düşün, belki bir gün oturduğun semte bir film ekibi gelecek ve film çekeceklerini söyleyecekler. birkaç kişiyi de filmin arka planında oynatmak isteyecekler. o sırada bir arkadaşın seni davet edecek ve beraber bir sahnede oynayacaksınız. oynuyorsunuz, paranızı alıyorsunuz ve hayatınıza devam ediyorsunuz. film yayınlandığında yabancı bir yönetmen sizin yeteneğinizi keşfedip amerika ya davet ediyor. gidiyorsunuz siz de. öyle böyle küçük filmler, diziler derken birden star oluyorsunuz. "vay lan ben bu yeteneğimi nasıl farketmemişim" diyorsunuz. gün geliyor angelina jolie ile aynı filmde rol alıyorsunuz. tanışıyorsunuz, yemeğe çıkıyorsunuz. sonra yatağa atıp bi güzel beceriyorsun. ne olacağı belli olmaz bu hayatta. bu yüzden hayat sana verilen en güzel hediye.
kadına her ne kadar ilkten gıcık olsam da sonradan haklı buldum ve helal olsun dedim. yav adam, böyle bir karın var gidip üniversitede ders verdiğin götü tutuşmuş orospuları neden beceriyorsun ki? karını isteyen ultra zengin adamlar varken o fakir olmana rağmen seni seçmiş.
yok gelecekten şu gelmiş, bu gelecekteki barry, barry annesini öldürdü gibi saçma sapan, kafa giben şeyleri gördükçe izlemek istemediğim dizidir. ama yine de güzeldir.
Son bölümde iris in barry nin çıktığı kıza söyledikleri çok garipti. sanki kız barry e karşı bir şeyler hissediyor. ama neyse barry nin bulduğu kız daha güzel.
dikkat ettiniz mi bilmem fakat israil ve türkiye ilişkileri gazze olaylarından önce çok iyiydi. fakat gazze olaylarından sonra bizleri ingilizlere satan arapların yanına geçtiğimizde aramızdaki ilişki de bozuldu. tabii israil in masumları katletmesi doğru değil fakat adamlar da topraklarında arapları istemiyor.
ha şunu da belirteyim, olası bir dünya savaşında iki ülkenin müttefik olması gerçekten savaşta bize çok avantaj kazandırır.
edit: yav bu eksi niye? sözlüğü suriyeliler falan mı bastı?
edit2: suriyeliler eksilemeye devam etsin sayılarını merak ediyorum.
5-6 yıl önce yaşadığım bir olayla birlikte artık evden çıkmaz olmuştum. artık zamanla asosyalleşmeye başladım. 3-4 ay geçince artık gerçek arkadaşlarımla bile telefondan konuşmaya başladım. dışarı davet ettiler, gitmedim. asosyal olmak güzeldi sanki ilkten öyle hissettiriyor ama 1,5 yıl geçtikten sonra ne kadar mallık yaptığımı anladım. asosyallikten kurtulmayı düşündüğüm zamanda neredeyse tüm çevremi kaybetmiştim. okuldakilerle bile aram iyi değildi. aşırı sessiz, utangaç biri olmuştum. eskiden çok laf yapan çenemi düşününce bile ürperiyordum. kızlarla konuşamayacak hale gelmiştim. sonra stres yaptım. ve trikotillomani adlı saç yolma sorunumu tetikledi bu stres. gece gündüz saçımı başımı yoluyordum. artık dışarıya çıksam ne yapacağım diye düşünüyordum. dua ediyordum ki dışarıya çıkmamı sağlayacak bir şey olmasın. saçlarının bir kısmının, kaşlarının ve kirpiklerinin olmaması insanı ne kadar çirkin yapar hayal edebiliyor musunuz? ve bunlar sadece bilgisayarla geçirdiğim 1,5 yılın doğurduğu sonuçların etkisiyle oldu. artık kimse yüzüme bakmıyordu. okuldakiler tip tip bakıyordu. sessizliğe, yalnızlığa bürünmüştüm sanki. en arka sırada tek başıma oturuyordum. yanıma kimse gelmiyordu. bir proje ödevi verilince kimse beni grubunda istemiyordu. bu durumdan önce de ne çirkin, ne yakışıklı ikisinin ortasında bir tipim vardı arkadaşlarıma göre. biraz da havam vardı en azından. şimdi hiçbir şey yoktu. eski arkadaşlarım yüzüme bakmıyordu. neredeyse 2 yıl içinde neler olmuştu aklım ermiyordu. ailem bu saç, kaş ne, sen ne yaptın kendine diyordu. kuzenim sorunumu araştırdı ama durdurmanın imkansıza yakın olduğunu söyledi. o an kafayı yemiştim. kendime hakim olamıyordum. okul bitmiş ve yaz tatiline girmiştik. muhteşem bir plan yapmıştım. tüm sosyal medya hesaplarımı kapattım. facebook, twitter her ne varsa. yabancı arkadaşlarım vardı, sanal türk arkadaşlarım. hepsinden ayrıldım. sonra köyümüze gittim. dayım çiftçilik yapıyordu ve muhtardı. tarlada ona yardım ettim, dışarı çıkmamaktan yanmayan beyaz etim yandı. bilgisayara girmemeye, oyun bile oynamamaya yemin ettim. yabancı bir yerde olunca da ellerim saçlarıma kavuşamıyor, bu da beni mutlu ediyordu. kafamı da sıfıra vurunca her şeye yeniden başlamak istedim. 2 ayın sonunda gittikçe uzayan saçlarım, güzel görünen kaşlarım ve kirpiklerim vardı. derim yanmış, iyice sosyalleşmiştim. köyde arkadaş edinmiş ve bu 2 ay içinde çok değişmiştim. bir gün dayımın arkadaşına bir misafir geldi. tam olarak neyi oluyorlardı bilmiyordum. dayım evine davet etti evi de kocamandı zaten. bir kız vardı. sorunum geçmesine rağmen halen utangaç ve sessizdim. kendi kendime düşünerek bu kızla konuşma kararı aldım. kızın yanına gidip selam diyerek başladım ve kendiliğinden geldi sözler. arada duraksasamda utangaçlığımdan biraz da olsa kurtulmuştum. kızla konuşurken bazen "lan ben konuşmayı unutmuşum" falan diyordum. böyle geçti yazım benim. kızla iyice birbirimizi tanıdık ve kız benden hoşlandığını söyledi. ilkten şaka sansam da ciddi olduğunu anladım. kız da o kadar güzeldi ki eğer eski halimi görse inanmazdı herhalde.
şimdi yıllar sonra bunu yazıyorum. şu an bile internetten aşırı şekilde nefret ediyorum. sözlük ve 1-2 site dışında internetle pek işim olmaz ve 2-3 günde bir girerim. bahsettiğim kız hala sevgilim. o kadar değişiklik oldu ki hayatımda nasıl anlatsam bilmiyorum. ama eski ben gibi olan, bilgisayar başında asosyal asosyal takılanlar varsa lütfen acilen bırakın bunu. lütfen diyorum. ne bileyim gidin köyünüze yoksa gidin bi akrabanıza kalın orada tatilde falan. veya en azından gidin kendi ilçenizde, köyünüzde falan bi tur atın gündüz. arkadaş edinmeye çalışın. ne kadar zor günler yaşadım bilemezsiniz. hele o saçımın seyrek olduğu zamanlardaki dışarıya gitme korkum beni ölüme sürüklüyordu sanki. her neyse, eğer asosyalseniz bırakın şu huyunuzu daha da kötü bir hal almadan. iyi geceler sözlük.
eurovision fransa temsilcisinin "ermeniler için söyleyeceğim" demesiyle birlikte sözde soykırım bu yıl eurovision a da yansıyacak. ermenistan ın ne yapacağı bilinmez ama onlar da bu durumu anlatan şarkıyla katılmak isterlerse fransa veya ermenistan ın duygu sömürüsünden sonra tüm puanları toplayıp ikisinden birinin birinci olması zor değildir.
ebu nun da politik şarkılar hakkındaki kuralı umursamaması da ayrı bir komedi.
her ne kadar birinci dünya savaşını hatırlatmak amacıyla yapılan bir şarkı denilse de, şarkıyı seslendirecek olan şarkıcı "şarkımı 1. dünya savaşındaki ermeniler için söyleyeceğim" açıklamasını yapmıştır. biz de sessiz kalmamışız anlaşılan. türk bir esc sitesi şarkıyı ebu ya şikayet etse de her ne kadar kural ihlali olursa olsun fransa o şarkıyla yarışacaktır, eminim.
Danimarka yı bu yıl eurovision da temsil edecek olan vasat şarkıyı seslendiren grup. bu berbat ötesi şarkıyla nasıl ulusal finali kazandıkları da tartışılır.
lise 1 e başlamadan önce bana söylediği sözdür. o günden beri aklımdan çıkmamıştır.
oğlum, artık gençlik çağına geldin. bu zamandan sonra hedefini belirlemen lazım. hedefine başarıyla ulaşmak için de çok çalışmalısın. şimdi bu sözlerimi klişe olarak kabul edebilirsin fakat sana bir sorum olacak. büyüdüğünde, son model arabanla çok güzel bir kadını evinden alarak onunla çok lüks bir restaurant da yemek yemeği mi tercih edersin, yoksa orta gelirli biri olup güzel olmayan bir kızla pastahane de poğaça yemeği mi tercih edersin? seçim senin. eğer poğaça ve güzel olmayan bir kız bana yeter diyorsan sen bilirsin, senin hayatın. ama yetmez, lüks arabama binip dünyalar güzeli sevgilimi evinden alıp lüks bir restaurant da yemek yiyeceğim diyorsan, çok çalışman gerektiğini unutmamalısın.
--spoiler--
ailesinin, çocuğu "savaştan kurtarmak" amacıyla bir adama bırakması ve o adamın da ona başka bir aile bulmasıyla başlayan bir kitaptı. aslında aile, çocuğu kurtarmaya çalışırken onu savaşın içine itmişti. belki de çocuğun yaşadıklarının %1'ini bile yaşamamıştı ailesi. hayatta bir çocuğun görmemesi gereken şeyleri gören, yaşamaması gereken şeyleri yaşayan biriydi bu çocuk. kitabın sonuna kızdım aslında. tanıştığı iki askerin ona sovyetleri anlatışı, nazilerin "biz dünyayı kurtarıyoruz" demesi gibiydi. yine de okuduğuma pişman etmedi.
--spoiler--