vicious blue
106 (çalışkan)
altıncı nesil yazar 1 takipçi 26.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    medeni beyaztaş

    1.
  1. Jugen Haberma'ın "Küreselleşme ve Milli Devletin Akibeti" kitap çevirmeni. Adam hangi yüzyılda yaşıyor anlayamadım, öyle bir tercüme yapmış ki sanırsınız 1930'larda yaşamış. Yahu bu ne Osmanlı merakıdır anlayamadım. Kitabı eski dilde yazacam diye yırtınmış durmuş. Kitapta post-modernite, cep telefonları vs anlatılırken amcam hala "birinci cihan harbi, inkişaf" gibi terminolojilerde kalmış.
    0 ...
  2. başbakanın ergenekon açıklaması

    ?.
  3. Başbakan Erdoğan Wikileaks belgeleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Bu belgeleri ispatlamayan alçaktır. Belediye başkanlığı dönemimde “Erdoğan’ın 1 milyar doları var” diyen kişi bugün Ergenekon'dan içeride dedi."
    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16420528.asp?gid=373

    Acaba Sn. Başbakan ne demek istiyor, hakkında yolsuzluk iddiası dile getirenleri, Ergenekon bahanesi ile hapse atacağı işareti mi veriyor? Apaçık ortada... Demek ki Ergenekon davasının ne olduğu da resmi ağızdan ilk defa ilan edilmiş durumda.
    0 ...
  4. bradley manning

    1.
  5. insanlığa hizmet etmiştir. Ömrü hapiste çürüyecektir. Allah ondan razı olsun. Kendini feda eden idealist.
    5 ...
  6. abdullah şah

    1.
  7. "Bulleh Shah" da denen, 1680-1757 yılları arasında yaşamış olan Pencaplı sufi düşünür, hümanist ve tasavvuf şairi. Günümüz Pakistanı için halen çok önemli bir figürdür, Taliban'ın gıcık kaptığı bir numaralı adamdır. Neden mi? Bir şiirini okumanız yeterli:

    Aşkın yeşermesi bir tuhaf ve harika!

    Aşkın ilmini aldığımda
    Camiden korktum,
    Binlerce sesin aksettiği
    Rabbimin huzuruna kaçtım.

    Aşk esrarını bana açtığında
    Suret kelimeler yitti
    içim-dışım arındı
    Gördüm yüz çevirdiğim her yerde, sevgiliyi

    Leyla ile Mecnun çoktan bir olmuş.
    Hülyada gezen Leyla, sevgiliyi arar olmuş,
    Halbuki Mecnun onun içinde,
    Leyla bunu bilmese de...

    Kutsal Vedaları ve Kuran'ı okumaktan bitap oldum!
    Secde, sadece alnımı aşındırdı
    Allah ne Kabe’de ne başka bir kutsal yerde
    Oysa ona kavuşan parlak bir nurla aydınlandı.
    Yak seccadeni, kır çömleğini,
    Azlet eşyaları, hizmetçileri ve gül bahçelerini
    Aşk içinde olanlar - duyurur onun kelamını yüksek sesle ve sürekli,
    Yasak olanı ye, helal ne varsa unut

    Hayatını camide geçirmişsin
    Ama kalbin hala kir içinde
    Bir kere dahi Allah'ın tekliğini farkına varmamış olan sen
    Kopardığın vaveyla ile ne edersin?

    ibadetin aşksız
    Kınayışın anlamsız
    Abdullah der ki aslında sessiz kalırdım,
    içimdeki aşk beni haykırtmasaydı

    Aşkın yeşerişi öylesine tuhaf ve harika!
    0 ...
  8. julian wadham

    ?.
  9. 7 Ağustos 1958 doğumlu, ingiliz aktör. Daha fazla detay için [ http://www.imdb.com/name/nm0905554/ ]
    0 ...
  10. referandum öncesi imar affı

    1.
  11. AKP 17 Ağustos Depremini Unuttu: Referandum Öncesi imar Affı

    1999 yılında resmi raporlara göre, 17 bin 480 ölüm, 23 bin 781 yaralı, 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50 bin ölüm, ağır-hafif 100 bine yakın yaralı, 133 bin 683 çöken bina ile yaklaşık 600 bin kişi evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremin acıları hâlâ sürüyor.

    17 Ağustos 1999 Marmara depreminin ardından bir çok araştırma, panel, söyleşi, TV programı, yazılı ve görsel basında haber yapıldı. Konu üzerine bir çok tezler yazıldı. 17 Ağustos 1999 depreminin suçluları arandı. Birçok dava açıldı, çoğu beratla sonuçlandı. Bazen görevini yerine getirmeyen hükümet, belediye, bazen uzmanlık bilgisini yeterli kullanmayan uzman bazen kar amacıyla sorumsuzca davranan müteahhit, bazen toplumsal konuları yeterince gündem yapmayan medya, bazen de sorumlu davranmayan yurttaş suçlu bulundu. Çoğu kez de bunun bir sistem sorunu olduğu, sistemin değişmesi gerektiği söylendi. Ama sistemin değişmesi için hiçbir şey yapılmadı. Depreme yönelik bir kaç üniversitede araştırma projesi, bakanlığa bağlı bir devlet birimi, birkaç mevzuatta düzeltme ve şart koşma, belediyelerde konuyla ilgili birkaç sempozyum ve senesi geldiğinde yapılan yürüyüş ve paneller...

    Sistemin çarkı ise tüm dişlilerini parlatarak dönmeye devam ediyor.

    Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin internet sitesine girer ve son meclis tutanağını okursanız eğer AKP'nin referandum öncesi nasıl imar affı getirdiğini görürsünüz. 23. Dönem 4. Yasama Yılının son oturumu olan 22 Temmuz 2010 tarihli meclis toplantısında görüşülen kamuoyunda "torba yasa" olarak adlandırılan 536 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile yapılaşan hazine arazilerinin satışı ile imar affı yasalaşmış oldu. Referandum öncesi, son oturumda birçok düzenlemeyi bir araya getirerek hazırladıkları torba yasa paldır küldür meclisten geçti, tıpkı nükleer santralle ilgili yasa gibi...

    Torba yasada bulunan 4706 sayılı Yasa'nın 5. maddesine eklenen bir hükümle, "...üzerinde yapılanma olanlar" tümcesinden sonra, "Hazine adına tescil tarihine bakılmaksızın" tümcesi eklenerek, "yapılacak satışlarda satış bedelinin yüzde onu peşin ödenmek üzere beş yıla kadar taksitlendirilebilir" denilerek değiştirilmiş ve tanınan süre altı aydan bir yıla çıkarılmıştır. Yine aynı madde kapsamında Hazine adına tescil edilen taşınmazların belediyelere bedelsiz olarak devredilmesi öngörülmüştür. Ayrıca yine torba yasada bulunan kamuoyu tarafından 2B olarak bilinen 6831 sayılı Orman Yasası'nın 2. maddesinin (b) bendiyle orman dışına çıkartılan alanların da satışı getirilmiştir.

    Yasada yapının tanımı olmadığından, getirilen imar affı havuzlu villadan kooperatife kadar bir çok yapıyı kapsıyor.

    62 yıldır süren imar affı serüveni

    Türkiye'de imar affı ile ilgili ilk yasa 1948 yılında Ankara'ya özgü olup bir yıl içerisinde 5228 sayılı yasa ile ülke geneline yayılıyor. 1949 yılında çıkarılan imar affı ile hem ruhsatsız yapılara ceza verilerek kaçak yapılar affediliyor hem de belediyelere yıkma yetkisi veriliyor. 1953'te çıkarılan 6188 sayılı kanun ile de ilk defa tüm gecekondular yasallaştırılıyor.

    1959'da çıkarılan yasa hazineden belediyeye arsaların devrini öngörülüp, 1963 yılında çıkarılan yasa ile de gecekondulara belediye hizmetlerinin götürülmesi hükmü getiriliyor. 1966 tarihli 775 sayılı Gecekondu Yasası ile gecekondular kabul edilerek 1970 yılında çıkarılan yasa ile gecekonduların yıkılamayacağı güvencesi getiriliyor. 1980 yılından sonra yapılan imar afları (2805, 2981, 3290 ve 3366 sayılı yasalar) ile gecekondu yanı sıra diğer kaçak yapıların da affedilmesi gündeme geliyor. 1983 yılında (21 Mart 1983 gün ve 2805 sayılı yasa) çıkarılan af yasası ile gecekonduların yasallaştırılması sağlanmış ve yeni gecekondu yapılması yasaklanıyor. 1986 yılında çıkarılan 3414 sayılı yasa ile, kendilerine arsa veya konut tahsis edilenler bu taşınmazları başkalarına devretme hakkı getiriliyor. (1)

    1948 yılında başlayan imar affı serüveni 62 yıldır devam ediyor. Yurttaşlar, iş bulmak, eğitim almak, namus veya kan davasından kaçmak ya da savaşta ölmemek için yerini yurdunu terk ederek kentlere göç ediyorlar. Kentleşmenin gereği olarak bu göç, kapitalizm tarafından da kabul görüyor lakin tüm vahşiliği ile...

    En verimli tarım arazilerine, tarihi bölgelere, orman arazilerine, fay hatlarına, dere yataklarına, plan, ruhsat, izin olmadan hazinenin arazileri yapılaşıyor. Kamu alanlarının özelleşmesini mi dert edelim yoksa ekolojik tahribatı mı?

    62 yıldır, iktidar olma, hükmetme hırsı yüzünden af edilen kaçak yapılarla, kontrolün ve hukukun yamalı bohça olduğu, kara borsa bir yönetim inşa ediliyor. Ve bunun sonucunda sağlıksız yerleşimlerde yok olan ekolojik yaşam ve depremle ölen insanlar...

    17 Ağustos 1999 depreminden sonra 23 Ağustos 1999'da deprem felaketiyle ilgili alınan ve alınması gereken tedbirler konusunda Meclis Araştırması açılmasına karar veriliyor ve 23 Aralık 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu'nda görüşülüyor. Komisyonun hazırladığı rapora göre; gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından vazgeçilmesi gerektiği belirtiliyor.

    1980 sonrası Özal'a iki kez iktidar olma şansı tanıyan imar affları, başta istanbul olmak üzere birçok büyükşehrimizi şehircilik açısından yönetilemez hale getirmiştir. En büyük fatura ise 17 Ağustos 1999 depreminde on binlerce insanın ölümü ve sakat kalmasıyla ödenmiştir. Özal sorumlu olduğu bu suçların günahlarını öteki dünyada ödüyor mudur bilmiyoruz ama Erdoğan da bu imar affıyla benzer günahların altına imzayı atmıştır.

    Anayasa değişikliği ile ilgili referandumda "evet" oyu vererek değişimin kapısı açılabilir, Lakin AKP hükümeti, "evet" oyu için hazine arazilerini imara açarak bu değişimin öznesi olmadığını da gösteriyor. Komik olan ise hazine arazilerini satışa sunarak imar hakkı verdiği kesimlerin, siyasal hak ve özgürlükleri için kendilerini boykot edecekleri oluşu. Aynı yerel seçimlerde çamaşır makinasını alıp oylarını vermedikleri gibi...

    kaynak:
    http://www.yapi.com.tr/Haberler/akp-17-agustos-depremini-unuttu-referandum-oncesi-imar-affi_82001.html
    2 ...
  12. türkçe ezanla iftar

    ?.
  13. Marmaris'te yayın yapan Park FM radyosu, iftar vaktini Saadettin Kaynak tarafından Saba makamında okunan Türkçe ezanla haber veriyor.
    http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=166242&kw=T%FCrk%E7e+ezanla+iftar
    0 ...
  14. öcalan ın evet demesi

    1.
  15. !_haberi.html

    Acaba Öcalan neden evet dedi?
    a) demokrasiye ve insan haklarına bağlılığından
    b) 12 Eylül darbesine olan tepkisinden
    c) Seçimlerde oy verebilecek olsaydı AKP'ye vereceğinden
    d) Emperyalist ağabeylerinin talimatı yüzünden
    3 ...
  16. hendrik willem van loon

    1.
  17. Hollanda asıllı ABD'li yazar, muhabir ve tarihçi (1882-1944). Roterdam'da doğmuş, üniversite eğitimi için 1902'de ABD'ye gitmiştir. 1905 Rus ayaklanması, 1914 Belçika cephesinin ilk aylarında muhabirlik yapmıştır. Daha sonra ABD'ye dönmüş, tarih kürsüsünde öğretim üyeliğine geçmiş ve 1919'da bu ülkenin vatandaşı olmuştur. YAzdığı kitapları:

    * The Fall of the Dutch Republic, 1913, Houghton Mifflin Co.

    * The Rise of the Dutch Kingdom, 1915, Doubleday Page & Co.

    * The Golden Book of the Dutch Navigators, 1916, The Century Co.

    * A Short History of Discovery: From the Earliest Times to the Founding of Colonies in the American Continent, 1917, David McKay

    * Ancient man; the Beginning of Civilizations, 1920, Boni and Liveright
    * The Story of Mankind, 1921, Boni and Liveright

    * The Story of the Bible, 1923, Boni and Liveright

    * Witches and Witch-Finders, 1923, article from the June 1923 Mentor Magazine

    * The Story of Wilbur the Hat, 1925, Boni and Liveright

    * Tolerance, 1925, Boni and Liveright

    * The Liberation of Mankind: the story of man's struggle for the right to think, 1926, Boni and Liveright

    * America: The Story of America from the very beginning up to the present, 1927, Boni and Liveright

    * Adriaen Block, 1928, Block Hall

    * Multiplex man, or the Story of Survival through Invention, 1928, Jonathan Cape

    * Life and Times of Peter Stuyvesant, 1928, Henry Holt

    * Man the Miracle Maker, 1928, Horace Liveright

    * R. v. R.: the Life and Times of Rembrandt van Rijn, 1930, Horace Liveright

    * If the Dutch Had Kept Nieuw Amsterdam, in If, Or History Rewritten, edited by J. C. Squire, 1931, Simon and Schuster

    * Van Loon's Geography: The Story of the World We Live In, 1932, Simon and Schuster

    * "Gold" 1933, article from the Cosmopolitan March 1933

    * An Elephant Up a Tree, 1933, Simon and Schuster

    * An Indiscreet Itinerary or How the Unconventional Traveler Should See Holland by one who was actually born there and whose name is Hendrik Willem Van loon, 1933, Harcourt, Brace

    * The Home of Mankind: the story of the world we live in, 1933, George G. Harrap

    * The story of inventions: Man, the Miracle Maker, 1934, Horace Liveright

    * Ships: and How They Sailed the Seven Seas (5000 B.C.-A.D.1935), 1935, Simon and Schuster

    * Around the World With the Alphabet, 1935, Simon and Schuster

    * Air-Storming (radio talk), 1935, Harcourt, Brace

    * Love me not, 1935

    * A World Divided is a World Lost, 1935, Cosmos Publishing Co.

    * The Songs We Sing (with Grace Castagnetta), 1936, Simon and Schuster

    * The Arts (with musical illustrations by Grace Castagnetta), 1937, Simon and Schuster

    * Christmas Carols (with Grace Castagnetta), 1937, Simon and Schuster

    * Observations on the mystery of print and the work of Johann Gutenberg, 1937, Book Manufacturer's Institute/New York Times

    * Our Battle: Being One Man's Answer to "My Battle" by Adolf Hitler, 1938, Simon and Schuster

    * How to Look at Pictures: a Short History of Painting, 1938, National Committee for Art Appreciation

    * Folk Songs of Many Lands (with Grace Castagnetta), 1938, Simon and Schuster

    * The Last of the Troubadours: The Life and Music of Carl Michael Bellman 1740-1795 (with Grace Castagnetta), 1939, Simon and Schuster

    * The Songs America Sings (with Grace Castagnetta), 1939, Simon and Schuster

    * My School Books,[2] 1939, E. I. du Pont de Nemours

    * Invasion, being the personal recollections of what happened to our own family and to some of our friends during the first forty-eight hours of that terrible incident in our history which is now known as the great invasion and how we escaped with our lives, 1940, Harcourt, Brace

    * The Story of the Pacific, 1940, George G. Harrap

    * The Life and Times of Johann Sebastian Bach, 1940, Simon and Schuster

    * Good Tidings (with Christmas songs by Grace Castegnetta), 1941, American Artists Group

    * The Praise of Folly by Desiderius Erasmus of Rotterdam, with a short life of the Author by Hendrik Willem van Loon of Rotterdam who also illustrated the Book, 1942

    * Van Loon's Lives: Being a true and faithful account of a number of highly interesting meetings with certain historical personages, from Confucius and Plato to Voltaire and Thomas Jefferson, about whom we had always felt a great deal of curiosity and who came to us as dinner guests in a bygone year, 1942, Simon and Schuster

    * Christmas Songs, 1942

    * The Message of the Bells (with music by Grace Castagnetta), 1942, New York Garden City

    * Fighters for Freedom: the Life and Times of Thomas Jefferson and Simon Bolivar, 1943, Dodd, Mead & Co.

    * The Life and Times of Scipio Fulhaber, Chef de Cuisine, 1943

    * Adventures and Escapes of Gustavus Vasa, and how they carried him from his rather obscure origin to the throne of Sweden, 1945

    * Report to Saint Peter, upon the kind of world in which Hendrik Willem van Loon spent the first years of his life - an unfinished, posthumously published autobiography, 1947, Simon and Schuster
    0 ...
  18. türk ordusu asilzade tayfası değil halk ordusudur

    ?.
  19. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Ekoenerji dergisinden Prof. Dr. Mustafa Özcan Ültanır'a yaptığı açıklama. Askere yapılan ters muameleden üzgün olduğunu da belirten Demirel, "Asker denildiği zaman adamın tüyleri diken diken oluyor. Asker bu milletin adamı. Milletin içinden çıkmış ve okutmuşsun, yazdırmışsın, eline silahı vermişsin. Bu milletin askeri bir zadegân asker değil. Subaylarının büyük bir kısmı, kimisi köylü çocuğu, kimisi işçi çocuğu, kimisi memur çocuğu. Yani bir asilzade tayfası değil, halk.Halk ordusu bu. Yani, askere karşı bu ters muamelelerin yapılmasından fevkalâde muzdaripim, çok üzgünüm" ifadesini kullanmıştır.
    0 ...
  20. dvb

    1.
  21. "Digital Video Broadcasting" anlamının kısaltmasıdır. Uydu alıcıların üzerinde gördüğümüz bu ibare, dijital yayına uygunluğu anlatmaktadır. DVB-t havai yayın yapan dijital yayınları alabilme (henüz ülkemizde başlamadı), dvd-c kablo tv altyapısı üzerinden yapılan dijital yayınları alabilme, dvb-s ise uydu aracılığıyla yapılan dijital yayınları alabilme anlamına gelmektedir.
    0 ...
  22. jus naturale

    1.
  23. Jus naturalus de denilmektedir. Roma hukukunda ortaya çıkan, tabii hukuk veya doğal hukuk kavramıdır. Roma vatandaşı olmayan kişilere ilişkin gelişen yasalardır. Gerçekten var olan ve aslolan tek gerçeklik doğal ve olması gerekekn yasadır. Bu kavram ilk ortaya çıktığından olsukça yalın ve kabaydı. Roma vatandaşları dışındaki herkezi hayvanla bir tutan ve doğaya göre bunu uygun bulan çünkü onları medeniyet harici bulan yaklaşımdan türemişti. Yıllar içerisinde evrimleşerek inan hakları ve evrensel hukuk normlarına temel oldu. Bu evrimleşme; vahşiden medeniye, görecelilikten subjektifliğe doğru gelişmiştir.
    0 ...
  24. jus civile

    1.
  25. Roma hukukunda gelişen ve günümüz medeni hukukuna temel oluşturan yasal düzendir. Sadece Roma vatandaşı olan kişiler arasındaki asli hukuk meselelerini düzenler. Kamu hukuku veya kavimler hukukundan kesin çizgilerle ayrılır.
    0 ...
  26. sözlüğü haşere basması

    ?.
  27. Bugün olduğu üzere, gerek abazan, gerek terörist gerekse dincilerin sözlüğü iğfal ettikleri saatlerdir.
    2 ...
  28. terörist 12 eylül darbecisinden masum mu

    1.
  29. Ülkeyi 12 Eylül'e götüran gelişmelerin arkasında hangi emperyalist ve kolonial güçler vardıysa, Fetoş şimdi o güçlerin kucağında uslu bir çocuk gibi oturmaktadır; vantrolog misali CIA ağzından konuşmaktadır. Eh o zaman bu yeni hortlamış sözde darbe düşmanlığı nerden kaynaklanmakta? Yoksa birisinin darbesini sümen altı etme çabası olabilir mi?

    edit: Fethullah Gülen israil'in kanlı baskınını değerlendirirken, iHH'nın israil'den izin almamasını eleştirdi ve "israil'in onayı olmadan hareket etmek, otoriteye başkaldırıdır" dedi. kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25102914/
    1 ...
  30. seyhini ucuran murit

    ?.
  31. Güzel tespitleri var. Keyifle okumaktayım.
    1 ...
  32. erol börek

    1.
  33. (bkz: Kunteper canavarı) denilen çizgi karakterin, çizgi dünyada, nüfus kağıdındaki şekliyle asıl ismidir.
    4 ...
  34. marsık

    1.
  35. Yapılırken iyice yakılmadığı için, yakıldığında duman ve koku vererek baş ağrısı yapan odunkömürü, öksü. Aynı zamanda evcil hayvanlara da verilen bir isim.
    1 ...
  36. anti sosyal davranış

    1.
  37. Zeka düzeyi ile alakası olmayan bir durumdur. Çocukluk yaşantılarında sevgi beklentileri verilemediğinden, ya da onların ihtiyaçları olduğu kadar verilemediği için, öfke duyguları gelişmiştir. Esasında hissedebildikleri tek duygu da budur. Çocukluk yıllarında ebeveynlerinin tüm beklentilerini yerine getirdikleri halde, sevgi alamama haksızlığına uğrama onların kurallara uymamalarına neden olur. Ben kurallara uydum. Sizlerin tüm beklentilerini yerine getirdim ama gene beni sevmediniz. Kurallara uymuyorum, onlara çok öfkeliyim diye düşünür.

    1- Başkalarının mallarına ve bedensel bütünlüklerine yönelik saldırgan ve duyarsız davranışlar.
    2- Başkalarının alanlarına, sınırlarına yönelik mesafesizlik, saygısızlık.
    3- Dürtüsellik, dürtülerine göre harekete geçme. Bu insanların uzun vadeli planları olmaz, kısa planlar yaparlar. O anda akıllarından geçtiği gibi davranırlar.
    4- Duygu ve öfke patlamaları. Aniden dürtüsel olarak veya önemsizde olsa, bir nedene bağlı olarak bağırıp çağırıp kavgaya girişebilirler.
    5- Duyarsızlık. Bu insanlar başka insanların yaşamlarında yol açtıklarıhasarlara karşı duyarsızdırlar. Pişmanlık duymazlar.
    6- Yalan söyleme ve hırsızlık. Yalan söyleme ve hırsızlık aslında aynı şeylerdir; yani gerçeği çalmaktır. Kendi dünyalarından dışlamak için gereksiz ortamlarda dahi yalan söylerler. Hırsızlıkları çok yoğun değildir. Genelde sabıka almazlar.
    7- Kendine duyarsızlık. Sorumsuz araba kullanmak gibi davranış bozukluğu gösterirler. Kendi başlarına gelebilecek olumsuzlukları da umursamazlar.
    Bu insanlarda samimiyetin doğal olmayan bir kısmı " mesafesizlik " vardır. Çocukluk öykülerinde iletişim kopukluğu, kurallara uymama, evden kaçma gibi hikayeler vardır. Henüz ergenlik çağına gelmemiş gençlerse hemen " kişilik bozukluğu " tanısı konmalıdır.
    8- Kurallara ve otoriteye baş kaldırma ve uymama vardır. Genel kuralları çiğnerler ve öfke patlamaları ile karşı çıkarlar. En yoğun duyguları öfkedir. Bu öfkeyi maskelemezler ve toplumsal sorunlar yaratacak şekilde dışa vururlar.

    Bu kişilerde sevgi arayışı ve kabul edilme önemlidir. Kendilerini algılayamaz, anlayamaz ve kendileriyle ilişki kuramazlar.

    Diğer belirtiler :

    · Öfke patlamaları, kurallara itaatsizlik, hırsızlık, yalancılık
    · Vicdansızlık
    · Kendisine güçlü görünme isteği. Dışarıdaki insanlara öfke ile güçlü göründüklerini varsayarak, içlerinde güçlü olduklarını sanırlar.
    · Ortamı bilgi ile değil, agresyon gerilimi ile kontrol etmek isterler.
    · Kendilerini anlamaktan uzak ve her problemde çözümü dışarda arayan kişilerdir. Öfkeyi dış dünyaya akıttıkça kendini savunmuş olur; ama daha çok öfkelenerek bir kısır döngünün içinde kalır. Köşeye sıkışmış hisseder, riske girer, çaresizliği ve çözümsüzlüğü hep öfke nedeniyledir.
    · Bu insanların öfkesini bastırıp yenebilen tek duygu kaygıdır. Kaygı yaşarlarsa öfkeleri sönebilir.

    ANTi SOSYAL YAPININ OLUŞUMU

    Sevgiler verilmediği halde ortalıkta dolanan, sevgi arayan, sevgi dilenen, zavallı, sefil çocuk halini görmek istemez. Antisosyallerde bir SAYGI sorunu vardır. Kendi tarzında hala bugün de sevgi aramaktadır. Ancak parası olunca ailesini görmeye gider. Kendine saygı duyamama ve hala sevgi arayan kendime saygı duyamama, kendisine ve diğerlerine hala sevgi aradığı için duyduğu öfke vardır.

    Antisosyaller başkalarını önemsedikleri zaman sevgiye ihtiyaç duyabilecekleri ve bunu alamayacakları korkusu ile sevgiye yatırım yapmazlar.

    Alkolizm, madde bağımlılığı gibi, aşırı hız gibi kendilerine zarar veren eylemlerde bulunurlar. iç dünyaları fırtınalı ve çok hareketlidir. Duyarsızlıkları bir maske, sevgi açlıklarına karşı giydikleri bir savunma elbisesidir ve denge bulmalarına yardım eder.

    Antisosyallerin nörolojik bozuklukları da olabilir. Çocukluktan kalma skelleri olabilir.

    Dürtüsellik, kısa vade davranışları, rahatsızlığın ana yapısını oluşturmaktadır.

    kaynaklar: http://www.hastarehberi.c...avranisbozukluklari.htm#3
    http://www.tumgazeteler.com/?a=1815167
    2 ...
  38. speak in sympathy

    ?.
  39. 2001 yılı sonunda piyasaya çıkan single. Solar Stone grubunun yaptığı en büyük parçadır. Vokalde Elisabeth Fields vardır. Defalarca mixlendi ama hiçbiri orjinal versiyon kadar olamadı. Trance müzik için gerçek bir dönüm noktası olmuştur.

    the summer breeze blows soft and slow
    and in my arms, i know, you know
    the tender seeds we so gently sow
    can only wonder what went wrong

    and when i'm lost, you speak in sympathy
    and when i'm tired, you breath life into me
    and when i'm hurt, you put your arms around me
    and when i'm cold, you find the warmth inside of me

    the morning dew lies on the leaves
    and what's left between is you and me
    the sun grows strong and it speaks to me
    you're the only lover i ever need to hear

    and when i'm lost, you speak in sympathy
    and when i'm tired, you breath life into me
    and when i'm hurt, you put your arms around me
    and when i'm cold, you find the warmth inside of me

    and so the trees stayed in the brezze
    and i find strength in all i feel
    the softest touch you give to
    you're the only lover i ever need to hear

    and when i'm lost, you speak in sympathy
    and when i'm tired, you breath life into me
    and when i'm hurt, you put your arms around me
    and when i'm cold, you find the warmth inside of me

    and when i'm lost, you speak in sympathy
    and when i'm tired, you breath life into me
    and when i'm hurt, you put your arms around me
    and when i'm cold, you find the warmth inside
    0 ...
  40. amirallere suikast davasında adli tıp skandalı

    ?.
  41. Vatan gazetesinde şu haber yer almaktadır:

    "7 Mayıs'ta görülmeye başlanacak olan amirallere suikast iddianamesinin ek klasörlerinde yeni bir adli tıp skandalı yer aldı.

    iddianamede, teğmenlerin evinde bulunan uyuşturucunun üzerinde 2 kıl bulunduğu öne sürüldü. Savcılık, bu kıllar ile teğmenlerden alınan örneklerin karşılaştırılmasını istedi ancak, dosyadaki en önemli delil niteliğindeki kıllar Adli Tıp'ta kayboldu.

    Gölcük'te teğmenlere ait evde yapılan aramada bir miktar TNT kalıbının yanı sıra bir miktar da uyuşturucu ele geçirildi. Polis ekipleri, uyuşturucunun sarılı olduğu bantın üzerinde 2 adet kıl buldu. Tutuklanan teğmenlerden tümü uyuşturucunun kendilerine ait olmadığını savundu.

    NTV'den Erdoğan Durna'nın haberine göre soruşturmayı yürüten savcı Süleyman Pehlivan, teğmenler Tarık Ayabakan, Alperen Erdoğan, Burak Düzalan, Yakut Aksoy ve Ülkü Öztürk'ten alınan örneklerin bu kıllar ile karşılaştırılmasını istedi. Alınan örnekler ve bulunan 2 kıl, mühürlü torba ile Adli Tıp Kurumu'na gönderildi.

    Adli Tıp Kurumu, bir süre sonra savcılığa verdiği bilgide, örnekleri alınan 5 teğmenin de uyuşturucu kullanmadıkları bildirildi. Ancak, belki de savcının en önemli delili olan uyuşturucu üzerinde bulunan 2 kıla ilişkin Adli Tıp, savcılığa şu yazıyı gönderdi: "Tetkik konusu 2 adet kıl örneğinin mühürlü torbadan çıkmaması nedeniyle mukayese yapılamamıştır."

    Bunun üzerine soruşturmayı yürüten savcı, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na yeni bir yazı gönderdi. Savcı bu kez de, söz konusu 2 adet kılın, Adli Tıp Kurumu’nun başka bir birimine gönderilme ihtimalinin de gözönüne alınmasını istedi.

    Savcılık, 2 kılın bulunması durumunda karşılaştırmanın yapılmasını, sonucun da kendilerine bildirilmesini istedi."

    http://www9.gazetevatan.c..._skandali/289733/1/Gundem

    Yorum: ister istemez akla şu soru geşmektedir. Askere komplo düzenleyen devletteki F tipi örgüt mensupları hata yapmış ve kendi DNA örneklerini içeren kıl örneklerini yanlışlıkla delil olarak bıraktı. Bunun ortaya çıkmasını istemeyen F tipi örgütlenmenin uzantıları, delil karartmakta mı sorununu düşünmekteyim.
    0 ...
  42. russian blue

    1.
  43. ali fuat borovalı

    1.
  44. Uzun yıllar Bilkent Üniversitesi Uluslararası ilişkiler bölümünde ders vermiştir. Son sınıflara 13 saatlik uzun final uyguladığı söylenir. Bu sınav sonrası turşuya döenen talebelere, "artık okul bitti" dedirten hocadır. 2002 yılından beri istanbul'da çeşitli okullarda ders vermeye devam etmektedir.

    Öğrencilerinden seçtiği ve "research grup" adını verdiği öğrenci grubunu bilumum özel işlerine (fatura ödeme gibi ayak işlerine koşturmak, yemek yaptırmak, bulaşık yıkatmak, beraber tv'de maç izleyip yorum yaptırmak, evde çalınan müziği ayarlamak) koşturtur ama karşılığında A vererek yapılan ek işin hakkını teslim eden hocadır. Research grup öğrencileri, adına "socalization house" denilen, hocanın evinde takılır, entellektüel komün hayatına paralel olarak, ev işlerini de aradan kotarır. Aslında kantinde vakit geçireceğine hocanın evinde takılmak gibi bir durum söz konusudur. ALi Fuat Borovalı (AFB), aynı zamanda klostrofobiktir.
    2 ...
  45. takım tutar gibi müslüman olmak

    1.
  46. Çok yerde ratslanılan bir durumdur. islamın özünü, felsefesini, insan sevgisini, hoşgörüsünü, empatisini ve nefs terbiye etme öğretisini sindirememiş insanların gösterdiği davranış biçimidir. Sadece kendisine müslüman olanların, şekilci ve gösterçi ibadet edenlerin aslında allah için değil de kula hava atmak için ibadet edenlerin içerisine düşebileceği bir durumdur.

    Başka inanç ve felsefeden olan kişileri aşağılayan, inançsız olsa dahi bir kişiye, sadece bir insan olmasını sebebiyle iyilik yapamayan şahısların durumudur. Haz etmediği kişilerin acı çekmesinden, cehennemde yanmasından zevk duyacak kişinin içerisine bulunduğu tutumdur, yani bir nevi sadizmdir. insanların mutluluk ve refahını dileyeceğine, allahın onlara bela vermesini isteyen, acı vermesini dileyen ve onların mutsuzluğu ile mutlu olan insan müsvettelerinin içerisine düştükleri durumdur. Kendi üyesi olduğu bir tarikatın bakkalından, esnafından alışveriş yaparak, diğer esnafın aç kalmasını, işsiz kalmasını ve çoluk çocuğunun rızıksız kalmasını içinden keyifle izleyen sözde müslümandır.

    Takım tutar gibi müslümanlığı tutumak, doğru bir şekilde müslüman olmak anlamına gelmez; olsa olsa, bağnazlığın dogmatik dehlizlerin kaybolmak, bilime sırtını dönmektir. Dini siyasete alet etmektir. kendisine müslüman diyen, ancak islam felsefesini yaşayamayan kişinin düştüğü durumdur. takım tutar gibi müslüman olmak, kibir içerisinde kalbolmak, islam idealizminden fersah fersah uzaklaşmaktır. Müslümanlığı, din alimlerinin biçim kattığı fıkıhtan ve ritüellerden ibaret sayarak, dinin özüne ve felsefesine inememektir. Kuranın sadece arapçasını ezberlemek, ancak insanlara anlatmak istediği noktaların ne olduğunu unutmaktır.

    gerçek müslümanın yapacağı bir hata değildir çünkü islam bir takım, ideoloji veya siyasi parti değildir, felsefedir. Gerçek müslüman, komşusu açken tok yatmaktan mutsuzluk duyan, inançsız olan kişilerin de günahlarının allah tarafından affedilmesini içinden dua edebielcek kadar saf ve kalbi temiz müslümandır.
    2 ...
  47. honey bear

    1.
  48. Bir kedi türüdür. Kalifornia'da (ABD) bir laboratuvarda bilimsel araştırmalar sırasında, genç kokarcalardan alınan seçilmiş genlerin, dişi iran kedisinin seçilmiş genleri ile birleştirilmesi sonucu dünyaya gelmiş bir ırktır. Fiziki yapısı iran kedilerine benzer. Ancak burun yapısını kokarcadan almıştır. Bu ırk Interntional RagdolCat Association (IRCA) tarafından 1990 yılında kayıtlara geçirilmiştir. Bir diğer önemli özelliği, kedi tüyüne alerjisi olan insanlarda reaksiyona yol açmayışıdır.

    Evcil bir pisi olan bu ırk, insanların yanı sıra diğer petlerle rahat geçinir. Çocuklarla iyi anlaşır. Oldukça sakin mizaçları vardır. Sahibini iyice tanımadan yaklaşmaz ve kaçar. Ancak iyice tanıyıp kendini güvende hissettikten sonra sahibinin yanından ayrılmaz. ilgi ve dikkat isteyen Honey bear sahibinin kucağından inmek istemez. Bazı insanlar tarafından köpeklerle kıyaslansa da, bir kediden çok çocuk gibi davranan bu ırk, bir köpek gibi eğitim alabilir.
    0 ...
  49. aydınlık dergisinin kapatılması

    1.
  50. Aydınlık Dergisi, istanbul 14. Ceza Mahkemesi tarafından alınan kararla bir ay süreyle kapatılmıştır. Karara gerekçe olarak, "Vatanı savunmak suç, bölüçülük ve casusluk serbest, Türk ordusuna tasviye harekatı" başlıklı yazı gösterilmiştir.

    Demokrasiyi ve fikir özgürlüğünü savunan entel-dantel-kuntel tiplemelerin bu konudaki yorumlarını (yani kılıflarını) merak ediyorum. Cemaatçiler ise önemli değil, onlar ne düşündüklerini kendileri bile bilmiyor; nasılsa onların adına birileri düşünüyordur.

    Bu arada, eksiler için peşinen, yani şimdiden teşekkür ederim.
    9 ...
  51. maoi

    1.
  52. Monoamino oksidaz inhibitörleri (MAOI) depresif bozuklukların tedavisinde tercih edilen antidepresan ilaçlarla verilen genel tanımdır. MAOI'ler diğer antidepresanlardan daha az kullanılmaktadır, çünkü tiraminin hipertansiyon krizinden korumak için diet kısıtlaması gerekmektedir.
    0 ...
  53. termonükleer bomba

    1.
  54. (bkz: Füzyon) bombası, daha popüler adıyla (bkz: hidrojen bombası)dır. kontrolsüz biçimde termonükleer enerji salarak, nükleer silahlar arasında dahi yıkıcı bir güce erişen bombadır.

    Termonükleer bombanın patlama gücü ürkütücü boyutlara varır. Çin'de 52 megatonluk cinsleri bulunur. ABD'ninkiler ise 30 megatonun biraz üzerindedir.

    hidrojen atomlarının birleşerek helyum atomlarına dönüştüğü termonükleer tepkimeden doğar. Bir başka deyişle, termonükleer bombasın patlaması bir çekirdek kaynaşması ya da birleşmesidir (füzyon). Oysa atom bombasınınki bir çekirdek bölünmesidir (fisyon). Yani: atom bombasının aksine fisyon değil füzyon reaksiyonu esasına dayalıdır. Füzyon reaksiyonunu başlatmak için gerekli ateşleme, sıcaklık küçük bir atom bombasını patlatmak suretiyle sağlanır.

    enerjisini açığa çıkarmak için küçük ölçekli atom bombasının patlamasına ihtiyaç duyan hidrojen bombalarına temiz, büyük atom bombalarına ihtiyaç duyanlara ise kirli bomba denir. termonükleer hammaddelerin hiçbiri radyoaktif değildir. Sadece trityum zayıf bir radyoaktivite gösterir. ancak, bu bombayı ateşlemek için atom bombasına ihtiyaç olduğundan, her termonükleer bomba içerisinde bir nükleer bomba bulunur. netice itibariyle, hammadde radyoaktif olmasa da, bombanın kendisi ve patlaması radyoaktiftir.

    ilk termo nükleer silah olan hidrojen bombnası, 1952 yılında ABD tarafından geliştirildi ve ilk olarak 1954'de patlatıldı. patlatılan bomba, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının tam 1000 katı gücündeydi. 1961'de Sovyetler Birliği, 50-57 megatonluk bir hidrojen bombası (bkz: çar bombası)denemesi yaparak (Hiroşima'ya atılan atom bombanın 3800 katı güce sahip) insanlık tarihindeki en büyük nükleer patlamayı gerçekleştirmiştir.
    3 ...
  55. türkiye de içki tüketimi

    1.
  56. "Türkiye'de 2009 yılı itibarıyla, büyük bölümü bira olmak üzere kişi başına yıllık içki tüketimi 13.6 litreyi buluyor. 14 yaşın üzerindeki nüfus dikkate alındığında kişi başına içki tüketimi 20 litreye yaklaşıyor.

    TÜRKiYE'de kişi başına yıllık içki tüketimi 13 litreyi geçiyor. Bu tüketim miktarı, 15 yaşın altındaki nüfus dikkate alınmadığında 20 litreye yaklaşıyor.

    Devlet Planlama Teşkilatı'nın 2004 yılına ilişkin tahminlerine göre, Türkiye'de içkide yıllık iç talep miktarı, bira ve şaraptan oluşan düşük alkollü içkilerde 905 milyon, rakı, votka, kanyak, likör, cin ve viskiden oluşan yüksek alkollü içkilerde 73 milyon litreyi buluyor. Türkiye'nin bu yıl için yıl ortası nüfusu 71 milyon 789 bin olarak tahmin ediliyor. Buna göre, kişi başına yıllık içki tüketimi düşük alkollü içkilerde 12.6 litre, yüksek alkollü içkilerde 1 litre düzeyinde bulunuyor.

    Kişi başına içki tüketiminde ilk sırayı 11.9 litreyle bira alırken, söz konusu miktar şarapta 0.69, rakıda 0.77, votkada 0.11 litre olarak hesaplanıyor. Diğer yüksek alkollü içkilerde kişi başına tüketim oldukça düşük miktarda gerçekleşiyor.

    içki tüketiminde 15 yaşın altındaki yaklaşık 21 milyon kişilik nüfus dikkate alınmadığında, kişi başına yıllık içki tüketimi yüksek düşük alkollü içkilerde 17.8 litre, yüksek alkollülerde 1.4 litreye çıkıyor. Toplamda da kişi başına içki tüketimi 19.2 litreyi buluyor.

    Türkiye'de gazoz, kola gibi alkolsüz içkilerde yıllık iç talep miktarı 2 milyar litreyi geçiyor. Buna göre, kişi başına gazoz tüketimi 28.1 litre düzeyinde hesaplanıyor."

    kaynak: http://www.gidasanayii.co...file=article&sid=2288

    "Türkiye'nin dünyanın en büyük dördüncü üzüm üreticisi olmasına karşın üretilen üzümlerden sadece yüzde 5'inin alkol üretiminde kullanıldığını belirten Mey içki CEO'su Galip Yorgancıoğlu, "Bu potansiyeli kullanamıyoruz, rakı tüketimi düşüyor ve kayıt dışı artıyor" uyarısında bulundu.

    Birkaç yıl önce yıllık 75 milyon litreye ulaşan rakı tüketiminin 2007'de 40-43 milyon litre aralığına gerilediğini kaydeden Yorgancıoğlu, "En önemli sorun kayıt dışı, şu anda pazarda satılan rakıların yüzde 25'i kayıtlı değil" dedi. Yorgancıoğlu, Tekirdağ Rakısı'nın yenilenen ambalajı ve etiketinin tanıtımı nedeniyle düzenlenen toplantıda konuşurken, "2004'teki ÖTV artışıyla rakı tüketiminde ciddi bir sıkıntı başladı, bu da kayıt dışını artırdı. 27 YTL'lik rakıda 16.5 YTL vergi var" dedi. Yorgancıoğlu, Maliye yetkililerinin artık alkollü içkiden daha fazla vergi almanın mantıklı olmadığını anladıklarını belirterek, "Yükselttiğiniz zaman kayıt dışına kaçıyor" diye konuştu.

    Yorgancıoğlu, rakı tüketiminde ilk çeyrekte tüketimde azalma olmasına karşın, ikinci çeyreğin daha olumlu olduğunu ifade ederek, "Göstergeler olumlu" dedi. Yorgancıoğlu, rakının tarihinde en yüksek tüketildiği dönemde 75 milyon litreyle rekor kırdığını hatırlatarak, şöyle konuştu:

    "Yıllar itibariyle bu geriledi ve 45 milyon litreye düştü. ilk kez geçen yıl rakı tüketimi arttı. Bence rakı yeniden prestij kazanıyor. Rakının kalitesinin artması, çeşitliliğin sağlanması prestijini de artırdı. Eskiden bir ev ziyaretine gidildiğinde şarap tercih edilirdi, şimdi rakı alınıyor. Rakı yeniden kokteyllerdeki yerini aldı. Eskiden kendisini snob eden insanlar artık rakıya dönüyor."

    Özelleştirme ile birlikte rakı sektöründe pazar araştırmaları da hızlandı. Şu anda Türkiye'de 18 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 46'sı içki içiyor. Ancak içki içenler içinde kadınların oranı yüzde 4 iken şu anda yüzde 11'e ulaştı. Ayrıca Türkiye'de içkinin yüzde 60'ı evde içiliyor. Şarap içenler de ise bu oran yüzde 50'e düşüyor. Türkiye'ye yayılmış satış noktası sayısı 65 bin civarında. Bu rakam dengeli olarak yurdun her tarafına yayılıyor ancak Türkiye'deki içki tüketiminin yüzde 75'i Ankara'nın batısında gerçekleştiriliyor. Kişi başına en çok içki tüketen kent izmir. Konya'nın Türkiye'nin en çok içki tüketen kenti iddiası ise bir şehir efsanesi. "

    kaynak: http://www.nethaber.com/E...I-ICKIDE-BIRINCI-IL-IZMIR

    Türkiye'de alkollü içki satışı artmakta

    Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumundan (TAPDK) edinilen bilgiye göre, 2006 yılının ilk 6 aylık döneminde 453 milyon 345 bin 363 litre olan alkollü içki satışı, 2007 yılının aynı döneminde 465 milyon 971 bin 71 litreye, 2008 yılında ise 531 milyon 769 bin 663 litreye yükseldi. Söz konusu rakam, bu yılın ilk yarısında ise 536 milyon 276 bin 249 litre olarak gerçekleşti.Geçen yıla göre 4 milyon 508 bin 366 litre daha fazla bira, 1 milyon 111 bin 369 litre daha fazla şarap, 19 bin 252 litre de daha fazla viski içildi. 6 aylık dönemde votka satışları da 4 milyon 213 bin 272 litreden 4 milyon 599 bin 113 litreye yükseldi. Böylece, votka tüketiminde de 385 bin 841 litrelik bir artış kaydedildi.

    Buna karşılık, rakı tüketimi düştü. Resmi verilere göre, 2008 yılının ilk 6 ayında 23 milyon 595 bin 612 litre olan rakı satışları, bu yıl 22 milyon 245 bin 230 litreye geriledi. 2009'un ilk yarısında, geçen yıla göre rakı tüketiminde 1 milyon 350 bin 382 litrelik bir azalma meydana geldi.

    SON 4 YILDAKi iÇKi SATIŞ RAKAMLARI
    Son 4 yılda içki satışı düzenli olarak arttı. işte rakamlar:
    2006 yılının ilk 6 aylık döneminde 453 milyon 345 bin 363 litre
    2007 yılının ilk 6 aylık döneminde 465 milyon 971 bin 71 litre
    2008 yılının ilk 6 aylık döneminde 531 milyon 769 bin 663 litre
    2009 yılının ilk 6 aylık döneminde 536 milyon 276 bin 249 litre

    kaynak: 4-5 farklı haber kaynağı, herbirini mi yazayım?
    2 ...
  57. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük