anathema nın çoğu şarkısı. ve son zamanlar da dinleyip dinleyip hüzünlenmemi sağlayan etkisinin geçmeyecegine inandığım msg'nin neverending nightmare parçası.
mız mız, istediklerini ağlayarak yaptırabiliceğini sanan, sürekli ilgi odağı olmak isteyen, memnun edilemeyen, huzursuz, mutsuz, kafasına vurulası çocuktur.
ama bir de şu açıdan bakalım. her bebek aynı şekilde dünyaya gelmiyor mu onu bu duruma getiren ailesidir. çevresidir. başlarına geldiyse çekme mecburiyetlerine sahiptirler. genelde para verilip susturulabilme özelliğine sahiptir bu çocuklar. sevgiyi gerçekten tatmamış ve geçiştirilmiş çocuklarda da şımarma eğilimi gözlenebilmektedir.
genç yaşta anne olmayı tek başına başaramayacak olan ve genellikle bu durumla yüzleşildiğin de genç yaşta bu işi yapan ama baba olma sorumluluğunu alamayıp çekip giden erkeğin durumundan bahsetsek?
izledikten sonra sinema salonunda oturduğunuz koltuktan ayağa kalkamayacak kadar sizi etkileyen, soundtrackiyle havalara uçuran, oyuncuların başarılı oynayışlarıyla, senaryonun kusursuzca yazılışı, filmin müthiş bir şekilde yönetilmesi filmi diğer filmlerden ayrı tutar. ayrıyetten ben de öyle bir oda istiyorum dedirten film.
inşallahla maşallahla adlı sosyal konuları, eleştirileri içeren kendi imzasını taşıyan kitap ellerimdedir şimdi. hiç sıkılmadan, bıkmadan o akıcı uslübuyla çevreler sizi ümit yaşar oğuzcan. babamın en sevdiği şairlerden birtanesidir onun şiirlerini az dinlemedim babamdan küçüklükten bu zamana.
türkiye'yi satmak kolay bir iş değildir.bir yabancının burdan toprak alması ya da ev satın alması da sorun değildir.sadece stratejik noktalarda yerleşimlere ve satımlara izin verilmemelidir.örn:hatay
ki şöyle düşünün önceden piyasalarda döviz,dolar taban yaparken şimdi türkiye'de yabancı kitle fazla olduğu için para dönüşümünde kolaylık sağlanıyor.istedikleri gibi çekemiyorlar doları yukarıya.
ve bir almanya olsun kaç milyon türk var pek bi fark yok.sonuçta türkiye sınırları içerisinde toprak alsa da burası türkiye'dir.satılması ve yabancı eline geçmesi o kadarda kolay değildir bu yolla.
yalnız özelleştirmelerden korkulur.bizi yiyip bitiren borçlarımız karşılığı elimizdekini ucuza satmak iş değildir.doğrusu satmak iş değildir.hainliktir.seçimler de buna karşı birşeyler yapılabilir.umarım halkımız bilinçlenmiştir.umarım mitingler bir işe yaramıştır.hem içte hem dışta.
asla unutulmaz dostlardır. hiçbir bağ olmasa bile hatıralar an ve an taze kalır. koşuşturmacalar, saklambaçlar, yerden yüksekler, mahalle sakinlerine oynanan tiyatrolar, kapıcının kovalamaları. ilk küfür edişler, yakantop oynamalar, topun temiz çamaşırlara çarpıp azar işitmeyi göze almalar. eve çıkmak ne demek bilmememizi sağlayan dostlardır. su anda olmasalarda bitanedirler..
alışılması oldukça güç ve her yüzleşişte insanın içini acıtan cümle..daha dün gibi hatırlanır anılar ve sonra uyanırsın uykundan..yanın boştur,telefonun çalmaz,karşılassan bile yanından geçer gidersin sanki bir yabancı gibi..biz ayrılmamalıydık dersin belki..zamandır alışmanı sağlayan..
yavuz çetin'nin sahil adlı şarkısının ilk dörtlüğü en tapılası tatili anlatır..
sahil sakin ve sessiz
motel ışıkları durgun deniz
karşıda bir balıkçı teknesi
kırık dökük iskele..
genellikle insanın bunaldığı yada en sakin halinde başvurduğu durumdur. insanın en yakın dostuyla beraber olma isteğidir. kendisiyle yüzleşmek, hiç konuşmadan kendini anlatmak ve anlamak isteğidir..
sevebilmek sürekli; sevgiyi sevebilmekten, sevmeyi sevebilmekten geçer. sevebilmek sürekli zaman zaman karşılıksız zaman zaman en mükemmeli zaman zaman en acısıdır. sevebilmenin sonuçları ne olursa olsun sevebilmeye değerdir. sevgi bundan güzeldir..
bu dünyaya yeni gözlerini açmış bir bebek yarınını göremeden veda edecek. ve bir çocuk küçücük, savaşın için de oyun oynamaya çalışan. arabalarıyla oynuyamayan; oynuyamayan değil aslında hiç oynuyacak bi arabası olmayan bir çocuk. mermiden arta kalan parçaları ayırıp lego gibi dizmiş herşeyden habersiz. sanki herşey bir oyunmuşcasına ordan oraya koşturan. bir bomba sanki havai fişekmişcesine farklı gelen ve o küçücük kalbinin atışını hızlandıran. ve bombadan arta kalan bir ölü beden. annesi. başucunda duran saçlarını okşuyan küçük bir çocuk. uyan hadi anne diyen. ve uyanmayan annesine ağlamaktan kızarmış gözlerle bakan bir çocuk. herşeyden habersiz bir çocuk. bu acıları hiç haketmeyen, doğum ile ölüm arasında yaşama hakkına sahipken bile yaşayamayan bedenler. körpecik, taptaze. bu durumu vareden, yaratan, can alan yaratıklar. hayat hiçte adil değil dedirtiyor insana..
mesajlaşmak bir iletişim biçimidir. sadece sevginin boyutunu değil sevgiliyle paylaşılan hayatı, kendi hayatınızı, yapıcaklarınızı söyleyebiliceğiniz bir haber verme yoludur. sevgiliye atılan msj özel olabiliceği gibi oldukça olağanda olabilir.
sevgiliyi merak etmek oldukça olağan bi durumdur nerede olduğu, şu anda naptığı vs..sevgili hakkında duyulan şüpheler, gerçeğe dayanıp dayanmadığı halde beyni kemiren durumlar tehlikeli vakalardır. güvensizlik belirtisidir. paranoyaklık olabilitesi vardır(tehlikelidir). ve bu düşüncelere de tatmin edici cevaplar alamamak insanın kendi kendini yemesi ve ilişkinin son bulmasıdır.
çirkin insan baştan kaybeden insandır dış görünüşe göre insan beğenenler için. bir insanın içini sevebilmek onu yakından tanıyabilmek demektir yaptıklarında, söylediklerinde, davranışlarında ve düşüncelerinde güzelliği bulabilmek demektir. ama bu demek deildir ki güzel olan insanın içi boştur,kötüdür. ikisinin bi arada bulunması gerekmektedir tabiki ama arayışlar da bu dışsal beğeniyi içsel beğeniden önde tutanlar bana göre tam anlamıyla katıksız sevgiyi yaşayamayacak olanlardır. yaşasalar da sevgileri yüzeysel kalır galiba beğenileri gibi.
bara gitmekle görgüsüzlük eylemini pek bağdaştıramadım. izin almak gereklidir ama hep aynı cevapla lüzumsuz yere karşılaşan genç elinde sonunda istemeyerekte bunu yapacaktır. gencin yaptğından çok kendi dünyaya getirdikleri çocuğa güvenmeyen, baskı altına sokan aileye ne demeli.