yurtdışında "islamic finance" olarak bilinen alternatif bankacılık türüdür.* doğrudan mal ve hizmet alımını finanse ettiği için en büyük katkısı kayıt dışı ekonomiyi önlemek ve kaynakların doğrudan ekonomik faaliyetlere aktarılmasını sağlamaktır.
*bugün katılım bankacılığı, alternatif bir seçenek olarak sunulmaktadır; ancak bankacılık sektörü aslen bu sisteme dayanmaktadır.
geçen perşembe oynanan galatasaray - benfica maçında, üzülerek söylüyorum, türk liglerinde oynanan futbolun ne kadar kalitesiz olduğunu gördüm. adamlar neredeyse yedek kadroyla türkiye'de şampiyonluğa oynayan bir takımı yendiler; üstelik öyle paslaştılar ki resmen müthişti, yine alan kapatmalar harikaydı. gözümüz futbol gördü.
aynı galatasaray, o maçtan önce trabzon'u, o maçtan sonra ise kasımpaşa'yı güzel bir oyunla yendi. bu da avrupa'ya göre ne kadar kalitemizin düşük olduğunu gösteriyor maalesef.
Yıllardır dile getiriliyor; ancak maalesef devletimiz net bir adım atmıyor. Son olarak bir vatandaşımız boğazından bıçaklandı. Her türlü suçu, pisliği, ahlaksızlığı getiren Suriyeliler'in defolup gitmelerini istiyoruz!
Şimdi hiç kimse çıkıp da bana "sanki vatandaşlarımız suç işlemiyor mu" demesin, kalbini kırarım. Buradaki önemli nokta şu ki hiçbir ülke bile bile huzursuzluk "ithal" etmez.
(bkz: abd nin sınırlarını kapatması)
faizsiz bankacılık ilkelerine göre hareket eden, ziraat finans grubu'na ait bir iştiraktır, bir başka deyişle hisse senetlerinin %99'u ziraat bankası'na aittir.
açılmasının nedeni, türkiye'de gelişmekte olan faizsiz bankacılık sektöründe bir devlet bankasının kendine yer bulmasıdır.
ayrıca her zaman devletin yanında olan ziraat finans grubu, sosyal sorumluluk gereği ilk yurtdışı şubesini sudan'a açmayı planlamaktadır.
bir galatasaraylı olarak söylüyorum:
bu takımın geçen yıl nasıl şampiyon olduğuna şaşırıyorum bazen. gerçekten inanç ve mücadele ile şampiyon oldu galatasaray, bu onun genetiğinde var. yoksa takımda toplasan 3-4 tane kaliteli oyuncu vardır.
aslında "vice versa" nickname'ini alacaktım ancak 11. nesil çaylağın biri nicki almış ve dahası tek entry bile girmemiş.
hal böyleyken yönetici ablalar bi güzellik yapıp da o nicki bana verseler şahane olur.
vice versa: latince bir söz öbeğidir. cümlenin sonuna eklendiğinde o cümlenin ihtiva ettiği anlamın ya da koşulun tersinin de geçerli olduğunu bildirir.
örnek: fiyat artarsa talep azalır, vice versa. (tersi de geçerlidir, yani fiyat azalırsa talep artar.)
çelişkili düşüncelerde yüzen -belki de dünyanın en sinir bozucu- insan tipidir.
atatürkçü olduğunu ileri süren kızın biri dün "ben halkın hdp'ye oy verecek kadar bilinçli olduğunu düşünmüyorum" dedi.
olanak olsa da bu derece sığ insanları ulusal kanalların birinde karşıma çıkarsalar, ben de madde madde çürütsem keşke.
1. her şeyden önce, başlıkta belirttiğim gibi, eğer demokratsan neden oy hakkı verdiğin halkı hor görüyorsun? eğer halk bilinçsiz ise neden onlara oy hakkı veren demokrasi yönetimini yeğliyorsun?
2. mustafa kemal atatürk, "ben her şeyden önce türk milliyetçisiyim" diyen büyük bir tarihi kişiliktir; bu doğrultuda anadolu ve trakya üzerinde bir türk devleti kurmuştur. onun kurduğu bu devlete karşı ilk yıllarda şeyh sait, seyit rıza gibi hainler ayaklanmış, bu ayaklanmalar cumhuriyet güçleri tarafından sertçe bastırılmıştır. bugün hdp denen parti bu hainleri savunuyor. bir insan bu durumda nasıl hem hdp'li hem atatürkçü olabilir?
3. yani sevgili yıkıklar, sizin gibi ideoloji or**puları anlamasa da bu gariban halk bilinçsiz değil tam aksine sizin gibi kendi cehaletini farketmeyenlere göre çok daha akıllı ve zekidir. asıl hor görülmesi gerekenler hiçbir bilgi birikimi olmamasına karşın kendini sözüm ona üstün gören sahte burjuvalar ve çakma solculardır.
bonus: çağdaş - seküler bir yönetim isteyip ancak demokrasiden başka yönetimler hakkında bilgi sahibi olamayanlara bir siyasi anahtar vereyim, araştırıp düşünebilirler:
(bkz: halka rağmen halk için)
bugünlük amme hizmetinin sonuna geldik. hadi iyi geceler.
bu topraklar üzerinde ne ermenilerin ne rumların ne de müslümanların en ufak hakkı yoktur. türk kanıyla yıkanmış bu topraklar bizimdir, türkiye türklerindir.
efendim, insanın kendiyle ingilizce konuşması, yurdum gençlerinin yabancı dilde "speaking" pratiği yapmak için gerek ayna karşısında gerekse ayna olmadan kendi kendine konuşmak suretiyle izledikleri yoldur.
ancak bazen gülünç sonuçlar doğurabiliyor.
sabah kursa gelirken kendimle şu diyaloğu gerçekleştirdim:
...
me: no, here is expensive, we buy it from downtown.
friend: how much expensive is it?
me: it costs one or two lira more.
friend: it is okay, we can buy.
me: no, no, "one lira is one lira" !!
(bkz: ne dedim lan ben)
(bkz: bir lira bir liradır)
cengiz ünder'e roma'daki takım arkadaşları tarafından verilen lakap.
dün shaktar donetsk'e attığı golden sonra yaşanan sevinçte arkadaşlarının ona "cengo" dediği duyulmuştur. ayrıca o golle birlikte cengiz, şl'de gol atan en genç türk oldu.
helal olsun lan çocuk sana, umarım karakteri arda'ya benzemez. gerçi büyük olasılıkla benzemez zaten; biri bayrampaşalı "adam", diğeri ise altınordu altyapısında yetişmiş.
bundan 3 yıl önceye kadar uludağ sözlüğün kendine has yazarları vardı. hele de gece olup gündüzün insanları çekildiğinde güzel insanların otağına dönüşürdü buralar. o günlerden kalanlar varsa selam olsun.
hiçbir şeyin hayal edildiği, umulduğu gibi olmadığı dünyada kişioğlunun düştüğü yorgunluktur... yaptıklarımdan pişman değilim ama sonuçlar hep olumsuz. istediğim gibi biri de olamadım. sonuçların olumsuzluğundan ziyade, galiba beni hayata tutunamamaya iten en önde gelen neden bu; istediğim gibi biri olamamak. geçmişe dönüp bazı şeyleri düzeltmem gerek, o yüzden kopamıyorum bu uçsuz bucaksız yenilgi dolu yoldan.