daha yaşlıyım... evet, gene may burada sanat ile bilimi birleştiriyor. bu duygusal şarkıya einstein'ın da böylesine bir katkısı oluyor; izafiyet teorisi.
---
son olarak da gönüllümüzün çaresizliğine değiniliyor:
hala önümde
yaşanacak bir hayat var
zavallı ben
-----------------------------------------------
gerçekten bambaşka, eşi benzeri bulunmayan bir parça. bilim, bilim kurgu, sanat, aşk bir arada. queen gerçekten olağanüstü bir grup. en popüler şarkılarıyla başlıyorsunuz dinlemeye, zamanla adını duymadığınız şarkılarından bile derinlemesine anlamlar çıkarıyorsunuz.
böylesine büyük bir grubun nesillerce yaşatılacağına hiçbir şüphe yok.
queen'in böylesine derin anlamlı oldukça çok eseri var. zamanla hepsini tek tek yazacağım.
olay şöyle gelişti; arkadaşımla beraber piknik amacıyla ormanın bir köşesine kurulduk. Bir yandan dizüstü bilgisayarımdan film izliyorduk. Esmer bir abimiz "merhaba delikanlı" diyerek yanımıza geldi. Kendini tanıttı, kimliğini falan gösterdi; gayet güleryüzlü birisiydi.
Sonra küçük bir kızın hikayesini anlattı; ailesini kaybetmiş yardım bekliyormuş. Bu abi de bizden o kız için yardım istiyor. Şimdi ben ayda 800 lira ile geçinen bir öğrenciyim istanbul'da. bursuma 3 gün kalmış, üçün beşin hesabını yapan bir insanım. sırf bu yüzden kız arkadaşımı sinemaya değil, buraya getirmişim film için. yardım yapabilecek durumum yok tabiki. haliyle nazikce belirttim "şu an yardım yapabilecek durumum yok" diye. Bu cevabı alınca adam aynı hikayeyi tekrar belirtti, gene sabırla dinledim; cümleleri bitince "anlıyorum, ama maalesef yardım edecek durumum yok" diye karşılık verdim. Tekrar bu cevabı alınca abimiz atarlandı, kalktı ayağa, deriiiiiiiiin bir öffffffffffffffff çekerek yanımızdan ayrıldı.
ulan allah'ın ayısı, iyi güzel yardım yapıyorsun; taktir ettiğim bir eylem de nasıl bu kadar öküz olmayı başarıyorsun onu anlayamadım? o hareketten sonra, milyonlarım olsaydı gene de yardım yapmazdım; o ayının parayı o kıza ulaştıracağını hiç sanmam.
1 mayıs, her yıl ülkemizde suistimal ediliyor. bu suistimalin farkına varmalıyız.
polis ile it dalaşına giren tipleri sahiplenmek bize hiçbir şey katmaz, bizim haklı davamıza leke sürer ancak.
bu tip aşırı solcu-kürtçü stk'ların arkasından durarak prim vermeyin lütfen.
karl marx şişirilmiş bir balondur. kırmızı kırmızı flamaların üstünde yer alması, ona hak ettiğinden fazla saygının gösterilmesine neden olur.
marx, evet, feodal avrupa'nın kapitalleşme sürecine güzel bir biçimde ışık tutmuştur. ancak bu dönemi sentezleyebilen en iyi isim değildir. hele ki max weber gibi bir deha varken tarihte.
weber kapital toplumun ciğerini bilir tabiri caiz ise. ve düşünceleri bugünün dünyasını şekillendirmiş, şekillendirmektedir. Parsons gibi, günümüz ABD'sini şekillendiren isimler dahi weber'in düşüncelerinden etkilenmiştir.
tarihe baktığımızda weber, marx'tan bir kaç gömlek üstündür. ancak marx'a gösterilen bu anlamsız saygı şahsen beni üzmektedir. yarattığı başarısız ütopya; onlarca kez tekrar tekrar yorumlanmasına karşın 20. yy'ın sonlarına kadar ancak ayakta kalabilmiştir. Weber'in düşünceleri ise, dünya üzerinde insan yaşamı devam ettikçe hayatta kalacaktır.
Umarım toplumumuz, bir gün tırt isimler yerine; saygısı gerçekten hakedenlerin peşinden gider...
Ermeniler, 1915 konusunda bize boyun eğdirdiler. Erdoğan'ın bugünkü açıklamaları bu boyun eğmenin bir sonucu.
1960'dan beri Ermeniler dünyanın dört bir yanında bu olayları anlattılar, inanılmaz bir lobi yarattılar. Bizim tarihçilerimiz, politikacılarımız ne yaptı bu sürede? Hiçbir şey! Ne bir araştırma, ne bir savunmaz, ne bir lobi yaratma çabası...
Gelecek yıl, 2015, olayların 100. yılı. Ermeniler yaptırımlara başlayacak. Uluslararası mahkemelerde davalara görülecek. Sonuç da belli. Lehimize bir şey beklemek büyük bir hayalperestlik.
Hal böyle olunca, 50 yıllık umursamazlık; bugün totomuz tutuşunca yok oldu. Erdoğan olacakların farkında, dik duruşunu bozup; "bazı yaşanmışlıklar var ancak gerçekler araştırılmalı, hassas olunmalı" tarzı bir açıklama yaptı.
Bu tarihten sonra, 1915 olayları ile ilgili söylemlerimizin daha da yumuyaşacağını göreceksiniz. Hatta Ermeni hükumetiyle sıcak adımlara şahit olacaksınız.
Erdoğan boyun eğdi demiyorum; dikkat edin. Türkiye boyun eğdi bugün, ve eğmeyi de sonuna kadar haketti.
o minicik, tatlı memeleriniz sizin başınızı öne eğdirmesin güzel kardeşlerim. utanarak küçük beden sütyen alma hallerinizi seviyoruz biz. destekli sütyenle özgüven yaratma çabanızı seviyoruz.
toka ya da saç toplamaya yarayan bir aletile toplanmış saçtır. minyon yüzlü kadını daha çekici yapar, büyük alınlı kadını böyle tövberabbülalemin bir şey yapar.
kyk, yurtlarında kalan öğrencilere bir sözleşme imzalatarak ücretsiz internet hizmeti sunar.
kaplumbağa hızında olan bu internet, aynı zamanda "güvenli internet" diyerekten kısıtlanmaktadır.
neyse efendim, iki ay önce kyk, league of legends adlı oyunu yasaklamıştı internette. bir bilgisayar oyununun neden yasaklanmış olduğu gerçekten merak konusu olmuştu. Karakterlerin seksiliğinden ötürü olabileceği konuşulmuştu.
bu gece itibari ile alkislarlayasiyorum.com'a da sansür geldi. hll spr dvm
ah ulan gençlik ve spor bakanlığı, yatacak yerin yok.
hümanizm gibi romantik görüşler, avrupa'nın aydınlanma çağ sonrasında ortaya çıkmıştır. hatta bu hümanizm dahi ilk çıktığında ırkçıdır; Avrupa'yı diğer medeniyetlerden üstün görür.
ırkçılık da bir görüş olarak yeni bir unsurdur. Ancak düşüncemizde ırkçılık, var olduğumuz andan beri vardır.
ırkçılık kıskançlıktır, ırkçılık güç sevdasıdır, ırkçılık hırstır. ırkçılık, insanın karakteridir.
ırkçılık diyince aklınıza hitler, mussolini gibi isimler gelmesin; ırkçılık bireyseldir.
ırkçılık, köyüne uzak diyardan gelen göçmenin kokusundan rahatsız olmaktır.
ırkçılık, yandaki köyün daha fazla ağacı olmasını hazmedemeyip, onları ele geçirmeye çalışmaktır.
ırkçılık; insanı milletlere ayıran, medeniyeler kurduran şeydir.
ırkçılık bugünün siyasi sınırlarının temelidir.
insanın yaradılışında/evriminde gizlidir ırkçılık. romantik düşüncelere kapılmaya gerek yok. Seninle aynı ekmeği yiyen her zaman daha değerli olmuştur senin için. Ekmek yiyemeyeni hor görürsün. Ekmeği bal ile yiyeni ise kıskanırsın.
ırkçısın sen insan oğlu, kurduğun görkemli medeniyetleri de ırkçılığa borçlusun.
edit: başıma bir şey gelmeyecekse erkinciyim.
edit 2: imla.
edit: ya şu eksileyen iki kişiye yazık be. ilk defa bana eksi veren biri için üzüldüm. burada konu taraf olmak değil, insanların elinde bulundurdukları güç ile kitleyi yönlendirmeye çalışması. yazık harbiden size....
seçimleri akp'nin nasıl kazandığına dair bir kafa yormadır.
AKP Nasıl Kazandı?
Aslında anketler, bu tabloyu önümüze sermişlerdi. Ancak gerek Gezi olaylarını, gerekse de 17 Aralık operasyonunu hesaba katarak AKP'nin oy oranının değişeceğini düşüncesi yaygındı sosyal medyada. Evet, bu iki olay sebebiyle AKP oyları değişti, ancak bu değişim AKP içim olumlu bir düzeyde oldu. Burada Erdoğan'ın krizi nasıl fırsata çevirdiğini anlatacağım.
Mayısın sonunda çıktık sokaklara, büyük kalabalıklar toplandı. Zannediyorduk ki, AKP'yi derinden bir titreteceğiz. Sonraki günleri hatırlayın... Erdoğan uzlaşı çabasına girdi mi hiç? Yumuşak söylemlerde bulundu mu? Maalesef hayır. Erdoğan, olaylarda rant sağlama peşindeydi... Nasıl oldu bu? Türbanlı bacılarıma saldırdılar dedi, camide içki içtiler dedi, polisimize saldırdılar dedi, kamu malına zarar verdiler dedi. Bunlar için CHP ve MHP'yi açık hedef gösterdi. Dış mihrakların AKP'yi devirmeye çalıştıklarını belirtti. Bu söylemlerin doğru ya da yanlış olduğunu tartışmıyorum burada. Sadece söylenenler. Erdoğan, o dönem çıktığı her mitingde mağdur olduğunu ifade etti.
Aralık oldu... 17 Aralık... Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu. Gene dedik ki, aha şimdi bitti olay. Ama Erdoğan ve ekibi bir kez daha siyasi zekasını konuşturdu. Gene dış mihraklar dedi, Pensilvanya dedi. CHP dedi, Pensilvanya ile birlik oluyor dedi. Seçim döneminde çıktığı her mitingde yineledi bunları. Mitinglerde en son konuşulan şey, şehirlere verilecek hizmetti. Ana günden 17 Aralık ve Gülen cemaatiydi.... Tekrar dedi ben mağdurum, bizi yıkmaya çalışıyorlar.
Biz sandık ki Gezi Erdoğan'ın sonu; yanıldık. Gezi, Erdoğan'a oy kaybettirmedi; oy getirdi. Erdoğan dış mihrak dedikçe ona oy vermeyen Saadet Partili mührü ampüle basma kararı aldı. Erdoğan marjinal grup dedikçe Büyük Birlik Partili, oy pusulasında AKP mührünü arar oldu.
Biz sandık ki Cemaat, AKP'yi yiyip bitirecek. Tapeler montajdır, gerçektir; bu bu yazının konusu değil, bunu tartışmıyorum. Ama Erdoğan montaj dedikçe AKP'ye oy veremeyen muhafazakar seçmen AKP mitinglerini doldurur oldu.
Erdoğan ve ekibi, krizi fırsata çevirmeyi çok iyi bildi. Biz Erdoğan'ın kan kaybetmesini beklerken, o bizi kendi silahlarımızla vurdu. Özellikle büyükşehirlerde Saadet Partisi ve BBP oyları yok oldu adeta, AKP'ye inanılmaz bir kayma oldu. AKP böylelikle büyükşehirlerde oylarını arttırarak istikrarını korudu.
Toplumu Erdoğan ve ekibinden daha iyi okuyamadıkça muhalefet kalmaya mecburuz.
AKP NASIL GiDER?
1-)Koalisyon Hükumet
a-) MHP-CHP Koalisyonu
iki parti güçlerini birleştirerek %40 bandına ulaşmaya çalışacak. Oy olarak AKP yakalanamasa dahi, sandalye sayılarında bir denge oluşacak. AKP tek başına hükumet kuramayacak ve koalisyon formülüne gidilece. Böyle bir güç birleştirmesi 2014 Yerel Seçimlerinde Ankara'da yaşandı ve başarılı denebilecek bir sonuç alındı.
Ancak burada sorun şu;
Siyasi partiler rant üzerine kurulu oluşumlardır. Sizin, benim gibi düşünmezler. Biz isteriz ki birlik olsunlar; öyle seçime girsinler. Oysa gerçekte, partilerin kendi içlerinde bir koltuk kapma yarışı vardır. Bu sebeple MHP CHP arası bi güç birliği düşünülemez. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak bir aday çıkarılabilir ancak genel seçimlere beraber girmek gibi bir durum söz konusu dahi değildir.
b-) Mevcut Oyların Bölünmesi
Muhafazar kanat yeni bir gücün ortaya çıkması AK Parti oylarını bölebilir. Ancak bu oluşum, AKP'den kopan ya da kopabilecek güçlü bireyler tarafından kurulmalıdır. Örnek vermek gerekirse Bülent Arınç, Abdullah Gül gibi isimler. Yeni parti seçime girer, oyları AKP'nin tek başına hükumet kuramayacağı oranda böler. Tekrarda koalisyon yöntemine başvurulur.
Ancak AKP kendi içinde güçlü bir kurum. Bu tür bölünmelerin yaşanmasını beklemek biraz fazla hayalcilik. A durumunda olduğu gibi, bu durum da pek de olası görünmüyor.
2-) Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu
Bu operasyon çerçevesinde ilerleyen hukuki süreç ve başlatılması muhtemel yeni süreçler geleceğin siyasetinde etkili olabilir.
Süreç sonrası kişiler aklanabileceği gibi; suçlu bulunup siyasi yasaklılık, hapis cezası gibi hükümler giyebilirler.
Ancak böyle bir davanın sonuçlanması en az 6-7 yıl alacaktır. Ortada bir suç olup olmadığı hakkında yorum yapmıyorum; ancak şu bir gerçek: on yılı aşkın bir süredir devletin başında olan bir oluşum, eğer suç işlemişse(net bir yargı bildirmiyorum, lütfen dikkat edelim) bu suçu gizleyecek bir yeterliliğe çoktan ulaşmıştır.
Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi de pek muhtemel değil ve çok uzaktır.
3-) Devlet Büyüklerinin Uygunsuz Görüntüleri
Sosyal medyada yer alan bazı söyletilerin gerçek çıkması sonucu yaşanacaklardır. iddialara göre devletin üst kademelerinde yer alan bireylerin uygunsuz görüntüleri "birileri" tarafından muhafaza edilmekte.
Söylentiler gerçekse ve bu tür görüntüler ortaya çıkarsa; iktidar ile halk arasında inanılmaz bir güvensizlik oluşacak. Bu da mevcut iktidarın sonunu getirecektir. Şahsi görüşüm, bireyin özel yaşamının siyasete yansımamasıdır. Ancak halkımız, özellikle cinsellik konusunda büyük bir duyarlılık içindedir. Böyle bir durumu affetmeyecektir.
Ancak burada da bir takım vicdani sorunlar var. Bu tür kirli oyunlar ile siyasetimizin şekillenmesini gerçekten istiyor muyuz? Bugün mevcut iktidarı bu şekilde zora düşürenler, yarın seni-beni de aynı şekilde zora düşüremezler mi? Yani böyle bir durumda mevcut iktidarın gittiğine sevinirken, yarın kendi özelimizin yayınlanması durumu vardır. Siyasette böyle kasetlerden medet ummak yerine, bu durmlar ile mücahadele etmeliyiz.
4-) Darbe
Özellikle hiç darbe görmemiş 90 neslinin dilindedir "Asker Göreve" sözleri. Askeri yönetim, en baskıcı yönetimden daha baskıcı olmuştur. Bugün evet internetimize bir takım yasaklar getiriliyor, yaşamımıza müdahale ediliyor. Ancak askeri yönetim zamanlarını hatırlayın. insalar o zamanlar korkudan kitaplarını yakmak-gömmek zorunda kaldılar. Yayınların çoğu yasaklandı. Askeri Darbe ile ne hale geleceğimiz bellidir, bu hükumeti arar oluruz.
Mevcut hükumetten her ne kadar ben de rahatsız olsam da, böyle bir müdahalenin de tam karşısında yer alacağım. Demokrasinin bu şekilde baltalanmasını isteyenler, hiç de çıkıp özgürlükten dem vurmasın ayrıca.
5-) Yeni Bir Oluşum
Gözüm, hükümeti değiştirebilecek tek mantıklı yoldur. Yeni bir parti gerekli, isimleri eskilerden olsa da olur. Bu parti izmirliyi de kucaklayacak, Şırnaklıyı da Konyalıyı da... AKP gibi, tüm Türkiye'nin partisi olacak. Ama bu yetmez, partinin kurucalağı, ortaya çıkacağı dönem de çok önemli. AKP'yi hatırlayalım... 2001 ekonomik krizinin ardındani halk mevcut hükumetten illallah demişken ortaya çıktı ve inanılmaz bir başarı yakaladı.
Aynı formül kesin bir başarı yakalayacaktır.
Eğer bu hükumeti daha fazla istemiyorsak başımızda, gözleyeceğimiz senaryolar bunlardır. Demokrasinin baltalanmasını, kirli oyunlar ile tezgah kurulmasını isteyenler varsa aranızda, onları vicdalarıyla baş başa bırakıyorum. En demokratik ve mantıksal yollar koalisyon ve yeni oluşum yollarıdır.
Ama asıl görev partilerin değil halkındır. Batı, Anadolu insanını "köylü, cahil, göbek kaşıyan adam" olarak görmekten vazgeçmelidir. Bu ülkede herkese kucak açmadan başa gelmenin demokratik bir yolu yoktur....
"ne diyo lan bu" diyecek olursanız; arkadaşlar normalde bugün saatler bir saat ileri alınacaktı ancak seçim gerekçesiyle devlet saat ileri alma işlemini yarına erteledi.
heh sorun burada; bilgisayarlar, telefonlar devletin bu uygulamasından bir haber... bu yüzden şimdiden saatleri bir saat ileri aldı bu cihazlar.
ben bu yazıyı yazarken zaman 04:42 olarak görünüyor ancak aslında saat 03:42...
bu nedenle türkiye'de yarın bir zaman kayması yaşanacak. insanlar bir saat erken uyanacak boş yere ve hatanın farkında olmayacaklar muhtemelen. işyerlerine bir saat erken gidecekler ve ofisin bomboş olduğunu görünce şaşıracaklar.
ANKARA
CHP'nin Mansur Yavaş hamlesi, siyasi olarak gayet iyi bir hamleydi. CHP'nin oyları bu sayede artacak şehir genelinde. Bir kaç kritik ilçenin CHP'ye geçeceğini düşünüyorum ancak genelde Melih Gökçek koltuğunu korumayı başaracaktır. https://galeri.uludagsozluk.com/r/609338/+
iZMiR
CHP'nin kalesi izmir.
AKP, izmir'i istediğini Binali Yıldırım'ı aday göstererek açıkca belli etti. Bu hamle, AKP'yi oy oranı olarak CHP'ye yaklaştırabilecek bir hamleydi. Ancak burada iki adet durum işleri değiştirdi
+Gezi olaylarında ve sonrasında Erdoğan'ın ayrıştırmacı üslubu AKP'nin CHP tabanından çalacağı oyların önünü tıkadı.
+17 Aralık operasyonu sonrası, bölge seçmini AKP ile köprüleri iyice attı
(*) ile işaretlenmiş illerde partiler arası oy farkları çok fazladır, hangi partinin kazanacağı önceden bellidir. Muğla hariç illerde AKP'nin üstünlüğü, Muğla'da ise CHP'nin üstünlüğü açık bir şekilde ortadadır. Burada etkili olacak durum, partiler arası oy farklarının ne denli değişeceğidir. Bu bölgelerde AKP; 2011 Genel Seçimlerinde, 2009 Yerel Seçimlerine oranla olağanüstü bir oy artışı yakalamış, puan bandında 48'i görmesi bu sayede olmuştur. Eğer aynı üstünlüğü koruyabilirse oy bandında tekrar 50'ye yakın olacaktır. Ancak muhalefet partileri bu illerde, AKP'yi yakalayabilirlerse; AKP oyları 40 bandına çekilecektir. Kişisel tahminlerime göre bu şehirlerde yönetimler değişmeyecek, ancak AKP oy kaybedecektir.
(*) ile işaretlenmemiş illerde ise partiler arası oy farkları çok azdır. iki, hatta üç partini birbiriyle çok yakın olduğu illerdir bunlar. Yerel seçimlerin en büyük süprizleri bu illerde yaşanmakta, kimi illerde farklar 1 puanın dahi altına inmektedir. Geneldeki oy oranlarını çok da değiştirmeyeceklerdir bu iller, partilerin alacakları kemik oy oranları bellidir. Gezi ve 17 Aralık'ın en büyük etkisini görebileceğimiz iller bunlardır. AKP tabanında ayrılacak en ufak gruplar dahi seçim sonucunu değiştirebilecek birer unsurdur.
Manisa'da MHP, Aydın'da CHP bir kaç adım önde görünmektedir.
Çanakkale ve Antalya ise AKP ve CHP'nin kıyasıya yarışına sahne olacaktır; kişisel görüşüm CHP'nin bu yarışı önde bitireceği yönündedir.
Bartın halkı ise Demokratik Açılım sürecinden duydukları rahatsızlığı sandığa yansıtacak gibi görünüyor; MHP 2011'de aldığı yaraya rağmen ayağa kalkacak ve AKP ile MHP'yi başbaşa izleyeğiz.
Eskişehir ise merakla beklediğim illerden. Halkın Yılmaz Büyükerşen hayranlığı CHP'yi domine edecek gibi gözükse de, son genel seçimlerdeki AKP üstünlüğü bu seçimi ilginç kılacak. 2009'daki gibi büyük bir oy farkı beklemiyorum ancak Eskişehir Büyükerşen ile devam diyecektir.
Suriye ile yaşanan gerginlikler, Gezi olayları ve 17 Aralık operasyonu Hayat halkını her ne kadar rahatsız etse de Hatay AKP'nin elinde kalmaya devam edecektir.
Mersin ise AKP, CHP ve MHP'nin yarışına sahne olmuştu geçen seçimler; ancak özellikle Gezi ve 17 Aralık operasyonu sonrası AKP oylarının eriyeceğini ve seçim CHP-MHP arası bir yarış olacağını kolaylıkla belirtebilirim.
Sonuç olarak şöyle bir bağlama ulaşalım; üç büyükşehir el değiştirmiyor. AKP, büyük farkla elinde tuttuğu illeri gene kazanacak ancak oy farkının az olduğu illerde Gezi ve 17 Aralık'ın ceremesini çekecek; bu iller MHP ve CHP arasında paylaşılacak. AKP oyları 40 puana geri çekilirken, CHP ve MHP kendilerini 20-25 bandında bulacaklar.
30 Mart için temennim, geçen yıllarda olduğu gibi sandık başında tatsızlıkların yaşanmamasıdır. Temiz bir seçim dileğiyle...
sözde denir ki; ya hu şu demokrasi güzel de, işte halk eğitimli değilse kötüler seçilir...
tabi chp'li mhp'li arkadaşların bunu paylaşma sebebi tabiki de hükumet karşıtlığı. Lafı "cahil halkımız çoğunlukta ve bu yüzden akp'yi başa getiriyorlar. Demokrasi işlemiyor sağlıklı" demeye getiriyorlar.
Aaa benim güzel kardeşim tamam sen de haklısı, platon da haklı. Ancak burda şu ikilemin farkına varman gerekmiyor mu?
bu ülkeye demokrasiyi akp mi getirdi? yok muydu erdoğan'dan önce demokrasi? daha önceden seçmen kitlesi über kültürlü bir kitle miydi?
soruların cevabının "hayır" olduğunu çok iyi biliyorsunuz.
bugünkü demokrasimizin temelini atan atatürk'tür. ee atatürk döneminde halk çok mu eğitimliydi?
güzel kardeşim!
madem katılıyorsun platon'a, gel şu ülkenin kurucu dinamiklerini bir daha tartışalım. gel demokrasiyi tartışalım seninle erken cumhuriyette. gel bana açıkla "neden demokrasi kendi lehine işlediğinde göklere çıkarıyorsun da, başkasına işlediğinde ayaklar altına alıyorsun?"
akp'yi karalamak için attığınız her adımın ucu inönü'ye, atatürk'e uzanıyor; farkında değilsiniz.