birisi olamamaktan ama dahası kim olduğunu bilememekten kaynaklıyor. sorgulayıp yadırgadığımız bir şeyler var ama bunlara ne müdahale edebiliyoruz ne de eleştirmekten bir adım ötesine geçebiliyoruz. yalnızca bir sarkaç misali savrulmakla geçiyor ömrümüz küçük çaplı karşı koymaların dışında... biraz direniş göstersek de tam olarak müdahil olamıyoruz. hayat dediğimiz şey görmek istediklerimizse eğer, onu kaçırmıyoruz her defasında ıskalıyoruz ipimizden tutan üç beş yosun yüzünden.
aslında verilebilecek pek çok cevap var ama yalnız insan bunların hiçbirini önemsemez. çok felsefik olsun istemem ama yalnız insanın içinden sürekli ağlamak gelir.
anlatmanın ama anlaşılmamanın bir dışavurumu olarak yalnızca ağlamak...
karakterin ismiyle aynı isimde olan bu romanda geldiği yere geri giden bir denizcinin tatlı sert hayatı anlatılır. bu roman hayatımda en çok etkilendiğim kitap oldu.
martin eden ile oturup ona sadece "neden" demek isterdim.
eski sevgiler, mektuplaşmalar, gizli gizli görüşmeler artık kalmamıştır. şimdi insanlar ayıp, toplum, açık alan demeden her şeyi uluorta yerde yaşıyorlar. özel hayat da kalmamıştır.
ha durup düşünürsek bize ne? bize laf tabii ki düşmez. insanlar kendi hallerinden memnusa anca konuştuğumuzla kalırız. yine de insan üzülüyor, eskiyi arıyor.
keyif vericidir. her insan ilgi alanı neticesinde bazı konularda daha çok bilir ve daha çok konuşur. bu normal olandır. ama sürekli her konuda fikri olup olmadan konuşmak ancak bazı insanlara mahsustur bu durumda da onlara haddinin bildirilmesi gerekir.
kimsenin kendini bir şey sanmasına gerek yok. herkes olduğu gibi olsa keşke.
insanın parasını vererek hür iradesiyle kullandığı bir mecrayı yasak hale getirmeye çalışmak son derece despot bir harekettir. neyse ki Netflix, yaptığı açıklamada böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi. Netflix'in Türkiye'de kapatılıp kapatılmaması şu an gündemden düştü çok şükür.
Nasıl da yakışmıştı yüzün o sayfaya
Bir devle savaşıyordu adam, yorulmuştu
Bir sonraki sayfaya geçmeden vurulmuştu
Yıldızlar meraklı gözler gibi, karanlıkta
Ay yarım kalmış diyordu yazar, bizim gibi
Düşüyorduk uzaydan bakınca
Ama aslında yükseliyorduk dünyadan
Mutluyduk uzaktan bakınca
Ama aslında kanıyorduk aşkla
Aşkla
Aşkla
Aşkla
Aşkla
şımarıklar ve ailelerinin gösterdiği ilgiden midir yoksa toplumda kabul olma ihtiyacından mıdır bilmiyorum tatmin olmayı bilmiyorlar. daha fazlasında gözleri var hep. istisnalar dışında ciddi sorunları olduğunu düşünüyorum.
ölümün pençesindeyken kahkaha atmak gibi. bir şey vurur size ama acımaz ya canınız öyle gibi bir şey. güneşe çıplak gözle bakmak gibi devasa zor ve buz gibi soğukta çırılçıplak düşünmek gibi. ya da tüm noksanlıklara rağmen bir et parçasında huzur, belki tutku aramak gibi.
hayatımda hiç gerçekten sevemedim. isterdim. benimkisi sadece tahmin, kendi çapımda.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1988113/+
ve tanrı insanı cennetten kovmuş gibi sert fakat anlamlı, pişman edici fakat düşündürücü bir vaziyet bu. eski pencerelerden hayatı anlamlandırmaya çalışmak, olaylara gerçekten sıcacık evlerimizden baktığımızın nostaljik yansımasıdır. yine de gülmeliyiz hayatın kollarında erimemiş gibi yaparak.
bize en çok kainatın somut metaforları yakışır. biz ancak eskide ve sevgide güzeliz.
birbirimize bazen kötü sözler söyleyerek şakalaşabilmeliyiz. ya salak mısın dediğimde alınmamasını beklerim. özeleştirisini yapabilmeli ve beni de çekinmeden eleştirmeli. birbirimizin eksikliklerini kapatmalıyız sonuçta mükemmel insan yoktur.
birisine karşı beni savunabilmeli. onu yaptığı zaman zaten ben de her koşulda onun arkasında dururum. samimi ve orijinal olmalı. kendini değiştirmeye çalışmamalı ne ise o gibi görünmeli.
kural bir şeye uymayı gerektirir, kuralsızlık ise uyulacak bir şey olmadığını gösterir. uyulacak herhangi bir durum veya olay olmadığında bir şeye uymamız da gerekmez. yani şu durumda bu başlık deli saçması oluyor. saygılarımla.
burunları o kadar büyüktür ki önlerini göremezler kibirlerinden. insanlar bilsin isterdim özür dilemenin, teşekkür etmenin erdemini fakat ne yazık ki bunlardan bihaber, kendine müslüman bir sürü insan bozması birbiri ardına diziliyor.
sanal arkadaşlıklar ayrı bir keyif veriyor. sanal bir arkadaşımla buluşmayı çok isterdim ama o sanal rahatlığı buluştuktan sonra yitirebilirim gibi geliyor.
yine biri şair demiş, şiir demiş ben kendimi burada buldum. buyrun efenim ismet özel:
"Radyodan silah sesleri geliyor
ter kokusu geliyor, ayak
aksayan bir şey örtüyor
yüreğimin kabzasını
olmadık sesler geliyor radyodan
beynimde korkunç bir vida olarak
ergen ölüleri
artık ellerimi bu rahlelerden ayırsam
boyunbağımın ve gülüşümün o kirli
rahatlığından, yırtık uğultusundan şehrin.
Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum.
Kuşandığımız
bu alkol kokusu bize ne getirdi ki!
ÇIKSAM
gök
şarlayarak devrilse ardımdan
- ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik -
yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğinde
yürüsem beynimde kıpkızıl bir serinlik
sonra denizler devirebilirim dudaklarımdan
sonra aşk, sonra dirlik: partizan"
göğsüne gömdüğün hislerin mi küçük yoksa kahrolduğum geceler sahte mi? sana bir adım bu sokaktan yaklaşıyorum. yaşayan ve yaşlanan yanlarımı görmezden gelerek. bir merhabaya muhtacım insanlık adına. ne çok yabancılaştık ne çok başkası olduk kendimize. oysa ben bir kuş olup uçmayı yeğlerdim mahrem duvarlarımı rengarenk boyayarak. bir sofra kurun bana yalnız ekmek, soğan ve su. saatimin kordonundan duvara asılıyorum.
avcılar sahile gitmiştim. kalbim de kırık değildi üstelik. yine de kendimi dinlemem gerektiğini düşünüyordum cünkü ihtiyacım da vardı buna. bu yüzden yaklaşık 2 saat boyunca sahilde denizi seyrettim. dinlendirici ve düşündürücü bir vakitti.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1973451/+
böyle kapılalım anın boş fakat tatminkar hislerine. beni davet eden şu karanlıktan sıyrıldığım gün hakkından geliyorum tüm kaybettiklerimin. ya sonumuz ne olacaktı? tüm bu renk cümbüşünde sönüp gitmeyi kendine yediremeyenlerdenim. biraz daha dirayet tuttu elimden ve ben biraz daha alışkanlıklarımı terk ettim. inancım renklerin olduğu yönünde ve ben bir kukla değilim. bu benim hayatımsa tamamen benim hayatım olmalı. varlığın ve hürriyetin sonsuz birlikteliği adına. bu benim savaşımdır.
bazen o kadar çok geliyorlar ki tahammül etme seviyem son derece düşüyor. darlanmak, sürekli sıkıştırılmak veya hep açıklama yapmak istemiyorum. insanın kendini dinlemesi, düşünmesi, dinlenmesi gereken dönemleri vardır ve ben o dönemlere inanıyorum.
bir defasında yalnız kalmak istediğimde beni bırakmayan bir arkadaşıma çık hayatımdan demiştim. o gün ikimiz de haksızlığa uğradık fakat olması gerekene karşı gelemedik. aramız hala düzelmedi, hala birbirimizin hayatında değiliz. bu acı bir durum fakat gerekli bir durumdu. insanları yormaya ve özel hayatlarını manipüle etmeye gerek yok. derdini anlatmak isteyenin zaten anlatacağını, sorgulamaya gerek duyulmaması gerektiğini düşünüyorum. bir insanın yanında olmak istemek son derece kutsaldır fakat saygı her şeyden önce gelir.
her şeyin bir oluru vardır. cenazeye gittiğinde gülmez insanlar. yolda bir kadın gördüm. güya kapalı. diz kapaklarının hemen altında biten ve vücudunu saran bir elbise giymiş. tabiki çorabı yok. ayağında da yılan derisi yarım çizmeler var. dinin bizden istediği bu değil. böyle kapalı olacaksan hiç olma daha iyi. tüm bunlara üzülüyorum ciddiyetle.